5 Şubat 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

5 Şubat 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

h * 5 Şabat e YErmam Yazan: A. Kuprin Süleyman Peygamber: “Benim eli titremez, gözü KADİM TARİHE MÜSTENİD TEFRİRA — Süleyman Peygamberin Aşkı Çeviren: ÂAdam Hasib Adamoğlu şaşmaz insanlara ihtiyacım var,, dedi Bu karar, miras kavgası yü- zünden biribirine düşmüş olan üç kardeşi çok sevindirdi. Kar- deşler, memnun ve mesud. ve elele — Söleyman Peygambrin yanından çıktılar. Diğer bir adam da, haleti- nezide iken bütün servetini üç gçocuğunun en İiyakatlisine terk ettiğini vasiyet etmişti, Fakat iki oğlundan hiç en liya- katli olmak mevküni diğerine bırakmıyor ve bu yüzden kavga ediyorlardı. Bu sebeble bunlar da Süleyman Peygamberden ibtilâflarının hallini istemekte idiler. Süleyman Peygamber bu davayı da dinledikten — sonra, çocuklara: — Siz evinize dönünüz. Be- banızın cesedini buraya getiri- niz. Ben ölen babanızı bir ağa- ca bağlıyacağım. Siz de baba- nızın cesedine ok atacaksınız. Bekalım hanginiz liyakat kesbe- decek?. İki çocuk, hemen eve dön- düler, babalarının ölüsünü Si- leyman Peygambere - getirdiler. Süleyman — Peygamberin emri Mmucibince, babalarının cesedini bir ağaca bağladılar ve sonra, leymana: — Yarab, emriniz veçbhile babamızı ağaca bağladık. De- diler. Süleyman Peygamber bu iki “çocuğa birer ok verdi; Çocuk- Tar nişan aldılar ve oku baba- larının göğsüne attılar. İki çocuğun iki oku da ök aarlaibabalamınm a N ü “şaplandı. Çocüklar büyük bir sevinçle Süleymanın — yüzüne baktılar. Süleyman Peygamber başını salladı ve: “— Cidden nişancısınız! Tam isabet ancak bu kadar olur! Dedi, Fakat, liyakati henüz hiç bir kimseye lâüyık görmiyen bir tavırla: — Üçüncü ve en küçük ço- cuk ta babasının göğsüne ok atsın! Emrini verdi. Üçüncü ve en küçük çocuk, gözleri yaşla dolu olduğu hak de,#peygamberin ayaklarına ka- pandı ve: — Çok rica ederim, beni bu zalimane ve hainane işten Af buyuranuz. Ben ne liyakat, ne para ve ne de miras iste- rimi —İki buçuk altın — için ma ok atmam.. Sizin iradenize de karşı gelmek benim — için mümkün değildir. Bunun için bu oku kendi göğsüme sapla- mak gerektir! Dedi. Fakat Süleyman Pey- berin bir işareti üzerine lühşorlar, çocuğun oku kendi göğsüne saplamasına meydan vermediler. Süleyman Peygam- ber: — En liyakatli çocuk sensin oğlum, babanın bütün serveti de senindir. İyi bir nişancı — olan büyük oğlu isterse silâhşorlarım arasında yer alabilir, kardeşi de beraber gelebilir. Çünkü benim eli titremez, gözü şaşmaz, kalbi granit taşı kadar sert silâhşor- lara ihtiyacım vardır, dedi. Bu üç kardeşten sonra, Sü- leyman peygamberin huzuruna üç kişi çıktı. Bunlar ticaret sa- yesinde büyük bir para kazan- mış üç ortak idiler. Uzun za- manlar gürbette gezmişler, bir arada - çalışı çok miktarda altın toplamış idiler. Kazancı kâfi görüp te Kudüse dönmeğe karar verdikleri za- man, paralarını meşin bir ke- merin içine koymuşlar böylece yola çıkmış idiler. Yolda bir ormanda konaklamışlar, gece uyuyacakları sırada da, daha emin gördükleri için bu meşin kemeri toprağa gömmüş idiler. Fakat ertesi bah uyandıkları vakit, kemerin içindeki larla birlikte kıybovld'ıiıınup::“ı: müş idiler. Bu üç ortak şimdi, isnad etmekte ediler. Süleyman Peygamber bu da- vayı da dikkatle dinledikten 801 — Davanızı — halletmezden evel size şu hikâyeyi Aanlata- cağım: Genç bir kız, se çıkan sevgilisine dönüşünü bek- liyeceğini ve bekâretini hiç bir kimseye vermiyeceğini vadetmiş . Fakat az zaman sonra, gen- cin seyahatte evlendiği haberi igenç kızın kulağına aksetmişti. Bu aralık, genç kızı, çocukluk arkadaşlarından zengin ve sı- m'mi bir delikanlı zevceliğe “3- tedi. Ebeveyni de bu hususta ısrar ettiği için genç kız, bu izdivaca rıza gösterdi. Fakat genç kız, ilk sevgilisine verdiğ, sözü unutmadı; bundan dolayı da mütcessir idi, Bunun iça, kıymetli babamın velevki ölü: | düğün gecesi, davetliler gittik- Süne olsun, ok atmak elimden | ten ve eğlence bittikten sonra gelmez! Hayır... Hayır.. Baba- | kaldıkları vakit, genç kız koca- Sİ — Dilimize çeviren: ğ Şükrü Kaya diğer bir mektub daha vardı. Evet kocasının mektubu. Şimdi ,de bu adam bir mektub İM:": devresi iyor. Bu hayrı dlhıyıee';d'lıı’: şey değilmiş. Başka bir iş için avukatın birile konuşuyorduk, bize dedi kü — Sık sk mektublaşmalar geçimsizlik yüzünden boşanmaya alâmettir. İtiraf ederim bana bu gün ilk dofa olarak mektub gönderiyor. Fakat karısı sabah akşam günde iki mektub alıyor. Hem de nasıl mektublar: Minnet ve hakaretle karışık, yt kkinde Yazan: Hanri Bero Mektublarda asabi bir ada- mın rica ve m'nnetleri çizerek yerine burada tekrar edemiye- ceğim küfürleri koyduğu apaşi- kâr. Bazı günler mektubların zarfı bile tahkirlerle dolu. Sonra aradan bir saat geçer geçmez garson On satırlık bir telgraf getiriyor. 'ınllıı Nasıl olurda azı- cık haysiyeti olan bir adam kendisini boşboğaz ve “dedi- koducu telgrafcılara böyle rezil ettiğine hayret eder, Vallahi ne hissettiğimi — bir türlü — anlatamıyacağım. Eğer fena kalbli bir delikanlı Olsay- slkkdküszüç < ve sının dizlerine kapandı *Senden yalvarırım, ver, ben ilk sevgili duğu şehre kadar gideyim, ona verdiğim sözü geri alayım. Sö- zümü geri aldıktan sonra burâ- ya geleceğim ve her şekilde senin olacağım!, Dedi. Genç kızı ve yeni zevcesini çok seven del.kanlı, bu teklifi kabul etti ve zevcesine istediği müsaade- yi verdi. Genç kadın ki - henüz kız idi - yola çıktı; fakat yolda bir ormandan geçerken bir hay- dud tarafından tutuldu, üzerin de kıymetli ne varsa haydudun eline geçti.. Haydud, bu güzel kadını bu kadarla bırakmak istemedi. — İrzına da el atmak teşebbüsünde bulundu. Genç ka- din macerasını, — niçin yola çıktığını ağlıyarak anlattığı za- man, haydudun sert yüreği yu- muşadı ve onu serbest bıraktı, hatta çaldığı paraları da geri verdi. — Sonu var — En küçük üstad kemancı a Keman çalan DAYĞ kız . Arzın kâfi de- recede liyakat — gösteren keman- cıları arasında ea küçük” olan Fransız - Jenevi- v Kassandır. Bu minimini kemancı -eğer cüce değilsel- benüz 3 buçuk yaşında imiş! Bu çocuğan tâ beşikten iti- baren müzik istidadı varmış ve bu gün bir harika addedilecek dezecede bir meharet — gösteri- yormu;! Otomobil kazası Kemeralı caddesiede idare- snde bulunan 303 sayılı oto- mobil, Şerifoğlu Hüseyine çarp- tırarak sağ kolunun kırılmasına sebebiyet veren şolför Cafer yar kalanmıştır. dım kocası hakkında hissettiğim merhzmetin karısını arzu etmek- ten n çin beni mennedemediğ'ni belki anlıyab lirdim. Fakat ben kendimi pek iyi tanırım. Ne yapayım yüreğimde fenalık yok. Vallahi öyle. Ben zavallı bir şişkocuğum, Maamafih şimdi o şişkocuk başkalarının acılarile alay edi- yor. Bu adamın. çektiklerinin benim üzerimdeki yegâne tesiri ne yapıp yapıp karısını elinden almaktan ibaret kalıyor. Şımdi gelin de siz bunu izah ediniz bakalım? Kıskançlık; sabırsizlik - diye- ceksiniz vallahi ben de farkında değilim. Yalnız bildiğim bir şey varsa o da neredese bu kadına saldıracık bir halde bulunmam- dır. Öyle bir haldeyim ki s7- den hiç bir şeyi gizlemek iste- miyorum. Size haber yvereyim ben şimdi onu bir gece kapı aralığında, arabada her nerede MAD;l?niıad! ANADOLU: ; |Şehrinpazarıher ci hetten bir âlemdir Bir ses yükseliyor: ir kuruşa bir!. bir —Kestanebeş.. Kestane beş.. Kestane beş.. — Mecidiye pirinç.. Mecidiye pirinç.. — Geçme bayım, — geçme.. Gel.. Gel.. Böyle gel.. Yüzpa... Haydi yüzpa... — Haydi develi bu bel. De- veli.. Develi bul. Dört buçuk, beşe alma, dört buçuk develi sabun.. Develi sabun.. Develi sabun.. Manisa pazarındayız. Geniş bir halk kalabalığı: Bağırmalar, çağırmalar, büyük bir kaynaş- ma.. Manisanın pazarı Perşembe günleri kurulur ve Perşembe günü Manisa bir âlemdir. Uzak yakın bütün köylüler o gün şehre inerler. Bütün şehir hal- kı da ellerinde sepetlerile par zara dökülür, bir haltalık hti- yaçlarım pazardan düzer. Dairelenmiş — bir — kalabalık yığınına — sokuluyorum. — Etraf sarılmış, bir şey gözükmüyor. Pazarın sağr edic gürültüsüne -| hâkim o'mağa çalışan bir ses haykırıyor: — Evdee.. Köydeece.. Kasa- badaaa.. Şehirde.. Vilâyette.. Nabiyede... Ressam n bir gün- de, bir ayda, bir senede çıka- ramadığı resimler... Beze, beze., Tahtaya, tahtaya; mukavvaya, mu: SAT UNFT G AA MA MA GUD LLAR T TÜEA A SN ACAR GKLKT ZENELE GO TRTAR Z NM | N MES CAT ÖYU GT olursa olsun yakalayıb odama veyahud şöyle amansız bir yere atmayı aklımdan geçirib duru- yorum. Başka türlü olacak gibi değil, Ne yapalım şişmanlar içlerin- dekini güç - gizliyebilirler. — Yu- murcak ta maksadımı adamakıllı seziyor ve ona göre hareket ediyor. Dört gündenberi benimle iki dakika bile başbaşa yalnız kal- dığı yok. Her ” vakitki gibi sa- bahları Kantinelli caddesinde gezinti yapmağa gidiyoruz. Ta- bit sokakta kendisi için hiç bir tehlike yok. Oadan sonra biri- birim zi yemeklerde — ve çay saatlerinde salonda görebiliyo- ruz. Bana — odasının kapısnı açmak mı:? Zırnık... Dahâsı var: Fazla olarak bir de bin türlü . cilvelerle iştihamı kabartıyor. M:selâ kapısını ça> lacâk olsam bağırıyor: — Sakın açavyım deme ha İşte, çıktı, yorl dikkat edin; çıkıyor;çıkıyor. Al işte, çıktı bilel, Model mo- del, amma dâ resim ha?. Kaç para baylar, kaç paral. Para mı bu para mı bikuruş?, Bikuruş. Haydi alın, alın siz de — alın.. Evde.. Köyde.. İlâh... Kalaba- lıktan eller ortaya uzanıyor. Bu harikulâde resim sabunundan alıyorlar. Ressamı müşterilerile — baş başa birakarak — ayrılıyorum. Sesler devam ediyor: — Bakmalı da öyle almalı. On kurüş, on kürüş! - iyisi de on, kötüsü de onl. Alan gözü- BÜ açsın, on kuruş. Haydi on kuruş. — (Küçuk bir çocuk bağırı- jyor) patata yediii, patata yediü. Orada başka bir ses: — Ekşiii boza! vay ekşiden. Kaymak bul. Kocaman bardağı elli para; haydi kaymak, elli paral. Geniş hasırlar üzerine — seri- miş bir yığıan kumaşlar, — yerli bezler, renk renk - basmalar, dallı budaklı pazenler, kaput bezleri, krep döşinler, — envar çeşit kumaşlar. Bir satıcının et- rafına çömelmiş, üç küçük köy- lü bayan, bir bez üzerinde pa- zarlık ed yorlar: — Kaç metre alacağım. Bu- baylar soyunuyorum; gömleksizim. Evet tıbkı gize anlattığım gibil O vakit gâh bir ayağımın gâh diğer ayağımın üzerinde dura- rak sallanıyor. Boğa gibi kafa- mı eğiyor, bir omuzda kapı denilen şu yalınkat iki çam tah. tasını devirerek içerdeki karıyı belinden yakalayıp yatağa at- mayt düşünüyorum. Lâkin son dakikada cesare- timi kaybediyorum. (Lâhavle) çekerek meyus adımlarla oda- ma çekiliyorum. Ertesi gün odamda acağın önünde ne bulsam beğenirsiniz? Bir fotoğraf; onun — fotoğrafı, Fotoğrafçı gibi öyle ustalıkla çekilmiş ki insan — gölgenin ne- rede başladığını bulamıyorda kadının çıplak resim çıkarttığına zahib olası geliyor. Her halde böyle şivekârlıklar bizim gibi demevi ve hususile çıldırasıya âşıklara reva görül- memelidir. Fikrindevir Manisa pazarı ln!Ibılıruıjıı kavvaya, Haydi bakın baylar, çıkı-| yur bakalım. Üç buçukn ruştan yirmi kuruşa kâ mi alacağım. Ece ne Üç mecit mi? Aaaa.. Bizim Fatıma bunu öte pazar iki buçuk mecide almıştı. — Bak buraya.. “Saha - elli beş kuruşa bıııkı_eılııı. — Gitme bayan gitme, gü- zel hatırın için, göl, oldu iştex Manisa leblebicileri de - bir âlem.. Yığın yığın, küçük kü- çük leblebi dağları, bi? r Teb- lebi dağları.. Kapış, kapiş 8- tılıyor.. Muazzam oğultuya hâkim bir ses, tekrar yükseliyor: y — Baştan başa kelepir.. Seç, seç de öyle al.. Kızına, oğluna.. Konuna, komşuna sor da, öyle al.. Kelepir bu, kelepir.. Pazar hakikaten büyük bir ucuzluk içinde. Beş kuruşla mükemmelea karın doyurmak kabil.. Költecinin iştiha — açıcı dumanları, portatif mutbağın- dan yükseliyor.. Her şey ucuz ve bol.. Pazarda neler de yok; takunyadan başladık; tütün, yis giyeceğe kadar yecek, içecek, her şey var.. Yağ, peynir, balık ve et satı Burası da bir âlem.. Ortada büyük şadırvanile hal hakikaten temiz ve muntazam.. — Sonn 10 uncu sahifede « Hem de bu insafsızca cilve- lerin mân'sı 'ne? Ben bunu kendi kendime uzun — uzadıya sordum acaba böyle — hareket etmekle bir çok kadınlarda müş- terek olan mânasız ve münase- betsiz ödeşme fikrine mi tâbi oluyor. Meselâ - bir başkasını üzememekten mütevellit hıncını, hirsini tesadüfen — elinin altına düşen birini böyle didiklemek- le mi teskin ediyor? Eğer kocasını sevm'ş olsaydı bunu böyle izah etmekte mas — zurdum. Fakat bu hususta emi-, — nim. Yani kocasını sevmediğine —— kaniim. Bazı alânetler vardır ki: — insanı aldatmaz ve ekseriya gibi alâmetler en mârasız ve —— en ehemmiyetsiz. olanl DD Dikkat ett m: Kararınt gündenbe i mücevherler.ni yor ve Londra hâd sesindeni sandığın dib'ni terketmiyen bise'erini * g; yiyor. Gçmş b - €

Bu sayıdan diğer sayfalar: