February 11, 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

February 11, 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1g" şiirin piyasası y günden güne düşe “dursun; genç okuyucular — kalabalığını, manzum söz hü- © neri, okumadan ziyade yaz- k ma tiryakiliği halinde gün- den güne bürüyor. Birşeyin cevheri ve maddesi tehlike - geçirirken, taklidi ve göl- gesi korunabilsin; ne hazin ; tezat | — Keman satan büyük bir mağaza düşünün! (Vitrin) i, duvarları, tavanı, boy boy ve renk renk kemanlarla dolu... Bu keman mağazasını ya- şatacak müeyyide, muhak- kakki, o şehirde keman ustalarının bulunması, arada ir keman konserleri veril- mesi ve bu alâka etrafında birçoklarınca keman öğren- | meğe heves duyulması de- &il midir? Halbuki, keman Ustaları aç, konserler müş- terisiz, fakat keman dük- kânı tıklım tıklım dolu... “Önüne gelen, beş dakika “İçin bir keman kiralamış; “telleri cıyak cıyak bağırt- makta; bir (gıygıy) dır yük- .Selmekte... © İşte heveskâr şiirine bol İ eseden yer veren (Maga- Zin) lerle,.şiir heveskârları- hin manzarası © Nazım örgüsüne heves “duyanlardan kimsenin cesa- Tetini kırmak isteme | 20 inci asırda en zorlu bir tecelli ya- $iyan şiirin, sen kendi he- Sabına, iyi veya kötü bütün heveskârlarını nefsinden say; Şir benimse ve sev! Be- #tmek istediğim şu ki, ağaç ururken dibinden bir ta- Ben senin yerinde olsam, üçer şöyle hitap eder- n* “Körpe kanatlarını çırp- tak gayretinde genç adam! a, onun yeni aşılarla Mrtulacağını ve her'dev- *lekinden daha üstün bir et hükmüne kavuşaca- hn uman kalemler var, Münekkit olmaya bakınız... Bırakalım onları, tezgâhla- rında, kanter içinde çalış- sınlar. Eğer bu arada içi- nizden biri çıkar da o ka- lemlerin aradığını, Allah vergisi olarak, damdan dü- şercesine ; getirirse ne âlâ | Yol açık, geçme diyen yok! Fakat keyfiyet cevherinin hastalık geçirdiği bir pilân- da, kemiyet cümbüşlerinden hiçbir şey beklenemez. Bu cümbüşü kendi kendinize yasak etmeli; bu yasağa, hakiki oluşun inzibat şartı diye bakmalısınız! Sadece bilmelisiniz ki, bu âlemde, şiirden kolay ve ondan zor hiç bir nesne yoktur. (Bod- ler) in dediği gibi: «San'at çetin ve hayat kısa...» İşin kolay tarafında har- canacağınıza, zor cephesin- de heykelleşecek bir şahsi- yet örmeğe bakmalısınız kendinize... Şimdi size, özenmekte tehlike olmıyan, hattâ mu- azzam bir fayda ve hayr olan bir istikameti haber vereyim Bu istikamet edebiyatımızın Necip Fazıl KISAKÜREK münhal memurluğu, hattâ münhal sultanlığıdır. Şiirin en kolay ve en zor nesne olmasına karşılık, bu, ne en kolay, ne deen7or... Tavsiye edeceğim işin bi- rinci çapta şahsiyeti olur- sanız en üstün zorluk ifa- desine yakın bir değer ta- şıyacağınız halde, yüzüncü çapta örneği de olsanız yine memleketimizde eşsizlik be- lirten bir mevkii, tek başı- nıza dolduracaksınız. Böy- lece, işinizin daha ileri de- recelerini meydana gelmeğe davet eden bir nizam an'a- nesi. kuracağınız gibi, haki- ki ibda cehdi üzerinde de, onu bizzat doğurmuş olmak kadar hak kazanacaksınız ! Edebiyatımızın, her istek- liye açık duran, münhal memurluğu, daha doğrusu münhal sultanlığı, münek- kitliktir ! Sebepleri, ve neticeleri üzerinde fazla derinleşme- den size haber veriyorum ki, Tanzimattan bugüne ka- dar, bizde münekkit dene- bilecek tek şahıs gelmemiş- tir. Yazı yazdıkça ve yaz- dığım her yerde tekrar tek- Necip Fazıl KISAKÜREK Ne azap, ne sitem, yalınızlıktan... Kime ne ; aşılmaz davar bendedir. Süslenmiş gemiler geçse açıktan ; Sanırım, gittiği diyar bendedir. Yaram var... havanlar dövemez merhem, Yüküm var... bulamaz pazarlar irhem, Ne çıkar, bir yola düşmemiş İşem, 8 Yollar ki Allaha çıkar, bendedir. MN 136 rar ele alacağım bu dava üzerinde, şimdilik fazla de- rinleşmemek gayretimi ma- zur görün de, yalnız tavsiye- me kulak verin! — Münekkitliği, münekkit olmayı gaye edininiz! Hem bakın nereden nereye P... Kendinize, tanı- dıklarınıza, arkadaşlarınıza, günlük faaliyet muhitinize karşı bir tenkit ölçüsüne malik olmaktan; geniş ce- miyet pilânında bütün bir san'at, fikir ve ruh miya- rına sahip olmıya kadar... Osmanlı devletinin başın- dan Tanzimat günlerine ve Tanzimattan bugüne kadar en büvük zaafımız, kafasın- da usul ve terkip yatan büyük Türk mütefekkirini bir türlü yetiştiremeyişimiz- de... Başımıza ne geldiyse bu yüzden geldi; daha da ne gelirse bu yüzden gelecek... İşte açılmasını beklediği- miz, ve herkesin, kapısını bir kere ça'masını istedi- ğımiz tenkit yolu, içeri- deki büyük tefekkür ve kur- tuluş geçidinin cümle ka- pısıdır. Öyle bir zaman ve me- kânda yaşıyoruz ki, balın maddesini tahlil, lezzetini tayin, müşterisini ihya, sa- tıcısını temin, piyasasını teşkil işi bizzat arıya dü- şüyor. Onun içindir ki, bir şey olmak istiyen mefküre âşıkı genç adam, kıymeti, bedbaht ve şaşkın arıların meclisinde arıyacağına, on- ların mahsulünü kıymetlen- direcek mutavassıtlar züm- resinde arasın | Vatanımızın en muhtaç olduğu (usul) ve (terkip) kafasına doğru, kendimizi zorlama an'ane- sinin ilk gönüllüleri olalım! Size tenkidi tavsiye edi- yorum, tenkidi... Fakat bu zamana kadar gördüğümüz örneklerile, keyfi, hissi, infi- ali, nefsani, nebati ilcâların tenkidi yerine, belli başlı bir dünya görüşünün, belli başlı ölçülere bağlı gerçek tenkidini... Türk edebiyatından, Türk cemiyetine kadar bütün kur- tuluşlarımızın ceht istika- meti yalnız budur!

Bu sayıdan diğer sayfalar: