4 Şubat 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3

4 Şubat 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4A 42937 [:L)' . HABERLER N Teşkilâtı esasi yede yapılocak ladılât Mezun bulunan saylavlar Ankara'ya çağırıldılar * Teşkilâtı esasiye encümeni, 156 saylavın' vermiş oldukları tadil takririni tetkik etti| 3 (Hususi mubabirimizden) İstanbul, — Teşkilâtı esasiye kanunumuzda yapılması düşünülen mühim değişiklikler hakkında Kamutay başkanlığa 156 saylavın imzalarını taşıyan bir takrir verildiğini bildirmiştim. Takrir, teşkilâtı'! esasiye encümeninde tetkik edilmiştir. Cuma günü toplanacak olan Kamutayda bu takrir üzerinde görüşülecektir. Kamutay riyaseti, bütün saylavların, cuma günkü toplantıda hazır bulunmalarını bildirmiş ve mezun bulunanları Ankara'ya davet etmiştir. Mudanya-Bursa treni bir çukura yuvarlandı.. İki ağır yaralı vardır, kazanın se- bebi henüz anlaşılamamıştır.. İstanbul, 3 (Hususi muhabirimizden) — Mudanya ile Bursa arasında bir tren kazası olmuş ve Mudanya-Bursa treni, Bursa civarında bir çukura yuvarlanmışlır. Kazada yalnız iki kişi ya- ralanmıştır. Ölen yoktur. Yaralıların vaziyeti ağırdır, yaralılar, hastaneye kaldırılmışlardır. Kazanın sebebi henüz anlaşılama- mıştır. Tahkikata adliyece el konmuştur. Büyükdere'deki kibrit fabrikasında yangın çıktı Yangın itfaiyenin gayreti sa- yesinde çabuk söndürüldü. İstanbul, 3 (Hususi muhabirimizden) — Büyükdere'deki kib- rit fabrilfasında yangın çıkmıştır. Yangın genişlemek - istidadı göstermişse de belediye itfaiyesinin aldığı yerinde tedbirlerle derhal söndürülmüştür. General İnsinger İstanbul'a gelmiş | ve Suriye'ye hareket etmiştir İstanbul, 3 (Hususi muha- birimizden) — Fransa Şark | orduları Başkomutanı general İnginger buraya gelmiş ve Suriye'ye hareket etmiştir. | İstanbul'da spor Bu hafta FenerbahçeS Beşiktaş karşılaşıyor İstanbul, 3 (Hususi muhabi- rimizden) — Bu hafta lik mü- sabakaları mühim bir safhada bulunuyor. Pazar günü Fenerbahçe-Ga- latasaray takımlarile Güneş-Be- şiktaş takımları karşılaşacak- lardır. Elkâr umumiye, bu Müsabakalara büyük ehemmi- Yyet atfetmektedir. ANADOLU Günlük siy: sıyııınl gazete Sabip ve başyazgamı Haydar Rüşdü ÖKTEM Umum! neştiyat: ve yazı işleri müdürü : İüarehanesi : İzmir İkinci Beyler sokağı C. Halk Partisi binası içinde Telgraf: İzmir — ANADOLU Telefon; 2776 -- Posta kutusu 405 ABONE ŞERAİTİ Yıllığı 1200, altı aylığı 700, üç aylığı 500 kuruştur. Yabancı memleketler için senelik abone ücreti 27 Hiradır Her yerde 5 kuruştur Fünü çoçmiş züsküler 25 kurağtur! | | SANADOLU MATBAASINDA — — RASİLMISTIR Hamdi Nüzhet Çançar — | T ERET Ü Yeni büdçemiz — .a 248 milyon liradır. İstanbul, 3 (Hususi muha- birimizden) 936 büdçemizde tahminlerden 16 milyon lira- hk fazla bir varidat elde edilmiştir. 937 de yılı, sayıh bir bolluk yılı olacağından 937 büdçesi geniş tutulmuş- tur. Yeni yıl büdçesi 36 mil- yon fazlasile yapılacağı an- laşılıyor. 937 büdçesi yekünu 248 milyon lira olacaktır. İrak ordusu Türk subayları tara- fından organize edilecek.. İstanbul, 3 (Hususi muhabi- rimizden) — Belgrad'dan bil- diriliyor: Belgrad - gazeteleri, Irak ordusunun Türk zabitleri tarafından organize edileceğini yazıyorlar. Mektebler | Bir hafta bayram tatili yapacak.. İstanbul, 3 (Hususi muha- birimizden) — Bayram müna- sebetile mektebler bir. hafta tatil edilecektir. Kültür Bakan- lığı, buna dair vilâyetlere bir tamim göndermiştir. Tiran sefirimiz itimadnamesini verdi.. Tiran 3 (A.A) — Yeni Türk elçisi Ali Türk geldi. Mutad merasimle bugün itimadıam, - sini kral birinci Zogo'ya tev- AN ADOLU 1 |Tasvir, müşaha- de, mül_ıaza.. 1 — Tasvir: Döşemesi kerpiç gibi ça- xuuılu tahta, tavanı ıslak çi- mento, havası is, dıvarları pis mi pis.. Kiralık bir hanın dör- lüncü katı. Kımıldayor onlar ve, bula- nik bir ışık dalgalanıyor üstle- rinde. Buğu halinde bir nefes dal- gası ve ıslak konuşmalar. 2 — Müşahade: Bir koridorun sonunda, bir odanın ta derinliğinde bir ışık var. Bir mağaranın dibinden met- haline bakar gibi orası ümitli ve yol gösteren bir ışık. Işığın içinde, yüksekte üç baş var: Aşağıda karanlık bir yığın kafa... Ortadaki baş sordu: — Yüz yirmi kuruş kıyme- tinde, bir adet müstamel pan- talon çalmışsın doğrü mu bu? Karanlık bir kala dikildi aşağıdan: Üç sabıkalı, zabıta nezaretinde bir kafa. — Yalan, yalan! -Dedi-ha- pisten yeni çıktım. Karım öl- müş. Çocuğum hasta. Aldım oğlumu kucağıma, kasabaya gittim. Şahid — Gördüm. Şahid — Görmedim. Şahid — Duydum. Şahid — Bilmem. Karar: Beraet... Haydi ser- bestsin, yürül.. 3 — Mülâhaza: Ahlâk kitabı zanneder ki; İnsanlar, çatal bir yol ağzında dururlar. Biri doğru yol, öbürü eğri yol. Eğri yola gidenlerin önüne aksakallı, eli asalı, nu- rani yüzlü bir adam dikilir: — Dönl.., Der, bu yol eğri yoldur. Ve insan geri döner, doğru yola sapar. Ahlâk kitabı, gel! Gel bu- raya ahlâk kitabı... İşte senin dediğin eğri yola giden bir adam var burada. Dört defa oraya sapmış ve her defasında karşısına bir muhterem insan dikilmiş: — Dönl. Demiş. Bu hâkimdir. İşte son defa ona tekrar: — Dönl... Dedi, o da döndü, gitti. Fakat, sevinme ahlâk kitabı! Doğru yola değil. Döndü, fa- kat gene eğri yola gitmek üzere.. 4 — Netice: Dört sabıkalı, karısı ölmüş, çocuğu hasta adam çıktı, gitti. Bir türlü anlamadığı serbest cemiyetin, namuskârane haya- tın içinde bir başka dünya adamı gibi şaşkın şaşkın, aç aç, birkaç saat dolaşacak ve sopra. hiç istemeden ve anla- madan fena yola gidecek. Dönen bir tekerlek üstünde ayni noktaya her tesadülfü- müzde yeniden hayret edi- yoruz. Ne tuhaf insanlarız biz!. Dr. Necati Kemal Yugoslavya'da Müteharrik asma köprü yapılıyor Belgrad, 3 (Radyo) — Dob- rovnik civarında inşa edilecek müteharrik asma köprünün te- l Dr. N. Kemal söylü;or Kehanete matuf söz İl- min sözü değildir. 2039 da herkesin delire delireceği id- diası saçmadır. İnsan, aklından korkan bir acaib hayvandır. Dünyada delilik gittikçe ar- tıyormuş ve hattâ Doktor Har- ding'e göre, 2039 yılında bü- tün dünya sekenesi artık baş- tan başa delirmiş bulunacak- mış, şeklindeki neşriyat üzerine dün doktor Cevad Zekâi'le konuşmuştum. Bugün de dok- tor Necati Kemal'in söyledik- lerini kaydediyorum. Doktor diyor ki: — Her hangi bir kehanete matuf söz, bir ilim sözü olma- dığı gıb]bıınu söyliyen ada- min âlimliğinden veya profe- sörlüğünden değil, ilme inti- sabından bile şüphe edilir. Emrazı akliye azalıyor mu, çoğalıyor mu mes'elesi, zaman, zaman gazete sütunlarında mü- nakaşa edilmektedir. İlmi sa- hada bunların cevabı her za- man hazır, ölçülü ve hesap- hdır. Halkın merak ye alâka. sını tatmin etmek için kısaca söyliyelim: Akıl hastalıklarının -tarihi, bütün hastalıklar gibi çok es- kidir. Yalnız bunların ilmi ve seriri olarak tanınması tarihi yeni olduğu için ilk nazarda insana yeni yeni bir takım hastalıklar çıkmış gibi görün- mektedir. Halbuki pek eski zamandanberi, yani bizim oku- yabildiğimiz eski Mısır, Hind, İran ve Çin medeniyetleri ku- rulduğu devirlerden itibaren bugüne kadar akli hastalara her devirde tesadüf edilmek- tedir. Sonra akıl hastalığının telâk- kisi noktai nazarından da eski zamanla bugünkü zaman ara: sında çok fark vardır. Bugün akli tababet: kadrosuna aldı- gımız birçok hastalıkları, hattâ pek yakın bir zamana kadar eskiler bir hastalık gibi değil, hattâ bir nevi ruhani mevhibe gibi telâkki ederlerdi. Şu bizim Anadolu'da bile mezarlar, türbeler, mesçitler, tekkeler — dolüsu — ermişlerin erenlerin çoğu, basitçe bir akıl hastası idi. Üçüncüsü akıl hastalıkları için muayyen, mazbut bir te- davi usulü ve müesseseler bu- lunmadığı için evlerde kapalı kalan, yahut âni bir sefalet içinde ölüp giden deliler de göze çarpmazdı. Halbuki bu- gün en ufak bir dimaği ra- hatsızlığın da bir mide bozuk- luğu, bir karaciğer hastalığı gibi maddi, uzvi bir rahatsız- hk olduğu anlaşılmış ve her- kes, her âile kendini ve kendi hastasını — istiyerek, severek akıl hatanelerine yatırmakta bulunmuştur. Akıl - hastalıkla- rının çok artmış gibi görün- mesinin ilk ve mühim sebep- leri bunlardır. İkinci mühim sebepler: İçtimat hastalıkların günden güne artmakta olduğu inkâr edilemez. Ruha tesir eden ve onu mütevettir kılan — içtimal, iktisadi ve ahlâki tazyiklerin günden güne arttığı da ap- açıktır. Ben birçok defalar söylediğim gibi, insanların en büyük korkusu, aklıdır. İnsan, ıklındın koıkın ve bu korku çıkan bir. acaip hayvandır. Ondokuzuncu ve yirminci asır, bize korku devrinden kurtulup hakikatlere vusul devrini de- gilse bile hakikatlere - vusul için lâzım olan metodları bu- lan ve gösteren bir devirdir. Teknik şiddetle, sür'atle iler- lemektedir. Telâkkiler, kı) met- ler, şiddetle, sür'atle yıkılmak- tadır. Halbuki diğer twalian cemiyet nizamını tutan kaide- ler, kanunlar ve destekler çok eski ve köhne kalıplarını mu- hafaza ediyor. Yeni insanın bu eski kalıba uymaktaki ve- yabud uyamamaktaki çektiği azim müşkülât tabii, dimaği birçok buhranlara ve dalâlet- lere saik olmaktadır. Bütün bunlar inkâr - edilmemekle' be- raber insanın ruhan ve bede- nen tedenni ettiğine dair eli- mizde hiçbir sened yoktur. Bilâkis insan muvakkat buh- ranlar geçirmekle beraber da- ima tekâmüle doğru gitmek- tedir: — Yani, dimağ tehlikeye maruz değil midir, iddialar asılsız mıdır doktor? — İzah edeyim. Orta çağda tarih nasıl bir karanlık devre geçirmişse, insan da bu arada karanlık devreler geçirmekte- dir. Meselâ ilk çağdan sonra orta zatnan dediğimiz zamanın başlaması beşeriyet tarihi için karanlık bir devredir. O tarih, dini bir cinnet devri sayılabi- lir. Bittabi bu, o devirdeki dimağların mahsulüdür. Zaman dimağlara müessir olmuş ve o dimağlarda bu devrin vasıf- larını yücuda getirmiştir. Her devirde insan san'atına sahip- tir. Meselâ Kurunuulâdaki her hangi bir heykeltraşlığının res- samlığını ele alalım. Bunların dini, tabif din idi. San'atleri de öylece normaldi. Ölçüleri, dü- şünüşleri çıplak tabiata istinad ediyordu. Halbuki Kurunuvüsta- da ayni san'at hissi ölmemekle beraber şeklini tarihe uydura- rak bize kapalı, mistik, dini bir mahiyet arzetti. Bütün san- | atkârlar, enerjilerini, iç hamle- lerini san'at, İsa, Meryem ve ruhulkudüs çerçevesi içinde teksif etmiş- lerdir. Rönesanstan sonra, yani tetkik ve taharri devrinden sonra insanlar yeniden açıklığa, tabiata ve güzelliğe rücu et- mişlerdir. Büyük muharebeler, iktısadi sıkıntılar, muhaceretler, bil- hassa tarihi karanlık devirler- den sonra gelen nesil içinde — Sonu 7 inci sahifede — TAKVİM Rumi - 1353 Arabi -1355 Zci kâmun 22 Zilkade 22 ŞUBAT et Perşembe İEvkat Ezan Vasat Evkat Ezan Vasat Züneş DA 7,09akşamiZ,00 17,20) öğle — 6.58 12,28yataa — 1,33 19,0 ikinci 9,43 15,11 imaak 12,00 — 5,28 aşk ve vecdini | İhtisas ve muharrii Şüphe yok ki, ihtisas miı ayyen bir ilim şubesi üzerii deki devamlı çalışmanın, teci rübenin ve ona liyakat kaza manın bir neticesidir ve geni şüphesizdir ki, bu asırda ihti sasın rolü büyüktür. Fakat he ihtisas, mutlâk ve mutlâk, bi kültürü ifade edemez. O, bi mesleğin muayyen anahtar! rına, cıhaz ve sermayesine s: hip olmak demektir. Bunlar: malik olmıyanın, o — meslel üzerinde çalışmasına ne im vardır, ne de akıl erer. Bi hekimden, musiki konferan: İstenemez. Keza, bir mimaniı teşhis yapmasına kediler bil gülmekten kendini alamaz ilh Fakat bizim meslekte, ihti sas meselesi, daha başka türli bir mabiyet arzeder. Evet, bi gazetecilik ihtisası ve garpl birçok gazeteci mektepleri va dır. Fakat gazetecilik meslel ğinin hususi bünyesi, yalnı: teknik ve mesleki malümatlı teşekkül edemiyor. Gazetecilil diploması, bir “ihtisas ifad etmek'e beraber ayni zamand onu taşıyanda bir hususi liya kat, kudret, görüş farki, oriji: nalite ve kültür anyor. Mu barriri, gazeteciden ayıran di işte budur. Muharririn mektel bi, kendi kafası, kendi şahsil yet ve hüviyetidir. O, bütüri fikri gidasını aldıktan — sonri onlardan — istifadede — devaml ederek, kendi kendini yaratır. Hattâ ve hattâ, bir tiyatrı mektebi, bir konservatuar açı labildiği ve bir yığın. gazetec mektebi bulunduğu halde “mu harrirlik mektebi,, diye bi şey yoktur ve olamıyacaktır da Muharririn artist cepheler çoktur. O, varlığının güzelli ğini ve kudretini, kendi ayı yaradılışında taşır. O, kend yolunu tayin etmiş bir meslel ve fikrin, daima çalışan, da ma düşünen ve yaratan kıy metidir. Meselâ her avukal her hekim yazı yazamıyolı Yazsa bile, kendi mesleği çet çevesi içinde kalıyor ve dik kat ediniz, göreceksiniz. k yazıp ta muvaffak - olanlar kendi mesleklerinin haricind artist tarafları bulunanlarla fel sefe kültürü taşıyan ve cem yet adamı olmuş insanlardır. Mesleklerinde kıymetleri o duğu iddiasile hiç kimse) beğenmiyen ne şahsiyetler t nıyoruz: Kalemi ellerine alınca ü satır yazı yazamıyorlar. Çünk onların kafaları, muayyen bi ihtisas çerçevesi içinde işlı miye alışmıştır. Hattâ bunlar dan bazılarının, meslek hâric herhangi içtimai, edebi, fikı bir yazıları da insana hakik: ten gülünç geliyor! — Kos-koca dağ bir far ; doğurmuş. Hem de ne farı kuyrağu, dimağın bir köşesind sıkışıp kopmuş ve kulakları d tamamen teşekkül etmemiş. Diyoruz. Bizim meslek, & diplomaya ehemmiyet veriyo ne de etikete. Başka bir olgut luk, başka bir hususiyet, b düşünme ve yaratma kabiliye ve kültür arıyor. Bir arkadı şımızın dediği gibi: Muharrire diplomayı cem yet veriyor..

Bu sayıdan diğer sayfalar: