10 Nisan 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

10 Nisan 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇEKMECE Ahmed Şakir elindeki paketi çösdü, Kö Badların arasından küçük bir çekmede $i- kararık arkadaşı Hamdiye uzattı — Kurum Hamdieiğim... Şu çekmece bi müddet sende dursun... Hamdi küçük çekmeceyi eline âldı: — Bu Adela küçük bir kasa... Ne de #ağ- Yam şey!.. Ne var bunun içinde?.. Ahmed Şakiş gülümsedi: — Bazı mektuplar... Bir takım bekârlk hataraları... Birkaç tane fotoğraf. Eamdi — Anladım, anladım... dedi, birkaç güne kadar evleniyorsun... Nişanlının Gessls, çok kıskanç olduğunu miştin, Bu bekârtığına ald hatıraları, fotoğrafları, mektupları tabll artık evinde bırakamaz. — Anlayışlı adamsın vesselâm... Lâkin kuzum sen şunu iyi bir yere saklayıver.. Hamdi arkadaşının bekârlık hatıralarile dolu olan çekmecesini bir kenara koydu. O günden sonra Şakir bir müddet gö- rünmedi. Evlenmişti. Karısı hakikaten kıs- kanç ve dehşetli mütecessisti. Kocasına göz açtırmıyordu. Şakir küçük çekmeseyi evden Uzaklaştırdığı için pek memnundu. Bir gün Hamdi ona Beyoğlu caddesinde Tas geldi, Jâf arasında: — Nasıl? dedi. çekmeceyi evine göndere- Yim mi? Ne dersin?... diye ona takıldı Lâkin Şakir bunun şakasına bile tahammül €de- miyor: — Aman Hamdiciğim sakın ba. mahvettiğin gündür... Adela hayatımı senin eline teslim etmiş Gibiyim... Şimdi gençiiğime aid en büyük | #irr elinin altında, avucunun içinde bulun- duruyorsun. (5 Kürışmam kafamı Kızdırma... Arkadaş İlân Lanımani çekmeceni evine yollarım.. Bundan ra birtbirlerile ber karşılaş- tıkları zaman Hamdi kendisine böyle takıl- yordu. Pukat bir gün Hamıdinin birdenbire uzun bir seyahate çıkması lizım geldi. Balki beş altı sene İstanbula dönmiyecekti. Eiyasını satıp savdı. Bir aralık gözüne Ham» i, Bu ne olacaktı? Çek- Hemen Şakire haber yolladı. Onu çağırttı. — Aman Şakir, dedi, ben üç güne kadar seyahate çıkıyorum. Bir daha kimbilir ne döneceğim... Senin Şu çekmecen ne Beni olacak?. Şakir düşünceli düşünceli dudağını bük- ta: em ki... dedi, onu evime götüre- Halbuki işim gücüm, yazıhanem kasa tutsam mem ya. ilân da yok. anahtarlarını yanımda taşımam lâzım... Bü da karımın nazarı dikkatini celbeder. En İyi- 8 bu hatıraları ortadan yok etmektir... Dü- şünüyorum, düşünüyorum, bundan daha münasip bir şey bulamıyorum. ülümsedi; rdanberi yanımda duran bu in esrarını pek merak ediyorum, de kimbilir ne ateşli mektuplar, ne kadar güzel kadın fotoğrafları, şlir do- Yu aşk gecelerine aid senin için ne kadar kıymetli hatıralar vardır... Şakir gülümsedi: — Sana birşey teklif edeyim.. dedi, bu Akşam beraber bizim köye gidelim... Yolda Şekmeceyi açarız. Bu hatıraları yok etme- den evvel ben bir kere daha gözden geçiri- rim. Sen de bazı mektupları okur, fotağraf .. Akşam yemeğini de bizde - Geve yatar, sabahleyin dönersin, ol- maz mı? - Mükemmel... O akşam beraber çıktılar. Vapura bindi. ler. Huyderpaşâys çıktılar. Trende küçük gekmeceyi Şakir açtı. Içinden deste deste Mektuplar çıkardı. Bunlardan başka bir sü- rÜ de Kadın fotoğarafı vardı. Hamdi bun- Mara hayran hayfan abkıyor, arasıra ar- kadaşına fikirlerini söylüyor: — Şunun gözleri ne kadar güzel... Ne yu- Muşak, hülya dolu bakışları var. © zaman Şakir ona izahat veriyordu: — O mu? Çok garip tablalı bir kadındı, Şimdi düşünüyorum da bana dün gibi geli- Yur.. Bir bahar başlangıcı, onunla Şişliden Meride bir bahçeye oturmuşluk., Ağaçlar İş” ek gen gelene. Biribirmime 17000 Ki Bir an gözüm saatine , Beş olmüştu. Vaktin böyle bir oks- prds #ürütile geçmesine şaşıp kalmıştık. RE an çün mektuplardan okuyorlar. kadın resimleri hakkında bizi- birlerine mütaldaların: söylüyorlardı. Niha- yet iren Şakirin oturduğu köye gelmişti. Le indiler, Çekmece hâlâ ellerinde idi. ir; — İyi amma, dedi, «ve yaklaşıyorua Bu- nu nasl yok edeceğis?... Sonra birdenbire aklına birşey gelmiş gi- bi haykırdı: Wi — Buldum... Şu ilerideki bahçede üstü açık bir kuyu vardır. Oradan geçerken çakmeseyi, sanki cilmden düşürmüş gibi kuyuya ataveririm.. Hamdi de bu fikri beğendi. Şakiş bahset- tiği kuyunun yanından geçerken etraftan dikkati celbelmamesi için sanki düşürmüş gibi yaparak çekmeceyi kuyunun karanlı- Bina fırlatıverdi. Sonra da uci acı gülerek: 5 Ee pisi bis bekârlık hayatının tat- Şu kuyunun kal S dü.. dedi, 1 e en Eve geldiler, Gakirin karısı onları güler yüzle karşıladı. Tam akşam yemeğine tü- yasakları sırada kapı çalındı, Crarda otu- ran bir komşu gelmişti, Misafirin eline ba- e Şakirin gözleri faltaşı kadar açıldı. ül komşusunun elinde k; it ve mlm Mişafir dehşetli bir marifet yapmış gibi: — Efendim, dedi, bizim bahçeden bim ken suyu tamamlle çekilmiş boş kuyuya bu çekmeceyi düşürdüğünüzü gördüm. . Hemen bizim taradık bir kuyucuyu indirdim. Bu- nu çıkarttım. Bakınız kuyuda su bulunma» dığı için çekmeceye birşeyler olmamış... Buy- runuz efendim... Misafir böyle söyliyerek çekmeç, Şaki- rin karısının önüne koydu. Sonra de Düve etti: — Bizin hesabınıza kuyucuya Iki lira vep- dim... Fakat bu güzel çekmece on liraya da değer değil mi efendim... Hikmet Feridun Es 4 — Habeş kumandanı - Tersi katm de- mektir - Asmaktan emir, 5 — Tersi işit demektir. 8 — Yasinnma - Başına «A&> deli bir haşeredir. 7 Tersi bir çalgıdır - Sonuna «Ke ge- Brse horozun. başında bulunur - Yemin, 8 — Kırmızı - Uykuda konuş. 9 — Sergüzeşt - İhrak et 10 — Başına «Sı gelirse tecrübe et de- meklir - Tersi taharri ettirdi, iirse faj- 3 - 3 — Anadoluda bir vilâyet - Cadının ba- #4 eri halinde futbol maçları - Kadın arkadaş, 5 — İşine erik doldurulan ambar. Tuzak içinde Tuzak Tefrika: No, 121 Kız, itimadsızlıkla erkeğe baktı. Onun rol oynadığını anlıyordu. Bu gözle... Bu ağız... Bu derece sö olabilirler miydi? Şüphesiz ki, erkek onu seviyordu. Bu güzel kıza karşı büyük bir arzu ğinde şüphe yoktu. Para hu- da fedakârlık yapacağını ze yorsa da işte bu doğru değildi. serve! NK ber t6 alışmışlı. Parasız ede- Genç kız; :— Bu söylediklerinde samimimi- sin? . diye sordu, — Yemin ederim ki samimiyim, — Öyleyse isbat et bakalım. — Nasıl? — Cinayet mahsulü olan hâram | Paraya elini sürme... Birkaç gün Sonra hemsiremle yalnız kalacağımı Sanıyorum, Zira ânneliğim mütema- İçe sönüyor, Ömrü pek kısa... Da- k bugün gelen doktor da hayatının sa olacağını açıkça söyledi. İyileş- Ürmek ihtimali yokmuş. Tababet ig kalıyor. Hikâyeni dinledim ve is Kkahahatli olduğunu analdım, 13... Bununla beraber ivi bir adam Nakleden : (Vâ - NüJ olmağa müstaldsin... Bunu da anlı- yorum. Hem sen olmasaydın annem büyük bir sefalet içnide ölecekti... Ona ve bana karşı son derece iyi dav- randın, Sen hayatta kim olursan ol, ne yapmış bulunursan bulün, bize karşı işlediğin bu iyilikleri unutamı- yacağım. Dinle beni... Biz genciz ve sıhhatliyiz. Çalışarak hayatımızı ka- zanırız. Şayet icap ederse dünyanın ö ideriz. Yepyeni bir Mek aide gde e İ sırım, Sana hiç bir telmihte, kinaye- hayata böşlarız. Namuskür, faziletli bir hayat... Kimsenin ve vicdanımı- zın hatalı görmiyeceği bir hayat... İstermisin? Kocaman gözlerile de sevgilisini istintak ediyordu, Erkek, merhamet duyduğunu anlatan bir harekette bu- Tundu. — Sefaletlen bıkmadın mı?... Zon- guldakta ve İstanbulda çektiklerini başka yerlerde de tekraralmak mı İs- tiyorsun?... Oralarda hayatın bura- dakinden daha mı kolay olduğunu sanıyorsun? Genç Kiz, yalvararak: — Süha... - dedi. - Yemin ederim ki ben de seni seviyorum... Sen bana | te hayatını kurmak için ne lâzımsa Türkiye Radyodifüzyon Postaları Türkiye saatile Ankari radyosu 317 metre kma dalga postasile her gün yapılmakta olan ecnebi âlilerde haberler neşriyatı programı: Birinci servis (İkinci gervis Saat 1200 na 1215 İranea 1440 Program ve memleket saat Ayarı. 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Müzik, Çalanlar: Cevdet Çağla, İzzettin Ökte, Fahri Kopuz, Kemal N. Seyhun, i— Okuyan: Azlre Tüzem, 1- Peşrev, 2- Hafs Yusuf - Kürdi H. şarkı: (Kaldı yollarda bu şeb), 3. Artaki - Kürdili H şarkı: (Bağ- landı gönül), 4- Hacı Arif bey - Buzinak şarkı: (Beni bizar ederken), 2— Okuyan: Aziz Şenses, 1- Yesari Asım - Hüzzam şar- ki: ( seni sevmekle), 2- Yesari Asım- Hüzzam şarkı: (Ümitlerim hep kırıldı), 3- Yesari Asım - Hicaz şarkı: (Bilmem niye bir buseni) 4- Halk türküsü: CErkilit gü- Mefharet Sağnak, 1- Mustafa Çavuş - Bayati şarkı: (Canım te- dir). 2- Dede - Bayati şarkı: (Nice bir aş- kın İle), 3- Halk türkümü: (Esmerim kıy- ma bana), 4- Halk türküsü: (Ey seneler se- neler), 1330-14 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkın), 1- Oskar Nedbal: Suvari val- 8, 2- Paul Lineke: Ollmpiyatlarda, 3- 7. Strauss: Neşeli vals öperetinden buseler vals, 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Pasıl heyeti, 19 Müzik: Şarkılar, (Okuyan: Mahmud Karındaş) , 1- Buphi Zi. ya - Hicaz şarkı; (Anılsın yar İle), 2- Hacı Arif - Hicaz şarkı: (Benim halim firakın- la), 3- Bimen Şen - Hüzzam şarkı: (Sükün- da geçer), 19,10 Memleket saat ayarı ajans ve meteoroloji haberleri, 1930 Konuşma (Dış polltika hâdiseleri), 19,45 Müztr: Çalanlar: Hakkı Derman, Şerit İçli, Hamdi “Tokay, Hasan Gür, Baar! Üfler, Zühtü Bardakoğ- Ju, i—Okuyan: Necmi Riza Ahiskan, 1- Sup- hi Ziya - Kürdili H. şarkı: (Bir gamlı ha- anın), 2- Lemi - Kürdi H. Şarkı; (Bir kendi gibi zalimi sevmiş), 3- Hacı Arif bey- Kürdi Iİ Şarkı: (Sırma saçlı yâre), 4- Halk türküsü, 2— Okuyan: Safiye Tokay, 1- Leon Hancıyan - Karcığar şarkı: (Bi- mem ki safa), 2- Hacı Arif bey - Karcığar şarkı: UBir koncaya), 3- Türküler, 20,15 Ko- mnuşma, 2030 Temati: Bohem, yazan: Hen- ri Murver, Tercüme eden: Ekrem Reşid, 2130 Müzik: Riyasetisumhur bandosu (Şef: İhsan Künçer), 1- Guatelli: Marş, 2- Zeki: Aşkım (yazkı), 3- Zeybek dansı, 4- 7, Assa- dour; Leblebici Horhor opereti $- Kurt: Birlegler: Türk İzmi 22,15 Memleket sant ayarı, Ajans haberleri, zitaa, esham - tahvhât, kambiyo - hukut borsası (fiat), 2235 Müzik: Cazband (Pl), 7925-7330 Yarınki program ve kapanış, Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşamşın KÜÇÜK İLÂNLARI'Ndan isti fade ediniz. 8 — Sosyoloji. 7 — Halihasır, 8 — Başına «Kı gelirse yüksek ve di şeklinde binadır - Avtupağaki 'Türk top rağı, 9 — Su ile temizlesinler. 10 — Tersi kuzunun başıdır - Nota - Bir nevi kayık, Geçen bulmacamızın halli Soldan sa, 1 — Sandaliye, 2 — Asırdide, 3 — Kaşe, Ayva, 4 — İbatiksrod, 5 — Zınnar, Ezl, 6 — Ab, Ade, Kir, 7 — Gocu, Mi, Ra, 8 — Azat- lamak, 9 — Cad, İlişen, 10 — Inırdışına. Yukarıdan aşağı 1 — Sakızağacı, 2 — Asabibozan, 3 — Ni- çan, Cadı, 4 — Dretnaut. 5 — Ad, İnd, Lid, 6 — Lk Kremalı, 7 -İdas, İmiş, 8 — Yey- rok, Aşı, 9 — Vezirken, 10 — Badire, Na. İ rarlar verebilmek için dalma şarap içmeli- Tetrika No. 32 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İmadın arkadaşı çadırın arkasından hançerinin ucile küçük bir delik açarak gözünü buraya uydurmuş bakıyordu — Fakat, biz bu kızı dere kenarında bul- | duk. Dağlı bir aileye mensupmuş Bağda- dı bile tanımadığını söyledi. — Dağlı bir kız böyle güzel ve mâna türküler söyliyebilir mi? Bunlar ancak bir casus işidir. —O halde bu gece sen de yanımdan ay- rılma, İmat! Akşam güneşi batarken, te- pemizde bir kara bulut dolaşıyordu. Sul- tanın başma bir felâket gelmesinden kor- kulur. — Çadırda olup bitenleri göremiyoruz. Bultanın hayatını korumak hepimizin va- eifesidir. İşte bir ses daha... İmat arkadaşının ağzını kapattı: — Sus.. dinliyelim şu türküyü de. İşo'nun saçlarını dökerek, hükümderin dizinde yattığı anlaşılıyordu. Sultan Mehmed — Bu gece sabaha kadar başını göğsüm- den ayırma, İşo! Çoktanberi güzel bir ka- din sesi ve nefesi duymamıştım. Herkes şa- Tabi, başi dönsün diye içer.. Ben, ayılmak için içiyorum, Haydi, elinle kadehimi dol- dur, İşol ği Diye söyleniyordu. İşo tekrar türkü söy- emeğe başladı: «Bağdad kızlarına haindir derler, Bağdad kızları ihanet, görmeseydiler, hain olurlar mıydı? Onlar iyiliği ve fenalığı halifenin adamla- rından öğrendiler. Bağdad kızları, şarabın adını ve rengini bilmezlerdi. Onlara şarabın keyfini ve tadını halifenin adamları öğ- rettiler. Şimdi bize «Günahkâr! diyorlar. Hakiki günahgürlar, şarabı bize tanıtan ve sunan insanlar değil midir?» Sultan Mehmed; İ — Doğru söylüyorsün, İşol dedi - Bir büş- kasından İhanet görmiyen insan, hain ola- maz, Sen Semerkandı görmeden. bana ta- rif edebilir misin? Şarap da böyle. Onu icad edenler, güneşte bırakıp sertleştirenler, bu nefis içkiyi size sunmasalardı, orun tadini ve keyfini nerden bilecektiniz? O halde şim- di hakik! günahkâr benim.. Sana şarap sunuyorum., Haşdi, korkmadan, endişe et- meden iç! Bağdad kızları gibi, bütün dün- ya kadınları da tıpkı sana benzerler... Se- nin kudar masum ve suçsuzdurlar. Yorgun başımı dinlendiren şarabın günahmı ben çekmeğe razıyım. Sen, dizimde uyu. Ve ben, içtikçe ayılayım. İyi düşünmek, iyi ka- yim, Şarap içmediğim gün kendimden çök uzak yaşıyorum, İşo! Kendimi bulmak için şarap destisini gözümle görmeliyim. itan Mehmedi yaralamak ii dan daha iyi bir firsat ele geçiremezdi. Fa- kat o. halife Nâsıreddine verdiği sözü tu- tacak mıydı? Yoksa, İmat onun Kalbini çalmış maydı? İşo, Harzem gultanının dizinde yatarken bunları düşünüyordu. Sultan Mehmedi öl- dürüp kaçmağa muvaffak olursa, ne ka- zanacaktı? Ön beş bin atlının içinden kurtulup kag- mak da kolay bir iş değildi. Arap dilberi © Sırada kanadlanıp uçsa bile, Harzem okçula- rının elinden kolay kolay kurtulamıyacağı- ni anlamıştı. Bu işi -belki de- ilk karargâhta yapabilir- di, Çünkü, hükümdarın çadırı dereye yakın- dı, Derenin suyu derindi. Ve etrafı boydan boya sazlıktı, Işo kendini o dereye atıp kaç- mağa muvaffak olabileceğini umuyordu. Halbuki şimdi bir dağ yamacında ve kendi- sine pek yabancı bir iklimde bulunuyordu. Üstelik genç ve yakışıklı maiyet zabiti İma- da da gönül vermişti, İşo Harzemliler elinde kalacak olursa, | şüphe yok ki, parlak bir istikbale kavuşu- caktı, Arap dilberinin sultan Mehmedi öldür- meğe eli varmıyordu. Zaten Işo, Harzem hükümdarını çadırda ancak boğarak öldürebilirdi. Yanında ne hançer vardı, ne de bir tutam zehir. İzo çadıra girerken âzerini azamışlardı. Arap düberi, koynunda sakladığı küçük han. çerin! de -şüphelenmesinler diyo- yolda gelirken bir çalılığın içine atenışt İşo çadıra girerken üzerini aramığlardı. türküler söyliyerek kendisini eğlendiriyor- du. İşo, sultan Mehmetten fazla şarap 1ç- mişti. Başını kaldırmağa mm yoktu. Zaten Sultan mehmed gözdelerini dalma böyle çarçabuk sarhoş edip sızdırmağan, kendisi uyuyabilir miydi? Oğulları da onâ çekmişlerdi: Meselâ. bü- yük oğlu Rükneddin bir odada ve bir ya- takta kadınla koyun koyuna yatamazdı. Kü- çük oğlu Giyaseddin bile sevgilisini veya xvcelerini İyice sarhoş etmeden koynuna alıp yatmazdi. imadın -lâfın arkası Kesildikçe- şüphesi artıyor ve merakından ne yapacağını bilmi- yordu. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. İmadın arkadaşı çadırın arkasında hançe- rinin ucu ile küçük bir delik açarak görünü buraya uydurmuş bakıyordu. Bir aralık iki arkadaş konuştular — işe sızdı mı? Güzleri kapalı. Fakat, hâlâ konuşu- kalkması muhtemeldir. —O halde gözümüzü bu delikten ayırmı- yalım.. Kötü bir maksadla kalkarsa, herkes- ten önde bunu biz sezer ve hemen içeriye gireriz, — Pekâlâ. Bekliyelim. — O ne?! İşo tekrur gözlerini açtı... Hü- kümdardan şarap istiyor. — Küstahlık, Bir cariye, fendisinden şa- rap istiyebilir mi? — Sarhoşluk bu. Destide durduğu gibi sa- kin durmaz. Şarap içtikçe insan muvaya. nesini kaybeder. Ya bükümdarâ ne demeli mak için, kendini bulmak içi yormuş. — Bunu da şsrap söyle! yavrum! Biter her içki içenin zihni bu felsefeye sap- anıp kalmasaydı, Harzem orduları bu hale gelir miydi? İmal sordu: Sen içki sevmez misin? — Allah göstermesin. Şimdiye kadar kur- sağıma bir damla şârap gi iştir. — Ordumuzun şafaptan öt mü geri döndüğünü sanıyorsür? — Öyle ya, kumandanlar gizli gizli şa- rap İçip uyuşmasalardı, Arap kızının dedi- 8i gibi, bir avuç sihirbazdan yılıp geri dön- mezdik, İmat güldü: — Budala, Sen bizim, halifenin sihirbazlar rından korkup da mu geri döndüğümüzü zannediyorsun? — Öyle ya, Bünun aksini iddia edebilir misin? Helvan geçidine kadar geldikten son- ra, Bağdadi zaptetmeden geri dönmenin ne mânası var?! Bağdadlılarm, arkamızdan «Korkaklar kaçıyorlar!» diye bağırdıklarını hilâ duyar gibi oluyorum, O da ayıl- İki arkadaş çadırın dibinde sabaha kas dar beklediler, Artık ne İşonun ne de hükümdarın sesi duyulmuyor, Ikisi de biribirine sarılıp uyumuşlardı. Sultan Mehmedin hastalığı Bir haftadanberi yol yürüyorlardı. Ky 66 bastırmıştı. Sultan ed «Küçi Esed. sırtlarından geçerken bastalar halde, geceleri konak yerlerinde di rek, ertesi günü tekrer yoluna devâm & yordu. Bir iki gün sonra, büyük oğlu Rük- neddin de kendisini karşılamağa gelecek ve iki ordu birleşerek Semerkanda dönecekti. Bir sabah ordü konak ye dı, Nöbetçiler sultanın rahatsızlığını ve ya- tağından çıkamadığını haber verâiler. (Arkası var) Şu dünyada birkaç gün saadet hâ- yali verdin. Fakat bu servet beni kor- kutuyor... Şayet beni seviyorsan fe- dakârlık yapmalısn!... İstemez bu Paralar! Bırak... Uzak bir memleket. onu al... Bir ticarete, bir İşe girişir sin... Şayet talih bize yardım ederse, | bu başlangıç sermayemizi de fakirle- re, biçarelere dağıtırız, onun da meşum | yükü altından kurtuluruz... Eğer bu teklifimi kabul edersen seninle beraber gelirim, Dünyanın neresine istersen gideriz. Emin ol bu takdirde mazinin lâfını bile ağzıma almam. Bu menhus saatleri unutmağa çalı- de bulunmam... Kendimi sana ver- dim; geri almak istemiyorum. Dün- yadaki diğer insanlar bana hep dir. sek çevirdiler. Yalnız sen dostluk gösterdin, bize yardim ettin. Seni sö veceğim, ve saadette olduğu gibi fe- Jâkette de sana arkadaş olacağım. Yalnız söyle ki bu şartlarımı kabul ediyor musun. Rica ederim söyle... Esasen senin de kurtuluş yolun yok... Bu yol, senin de kurtuluşundur... Zaman ve mesafe yavaş yavaş bütün felâketlerin izini silecektir... İtiraf. larından sonra uğradığım bu feci kâbustan ben de kurtulacağım... Bu tekliflerimi kabul ediyorsun, değil m!?... Haydi cevap ver... Genç kız, sevgilisinin yanına otur- müş, onun ellerini avuçları içine al- muştı. Gözlerine bakıyordu, Bu hir Mile cidden sevimli, cidden yakındı. Erkek, kendini tesir altında bıra- kan bu nazarlardan kurtulmak İs tedi. Şermin tekrar: — Haydi cevap ver... «Evet! de... Erkek: — Bu teklifin çocukça! - dedi. — İstikbalde bizi saadet bekliyor. Fakat ancak çalışmamız, nedamet duy-! mamız sayesinde... Bu nedamet de ikimizin de kâlbimizden taşmal... Kardeşim ve ben senin manevi mu- hafızların olacağız. Süha homurdanarak; — İyi söylüyorsun amma, sen hâ- lâ hayatı öğrenmemişsin! Ele geçen ve bizim kuvvetimizi teşkil eden pa- ra, bırakılır mı? Ancak onun sayesin- de kuvvetli olâcağız, bütün müşkük lere karşı mukavemet edebileceğiz... Âlemi, âlemin düşüncesini bırak... Vicdan azaplarının hikâyesini bırak... Maamafih şayet fikrinde ısrar edi- yorsan... Kız: — Israrım falan yok... Sen hare- ketinde hürsün... Nasıl bilirsen öyle hâreket et... Yalnız beni bunlara sevkeden şudur ki, sen beni vaktile kurtarmıştır, bende seni şimdi kur- tarmak için çabalıyorum... Söyle bes ni bırakıp gidebilir misin?... Şu ka- pının eşiğini aştıktan sonra bir daha yüzümü görmemeğe kail misin?... Al hazineni götür... Süha, coşkunlukla: — Altının, mücevherin sensiz ne kıymeti olur?... Seni elimden kaçır. dıktan sonra, hayatın bile nazarım- da mânası yoktur... Senden vâzgeğ- mek mi' Kız: — Beni sahiden seviyor mu sun? - diye sordu. Bundan şüphe mi - dedi, — Öyleyse”bana bir vaadde bulun. — Söyle, nöymiş? — Başma bu felâketleri açan, se- ni bu fenalıklara sürükleyen insan» larla alâkanı derhal keseceksin,.. — Pekâlâ, — Bundan sonra namus dairesin» de yaşıyacaksın. — Evet. — Bu takdirde mukadderatımız ebediyen birfbirine bağlı olarak kala- caktır. — İşte bu benim en birinci emelim, — Senin karın, yahut metresin olürum... Benim için arada fark yok... Lâkin dünyada yegâne sevdiğin ka, dın ben olacağım. ediyor- (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: