11 Şubat 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7

11 Şubat 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— (ay Resim GURURUMUZ VE TEMAYÜLUMÜZ Cemal TOLLU Gurupumuza (D) adının verilmesi- nin çok basit bir sebebi vardır. Tür- kiyede, (D) gurupu toplanmadan ev- vel üç sanat teşekkülü vardı. Birincisi, ( Osmanlı Ressamlar Cemiyeti), ikin- cisi, (Güzel Sanatlar Birliği ) -ki bu da birincisinin devamıdır - üçüncüsü de, (Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği ) dir. Bunlardan sonra birkaç arkadaşın, sadece bir arada sergiler açmak arzusile kurduğu bir topluluğa birde ad vermek icap edince alfabe sırasını gözönünde tutarak bu teşek- küle (D) gürupu adını vermiştik. Bu gurup on seneden beri bilhassa İstan- bul ve Ankarada.birçok sergiler aç- mak suretile, resim sanatını memle- kette yayma ve tanıtma bakımından let resim ve heykel sergilerine de işti- râk etmektedir. Bugün bütün Türk ressamlarını ve heykeltraşlarını bir araya toplamak gayesile (Türk Ressamlar ve Heykel- traşlar Birliği) adile bir sanatkârlar birliği daha kurulmuştur. Âzasının çoğunu müstakil ressamlar ve Hey- keltraşlar birliğine bağlı sanatkârlarla (D) gurupu ressamları ve şimdiye kadar bu teşekküller dışında kalmış olan bazı sanatkârlar teşkil etmek- tedir. Bu guruplar esas itibarile sanat te- mayülleri bakımından ayrı iddialarda bulunmazlar. Bu ayrılıkların mühim sebebi, bana kalırsa, saydığımız ne- siller arasında henüz bir selâhiyetin yetişmemesi, herkesin münakaşasız kabul edeceği kıymetlerin doğmamış olmasıdır. Her teşekkülün içinde muhtelif sa- nat düşüncelerine bağlı insanlar bu- lunmakla beraber (Güzel Sanatlar Birliği ) ni teşkil edenlerin çoğu Meş- rutiyet devrinin yetiştirdiği sanat nes- lidir. Bu.nesli «Empresyonizmanın ser- best fırça hareketlerini, parlak renk- lerini sevmiş, fakat her zaman Aka- demika çerçevesi içinde kalmışlardır» diye seciyelendirmek mümkündür. (Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Birliği ) ni meydana getirenlerse Cüm- huriyet hükümeti tarafından ilk defa Avrupaya gönderilen sanatkârlardır. Bunların içinde yeni sanata temayül etmiş olanlar varsa da bilhassa tahsil devrelerinin ilk yıllarında Paris Sanayii Nefise mektebi veya hususi bir mek- tep olan ( Julyan) akademisi gibi mü- esseselerde çalışmış olduklarından bu arkadaşlarında çoğu yeni sanata akademizma yolile geçmişlerdir. Onlar için bir zaruret olan bu yollardan geçmiş olmanın, sanatlarına yapacağı iyi veya kötü tesirleri bugün ayırt edecek mevkide değiliz. Bu sanat- kârların arasında hiç Avrupada tah- sil etmemiş, fakat arkadaşlarının iyi tesirlerile gelişmiş değerli gençler de rdır. D) gurupunu kuranların çoğu Av- rupadaki tahsillerini on iki sene evvel bitirerek gelen sanatkârlardır. Bu nesil belki evvelki nesillerden aldığı ders- lerden faydalanarak daha ziyade yeni sanata temayül etmiş, daha doğrusu (Klâsik) sanatı akademizmada bul- mıyarak, yeni sanat kaygularile ka- fasını yormuş, klâsisizmaya, bugünkü sanatı yapan üstatların aydınlattığı yoldan gitmeğe çalışmıştır. Cemal Tollu'dan : (Peyizaj) Başlangıçta bu araştırma ve endi- şeler oldukça kaba eserlerin meydana gelmesine sebep olmuştu. Bu hal, yeni kaygılardan habersiz, gözünün alıştı- ğını tekrar görmekten bıkmıyanları korkutmuş, zihinleri bulandırmıştı. (D) gurubunun açtığı ilk (Desen) sergisinde vitrinde teşhir edilen Mü- nih'teyken yapmış olduğum bir (portre) yi gören bir zat, sergiye hiddetle girerek beni aramıştı. Belkide beni dövecekti. Bir arkadaşımın delâletile sergiyi gezen bu asabi mizaçlı veya müteassıp zat, yarım saat sonra sakin ve mütebessim olarak ayrılıyordu. (Desen) deki iltizami şekil aykırı- 2 lığına bir mâna veremiyerek modelle- rimizi ( Raşitik ) bulan doktorlarla mü- nakaşa etmek zorunda kalmıştık. Onlar haklı idiler ama, biz de haksız değildik. An'anesi kaybolmuş hakiki (klâsik) sanata varmak için mimariye, hendese, ışık ve gölgenin muvazenesine, (plâs- tik). güzelliğe kıymet veren bir şekil telâkkisine, bazan da mıncıklanarak öldürülmüş renkler yerine canlı ve taze renklere muhtaçtık. Bu düşünce- lerimizi, sanat hiylelerile ustaca sak- lamağa lüzum görmeden, hoyratça gösteriyorduk. Bir sanat eserini kendi başına ap- ayrı bir varlık olarak tanımak lâzım- dır. Ondan tabiatın aynı olmasını is- temek haksızlık olur. Tabiatta mevcut her şekil ve her renk her zaman de- gişeceği gibi, herkese başka tesirlerle görünür. Büyük devirlerin sanatkâr- ları yalnız gördüklerini aynen yapmağı düşünmemişler, tabiattan seçtikleri unsurların müuadilini bularak hislerini başkalarına da duyurmak istemişler- dir. Bir (portre) nin adese ile görül- müş gibi sahibine benzemesini ister- ken; (portre) nin konuşmasını da isti- yebilir miyiz ? İsteklerimizin bir hudu- daki sözlerin çok defa hiçbir mâna ifade etmediğine dikkat etmişizdir. Sözleri anlamadan, hatta kelimeleri seçmeğe lüzum görmeden, ahengi ta- kip ederek zevk alırız. Bu misal resi- me de teşmil edilebilir. En (realist) in- san bile rüya görmekten,hayalâta ka- pılmaktan. kendini alıkoyamaz. Bir de iç yaşayışımızın bulunduğunu inkâr edemeyiz. Maddi hayatımızdan ve maddemizden başka, daha çok zengin daha çok güzel bir dünyanın bulun- duğunu kabul edebilirsek ne mutlu! Bilhassa yeni resimlerde göze çar- pan kusurlar, hakikatten uzak gibi görünen şekilleri daha şahsi olarak anlatabilmek için size eski yazıları- mızı örnek olarak gösterebilirim. H hangi bir camie gidip de mâbetlerin heybetli duvarlarını süsliyen ve o mâbetten daha az heybetli olmıyan yazılara: dikkatle bakınız! Cümleler içindeki kelimeler ve kelimeler içinde harfler hiçbir mantıki sıra takip et- mez. Çizgilerin ahengi, istif diyebi- leceğimiz terkip güzelliğini elde et- mek kaygısile başka başkadır. Bir elif, amudi bir çizgiden ibarettir. Fa- kat bu elif her sanatkâr hattatın elin- de başka şekiller almıştır. Bir elif, hareketi ve nisbeti ile bazan bir âbide gibi yükselen bir sanat eseri olur. ir sayı daha devam edecek) 7 ir e Ül, EMİ a e le sik li Sa “ Mihal e ŞE 5 Ze SİN ar lay ii iii ” ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: