1 Temmuz 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

1 Temmuz 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Genç kadın, büyük, şık, mağazanın Günlerden cumartesi ve saat tam bir- vitrinine güzel gözlerini dikmiş, en pa- halı kumaşlara hayran hayran bakıyor- du. Nihayet başını, camı sıkılmış bir va- ziyette yanındu duran kocasına çevirdi: — Hepsi de ateş pahası... dedi, na file bir kumaş almak sevdasından vaz geçelim... Erkek ezik, ümüdsiz bir sefle cevap verdi: — Biraz dahr dolaşalım Firuzan... Belki ucuz ve güzel bir şey buluruz. Lâkin, Firuzan, Şakirin bu sözüne si- nirlenmiş gibi omuzlarını silk: — Yok, yok işte.. İstediğimiz ku- maşlar çok pahalı... Nüfile yere yorulup üzülelim... Bu sıcaklarda ,boş yere taban patlatmaktansa. eve dönüp soyunur, dökünür, rahat ederim. Bak- sana te: içinde kaldım... Şakir sesini çıkarmadı. Karısının böy- le asabi dakikalarında susmanın en mu- vafık hateke: olduğu o,çok iyi bilir. di. Eve dönmek e 'yavaş yavaş tramvay istasycruna"doğru ilerliyorlar. dı. Lâkin Firuzanın gözleri hâlâ önün. den geçtikleri dükkân camekânlarında idi. Şakir onun bu halife Bakıp çok üzü- lüyor, işinden «kör olaşıca parasızlık!» diyordu. Şimdi karısının sinirlenmesine de hak veriyordu. Oda gençti, hem de gök güzel bir kadındı. Arkadaşları gibi giyinmek, süslenmek, hoşuna giden bir kumaşı almak hakkı değil mi idi G Firuzanın hali vakti yerinde ları yok mu?,. Birini çıkarıp bi dikleri elbiseleri, kostümleri ile genç kada risbet veriyotlar gibi idi. Şakir Firuzanın onlardan aşağı kalması- pi tabi istemezdi. Genç adam tramvay > Bekliyecekleri kaldırıma doğru ilerlerken artık iyiden iriye kendisini düşüncelere | kaptırmış gitmişti, Şimdi eve döndükleri zaman Firuzan büsbütün suratını asacaktı, Ro- e ser mr ek kadınlar gibi bir ta- konuğucak. yemekte iki Di iş döğendeii kalkacak, sanki başka Kir âlemde yaşıyormuş gibi evin içinds dalgın dalgın dolaşacaktı. Halbu- ki Şakirin & ziyade şinirleşine dokunan şey böyle bi- insanla bir evde yalnız kal- maktı, Halbuki ötediği kumaşı alamıyan karısından ziyadı kendisini. bedbaht bu- layordu. Bir aralık Firüzanini bir dükkân önünde daha durduğunu Bu bir kunduracı dükkân idi. Şakir de durdu. Üzerlerinde gayet yüksek fiatler yazan gık kadın ökarpinlerine baktılar. o Firu- zan: — Kumaş almıyoruz. Bari iskarpin alsak... Acaba isnspinlerim çok mu es kimie?... Şakir Yulkundur — Yek karıcığım... dedi, iskarpinle- rin daha yeni... Firuzanın bugün mızmızlığı üzerinde idi: — Üst baz almak için ayırdığımız pa” ra o kadar az ki bununla şksiklerimizin hangisini tamamlayacağımı bilmiyorum. Şu çantama bak bir kere... a hale gel- miş. Şakir: — Aman yavrum, dedi, çantan pek, sik. hem de daha yeni... Sönra eldiven- lerinls bir örnek... Eldivenlerin de fev- kalâde ak doğrumu... Artık Firuzan iyiden iyiye oöfkelen- müştiz — Rica ederim Şakir... Alay mı edi- yorsun?., Çantam da eldivenler de ber bat... Bundan sonra tramvay o bekledikleri yere kada: hiçbir şey konüşmadılar işin | | di. Herkes işinden gücünden — çıkmıştı. Tramvay bekleme yeri hıncahinç kala- balıktı. Onların semtine gidecek tram- vay arabaları da basamaklarına kadar dolu geliyordu. Firuzanın gözleri bir aralık kocasına ilişti. Zavallı pek üzgün görünüyordu. Susuyor, tanki kabahatli imiş gibi önüne bakıyozdu, Firuzan iyi kalbli bir kadin- dı. Kocanına sokularak tatlı bir sesle sordu: — Niçin öyle daldın Şakir? — Hiç şu kumaş meselesi canımı sıktı, Genç kadın sanki bunu hiç umursamı- yormuş gibi: — Özülecek şey mi bu?... dedi, ke- ten elbiselerim! temizlettiririm. Ne güzel olur... Değil mi? Şati. keten elbiselerin e temizletilince güzel olacağına inanmamakla beraber karısının gevkili kırmak istemedi: — Eret... dedi, keten elbislerin yeni- dir değil mi?.. Şimdi Firuzan Şakire biraz daha neje yenmek için: — Tabii... Yepyeni... Yalnız biraz kir- lenmiş... Hem biliyorsun keteni ne kadar güzeldir!... Şa ıstnan bu sözleri bangi psiko loji ile söylediğini anlıyordu. Lâkin işit- tiklerine inanmış gibi davranıyordu. Fi- ruzanin kendisini neşelendirmek için gös- terdiği gayret onu ağlatacak o derecede müteessir etmişti. Tam bu esnada önlerinden bir taksi otomobili geşnice Şakir neşe ve heye can içinde haykırdı: Firuzas. ötomobildekini müd... gördün Firuzan da heyacan içinde cevap verdi: — Evet... Amcan değil mi?.. — Ta kendisi... Demek hiç haber vermeden İstanbula gelmiş... Zaten yani taşındığımız evin adresini de ona gön“ dermeğe henüz vakit | bulamamıştık... Muhakkak bir otele inmiştir. Fakat biz ne duruyoruz. Hemen bir otomobile at- layalım. Peşinden koşalım. Yoksa belki de görüşemeyiz. Çünkü onün indiği oteli bilmiyoruz. O da bizim evi bilmi- yor. İstanbulda başka akrabası da yok.. Hemen bir otomobile binelim. Önlerinden geçen ilk taksiyi çevirdi- ler. Şakir şoföre: — Aman mümkün olduğu kadar ça» buk... Biraz evvel buradan geçen vişne çürüğü bir otomobile yetişeceğiz... Çar buk, eriştirirsen yarım lira da bahşiş var.- Nihayet heyecan içinde Şişhane yoku- şunda vişme çürüğü otomobili yakala- mışlardı. Lâkin amcanın otomobili yo- kuşun yukarı ucunda idi. Onlar henüz alt uca varmışlardı. Lâkin bundan sön- ra messle kılmamış demekti. Şakir heyecan içinde: — Amcam geçen seferki meseleden bize dargındır... Fakat hemen boynuna sarılı, elini öperim. Hiç merak etme ka- ncığım. Yüz yüze gelince barışır. Mu- hakkak birkaç yüz lira koparırım. İste. diğin gibi bir kumaş alırız. Hem canım senin “karpinlerin de pek eskimiş. Çantan ve eldivenlerin de kullanılmı- yacak bir halde... Onları hep yenileriz. Aman vişns çürüğü otomobili kaçırmı- yalır.... Vine gürüğü otomobil büyük bir ote- lin önünde durdu. Hemen ayni dakika- da onlar da yetiştiler, Şakir amcasının boynuna atılıp onunla barışmağa hazır- lanıyordu. Vişne çürüğü otomobilin kapısı açıldı. İçeriden bir ihtiyar çıktı, Bu çok benze- Esrarlı Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI Tetrika No. 24 iü Nâkleden: (Vâ - Nü) Yaralının köpeği, zeki bir hayvan olduğu için, felâket üzerine köylüle- rin yanına havlıya havlıya koşmuş, onları kaza yerine âdeta sürükliyerek getirmişti. * Galibe derhal; © 4 Kocam intihar etmek istedi!» diye düşündü. Böyle bir fikir yalnız ona gelebilir- di. Zira bu hâdisedeh bir gün evvel geçen münakaşayı bir o biliyordu. çok heyecanlı, hiddetli, coşkun bir tabiati olan İskender, ilk önce kendi- sini tuttuysa da, sonra hisleri birden- bire patlak vermiş, onu böyle bir ha- rekete sevketmiş olacaktı. Kalbinde muzlim bir âram cereyan etmişti. Şüphesiz o, bir kadın için, bahusus kendi karısı için hayatını feda ede- ceklerden değildi. Galib; b. s— Beni âşığımla serbes birakmak r siçin intihara teşebbüs etmesi aklın değil...» diye düşündü. bulunduğu sırada, İs- a yn) renge girmesini, du-) Yor? i dallarının Üeyiğini göz önüne ge. | tiriyordu. Kendi kendine: 4— Ne sulkasd, ne de intihardır! İskenderin hayatı, karısının çaba- lamaları sayesinde kurtanılabildi. Fa- kat bu kurtulmanın neticesi ne ola- caktı? Daha büyük felâketlere yuvar- lanmak değil mi? Gözlerinden mah- rum olmak, karısından mahrum ol- Onu bekliyen bu değil miydi? Öyleyse genç kadın niçin uğraşı. Aradan bir ay geçmişti. ” ANKARA RADYOSU 1 Temmuz pazartesi öğle ve akşam 12,35: Türk müziği, 1280: Haberler, 13,05: 'Türk müziği, 13.20: Alafranga plâk, 18: Program, 1805: Alafranga plâk, 1830: Caz orkestrası, 19,10: Türk müziği, 1948: Ha- berler, 20: Türk müziği, 2030: Konuşma, 20,446: Dinleyici dilekleri, 21: Türk korasu: konseri, 2140: Radyo gazetesi, 21,45: Rad- yo orkestrası, 2230: Ajans ve borsa haber- leri, 22,45: Alafranga plâk. ? Temmuz salı sabahı 130: Program, 735: Hafif müzik (pllk), 8; Haberler, 8,10: Ev kadını, 830: Çızan havaları (pilaki, BULMACAMIZ Soldan sağa: 1 — Bir erkek isn! - Rüzgâr, 2 — Binek hayvanını hazirlamak, 3 — Başka - Tersi yemektir. 4 — Başına cİ, gelirse varidattır. 5 — Malmukattar, 8 — Nareva. 7 — İnce kalbur - Peryad. 3 — Bir meyva - Lâkırdı. 9 — Güzel sanat - Mefküre, 10 — Zirlta yapma. Yukarıdan aşağı: 1 — Bir otomobil markası - Çok deği, 3 — Cezalribahrisefid. z 3 — Palto ve şapka asılan yer. 4 — Tersi su bendeğidir - Tazyik etmez. $ — Sonuna «M. gelirse acıklı Olur - İki harf, $ — Ribise dikenin elindedir. 7 — Mefhum itibarile - Zarf ödakı, $ — Tenavül ei - Tersi madeni ipi ger- gin yap demektir, 9 — Limon leztetinde - Tersi münalardır, 10 — Akıllı - Tersi bindir. Geçen bulmacamızın halli Saldan sağa: 1 — Selâmlamak, 2 — Edalıedalı, 3 — Valizdedir, 4 — İnemre, 5 — Nizaabaşla, 6 —Adbi, Ais, 7 — İbra, Bekri, 8 — Ra, Ma, Ray, 9 — Mi, Dana, 10 — Etezagiki. Yukarıdan aşağı: 1 — Sevindirme, ? — Edani, Bait,3 — Lâlezar, Le, 4 — Alimadam, 5 — Mezrab, Ada, 6 — Ledabib, Ağ,” — Ade, Nİ,8 — Mad, Şakrak, 9 — ANL, Lira, 10 — Kırtasiye, ...111111010EEEEAEEAAAEEANEENE KENE AAA AAA mekle beraber Şakirin amcası değildi. İhtiyar adam kendisini takip eden bu genç çifte huyretle bakarak otele girdi. Şoför şaşkın şaşkın duran Şakire: — Bayım, dedi, bizim parayı lütfeder misiniz? Hem bahşiş de vaadetmiştiniz. Şoförün hesabını gördüler. Eve kadar hiç konuşmadılar. .Lâkin kapıdan “içeri girerlerken Firuzan yine kendini topladı, gülerek; — Kocacığım, dedi, sana soğuk bir limonata yapayım mı?.. Hikmet Feridun Es Genç kadın, İskendörin yanından bir an bile ayrılmamış, sevgilisini gör- mek fırsatını bir an bile elde edeme- mişti. Kocasına itirafta bulunduğu sıra- da, hâmileliği civarın dikkatini cel- betmiyecek bir vaziyetleyken, şimdi artık gözlerden saklanamıyordu. Bil- hassa hastaya bakan doktor bu işin farkına vardı, İskender, kendine gelmeğe başladı- gı sırada, hekim onu teselli etmek, ona, Ümid. vermek, ve biçareyi haya- ta bağlamak İster gibi yakında baba olacağını bildirdi. Kör adam, bu sözlerden irkilmedi. Hakikaten memnun olmuş göründü. Galibe, bu muhavereyi heyecanla ve vledan azabile dinliyordu. Her an kocasının hatırasında bir uyanma hasıl olacağını umuyordu. Hele yalnız kaldıkları zaman müt- hiş bir salıne olmasını bekledi. Koca- sının haykıracağını, ona lânetler sa- vuracağını, bu çocuğun kendisine ait olmadığı halde başkalarının öyle bil- diklerini, bunu istemediğini söyliye- ceğini sanmıştı. Fakat hayır... Böyle bir şey olmadı. İskender, yalnız kaldıkları sırada bile münhasıran başına gelen felâ- ketten, aydaki kazadan bahsetti. Bir gün evvelki itiraflara dair en ufak bir BÜYÜK HALK MASALI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN. Şahsanem de Tifliste uyandığı zaman rüyasıni annesine söylüyor ve içine düşen ateş onu divane ediyordu 'Tefrika No. 3 Resul beş on gün içinde sax çalmasını, sazla beraber halk türküleri söyhamazini öğ rendi, Resul bir akşam, kahvehanede sazını çal- dı, maniler, türküler söyledi: Keman kaşlı, şirin yosmalar nerde? Başımı döndüren asmalar nerde? Beyti ile biten türküsünü, bütün kahve halkını çıldırtan bir coğkunlukla söyledi. Artık o geceden sonra, Resulün adı anılmaz olmuştu... OnA «Güzel saz şairi» diyorlardı. Her gece pek az müşteri ile kapanan kah- vebanenin müşterileri artmıştı. Bazen kapı dışına kadar dinleyicilerle dolan kahveha- nenin sahibi bu yüzden fazla para kazan- mağa başlamışlı, Saz şairleri, kazanç yo- lunu bularak, Tebrizde semt semt, kahve kahve dolaşıyorlar ve güzel, İstidadiı çırak- larını yanlarından ayırmıyorlardı, Ren saz çalarken, çok defa coşar: Mevlim, Mevlâm der gezeriz. Ak-la karayı sezeriz. Diye haykırdığı zaman, kahvehanenin ta- yanında çınlayan bu hazin sesi duyanlar; — Resul, halk şairi değil, Hak şairi ol- muş! Diye söylenirlerdi. Delikanlıyı dinlemek için, Tebrizin etrafındaki köylerde oturan bütün Türkler $shre akın ederdi. Genç saz şairini Tebrizde — az zamanda — tanıma- yan kalmamıştı. Resulü #u başında, Aciçay bounda gö- ren genç kızlar: — Bize da saz çalsana Diye yalvarıyorlardı. Resul hiç bir kızın arsasunu teddelmez, baygın bükışlarile hepsini birer kere süzdükten sonra, sazını alıp çalmağa başlardı. ... Resul, Şahsanem'e nasıl âşık oldu Bir gün, Resulün annesi? — Oğul! dedi, sen bu gidişle serserilik. ten kurtulamıyacaksın! Bari Tebrizden Erzurutia dönelim de, orada, hali vakti ye. rinde olan amcan bulalım. ve onun ya- nında oturalım. Burada pek kimsesiz ve bümüsiz kaldık. Rasul, annesinin teklifini kabul etmedi; — Amcam, babam sağken, üç yıl önce buraya gezmeğe gelmişti, Bana: «Haydi, seni Erzuruma götüreyim. Ben, oradan dâ İstanbula gideceğim. Seni de birlikte &ö- türürüm. Boyun posun yerinde. bir ge- miye le yazılırsan, iyi bir denizel olur- sun!» ti, Babam razı Olmamıştı. Amcam şimdi belki de Krzurumdan İstan- bula gitmiştir. Sorup anlamadan, ocağı- mizi dağıtıp Ertürüma gidersek, perişan Oluruz, Anne! Beni kendi alime bırakın! Benden size zarar gelmez. Beni düşün- meyin! Siz geçiniyorsunuz ya.. ondan Öte- si Allah kerim. Resul ondan #onra annesinin yanına 89- kulmamıştı. Güzel delikanlı, bir gece rüyasında «Hızır aleyhisselâm» 1 görüyor. Hızır, eli- ne bir tas «Aşk şarabis alarak, yarısını Re- sule, yarısını da Tifliste bulunan (Şahsa- nem) adlı genç bir kıza içirip gidiyor. İşte, o geceden itibaren — birbirini ta- nımıyan Ve yalkız rüyada gören — bu iki gencin kalbine aşk ateşi düşüyor. Şahsa- nem, Tifliste uyandığı zama, rüyasını annesine söylüyor ve içine düşen ateş onu divane edip: #— Resul, sen de beni seviyor müsun? Si de benim için yanıp tutuşuyor musun?e ie haykırmağa başlıyor. Ayni gecenin Ma Tebrizde bulunan Resul de, göz“ lerini açr açmaz: son bâddini buluyordu. Kocası acaba en yüksek bir feragat hareketi göste rerek onu mânevi İşkencelerin en bü- yüğüne mi sürüklemek istemişti. İn- tikamların en yamanını mı alıyordu? Yoksa cidden hafızasını mı - kaybet- Belki de sahiden kâza neticesi bü böyle olmuştu. Zira körleşmelerin ha- Sil ettiği rızaları tahkik etti: Bazı fe- lâketzedelerde hafızanın. zayıfladığı- ni, bunların bazı hatıraları unuttuk- Biçare şimdi ne yapacaktı? Vaktile tasarladığı projeyi tatbik edebilecek miydi? Onu ebedi karan- lıklarda bırakıp kendisi saadete doğ- Tü uçacak mıydı? Sevgilisine... İtiraflarını tekrarlamalı mıydı? Kö- rün hafızasını tazelemeli miydi? Eskiden bu itiraflar bir vazifeydi. Şimd: ise bir cürüm! Günler, haftalar, Aylar, biribirini takip ediyordu. Çok geçmiyecek; Ga- libe, anne olacaktı. Karnındaki çocuk, İskender beyin olacaktı. Resmen onun... Ve o dâ bu- na İtiraz edeceğe benzemiyordu. Bu vaziyett ki kör bir koca nasıl birakılır? — Ah, Şahsanem.! Seni bir daha gö- rebilecek miyim? İ Diye ağlayıp bağırarak, İlkönce annesi m8 koşuyor; - Elim göke erdi, tutasım geldi, Başım alıp, yola çıkasım Geldi, Diyor. Annesi: — Oğul! Tifliz sana yabancıdır. Oraya pe perişan olursun! Biz de seninle beraber gelelim, diyor ve oğlunun yola çik- e kârar verdiğini göretök, hazırlanı- "Reva; — Siz burada kalın, anref diyor. Ben gideyim. Siz arkamdan gelirâiniz. Resul bundan sonra, saz Şiirlerinin bu- Junduğu kahvehaneye gidertk, ustaların. dan izin İstiyor. Benim güneşim Tifliste,. Duramam artık Tebrizde. | Diyor. Ustaları onun yüzündün para ka. zandıkları için Resulü bırakmak istemiyor- lar... Pakat, delikanlının başını aşk ateşi iyice sarmıştır. gözü bir şty görmüyor. dostları ve Allesile vedalaşarak: Derdim çöktur benim, kimseler bilmez Nine, ben Tiflise varmalı oldum. Rüyamda gördüm ben, bir eli gözlü Ninem, ben Tiflise varmalı oldum. Dedi ve Tebtzden ayrıldı. Resul, Tiflise varınca... Rasul Tiflise varınci, yükünü bir hana bırakarak, hocünın kızı Şahsanem'i ara- mağa koyuldu. Tiflis büyük bir şehirdi; çok kalabalıktı, Resul kime sorduysa — bile miyoruz ? cevabını ald. Resul bir kahveye girdi, kimseye gös rünmek istemedi. Fakat, onun girdiği yer- de sanki bir güneş doğuyor, berkesin yü- zü bir anda nurlanıyordu. Kahvede saz $âirleri bir siraya dizilmiş, Adeta birbirile yarışa çıkmıştı. Resul bunları dinledikten Sonra, sazını eline aldı. Kendişinin Tebrizden geldiğini söyliyerek: Dinleyin ağalar tarif edeyim: Cümle barirgânlar orda eğlenir. Üç yüz altmış yükü birden bağlanı? Elden ele gözer malı Tebrizin, Dedi, sözünü kesti, Kahvedeki şairler e güne kadar böyle zeki ve istidadlı bir çö- cuk görmemişlerdi. Resul, oradaki şalrle. rin hepsinden yüksek, hepsinden güzel ça- yor ve söylüyordu. Resule hep birden sordular; — Senin kimsen yok mu? Resul boynunu büktü: — Hayır. Burada kimsem yok, Bir söv- diğim dilber vârdı, onu aramağa geldim. şi kahvedeki şairlerin hepai bir- bakışarak: — Bu e. garip çocuğu elbirliğile himaye Dediler ve Resile o günden İtibaren «Garip» diye hitap. etmeğe başladılar, Şairlerden biri: — Bu delikanlı, hak Aşıkıdır. Onun kal- bini kırmağa gelmez. (Arkası var) Zavallı genç kadın ne manevl buh- .ranlar içinde Kıvrandı. “Nihayet kas rarını yerdi: Sevgilisine as yazdı. Düş- tüğü müthiş vaziyeti ona tasvir etti . «Buradan git... “Eylen... Atamıza aşılmaz manlalar girğin!s diyordu, «Kocamla aramızdaki münasebet öy. le rakik bir safhaya vardı ki, kabir değil onu çiğneyip geçemem... Onun gözlerine ârız olan ebedi karanlık yo lumu bularak sana gelmeme mani dir!» Yirmi yaşındaki bir delikanlının talihini kendi kara bahtile birleşti” İ meğe vicdanı Kail olamıyordu. Onuk için Raiften istikbalini başka bir yek de, başka bir kadınla kurası İst. «Benimse e sonra Pütün &ne» lim evlâdımızi yetiştirmeği İnhiar edecektiriz demekteydi, Raif, bu karardan dolayi bsyan/ 6 ti. Mücadeleye girişti, İşte bilâhare duvardan çaânlın mektuplar, bu mücadeleyi üi Mu. haberelerdi, Sevdiği kadının iradesi Ar$sinda, İ Ralf, nihayet boyun eğmk "Secburi. yetinde kalmıştı, Mahirön Hişka hiç” bir yakır. akrabası yolu. Uaklaşıp gitmeğe karar verdi. MİKSİ mace- ralar onu cezbediyorü ÂNdik bu suretle oyalanabilirdi” (Arkaşı var) j

Bu sayıdan diğer sayfalar: