20 Temmuz 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

20 Temmuz 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ahmed derin derin içini çektikten sonra arkadaşına: — Ah kardeşim... Talih nerede, ben ne- rede?... Şu son zamanlarda başıma gelcü- lere baksana. Bu yazın başında kulağı- ma çalınmıştı, Bahçeli kahvelerin çok iyl « yaptıklarını işitiyordum. Benim de elim- de birkaç kuruş vardı. Biraz para kazan- mak istiyordum. Kendi kendime: «Haydi, dedim, ben de şu işi yapayım. Bir bahçeli ino açayım.». Arkadaşlarım bu fikrimi pek beğendiler: — Aferin Ahmed... diyorlardı. İşte şahsi teşebbüs dediğin budur. Bak göreceksin, güzel bir bahçeli gazino açarsan gayet iyi parâ kazanırsın. Hele bu gazine deniz kenarında olursa... Ben de arkadaşlarımın nasihatlerini dinledim. Tuttum, Şu bahçeyi kiraladım. Vakla sağımızda solumuzdü rakip birçok gazinolar var amma bizimkinin yeri hep- sindön güzel, Bit kere bahçe denizle du- dak dudağı. Manzarası fevkalâde. Sonra hepsindn de #erin oluyor. Fakat gelge- lelim her şeyine rağmen bu bahçe işlemiyor. Müşteri gelmiyor. Benden evvel de burası bözle imiş. Müşteri bu bahçeyi tulmaz- miş. Halbüki akşam üstleri sağımızda- ki, solumuzdaki incecik tahta çıtalarla ay- nlan öteki bahçelere bak. Eıncahınç, tık- hım tikiim.. Çok defa müşteriyi oturtacak #ekemle, masa bulamıyorlar. Halbuki bis sinek avlıyoruz. Müşteri yağmur olsa sa- Rımıza, solumuza yağacak, bizim bahçeys tek bir damla düşmiyecek... Bahçeye müş- teri getirtmek için neler yapmadık. Mesö- li kadınlardan mürekkep bir saz heyeti getirttik. Genç, güzel sesli ve güzel yüzlü hanendeler... Hepsine şık şık, göz alacak tuvaletler giydirttik. Onları yani yaptıri» tağımız sahnenin önüne sıra sira oturttuk. Sıraları geldikçe her şarkıcı kalkıp, en güzel şarkıları söylüyordu. Fakat müşteri çoğaldı mi dersin? Ne gö- zer.. Kendi kendime; eAlaturka musiki, Saz tutınadı. Zahir bu semtin halkı ala- frana..» dedim. sefer da bahçeye bir cazbind get: k. Halbuki bu Ledbir bah- çeys gelen tektük müşterimizi de kaçırtiı. Bu sefer müşteri toplamak için bahçe. nin idare tarzını kökünden değiştirmeğe karar verdim. Gazinoda içki satılması usu- Yünü — Kaldırdım. Burayi: «Alle bâhçesle geklina soktum, Bir de kuklacı buldum. Kendi köndime: «Bu semt için böyle bir sile bahçesine lüzum vardır. Kuklacı da bir tarafta kukla oynatırsa civardaki alle. ler çoluğu çocuğu ile de büraya gelir. Ha- zır bahçede içkide verilmiyor. Tam giles lerin oturacağı bir yer.» diyordum. Bu tedbir de para etmedi. Bizim bahçe- ye gene kimse gelmedi. Bundan #onra «müşteri gelir. timidi İle neler yapmadık? Bahçede sinema, Kara- göz aynattık. Nafüs.. Velkaml ne yapsak bu bahçe işlemiyor. Ahmed sözünü kesti, Gone bahçedeki bomboş masalara şöyle bir göz gezdirdi, derinden derine; — O! öf, dedi, şu hale bik Şu boş masaların manzarası ciğerime işliyor... Bir da başını çevir elraflaki bahçelere bak yahu... Halbuki bizde kahve, çay, lo- kum yedi buçuk kuruş. Onlarda on kuruş... Çatlıyacağım yahu!» Hakikaten Ahmedin bahçesinin pek ga- rip bir talihi vardı. Senelerdenberi burayı kiralıyan ayrı ayri birçok kimseler tara- fından müşteri getirmek maksadile yapi- lan bütün fedakârliklarn, çalışmaların hiç bir tesiri görülmemişti, Halbuki bu semtteki bahçelerin hepsi ne kadar Iyi işliyordu. Hattâ sahiplerin- den birkaçının yakında apartıman yaplı- racakları bile söyleniyordu. Ahmed, koca bahçedeki müşterileri derdi gözleri birer birer saydı. Topu topu dokuz kişi vardı. Bu dokuz kişiden ikisi de bedavacı idi. İşi ahbaplığa vururlar, hiç bir şey içmeden saatlerce otururlar, sonra da beş para bile vermeden çıkıp giderlerdi. Bir aralık kapının yanındak! masadan bir takım sesler yükselmeğe başladı. Ya- rım saattenberi orada oturan genç bir çift yüksek sesle münakaşaya tutuşmuştu. Bir müddet sonr. münakaşa gittikçe şid- detlendi. Şimdi kapının yanındaki masa- da oturan delikanlı ie genç kadın âdeta kavga ediyorlardı. Hem da hiç vaziyetis- rin! bozmadan... Masada karşılıklı iskem. lelerine kurulmuşlar, birbirlerine karşı sa- Yıp döküyorlar, söğüp sayıyorlardı. Sanki yatak odalarında ve yapayalnızmışisr gi- bi hiç kimseden çekirimiyörlnrdı. Sözlerin- vi sergi oldükları arlaşılı- Esrarlı İ 15-17 de Galatasaray ilseaine getli toplandı.» boyalı, incecik tahtalarla yapılmış ka- pısının önüne meraklılar birikmişti. Bam- ları başlarını uzatıp içeriye bakıyorlardı. Daha merak edenler bahçeye girmişler ve kavgâdıların yakınındaki masalara yer- Teşmişlerdi. Lâkin kavga gittikçe kızışıyor, hem de meraklı bir hale giriyordu. bahçenin önünde toplanan halk ve içeri girenler de artmıştı. Beş on dakika içinde birçok masalar dolmuştu. Herkes onları dinliyordu, Bir an kavga az daha döğüş şeklini ala- caktı. Bu hal bahçeye koşan meraklıları büsbütün arttırdı. O gece Ahmed evine giderken menundu. Kavgacıların sayesinde ilk defa bahçeden epey bir para almışlı. Ertesi gün bir ak- şam evvelki genç kadınla erkek tekror geldiler. Ahmed İçinden: cAcaba bu akşam da karga edecekler mi?..» diye düşünüyor- du. Sanki kadınla erkek onun bu düşün- cinsin! uzaktan anlamışlar gibi kargayı Başladılar. O akşam da bakçe kalabalık oldu. Çünkü !ki sevgili pek şiddetli ve ga- yet de meraklı bir tarzda kavga etmişlerdi. Ahmed düşündü. İncesaz, cazband, kuk- la, Karagöz, sinemanın yapamadığı geyi, yani müşteri toplamağı bu kavgacılar be- cermiştiler. Cazband heyeti, şarkıcı tute- capına bu kaygacılarla anlaşmağı müna- sip gördü, Onlara her gece yapacakları kavgaya mukabil beş lira verecekti. Beş Uraya bir kayga!. Herkeşin bedava cin- sinden bol bol kavga ettikleri bu zamanda gayet kârlı bir iş.. Ayda 150 lira gavga- dan kazanç... Kavgacılar bunu hemen kabul ettiler, Artık azşamları canla başla va — müret- tep olduğu için — gayet alaylı, meraklı kavga ediyorlardı. Bahçede oturacak yer kalmıyordu. Herkes buraya: «Sglenceli bahçec adını takmıştı. Garinodaki çay, kah- ve va saire fiatleri de artmıştı. Akıllı bah- çe sahibi zaman zaman kaygacıları değiş- tiriyor, başka çiftler buluyordu. Bu «yeni varyeta numaraları» büsbütün müşteri getiriyordu. Bilmez misiniz? «İş bilen kılıç kuşanır, derler. İşte senelerce müşterisiz kalan bahçe af- tık mahşer gibi oluyor. Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ Ye yg nez, $ — Adelim, 7 — Bat, lancılar, 9 — Avene, Saka, 10 — Araç, Galatasaray resim sergisi 24 üncü Galatasaray resim sergisine işti rak edecekler eserlerini 24, 28 tommuz saat Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI Tefrika No, 43 Dışarısının ziyası gözlerini almıştı Şimdi alaca karanlıkta muhteşem tav- riyle hanımefendiyi farkediyor, mahçup oluynrdu: be: € — Ha... Şu Mitat, demek.» diye | düşüncü. İ Garip bir hisl> bakıyordu. Raifin hi- kâyesine göre, Masumenin babası bu ola- caku... Demek oğlunun kâyınpedeti... | Fakat Masumenir. babast olduğunu kem- di de bilmiyordu. Geniş omuzlu, yanık tenli, çevik hare- ketli bir denizciydi bu... — Ya,.'Dumek Iraka gidiyorsunuz?.., » diye sordu. Nine, araya girdi: Nakleden: (VA - Nü) — Ya?... Acaba)... Halbuki ben Mitat efendinin Raif beyden çok iyilik gördüğünü, Raif beyin ona itimad et- tiğini sanıyorum... Her halde bu seferki kak sahici olacak... Değil mi?... Bu kinayeli sözlerle, Raifin anlattığı mahud maceraya temas etmek ve uyandıracağı tesiri görmek istemişti. sRaif beyden çok iyilik gördüğünü; sözü üzerine nine de, oğlu da titrediler. Bunu Gakbe farketti Misafir kadın: — Öyle ya... - dedi. - Meşhur yü- züğü &izin vastanızla getirtmiyecek ol saydı şaşardın. doğrusu... Zira onun için en mutemed sizsiniz... Mitat kendisine öyle bir vahşi rd — Irak... Yani şey... Raif bez ekse- | fırlattı ki, kadın bunun riya İrakta bulurduğu için, onun evine | adım gerilemek lüzumunu duydu. biz kendi aramızda bu ismi takmışızdır... Şaka olsun di Galibe düşün. z * — Bü hilede kimsenin şakalaşacak hel: yok.,, Garip bir şaka...» Yürsek sesle; — Hanımefendi... « dedi - Burada çoluk çocuk arasındayız. Eğer bana söyliyocek sözleriniz varsa başka bir tarafa geçelim. Ve cevap beklemeksizin dışarı çıktı. ibe onun arkasından yürüdü, -RPOR Mühim bir futbol teması Demirspor, Ankaragücü muhteliti yarın Fenerbahçe ie karşılaşıyor Evvelce 21 temmuzda 33 üncü yıldönüm- İerini kutlayacaklarını bildirdiğimiz Fe- nerbahçelilar müracaat ettikleri muhtelif senebi takımlarının şehrimize gelemiye- Şimdi | ceklerini öğrenmeleri üzerine yüdönümle- rini yeni futbol sezonunun başıdna ve eyidl ayl içinde yapmağı karar altına almış- lardır, 21 Temmuz tarihi için yapılan hazırlık- ların boşa gitmemesi için de Ankaranın kuvvetli klüplerinden Demirspor ile Anka- ragücü takımlarını bir muhtelit halinde gehirimize davet etmişlerdir. Ankaralılan Penetlilerin bu arzularını kabul ettikleri ei- hetla yarın Fenerbahçe stadında Demir- spor - Ankaragücü muhteliti, Fenerbahçe birinci takımı ile karşılacaktır. Saat 1830 da başlıyacak olan bu maça Fenerliler Azami kuvvetleri ile iştirak ederek Türki ye birinciliği final maçını oynıyacak ta- kımlarını tecrübe iklerdir. Iki yüzücü taltif edildi İstanbul şu aporlan ajanlığının tertip ettiği muhtelif yüzme müsabakalarında ye- niden üç Türkiye rekoru yapan Galata- saraylı Mahmud ile Beykozlu Yusufun de- reoeleri Beden terbiyesi genel direktörlü- günce tasdik ve rekor olarak kabul edil- miştir. Ayrca bu Iki sporcunun madalye vii diploma ile taltifleri de tekarrür etmiş- İstanbul atletleri Ankaraya gitti Atletizm federasyonu tarafından Anka- rada tertip edilen enternasyonal atletizm birinciliklerine iştiraki tekarrür eden şeh- rimiz atletleri, atletizm ajanı Al! Rızanın riyasatl altında 2s kişilik bir kafile halin- de din akşam Ankaraya hareket etmişler. dir, Türkiye yüzme birincilikleri Gelecek hafta Ankarada Karadeniz havuzunda icra edilecek Türkiye yüzme birineiliklerine iştirak edecek İstanbul tem- Mahmud, Vedad ve Kemalden tekil vdii. miştir. Sekir kişiden mürekkep olan bu takım “Ankarada yapılatak Olan Türkiye yüzme birinciliklerinde Iyi bir derece almak için su sporları ajanının mezareti altında muntazaman çalışmaktadırlar, Kürek yarışları yarın yapılıyor Su sporları ajanlığı tarafıdan tertip edilen mevsimin (ix kürek teşvik yarışı yarın saat 13 da su sporlarının büyük bir rağbet gördü. Kürek sporu ile meşgul sabırsirbkia Bekledikleri bu müsabakalar mevsim başında ekiplerin kuvvetini öğren- mek bakımından çok ehemmiyetlidir. Ya- rışların çok heyecanlı geçeceği kaydedilen küplerin fazlalığından anlaşılmaktadır. Müsabakalar esasında Şirketi Hayriye vapurları yarış sahasının açığından ve yâ- raş seyirle geçeceklerdir. Dağcılık klübünün yeni tenis kortları Dağcılık klübünün yon! tenis kortları önümüzdek! Pazartesi günü saat beşte Vali ve Belediye Relg B. Lai Kırdarn huzurile açılacaktır. Bu gece nöbetçi eczaneler da (Selimiye), Beşiktaşta (Nati Halld), Büyükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Tanag), Sariyerde (Asaf), Brüpte (Arif) eözaneleri, (Ortaköy, Arnavutköy, Bebek ocza- neleri her gece nöbetçidirler) J Tetrika No, 22 kısa bir müddet, padişah onu Halebe gön- dermişti. İşler düzeldi. Gene sarayına dö- nüyor. — Demek bir daha dönmiyecek buradan?. Ali usta, Gazibin yüzündeki çizgilerden, onun bu haberden memnun kalmadığım serdi: — Ne 0? Sen de Hâlebten gelmiştin bura- ya? Yoksa paşa efendimize karşı bir yüz ka- ran mi var? Halbuki, onun buraya gelişin- den en ziyade sen sevinmelisin.. saz, sün meraklısıdır. Burüda iken kaptan paşa ile âdeta yarışa çıkarlardı; Saz şairleri bucak busak aranıp toplanır, bir kısmı ves zir sarayına, bir kısmı da yalı köşküne gö- türülürdü, Dua ot de paşamız çabuk gelsin... En aşağı haftanın üç gecesini sarayda ge- çirir ve gece dönerken, ceblerini doldurur- | sur! Paşamızın bahşişi, ihsanı boldur. Öteki vezirlere benzemez. Ben Iki yil önce kendisine kiraz kökünden bir çif, macun hokkası yapmıştım. Çok hoşuna gitti ve bana bir kese bahşiş verdi. Âşık Garib başını sallayarak yerine dön- dü. Fazin birşey söylemedi. Ali usta haki- kati söylüyordu; gerçek, İbrahim paşs İhan- nı bol, eğlenceyi sever vezirlerdendi, O Ha- leba gittiği gündenberi İstanbul Adeta ne- şesizdi, Fakat, bunlar Âşık Garibi alâkadar eder mi hiç?.. O, paşanın Halebten avdet edeceğini duyunca: — Eyvah! Gene Zübeydenin pençesine düşeceğim. Bu fettanın etinden kurtulmak için, paşanın semtine uğramamalıyım. De- miş ve buna karar vermişti. Onu İbrahim paşanm sarayına götürmek (İsterlerse; — Hastayım... diyecek, kahveden dışarıya çıkmıyasaktı. Al usta kahveden gittikten sonra, kahveci Zeynel, Garibin yanına geldi: — Oğul! İbrahim pagarım geleceğini du- yunea rengin döndü. Sabebi nedir? Aşık Garib doğrusunu söyledi: — Paşanın gözdesi bana vurgundur. İs- tanbula gelirse, bana rahat vermiyecek. Başım derde girdi bu kadın yüzünden... Zeynel kurnaz bir adamdı. Garibin bu sözlerini hor zaman köndisine bir silâh ola- rak kullanabileceğini düşündü: — Merak etme, dedi, oraya çağırırlarsa gitmezsin! — Ben de taten gitmemeğe karar ver- dim, Fakat, paşanın kâhyası.beni Halebte de zorla kahveden alıp götürürdü. Ya bu- raya da gelir ve beni zorla götürmeğe kal- kışırsa?... — Sen merak etme, dedim ya. Adamları» mız var bizim de, Osman kühyayı ben çok İyi tanırım, Yalnız, sen bana danışmadan sakın birşey yapma, Bâşın yanar sonrü, Ee kurtaramazaın! — Zaten Halebte de başım yanmıştı. Aş- Jan dedenin sözünü dinlemedim... Zindan- lara düştüm. — Ne dedin... Zindanlara mu düştün? İş bu kadar ilerilemiş desen e?- — Öyle ya Zübeyde benim için yanıp tutuşuyor. — O halde kızcağızın biraz gönlünü eğ- tendirsay'din... Kurtlarını dökmüş olurdu. Yakanı birakırdı. — Aslan dede de böyle söyledi amma. ben bunu yapamazdım ve yapamam, Zeynel da» yı! Benim de sevgilim var... Ben buralara sevgilimin yüzünden düştüm. Gurbetin kah- rını böş yere mi çekiyorum sanıyorsun? Para biriktirip tekrar Tiflise döneceğim ve Şalisanemle evlenezeğim. — İYİ ya.. Gene onunla evlenirsini Bey gilini senin elinden alan mı var? Bu ara- da Zübeydenin de gönlünü yapsan, hem zin- dana düşmekten kurtulursun, hem de para kazanır, zengin olur ve memleketine çabuk dönersin! — Ben jedi yılı göze aldım, Zeynel dayıl Bir Haleb dilberine değil, İstanbulun bütün yosmalarına — yan gözle bile — bakmam. ge A yecel — Sevgilin sabır taşı yutmuş galiba! Ye- di yıl beklenir mi be? Allah kuvvet versin © kızcağıza da, Ben onun yerinde olsam, seni çoktan unutur ve binbaşka erkekle ev- lenirdim. — Ne o, başka bir erkekle evlenebilir, Zey- nel dayı! Ne da ban, başka bir kadınla baş göz olabilirim, Biz, kırklar elinden bir tasla aşk şaradımı içtik... O zamandanberi başla- risuz dönük ye yüreklerimiz yanıktır, Onun gözü, başka bir erkek görmez; benim gö- züme de, başka bir kadın görünmez. Biri- bi den ns kadar uzakta olsak, her Yazan: İSKENDER FAHREDDİN man yanyana, başbaşa gibiyiz. O beni gö” rür,.. Ben onu seyrederim. O, benim şesinl işitir; ben onun ıztıraplarını duyarım, Bi zim için uzaklık, yakınlık yoktur. Ah, Şafi” sanem... Nedir bu benim başıma gelenler?i Garih ağlamağa başladı ve duvardan Si” zinı aldı: Yeryüzünde bizden başka Bir çif4 bahtiyar kalmamış, Erkekler susamış aşka, Kadında hiç âr kalmamış. Ah Şahsanem, vah Şahsanem? Dişide hiç âr kalmamış. Zeynel dayı, Garibin sözlerine hak yerd. Gerçek, İstanbulda olsun, Anadoluda olsufu © erkekler arasında tanınmış birçok — temi yürekli — âşıklar vardı. Fakat, İstanbulda” Ki aşifteler, bilhasa Venediklilerin maglü” biyetinden ve Türk denizeilerinin büyük v9 emanlsiz muzafferiyetlerinden sonra © o kadar azıştırmışlardı ki.. En ağır bezi aile relalerini bile yoldan çevirip baştan c karıyortardı. Bu aşifte gürükunün birçofi Adalardan İstanbula gelmiş ve müslüm olarak, semi #emt İstanbula yayılıp yer“ leşmiş yabancı Kadınlardı. Şimdi bütüm bunlar da yaşmakiı geziyor ve Türk kadis” nından kolayca ayırd edilmiyordu. Kahveci Zeynel; Garibin yanına sokuldu?” — Oğul! dedi - bu beyitleri sakın müşte* rilerimizin yanında söyleme, Sonra, ikimi* zin başi beliya girer. Istanbulda; Piçe pi orospuya orospu demek yasaktır. Bu yas3* ğı koyan da vezir İbrahim paşadır. (Kadin* da hiç âr kalmamış) sözünü di #kimizi de zindanlarda süründürürler. Sa* na, Halebte Aslan dede söylemiş. İstan” bulda da ben söylüyorum: Bülbülün çekti” Bİ, dili belâsidır. Çeneni tut. Münilerini söylerken, etrafını şöyle bir göz gezdin Edirnekapı kahvelerinde buna riayet edi” mese de öhir amma, burası bey, paşa, kâb*” ya uğrağıdır. Ayasofyada oturduğumuzü unutma? — Yalan imi söylüyorum, Zeynel dayı? S8 kadın, erkeğe bu derece yapışıraa, o kadın” da âr, hayâ var mıdır? — İyi amnıa, İstanbuldaki bütün kadı“ lar böyle değildir. Zübeyde, nihayet, bir ve* © sirin cariyesidir. Halbuki, İstanbulun kibaf mahallelerinde özle afif, öyle namus'ü kadınlar vardır ki, oyda yılda bir kere 40” kağa çıkarlar ve kendi semtinin delikan!!#©” n bile onların yüzlerini göremezler, Hele 48 arkamıadaki sokakta gördüğün büyük ko” nakların kafesleri arkasında öyle ahu ba” kişlı melekler var ki... Bir kere hıdirelez ge sin de, bak, o zaman görürdün sen o sülün“, © leri, ... Zübeyde, Halepten İstanbula geline€z Zübeyde İstanbula geldiği gündenbei kâhyanın peşini bırakmıyozdü. Paşanın kâhyası sağa sola haber salıyof” adamları vasıtasile Âşık Garibi aratıyordi. istanbul... Koskoca bir memleket. Âşık G0“ rib, derya içinde.bir katre gibi, İstanbuld kolay kolay bulunmuyordu. Zübeyde bif gün, Osman kâhyaya yalvardı: — Biliyorsun ki, ben, Garibi Halebtenberi seviyorum, kâhyacığım! Onun İstanbul$ kaçtığını Halebtc duyduk. Eğer Garibi bi” rada bulduramazsın, onu az zaman son # elimden kaçırmış olurum. Ne olur, kâhyaci” &ım? Sen şu işle meşgul ol . Âşık Garib, hi? şüphe yok ki, şair kahvelerinden birine git” #miştir. Bu kahvelerin semtleri malimduf. Birkaç gün İstanbulu dolaşırsan, onun izini bulmakta güçlük çekmezsin,* — Sen merak etme, benim güsel sultâ* nım! Madem ki o budalayı hâlâ seviyorsu8e ben da söz veriyorum; ne yapıp yapada” Şım, onu birkaç gün Içinde bulup sana 4€” tireceğim. Fakat, asn de pekilâ bilirsin Ke burası Haleb değil. Paşanın bin tane cüsü, dalkaruğu var burada, Senin nin de benim de kellem vurulur. : — Canim kâhya.. sen bu işi gizli tatmâ” © nın yolunu bilirsin! Konak'a senin daf” rende buluşursak, Garib'in ve benim gidip gelişimizden hiç kimse şüphelenmek Hale sen bir kere “onun izini bul, ötesi KO” Jaydır, Zübeyde, paşanın kühyasını her göf böyle mkıştırıyordu. Osman kühya, pass” nm gözdesini nazi kırabiltedi? Birçok Tüf” vetleri o Zübeydenin (oyardımlle (o aiaf kâhya iyice yükünü tutmuş, zengi olmuştu. Paşa ölürse, Osman kâhya açıkt$ kalmıyacak, servetini, paraların! alıp meri” leketine gidecekti. (arkası yaf Erkeğin kendisinden kaçtığını sanıyor- du. Zira Mim arkasına bile bakmadan yürüyordu. Komşu evlerin hizasını geçip de tenha bır tarafa vardıkları zaman, bahriyeli birdenbire geri döndü. Kadı: « — Ne herif bu...» diye düşündü. Gülümsiyerek, tatlı tatlı ona baktı: — Bandan çekinmeyiniz... Eararınızı faşedecek değilim... Kapalı kutuyum! Gemici kaşlarını çattı: — Benim sirrm yoktur, — Öyle olsun... Sizin değil de Raif beyefendinir.... — Onlara karışmam... Başkasının sırrını da konuşamam... Kollarını: göğsünde çaprazladı. Du- daklarını kıstı, Bakıyordu. Artık tek söz söylememeğe azmetmiş gibiydi. Kadın gündüzün bol ışığında bu erke- ğe bakıyordu. Onun Bedriye ile Masu- meye hakiksün benzediğini görüyordu. Galibe: «— Şuna Masumenin doğuşundaki esrarı sorsam...> diye biran düşündü. Fakat anladı ki, sorsa da nafile... Ba ii kendisine muvafık cevap vermiye- Hem belki böyle bir susl sormanin zararı da vardı. Çünkü bu adam Mas Şayed şüphelenirse ilerde balta olabilir. | di. Bu sebeble susmağı tercih etti. Manmafih: — Beni dinleyin ...- dedi. - Siz, mu- temedliği pek hak etmiyorsunuz... Zira bir yüzük lâf işitir işitmez hemen ttre- diniz, renk verdiniz... Halbuki gidip © yüzüğü çok müthiş bir yerden çıkaracak- sınız... Böyle bir adamın daha soğuk- kanlı olması lâzımgelir. Mitatın gözlerinde âdetâ kırık şimşek- ler çaktı. Dişlerini gıcırdatarak, büyük bir huşunetle: — Hanmt Hanım!,.. « dedi. « Kız- dirmayın kafamı... Raif beyin düşman- ları benim de düşmanımdır... Ben geve- zeleri ortadan kaldırmasını da bilirim. Galibe gülümsedi: « — Demek doğru düşünmüşüm...> Titrem'yordu. p Karşısındaki adamın palavra bir teh- did savurduğuna kail olmuştu. — Ben Raif beyin düşmanı değilim ki sizden çekireyim... Eararlı yüzüğe gelin- ce... Size güveriyorum... Mezarın derin- liğinden onu çıkarabilecek sade siz olabilirsiniz... Allah sizi muvaffak etsin, Mitat bey! “ Ne cavep vereceğini bilemiyordu. , Galibe ona bir müddet baktıktan #9” ra ayrıldı. Arabasına döndü. Kaçakçı şaşkın bir haldeydi. Bu kadi" şeytan mıydı?... Nasıl olmuştu da bö) karşısına çıkmıştı, Onu nazarlarile taki? etti. Olduğu yerde çivilenmiş gibiydi. İşte Mitatla bütün bu konuşmaları Ga Hibe, oğluna anlattı, Bu küstah ada cidden Raife bağlanmıştı, belli... Acab* niçin bu derece bağlıydı?... Menfai dolayısile mi, muhabbetle mi?... Her 89 ile olursa olsun, üzerine aldığı vazi? © alelâde değildi. i Onu takip edecek adam. her haldfi garip muhitlere girecek, garip hadise. görecekti, f Galibe: — Tehlikeli bir iş amma, düşündün ki oğlam, bu tehlikeyi, “bu meşekksiğ göze almalısın... Sen zekisi Cesa” sun... Bu işin üstesinden gelirsin... ©, — Ben mi, anne?... Ben mi casuü bi, hafiye gibi bu kaçakçının peşin dolaşacağım? Yerinden sıçramıştı. ğ Annesi onu yatıştırdı, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: