10 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

10 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EŞ EDEBİYAT MAHKEMESİ MEHMET AKİF (Celsenin devami) Zabıtları je DDİA gidi iierellek Ataç bu vaziyet üze- rine sinirlehi rdenbire bamleye geçti; ve hem ya İn m de konuşmadaki âdeti misillâ, kesik kesik söylemeğe başladı — «Akif'in arüzu, aruzun bunamasıdır. Akif, öyle her vezni kullanmaz; ancak bir liği için; yk kendi ahlayışları derecesine indirdiği için Zekeliyer Sertel çağırıldı. Savci, hâkim- den müsaads alarak şahide sual sormaya başladı : — Siz (Tan)ın başmuharririsiniz, de- gil mi ? — Eyet! uhârrir, Meray. bütün ren. ginden mes rr deği — Eve — İşi (Tan)ın 4/1/1939 tarihli nüsha- sında çıkmış imzasız bir yazı!.. Okuyorum : “Akif, bugünkü neslin, inkılâp neslinin şairi değildir. O, ne milliyetçiliğe, ne de inkılâba inanmiştir. O, bizim idealimize inanmadığı neslin şairi değildir. Gençlerin bu ince farklara dikkat etmelerini istemek hâkkımızdır.» “Kelime kelime dikkat etti- izmi? — Evet! — Bu satırları aynen üzerinize aliyor müsünüz ? — Evet! Savcı hâkime döndü: — Bu kadar efendim | Hâkim, iddia şahidine du: — Başka isi Miyüağlak var mı? e yır öylece e Sertel,:4 tane (evet!) ve bir adet (hayır 1) cevabından sonra salonu terkett Mölgirli nâra — (Tan) Alablerirdrled Sâbiha Zeke. riya Sertel... Bayan Sertel'in, Bay Sertel'e uygun ce- vaplarından sonra Meh- met Akif söz istedi; bayanın hakkımda ya- zılmış bir yazısını si- kıştırıverdiler şu ânda Müsaadenizle saraya uşaklık go veya açlık, sefalet, esaret acıları millet kıvranırken, o, halka inmiş, ke ŞE bekçisinden bahse- derek, o zamana kadar sam'atkârların bakir gördükleri mevzuları işlemiş bir şairdir. Yal- nız denizle gökten, tabiattan başka ilham enbal bulunmıyan şairden ayrılarak, biraz noktasından, yal- nız bu prensip bakımından hafif bir takdir 6 . tutan: ÜÇYILDIZ nikabı altında, asil cemiyete ne noktadan girileceği üzerinde, mânalı bir süküt var yazısında... Şahidin, heğenmekte'de, beğen- memekte de bütün gizli ölçüsünü ifşa eden ve iç maksadını gizleyen; ve ötesini ve gerisini sadece samimiyetsizlik ve hâlisiyetsizlikten ibaret kılan noktayı belirtmek yiyo um. w Bayan Şüküfe Nihal «Akif'in san'ati, çocükluğümdanbet beni enferese etmiş değildir. Bunun için kimsenin kimseye itab etmeğe hakkı yoktur. Zevkten sual olunmaz; Akif bana birşey söy- lemiyor. Akif'in vatanperverliğine gelince; bu- tarmak için tek dayancımiz olan milliyet fikirlerinden büsbütün ayrı, İslâm camiasi içinde bir vatancılığa yer veriyordu. Hepimiz Şark çöcuğüyuz ve hepimiz Müslümaniz; el- bette... Lâkin hiçbirimiz çürümüş bir direğe yaslahasak kadar taassubün' esiri değiliz! Son asırlarda dinin saptığı hurafeli yolları, başımıza geldi. Halbüki Akif, bizim başımıza hâl&- dini musallat'etmek istiyor; bizi asır- larca medeniyet dünyasından uzaklaştıran, hakiki vesbesiai kaybetmiş bir cepheye da- yanıyordu. Benim vicdanımı yaratan Tevfik Fikret'tir. » Mehmet Akif söz aldi — Lehimdekilerle aleyhimdekilerin, yal- nız ve yalnız bizde gerçek tenkit olmadığımı mahkemenizin hakkaniyet duygusuna bağlı üzere, benim ne yaptığımı ve'n6 yapmak höm mağruf ce he- nüfuz edebilmiş ölüme inandığınız bir selâhiyet istiyorum Hâkim, iki tarafındaki âza ile söyleştik- ten sonra kararı bildirdi : — Mahkeme, sanığın talep ettiği ölçü- lere malik bir selâbiyet olarak (Büyük Do- ğu) ew Adıdeğmez'den, «vukuf ehli» #ıfa- tiyle bir rapor istemeğe karar vermiştir. Adıdeğmez'in raporu : Mehmet Akif, ne kendisini seven- lerce, nede kendisinden tilesinenlerce arilaşılabilmiş bir şahsiyettir. Cepheler- den ikiside, mümkün olduğu kadar kaba ve sığ bir intiba: ister müsbet, ister menfi, son derece basit bir infial pilânın- dadır. Onü sevenler, Müslümanlığa karşı ya kendilerine göre bir bağlılikları bülu- nan, yahut hiçbir aykırılıkları bulunmı- yan ; ve şahsiyet, hâlisiyet, asliyet cev- herlerini, üzerlerinde hiçbir murakabe ve çile geçirmeksizin insiyaki olarak benimseyen ve umumiyetle (kolay) ve (ucuz) a hayran olan iyi niyetli kimseler- dir. Onu sevmeyenlerse, sevenlerin (kolay) ve (ucuz) undan namütenahi aşağı bir ” yin (kolay) ve (ucuz)la Yirminci Asır'moda ve sadece Müslüma! dan Akif'e gerilik, eskilik, âdilik ve kü- çüklük isnad eden kötü niyetli zavallılar... Bizim ölçümüzde Mehmet Akif, ne Müs- lümanlığı nâmütenahi derin ve girift, saf- fet, hakikat ve esrariyle kavrayabilmiş, ne de, bu kavrayamâyışın tabii bir neti- cesi olarak saf şiir ve sanatta üstün bir sese yükselebilmiş. bir insandır. Tevfik Fikret'in küçük çapı, Mehmet Akif'de, müsbet ve menfi farklariyle bir buut ayniyeti gösterir. Evet, Mehmet Akif, müsbet bir Tevfik Fikret'den: başka! bir hüviyet değildir. Bu bakımdan Fikret'i idam sehpasına götürecek müessir, Akif'i ziyafet sofrasına dâvet edebilir; fakat Akif'in bu sofradaki istihkakı bir onbaşı ie fazla değildir. Nüfuz bir oldu- öre; hem” İslâma, hemde şiire da, büyük hakikat kutbundan kopmuş ve kaymış, (General) rütbesinde ileri bir er Ey ai âra. mahsus'değil, kaçak v bir onbaşıya göredir. Biri ei ka öbürü (müsbet) u bu iki nbaşısı, de- çıkartma kâ- ğıdi inkılâb- ları içinde âvalarını tutanlarca, yahut onları bir dâva sahibi farzedenlerce (Mareşal) rütbesinde gö- rülmüştür. Mehmet Akif'de İslâmi haki- katların mücahidi. olarak biricik kuvvet, heyhat ki, bu mücahidliğin istinat edeceği nâmütenahi devreye ve girift, nâmütenahi geniş ve kesif idrak temelinden ziyade, maküs taraftaki müthiş sathilik, sahtelik, köksüzlük, gerçeksizliktir. Akif, kuvve- tini, nefsinden ve hâkikatından değil, bunlardan aldı. Demek istiyoruz ki, Mehmet Akif'de, her şeyden müstağni o nur âleminin cüce inkârcılarma karşı aynı boyda ve aynı rise olarak cephe tutan, manzum makale âletiyle ses çıka- ran ve nihayet kabuğunu delemeden (doğru) da ve (güzel) de kalmak imtiya- zına eren, orta halli bir (aksiyon) ada- mından ötesi mevcut değildir. Halbuki, karanlık yüklü kalblerde bütün pancurla- (aksiyon) ve mücahede safhasında, hem dostları ve hem düşmanlarınca, Mehmet Akif'de tecelli ettiği kadar sanılmıştır. Bu, ne hazin bir anlayişsızlıktır 1.. Akif'te, İslâmın içi, anahtarlarını saklıyan tasavvufi idrak ve mizaçtan eser bile yoktur. Akif'in, İslâm- dan, zahir pilânında görebildiği de, Şeyh Abduh ve Cemaleddin Efgani'nin reh- berliğine bağlı, maalesef bir çıkmaz 80- kak istikametinden başka birşey değildir. Yüksek mahkemenize karşı sadet endi- şesini kaybetmek korkum masaydı, e Abduh ve tâbilerinin İslâmiyete tatbika kalkıştığı gençlik ve asrilik iğ sından, ebedi gençlik ve zindelik kayn ğının ne kadar münezzeh olduğunu belir. (devamı 16 ıncı sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: