25 Ocak 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

25 Ocak 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Oktay mi Kahvenin çatlak camlı kapısı, her açılışında, rüzgâr, yeni bir e ap eline âlmış, ri; ve mahallenin ye Pr bir maliye memuru, ko- nuşmalara dalmışlardı. Zülta” nün ortanca oğlu Kerim, çayları, kahveleri dağıtıyordu. Paker asker olması ve üzerlerinde üni- forma bulunması... Mehmet, üs- telik onbaşıydı, Üçüde asker- likten, terhisten (o bahsediyor ; ertesi 'gün izinlerinin sona ere- ceğini, kışlanın onları bekledigini mia ağ Mehmet, hiç » Camın üzerindeki ler çiziyor, bazı harfler, tuhaf şekiller resmediyordu. Düşünce- liydi. Seviyordu. Âşıktı. Ustaba- > üç kızının en küçüğüne undu. O, birdenbire boy atıp ei dünkü ufak lak bir delik açtı. Buradan 80- kağın çamuru Ve ayak izleri görülüyordu. Mehmet, o ufak berrak cam parçası üzerinden senelerce ötesini görmeye baş- ladı: Yine üçü, yine şu sokakta, şu çamurun ve hemen ayni in- sanların ayak izleri ortasında kt lar daha genişti, telgraf direkleri azdı. Uçurtmalar tellere takıl- mazdı. Çocuklar daha mes'uttu. Saklambaç, koşmaca, hırsız polis oyunları için yer çok uygundu Yalınayak, gece yarılarına kadar sokak boy arsadan arsaya dövüşüyorlardı. Mehmet de kü- für etmesini, yum atmasını, topa tekme savurmasını, sigara içmesini, kâğıt oynamasını öğ- renmeye başlamıştı. Birgün, üç arkadaş bol resimlerle 1 kapıdan simsiyah bir yere geç kılıklı Glkler, süslü kad dolaşmakta... (Atlar otomobiller caddeleri Erkekler yumruk ine gibi dışarı Fakat sinamaya bayılmı Sık sık patırdılı, gürültülü filim- lere gidiyor, oradaki insanlara benzemeye, "onlar gibi konuşma- ya, onlar gibi yumruk atmaya şalışıyorlardı. Bir defasında, gır- bütün bir hafta, mahalleyi ayni' seslerle (o çınlatmışlar,| ağaçlara tırmanmışlar, ami ği döğüş- müşlerdi. Mehmet bu yüzden, babasın sıkı bir şamar yedi- ğini hativlayıvaktiz e” baftalar nasıl şey- #şlerdi Hiç dü şünmemişlerdi, larına bir tane ikram edip, rdan kızdan akssğiyörlendi, Mehmet onlar gibi olamadı. O, âyıkiyle beceremedi. Sabahları babasıyla birlikte işe koca delikanlı oldun; sakalların da çıkmış!» dedi. O zaman aklına geldi, gidip aynaya baktı. Bıyık- ları terlemeye başlamış, yüzünde ince tüyler Marie Birdenbire büyüdüğünü anladı. Bunun neti- cesi olarak ER sıyrıl- ması icap ettiğini düşündü. Fut- maçlarına artık iştirak et- medi. Bazan k hakem oluyordu. etrafa yum mruk mediğini anlıyordu. Yine ruklar savuruyor, haydutlar yer- lere seriliyordu. Fakat delikanlı lerini şimdi zorlukla dövebiliyor- du. Mehmet bu geniş şapkalı hafiyenin yumruk atışına pek dikkat etmiyor, onun atın üze- rinde iken sevgilisini belinden Yek its karşısında nin rdu. Uzun boylu ha- dye e dudaklarından öptüğü zaman) sinamanın iliği gevşeyi- veriyor, uzun ıslıklar ve iç çek- melerle (paradi) ayaklanıyordu. Meh romanlara da dince bazı sebepler buldu. Gö. nül alar va bir ezberledi. ler. Hep birlikte kızların, peşi sıra gittiler. Mitadapkeri Meh- ve ustaydı- kızla tuhaf oluyordu. Digerleri önlerine çı- nun Türk hikâyeciliğinde, seciye, teessüri renk bal u fasıl, Okuyucularımız, belki 12 sayıdan beri, (Büyük u) ilerilik ve yenilik mikyasında ele alır ve bu kaydetmek zevkine düşerken, esalei ie. em gençlerin en istidatlılarından biri kir a ve e çalıştığı bir romandan bir fasıl akdi, ait da da Pre bir iie, değeri belirtiyor. Doğu bilhassa ruhi hareket, tahili olan Okta! Akbal'ın olduğu roman terkibinin dışın- 204 kan her kızdrn hoşlandıkları halde; Mehmet bir tek kızı sev biliyordu. O da, ustabaşı Hüsnü efendinin küçük kızı... Birden re çocukluktan sıyrılan sarışın da bunu anlıyor, fakat âdet Nihayet birgüi ed'in de kur'ası geldi e diger mahalle çocukları, elo alındılar. Se- onlara hürmet ediyor; <asker ağabey» diyorlardı. Artık adam: olmuşlardı. Ü şehir dışındaki bir kışlada ilim görüyorlardı. Meh- liyor, kahvede akşama kadar oturuyor, konuşuyor, iskambil oynuyordu. öz okak- yangın kafiyeli şiirlerden... şındaki küçük kız, hep gülmüştü. , dünyayı daha tanımıyordu. Yalnız ablalarını taklit etmeye çalışıyordu. ları altında, dolaşmıştı. Nihayet, Mehmet, onbaşı işaretini koluna takdığı gün, güz akşamının ka- ranlığından cesaret alarak kızı öpüverdi. Şimdi Mehmet buğulu camın ortasındaki yuvarlak berraklığa bakarken bütün bunları seyredi- “yor... Bir el omuzuna dokundu. Dn yor. İskambil oyuncuları arasında münakaşa, yavaş yavaş parlaya- cak gibi. Zülfü kahveye ayak üstü uğramış olan bekçi ile dert- leşiyor... Mehmet kendine geldi ; «Biraz daldım !» dedi. Hilmi kar- şıdaki evi gösterdi: «Yeni bir kiracı gelmiş dediler. Tek başına bir gençmiş... Çocuklar onu gör- müşler. İşte pencerenin lin duruyor. Herhalde o olacak... Mehmet, arkadaşının mira rıyor ? Belkide taşradan tahsile gelen bir talebedir. Şimdi penceresinden, uzak şehrini veya ka düşünüyor, sevdikle- uha âşinasızlık acısı içinde ve yapayalnızdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: