8 Ocak 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

8 Ocak 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HER AKŞAM BİR HİKÂYE Baçün hareket ediyorum, Poryedabe Bir- çamı Haydarpaşadayım. İlhami igrafı alınoş derhal evine Dk kapıdan girer girmes bağırdı: — Müjde, yarın akşam dayın geliyor! Bu haber, evin ait Üst olmanı için kâfi Annesi, karısı, arkalarından kun k Emel telâşla aşağıya indiler, yemek odasında bir aile meclisi toplandı. Büyük beyin geleceğini Emelin dadısı, ahçı, bah- gavan da derhal haber aldılar, Onların ara» nda da büyük bir faaliyet başladı. İki satırlık kisa bir telgrafın bu kadar telâş uyandırması sebepsiz değildi, Şekip bey sengin, pek çok zengindi Otuz sene #wvel babasının vefatı Üzerine eline geçen Güçük bir sermaye İle Adanaya gitmi a nuk ticâretine başlamış, Evvel pamuk alim satımı ile uğraşırken © ce küçük bir tarla sutın pamuk yetiştirmeğe başlamış, iylitmüş, bu suretle bü- ıt, Bugün umuz aları, İki büyük fab- ni iki milyan liradan Akraba namına yal- öşi, kiz kardeşinin çocuğu İl“ Ilhamiyi oğlu gibi sever, bil- in bayılırdı. Her sene a şiddetli sicsklar başladığı birkaç ay burada tük baheeli bir köşk le hediye etmişti gir i, ailesile birlik- akleder, beş on gün sonra da a gelirdi, a bulunduğu zamanı tam vdi. Ekser gün- melle bahçede Ke” zamanlar hi satın K paltotarını İli n meclis süratle Yarın sabah er baştan kip beyin odası aç ıktı. Bahçıvan akşa- in tanzimi ile meşgul ola- şü karar aşağı © mak mek listesi İsterseniz yemek listesini ben te edeyim, dedi. Evvelâ halli bir seba çor m... Bir yolcunun başı lendirmesi İç gorbaya 1 vardır. Burdan sonra ba- bk... im ya'Adanada balık yoktur. Hek halde he gider, Balıktan 3onrs güzel, kanlı bir külbastı. dayım i- kara etleri çok (zevcesine di öyle deği mi Leylâ? Evet, fakat kanlı değil kanlı değil? Iskara diye ortaya bir şey mi çıkaracaksınız? e yapalım, dayın bundan hoğla.i- Geçen sene bir defa ahçı sofrayı lermişti. Dayın ou- memiş: «ğu kanlı © a ras bana bulan yor. demişti. Hati ya hürmet ederek yememiş, üa- ku gibi aşağıya göndermiştik. — Leyiâen , senin aklında yanlış kal ış. Ben pek iyi hatırlıyorum, geçen sene ahçı sofraya, senin bahsettiğin gibi, fazla pişmiş, kuru bir külbastı göndermişti, bak sofraya gelir gelmez dayım yüzi sAhşıbaşi bu akşam külbastayı yorsun. Benim per att o akşam dayın bann işleme dantelden ağır bir tüvaletlik hediye etmişti Ben de bugün gibi halırıyorum. Eve vvel dayımla kunduracıya uğ — Ben de onun Yarın akşam eve se karşısına kanh bir külbastı çukarasak olursak hiç şüphe- diz iştahası kaçacak: «Galiba benim sddı- ma gidiyorlar. Bu ne saygısızlık!» diyeoeik. — Eğer kuru bir külbastı çıkarırsak bei- Xi yemeği bırakıp sofradan kaçacak. — Bilâkle: sAman ne iyi pişmiş» diyerek Iştaha ilo yiyecek, — Hayır yemiyecek.. Benim bâfısama ha fazla dikkat ederler. — Elbise ve tuvalet olsa diyeceğim Yok. Fakat yemek meselesinde ekseriyetle nıhırlar. — Ben yanılmıyorum. Hem bak sana bir dali: Dayın ihtiyar bir adamdır. İyi piş- memiş, kanlı eti çiynemek güçtür. Tabii iyi pişmiş, çiynemesi kuluy etlere rağbet edosek.. — Evet amma, dayımın dişlerinin bizim- kilerden suğlüm olduğunu unutuyorsun, — Unutnuyorum. Fakat ne kadar olsa yaştı bir adam deği midir? — Lehiy bu delilin pek çürük olduğunu | gel Mirai ot, — Anlaşıldı, sen hakikati kabul etmiye- çeksin. Dur, bari annene soralım. O elbetde kardeşinin tablatini bizden iyi bilir. Münakaşanın bu mesrayn dökülmesi fserine Nevber hanım müşkil bir mevkide kaldı, Kardeşinin etli yemekleri sevdiğini biliyordu. Fakat kanlı yahut kansız kül- bastıdan hangisini tercih ettiğine dikkat etmemişti. Bunu açıktan açığı söylese, münakaşayı âdete bir izyetinefiu meselesi şekline sokan karı kocanın yanında gü- Yünç vaziyete kalacağımı hissetti. İki ta- raftan birinin iddiasını kabul etmeğe de imkân bu yoktu. Oğlunun kendisini kızı gibi sev nlacak, belki de içinden babbeller gösterişten ibaretmiş. Gelin de- gu miyim?..» diyecekti. Gelinini tereth et- #€ oğlu, arasıra iâtife tarzında söylediği «Anne, sen gelinini benden çök seviyorsun» sönlerine hakiki bir şekli verecek, kalbi kırılacaktı, Nevber hanım ikisinin de isze- tinefsini okşıyacak bir çare düşündü, de- diki: Bu meseleyi ikiniz de fazla izam etii- niz. Bu gibi küçük noktalarda insan da ma yanılabilir. «Ben kati bir gey söyliyemi yoceğim, Yalnız aklıma bir çare geldi: Ya- rın ahgıya bir parça fazla et almasını söy- leriz. Bunların bir kısmı ile kanlı, bir kis- mi İle de fazla pişmiş, kuru külbastı | srlar. Yemek başlayınca bö: ağübeyimden külbastıyı me tarzda sev- diğini aorarım. Hangisini isterse o tabak gelir, olmaz mı? Karı koca bu şekli pek beğendiler ber haminın ellerinden, yanaklarından öperek: «Çok İyi, çok İyi'» dediler, Yemek listesinin alt tarafı ittifakin tertip edildi ve o akşamdan ahçıbaşıya bildirildi. dediğin! muvafık ği gelini «Bütün © MW“ Nev- Ertesi akşam Leylâ, İlhami ve Emel, da- yı beyi istasyonda karşıladılar, birlikte köşke geldiler. Şekip kız kardeşile öpüş- tükten sonra yıkanmak, elbise değiştirmek için odasına çekildi. Leylâ sofradaki vaso- lara çiçek yerleştirirken bir akşam evvelki münakaşayı hatırladı. Yanına yaklaşan İlhamiye: — Annen çok akıllı kadın, dedi, Arı daki ihtilâfı o kadar i onun için herkes kendisini seviyor. Maa- mafih sofrada benim haklı olduğumu gö- reoeksin. Dayın muhakkak çok pişmiş, kan- sız eti istiyecektir. — Bakalım, göreceğiz — Sen elân şüpheli duruyorsun. İster- sen bahse tutuşalım. Hay, hay! — Xğer senin dediğin çıkarsa ben sana bir kravat alacağım, benim dediğim çıkar- naz halletti ki. Zaten Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 31 Şimdi artık büyümüş bulunuyor- sun. Kuvvetlişin, tahsillisin, sarifsin. Bütün kadınların hoşuna gidecek bir erkeksin. Eszandığım ne varsa sanâ sarfettiğimi biliyorsun. Şimdi artık benim yüzümü güldürmek vazifen de- gi midir? Sen Ki, ingilizceyi Londralı, fransızcayı Parisli gib! konuştuk. tan mada, mükemmel rumca, arap- ça, almanca biliyorsun. En iyi ailele- rin çocukları gibi kibar tavru hareket- lerin var. Beni mahcup ediyorsunuz... — Yok, yok... Beyhude tevazu İs- temez; iş meydanda... Senin usta ve cesur olmanı İstedim. İnsan hayatını Ayi tanzim etmek için her şeyi göze almalı... Hayat memat meselesi bu Ben benim istediğim gibi olacaksın, Suhi... Bunu ben istiyorum. Üze rinde bu kadar hakkım var... Hem senin mürüvvetini görmek en birinci emelimüir. Babalığın «Buhi» dediği genç, ba- şanı, şüpheyle sağa sola salladı: Gülümsiyerek — Tuttuğumuz yol, yalnız muha- taralı deği), ayni zamanda güç Yol — Güç, evet... Fakat üzerinde yü- Nakleden : (Vâ - Nü) rünmesi imkânsız değil... Hele yü- rür de hedefe ulaşırsak o zaman san- detimisin derecesini düşün... İstan- bula son seyahatlerimden birinde bu- nun tamamile tehlikesiz bir şekilde halledilmesinin çaresini keşfettim. Tehlikesiz mi?,.. Şaşarım... Na- sıl olur? — Senin için ilk yapılacak iş, bir kadının hoşuna gitmek, onu kendine aşkla bağlamaktır. Fakat tabiatile | gelişigüzel bir kadının değil, bir s0s- yete kadınının hoşuna gitmek... Bu, modern bir kızdır. On sekiz yaşında tecrübesiz, güzel, zengin... Milyonla- rn sahibi, Onun hoşuna gidecek, kalbini çalacaksın, kendine deli gibi Aşık edeceksin... Bu kadarcık bir işi beceremez misin?... £ Zannetmiyo- rum... — Hayalinizde peri masalı gibi bir geyler yaşatıyorsunuz allar yarın haki- — Eswen tedbirler alınmıştır... İ Benin ismin artık Kudret Suha de- ğü... Bu eski adını unutacaksın... | Ben Mısırlı Eistanbulli Sühl!... Şim- 1048 m, 163 Ke./a, 180 Ew Anküre Radyosu A Le Şa Ankara radyosu 317 metre ksa “a ile her çün yapılmakta olan ecnebi haberler neşriyatı programı: Birinci serris inci servis Sat un Sant 1740 12.15 "a 1045 “.. 4 1100 um 1530 Pasartesi 8/1/9048 13,0: Program ve memleket sast ayarı, 1235: Ajans ve meteoroloji haberleri, 1280 Türk müziği: (PL), 1330 - 14: Müzik: Ka- Bışık hafif müzik (Pİ) 18: Program ve memleket saat ayarı, 16,08: Müzik: Radyo Onz Orkestrası. 18,40: Konuşma (Fusall hakkında), 1858; Ser- bes saat, 19,10: Memleket saat Jans ve meteoroloji haberleri, 19,30: Türk mü. İranca Arapça 00 Yranmzoa Bulgarca siği: Pasıl heyeti, 20,15: Konuşma (Pul Guluk), 2030: Türk müsiği: Karışık prog- | ram, 31,16: Müzik: Küçük Örekesira (Şef; Necip Aşkın). 1 Hans Löhr: Bavyera | Yalıları, ? — Brahms: Macar dansı, No. 8, 3 — Pranz Lehar: EVA operetinden pot- puri, 4 — Waldemar Gibish: Çakır keyfi (Viyana şarkısı), 5 — Arno Ma Arsu (Valisi, 22,15: Memleket sent ayarı, | ajans haberleri, zirmat, osham - tahvilat, | kambiyo - mukud borsası (int), | Müzik: Oda müziği (PL), 23: Müzik: Oaa- bund (Pİ), 33,35 - 3330: Yarınki program Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşamın KÜÇÜK İLÂNLA- RI'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz. #a geçen yün Beyoğlundaki çar gördüğümüz kumaştan bir elbiseli ceksin. İlhami kahkahalarla güldü: — All için arada müsavat Var!.. En pahalı kravat bş lira, halbuki bir elbiselik elli Hira! — Bak Xaybedeceğini bildiğin işin telâş ediyorsun... İstersen sen de bana bir çift çorap sl — Pekâlâ kabul Bu sırada dayı bey aşağıya indi, herkes &oira başında topimudı. Çorba içilirken Nerber hanım sordu — Ağabey, ahçı bu akşam güzel bir ktübaztı hazırlamış. Pakat biraz fazla kanlı gördüm. Nasıl istersin kanlı mı, farla piş- miş, kuru mu? Leyli ile İlhami verilecek cevabı merak» Ja biliyorlardı. Şekip, büyük bir sükünetle; | Sorma hemşire, dedi, ben artık et ye- | miyorum. Tansiyonum bir parça yüksel- | miş, doktor eti yasak etti. Ancak sebze ile karışık kıyma halinde yiyebiliyorum. İ Karı koca hiç beklemedikleri bu cevap | karşısında afalladılar. Nevber hanım ikisi- ne bakarak minidar bir surette tebessüm etti, Küçük Emel de ellerini çırparak Oh ne annemin dediği çıktı, ne de | babamın.. diye bağırdı Şekip bay, kız kardeşinin tebessümün- den, Emelin bağırmasından ir hadise ce- ğini anladı: — Ne var, ne oldu?... diye sordi. İl bir akşam evvelki münakaş # tuluştuklarını anlata kahalarla güldü. Sor Madem ki benim yüzümden bu kadar münakaşalar olmuş. İstanbula inince ilk işim İlhamiye bir kravat, Leylâ hanıma | da beğendiği kumaştan bir elbiselik almak olsun... dedi. Dayı bey kuh- Bir Yıldız İ zengin bir babanın evlâdısın... Şim- l di Mısırdan ayrılarak, yerleşmek üze- re İstanbula gelmiş bulunuyorsun. Zira, sözde ecdadın İstanbullu imiş. "Türklüğü hatırlayarak, burasını câ- nm çekmiş Esssen Yunanistanda | da, babandan kalma arazin var... | Bunlar yüz bin liralık emlâk, toprak vesaire... Bütün bunları tekzip et- | mek mümkün değildir; zira Burlett -, 'Templeton and Co müessesesi icabeden | kredileri bize açıyor. Cidden prens | gibi yaşayacağız. Nitekim şimdi İs- tanbula öyle debdebeli, tantanalı şe- kilde gelmiş bulunuyoruz. Yapacak pek çok işlerimiz var... Anliyor mu- sun? — Yavaş yavaş — Çok şükür, alhamdulillâh — Demek büyük bir dolandırıcılık şirketinin Babalık, gözlerini devirdi — Sus... Öyle şeyi ağrına alma... — Niçin? — Ağzın alışır. Öteki, dudaklarını hafi İstihfafla; Nasıl isterseniz... - diye bir ko- caman ve pahalı puro yaktı. — Bütün evrak mükemmelen ha- sırlanmıştır. Zabıtaya, konsoloslukla- ru, bankalara taallük eden meseleler- de hiç Arıza çıkmaz. Hakkımızda her yerden hüsnü şahadet gelecektir. © büktü. İ yük servetlerin aslını ara: Ya müs- İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Fatma Selimin üstünü örtmüştü, güneş doğuncıya kadar onun baş ucunda bekliyecekti Diyor ve üzülüyordu. Atlarından iper inmez torbalarından Yi- yecek çıkardılar. Yemeğe başladılar, Bpey- 08 yol yürümüşler, yorulmuşlardı. Belim gökyüzüne baktı — Endülüsün seması ne kadar parlak. — Evet, Hem parlak. hem de çok alçak. İnsan âdeta gökteki yıldızları elile tutacak | sanıyor. Belim birden yerinden fırladı — Şurada biraz ateş yaksak fena olmı- yasak. Fatana, Selimin elinden tuttu Have sıcak. Ateşe ihtiyacımız yok, Yak- masmak daha İyi olur. sun? Vahşi hayvanla- sı ihtimalini düşün- — Bihâris geçen gün, söz arasında, bu yolda vahşi hayvandan eser olmadığını | Böyledi. Ataş yakurmuk izimizi belli etmiş | oluruz. — Kimden korkuyorsun, Fatma? — Belki etrafta gizlenmiş bir düşman vürdır, İhtiyatı davranmak daha iyi de- Bu mi? Salim bir ağacın önünde durdu — O halde ben şu ağacın Sstünde yata- vağım. Fatma gülerek — Ben çıldırdın mı? dedi. Yorgun bir in- Ban, ağaç Üstünde rahatça yatabilir mi? — Uyuyabilirim sanıyorum. İçimde bir korku Yar. — Neden korkuyorsun? Şu ağacın dibin- deki otların üstünde mpi mışıl uyuyabi- Mirsin. — Ya sin? — Benim uykum yok. Uykum gelinceye kudur seni bekliyeceğim. Belim sevindi: Demek ki, ben uyurken, sen uyanık | duraçakuın.. beni bekliyeceksin. öyle mi? — Evet, Mademki vahşi hayvanlardan korkuyorsun. sen yurdum ordumuza, Mzımsın! Seni, uyurken beklemek ovazi- femdir. — İyi amma, sen uykusuz kalacaksın. Fatma! Yarın yolda at üstünde uyukla- mMazmmısın? Hayır. Ben üç gün uykusuz kalabili- rim, Sen merak etme. Haydi yemeği bitir de yat, Selim yemeğine devam etti Karşilarındak! ağacın üstünde küçük bir kuş yuvası görünüyordu. Selim kuşları gösterdi | — Bak, Fatma! Şu hayvancıklar tapkı bir aileye benziyor... Erkek kuş ağımda bir yeşillik paçrasile yuvasına geldi. Dişi kuş, onu şen sesle cıvıldayarak karşıladı. Ağ- sındaki yemi aldı. İşte, yuvanın İçinden küçük bir baş daha uzanıyor... Bu, onların yavruları olsa gerek. Tamam. yanılmıyo- atlarının alla- na alıp sevdiklerini görüyor musun? Fatma içini çekerek cevap verdi: — Ne mutlu onlara. Mesud, şen bir yu- acık kurmuşlar. Y Dünyanın bir ucundan kalkıp Endülüs dağlarına kadar geldik. Yabancı ellerde yeni bir vatan kurmak bülyasile kaleden kaleye, dağdan dağa, şehirden şehire koşup duruyoruz. | — Sular bulanmayınca durulmaz, Fat- ma! Artık Endülüse hâkim sayılabilirir. «Kaza cübbeli natı nihayet bul- muştur 1 dolaşacak deği- Me. Artık y e giimeğe, Halifeye hediyeler gön başladı. Elbette bizde bir sap olurur. Tarık'ın yar mma. Belki döneriz. — Nereye?... — Şama, eski vatanımıza — Tarık, buradaki zabitlerin bir yere bir yıl sonra biz de Onun için, evlâdım, sen hiç korkulu rüya görme! Rahat rahat uyu! Ka! bini ferah tut! — Benim de istediğim bir hayati... — Mesuliyet bende olduktan sonra ne korkuyorsun?... Seni senden daha iyi düşünüyorum. — Mersi. — Şüphesiz ki, dosttuğumdan dai- | ma hayır göreceksin. Fakat doğrusu. | nu'istersen talihimiz de yar oldu. Te- | sadüf bizi şu mükemmel Burlett mües- sesesile karşılaştırdı Delikanlının bu müesseseden hoşlanmadığı anlaşılıyordu: Dünyada . bu derece ipten ka- zıktan kurtulmuş şirket de görülme miştir! - dedi, — Senin Hanyadan Konyadan hs- | berin yok, çocuk!,.. Şu âlemdeki bü- çarpınlısız hiç temlekelerin yağmasile, ya bir istilâ ordusunun kılıcile, yahud da onun gi- bi dalaverelerle elde edilmiştir. Ça- aşmakla, namuskâr alın terile anca ömür törpülenir; yahud, insanın şan- m varsa mütevazi bir servet elde eder. Bisim sermayemiz olmadığına göre kestirme yolu tercih etmek mecburi- yetindeyiz... Yahud da bütün hayatı- muzes İğneyle kuyu kazacağız! "Teşki- Mili soygunculuk mükemmel iştir, eviâdım! Sen benim gösterdiğim yol dönmesine taraftar değilmiş... Doğru mu? — Ben de duydum amma, inanmadım, Onun maksadı Avrupaya inmek, oradan Balkanlar yolile Bizansa sarkmaktır. — Ben de böyle düşünüyorum. Tarık, o dusunun bir kısmını alıp yola gıkarsa, önüne hiç kimse geçemez. Fakat, bir svup mücahidie yola çıkınca, ehlisalibin bir- leşmesi ve müttefikan Tarık'ın üzerine yü- rümesi hattâ onu mağlüp etmesi mühte- meldir. ten sonra Selim sordu — Tarık garp seferine çıkarsa, sen de biriikle gilmek ister misin? Şüphesiz. İşbiliyede böyle konuşma- mış mı idik? Eğer ordu ile harbe yörürse, ben de Tarık'ın peşinden gideceğim. — Elbâris, Tarık'ın garbe akın yapması- na taraftar görünmüyor. Acaba bir tehlike mi seziyor? Yoksa o da Musu bin Nesi gibi, Tarık'ı çekememeğe mi başladı? hârle, Tarık'ı canı, oğlu gibi sever muniyo Eğer o da fikir ve niyetini de- Biştirdiyse yam Kime yazık?... Bihârise mi, Tarık'a mı? Elbette Elhârise yanık olur. Çünkü, Tarık ber saman mücizeler yaratmada muktedir bir kahramandır. Ordüsile garbe akın yaparsa. Elhâris burada yaltız kal Daha i de hükümdarlar &ibi yaşar seri hazineler tplar. ki. Ya nede görü var? Haccacın mevkiinde. O halde o da Şrma dön, öyle mi? - Haccacla başa çıkılmaz, bir adamdır. Sağ ka mev m öksürerel Ağacın dibinde uyuklamağa başladı. Fatma, Selimin üstünü örtmüştü. Onu, güneş doğuncaya kadar baş ve da bekliyecekti. * Ertesi sabah Selim götler aktığı zaman, güneş dağ- ların arkasında yeni doğuyordu. uğuşturarak Fatmanın — Epeyee uyumuşum. Ve şaşkın şaşkın etrafına gör gezdirdi. Evet. Önce bağını taşa dayamıştın. Uyuyunca taştan dizime aldım Selim dunda haff bir duydu. Enetilüs dağlarında geçen bu geceyi unutmıyacağım, Fatıns! Vücudumda öy'e bir hafiflik var ki.. Düne kadar, içi bir su küpüne benziyordum. kalbimi doldurdun , Fatma göslerini 5 di Beni rüyanda mı gördün yoksa”. H erime, Endülüsün büy rüyalarından daha fazla inanıyorum. 8 mda duru; Seni görüyorum. i, güneşe bukar gibi seyrediyorum. V gözlerim #ana baktıkça ki 1yar, ürper erek gülü: Selim, o gece. Endi nunda uyurkeji, & biyd n küy- iş gi- (Arkası var dan ayr zevkle fosurdatıyorsun. Delikanlı — Babacığım! ği felsefe (okesilmişs ügün baştan aşa- iz. Fakat bize u takib etmiş - erede lord, Fran- sada baron, Amerikada petrol krs ola klarımı, kellelerini cellâda Kap- tardıklarını unutuyorsunuz. Endişeli endişeli: — Belki bizi de bekliyen budur! Zindan yahud sehpa! — Bu derece korkaklığı sana ya- kıştıramadığımı söyledim, çocuğum... Hayatla kendini o kadar değersiz mi görüyorsun? Hayat nedir? Mücadele! Miskince bir atalete nasıl kail olabi- lirsin? En yırtıcılar daima en muvaf- fakıyetlidir Hayvan cemiyetleri de, insan cemiyetleri de bunun böy- le olduğunu gösteriyor. Öyleyse «en kuyvetlir, «en zalim» olmanın yolunu tutmalı... Zabıtadan daha atik, daha tetik davranmalı... Hâkimlerin elir geçmemek için gözünü dört açmal Yenginişrin malını kendi hesabım geçirmek için, insafsız, merham olmalı; her vasılayı mubah görmeli. Hülâsa, herkesten kuvvetli, mahal olmalı... Biz de böyle olacağız, Sübi Şimdilik ilk şikârmız zengin bir Kir Ve sen bu avlıyabilmek için bü tün mânasile emsalsiz bir silâhsın.» (Arkası var) ce ins âkibet

Bu sayıdan diğer sayfalar: