11 Şubat 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

11 Şubat 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

X u kahvede, akşam üst- leri, insanı çileden çı- karan hüzünlü pilâklar çalı- Boylu boyunca denize yaslanmış olan bu toprak parçası, günün yirmi dört saatinde çeşit çeşit insan görür. Sabahtan, güneş ba- tıncıya kadar en masum anlarını gün ışığı altında yaşar. Gece, yer yüzüne bir örtü gibi düştüğü za- sahil kahvesinin Bir körfez şeklindeki sa- hil, dört bir yandan türlü boyda kahve, içkili gazino- gazinolarda kurbanlık ko- yunlar gibi sahneye sıralan- mış hanendelerin sesleri birbirile oboğuşur; ses, a- “henk, söz, allak bullak olur. Bu gürültü çağlıyanı, bir çöp kovası gibi göklere boşalırken ufacık bir yıldı- zın bu işkenceden kurtul- mak istercesine meçhul bir yere firar ettiği görülür. Kahvenin akşama kadar- ki hayatı, menşei meçhul bir can sıkıntısından iba- rettir. (Hoparlör) ler dilleri tutulmuş gibi susar; yalnız arasıra kahveci çırağı canı- nın sıkıntısını dağıtmak için gizlice «Ah»lı «Ofslu bir pilâğı gramofona koyar. Saatlerce süren ve sonu gel- mez gibi görünen sessizliği, arada bir, cansız ve isteksiz çıkan «Şekerli bir» «Gazoz» kelimeleri bozmaya boşuna teşebbüs eder.) Bu kahve ile tanışmamız kendiliğinden oldu. Bir akşam üzeri, ağaçlı yol boyunca sadece saçla- rının peşinden koştuğum bir kız beni bilmediğim, tanı- madığım birçok sokaktan geçirmişti. Onun peşinden, niçin olduğunu bilmeden yürümüştüm. Onunla konu- şacak mıydım? Kim bilir?.. Belki bir an içinde karanlık bir köşede yolunu kesip bir takım saçma lâflar mırılda- nabilirdim. Yol, ağaçlı ve uzundu. Kız ortada hızla iyürüyor- du. Arada bir dönüp geri bakması; yavaş ilerlemesi ve hali tavrile benden birşey beklediğini göstermekteydi. Hızlı adımlarla yanına var- mış, hattâ onunla yanyana birkaç adımda atmıştım. Kız başını bana doğru çe-- virmişti. Lâkin ben, nedense, adımlarımı birden iki misli- ne çıkararak kızın önünden hızla geçip, ilerlemiştim. Ba- şımı döndürmeden yürümüş, yürümüş, sokakları, yolları aşmıştım. Böyle, perişan ve dağınık, ilerlerken, birden çok uzaktan geldiği belli, eski bir tango beni meşgul etmeye başladı. Herşeyi unutup, bütün dalgınlıkları- mı terkedip bu sesi arama- ya çıktım. Sokak sokak peşinde koştum. Her ahen- gile ona biraz daha yakla- şıyordum. Nihayet şarkının son kelimesi kulağımda erir- ken, sahil kahvesile tanışmış oldum. rr. Gec Sahil kahveni dolmuş ta- şıyordu. £ Masaların etrafında her cinsten insan tipi yer almış, iki kapı bütün cömertliğiyle insanlara yol vermekte... Radyo.heyecanlı bir sesle ajansın son dehşet veren haberlerini yaymakta... Fa- kat kimse kendi âleminden uzaklaşmak niyetinde değil. Ajans bitince pilâk çalın- maya başladı. Sağda ve soldaki kahvelerde de çeşit çeşit şarkılar çalınıyor. San- ki her biri ayrı dünyalara hitap etmekte... Bense oturduğum sandal- yede, ellerim masaya dayalı, düşünüyor, benden bir türlü ayrılmayan sebepsiz bir sı- kıntıyı, içimde öğütüyorum. Bakışlarım dümdüz uzan- dı. Ve ufka kadar ilerledi. Denizin yüzü, sayısız ka- yıkla kaplı... Siyah su sathı yer yer küreklerle delik deşik ediliyor... Bazı (ehli keyif)ler çilingir sofralarını sandalların içlerine kurmuş, kadehlerini iri bir bulutun hapsettiği mehtap şerefine kaldırıyorlar... Bazı sandal- lar yavaşça gözlerden silin- mek niyetinde... Tahmin edi orum İri iri fenerleri sandalla- rın başına ve kıçına asmış balıkçı kayıkları yine bu sahillere uğramayı unutma- mış. Nerden gelirler, nere- lere giderler, kimseler bil- mezl.. Bazan bu sahillerde görünür ve denizi karış ka- rış paylaşırlar... Denizin göbeğinde yanyana sırala- nır, geniş ağlarını suya sar- kıtır ve kısmetlerini bekler- ler. Her gece ayrı bir yerde konaklarlar, durmadan do- laşırlar... Bütün kahvenin gözü on- ların üzerinde... Kadın, er- kek, birbirini dürterek onları seyrediyor. Balıkçı kayıkları fenerle- rini sallıya sallıya, denizin yüzüne sayısız ışık kırıntı- ları serpe serpe, çeşitli şe- killer işliyerekten ufka doğ- ru ilerlemeye başladı. Bir kaç dakika sonra denizin ortasında, bir dizi halinde sıralanmışlardı. Kısa kısa mesafelerle fenerler titreşerek parlıyordu. Sanki koca denizin üzerinde ay- dınlık bir köprü kurulmuştu. Sahil kahvesinin üç (ho- pârlör) ü birkaç dakika is- 221 yağ © tu tirahat ettikten sonra yeni- den canlandı ve bütün kül- çelerile boşanıverdiler. Masalarda tutulan tem- polar, hafif el şıkırtıları, ayar edildikten sonra mu- sikiye refakat etmek isteyen sesler, iç çekme fasılları, masadan masaya uzanan sipsivri bakışlar, sersemce cümle kırıntıları, sağdan soldan fırlayan ölçüsüz kah- kahalar ve masalar arasın- dan vucutlarının bütün hat- larını erkeklerin gözlerine en küçük teferruatına ka- dar doldurmak niyetinde, malüm kadınlar... Evet, sahil kahvesi yaşa- maya başlıyordu... Bu sırada bakışlarım bir demet kumral saç yığınına ve ardından renkleri tayin edilemeyen iki göze çarptı. Birkaç masa ötede ailesile birlikte oturan bu kız, ba- na, hiçde yabancı değil. Onu muhakkak bir yerden tanıyorum. Ama nereden? Evet; bu sahil kahvesini keşfetmeme sebep olan gü- zel Saçlı k Bacaklarını birbirinin üs- tüne atmış, etekleri kısa, diz kapaklarına güç erişiyor. Onu tetkik ediyorum: Ba- caklarından yukarılara doğ- ru bakışlarım tırmanıyor. Dudaklarının kıvrıntısından gözlerinin bilinmez rengine kadar... Kızda benimle meşgul.. Belliki oda her kız gibi kendisine gösteri- len alâkayı sevinçle ve ge- niş yürekle kabul ediyor. Artık benim için herşey . Ne sahil kahvesi, beni saatlerdir rahatsız eden düşünceler... Şimdi yalnız bu kumral kızın saçları ve bacakları var... Delice bir aşk şarkısı son nefesini vererek birdenbire duruverdi. Biraz sonra üç (hoparlör), yeni bir şar- kıya başladı. Kız birden sevinçle annesini dürttü. Birşeyler söyledi. Belki de bu onun sevdiği bir şar- kıydı .. Pilâk dönüp duruyor ve başımın üstündeki ea lör) bağırıyor: Rİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: