10 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

10 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ebül-alâ Elmaarr! İnsanların başma bazan Zeyd geçer, bazan Amr... Netekim Berlütiğr de elden ele veee .Müm- kündür ki, kadı, bir yalancı şa» hidi batmak içi z şahadetini doğ- yea a gökecek bü felâketlerden birini de, mele darın, *kendisine #ecde edecek, emirlerine kul köle olucak bir tebea aramasıdır. ... Sen de, yaşadığın devrin ço- eukları gibi hasis olmıya bak! cuk babasını, baba da çocuğunu yemeğe bukar, Eğer sen, her han- gi birini ötekinden üstün görmek istersen, peşin olarak kendini üstün görmeğe çalış | Ey şehir tüccarı; sen eğer alışverişlerinde insafsızca türlü ye ei türlü hilelere rsan, dağlardaki yol Helin şikâyet edebilir mi- sin? Hükümdar, etrafını ven larla kuşattı; Heyhat; lecek olanınYönüne bu isdiirler. le hiç geçilebilir mi? Süleymanın oğlu Ebül'alâl,, Körüön sana bir iyiliği dokun- muştur. Diğer senin gözlerin bu âlemi görmüş olsaydı, göz bebek- lerin, hakiki mânasiyle tek bir insan görmeyecekti. Şu zavallı Yaran acımamak olur mu hi Bak, yerinden kalkarken, iki, büklüm, titreye titreye doğrulur; namazını da d Biri körlüğüm... Öbürü evimde kapalı kalışım... Daha öbürü de, ruhu şu pis kalıp içinde DİVAN Prof. $. Ü. — Çocukluk Halep civarında Maarre ka- sabasında düüyaya geldi; ve e” duğu yere İzafetle Maarri bını aldı. İsmi Ebül'alâ... Bi, alâ Elmarri diye anılır. tarihi H. 36$, M, 974... Gözleri kör... Anlattığına göre yedi sekiz yaşlarındayken çiçek hastalığına uğramış ve bu yüzden kör olmuş... Daha çocukluk yaşlarında müs- zekâ östermeğe baş- ğuna ait şöyle bir vaka anlatılır: 12 yaşlarındayken Ebül'alâ da tatlı tatlı dinlermiş... Bir gün öyle bir hâdise olmuş ki, kütüphane memuru, bayretinden dilini yutacak olmuş... Ebül'alâ, kendisine okunan mi ke- limesi kelimesine hafızasına nak. yaymış... Merak edenler, kütüp- haneye gelip bu çiçek bozuğu, kör çocuğu İmtih. —— aynen tekrarlıyor. Hâdisey' gören Üsame isimli bir zat şöyle demiş Çocuğu görünce bemen sn ki, bunun yer yüzünde 10 bir eşinin daha bulunması Alla. hın ie ine bağlıdır. de Ebül'alâ, bilhassa ha- yim misilsiz kuvvetle te mayüz edecektir, Gerçekten, ço- cukluğuna ait öyle hafıza misal. leri anlatılır ki, pek de olagana benzemez. Meselâ bir gün bir İranlı, çocuk Ebül'alâ'ya komşu oturan bir vatandaşını aramaya gelir, bulamayınca dönmeğe ha- urlanır. Ne İranlı Arapça bili- yor, ne Ebül'alâ Farsça... Buna rağmen şair namzedi, İranlı'ya ne söyliyecekse kendisine > yip gitmesini tavsiye İran lı da söyleyip gider. Biraz .—. aranan İranlr' gelir ve Ebül duyduklarını, bir eyer an- lamadan, bu adam krarlar, Birdenbire Süaidn ğürtsmnla, döğünmeğe < başladığı görüldü. r. ölmüştü. Ebül'alâ duyduklarını; tek yanlışsız tekrarlamışti. 26 baş lıyan Ebül'alâ, 11- 12 Mig elini şiire uzatmıştır. ŞÜ Edebiyat tarihi: Tracedya, eski Yunan Ji. rizmasının bir tarzı olan (dit. ramb) şeklinden doğdu. Eski Yunan lirizmasının en son ve en kemalli merha- lesi olan koro şiiri, yahut deb- ebe zmasını ele alırken Re di anlatmış; o şeklin şiir çerçevesinde sop va İşeratdiğ ulaşıp kal- dığını, fakat Imeden cedya'ya yol açmış gibi aza- metli bir vesile kıymeti taşı. dığını izahlandırmıştık. Şair (Aryon) un açtığı (dit- ramb) yolunu tracedya'ya Imak bakımından ve daha yakından mütalea ede- lim: 'Yunanlılarca şarap ve sar- hoşluk ilâhr (Diyonizos)u kut- ayıcı, onun maceralarını hi- kâye edici bir gazel nevi olan ge reda kalabalık bir koro hey'eti tarafın taganni edili- yordu. İşte sırfTbu hâl ve mâ- lük buluşuna birdenbire zemin hazırladı. (Ditramb) koroları, sarhoş» luk ilâhı (Diyonizos)lun efda- gani maiyeti “e GyeHelar ılığına bürünmüş şahıs- ci elinle ME olunu- yordu. Bu şahıslar, mücerret bir duygu ve düşünceyi, şaire vekâlet eden kendi hüviyet- leri içinde temsil etmek yeri- ne, bellibaşlı şahsiyetlerin müşahhas hususiyetlerine' in» tikal ettirmeğe (başlayınca, farkına varılmadan aktör ve tiyatro doğmuş oldu.(Ditramb) korosunun uzuvları,(makiyaj), (mimik), kılık ve rol cephele- rinden, öz hüviyetleri dışında ve her Fhâliyle bellibaşlı şah- siyetleri canlandırmaya yel: tenince, tiyatro mefhumunu pet yi tatbik etmiş oldular, Bu suretle temsil edilen eeeirilecin baş hususiyeti, keçi, eski Yunancada na Artı hâdise, e ve isim Jo halinde ilk ml ele v irmiş de- manın tabii meyli dit yese tekevvünü- ne doğru yol alabilirdi. 535 senesine doğru ir (Tai ei emeyi şeklinden mlarla, tracedyayı bi ren, ölduran yeni bir keşif tatbik etti, (Tespis), şaman. yalnız bir aktan iba d doğmuş, m kon eyda- na cıkmış ve pm baki belirmiş oluyordu. Uzuvları, karşılıklı müna- sebet sahibi bir kütle içinde, şahsın eplik) leri kor (ak- siyon) etrafında harekete ge- tirince, tiyatro &i Ni t örneği mef- Yunan tiyatrosunun önünde, artık terakki ede ede tâm kr- vamını sane başka bir şey kalmamıştı. (Te emi bu dâhice tatbik- yönleriyle “kitre, besi, neden ğru çekecek Kadar İyem UK Fakat (Tespis) in elinden çıktığı rivayet edilen ilk pi- yeslerden elimizde hiçbir me- tin yok. Onun eserlerinden, (Pelyasın Döğüşü), Yaa rd (Genç Yunan Mya 11), (Pan- te), Ke vesa: spis) in, al) gibi, daşlariyle beraber bir araba- ya binip Atina sokaklarında dolaşır, ve eserlerini görmeğe koşuşan halki teşvik eder, eğlendirirmiş Salih Zeki AKTAY

Bu sayıdan diğer sayfalar: