12 Temmuz 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

12 Temmuz 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eya # Tefrika No. 7 — Birinci kısım — Mart sabahı idi. Güneşin me boğuşuyor; kaç gündenberi yağmurlar, fırtınalar, fırtınaların kanadında gel keski guklar, kışın zaferini ilân edip kendi zafer türküsünü söylüyordu. İmam Hâlis efendi, her zamanki gibi, güneş doğmadan evvel sokağa çıktı. apanıp kapan- vanın nasıl olacağını, tecrübeli alış- kanlıkların sezişiyle hemen tâyin edive- rirdi. Bu sene sert ve devamlı geçen bir kış, tablata göz açmak için hemen hiç fırsat vermemişti. Henüz civar bahçeler- de ve bostanlarda ne bir ağaç yeşillen- de bir çiçek açmıştı. Yalnız boş lerindeki toprak köşecikleri, yırtılan el-? koyulmuş hamarat oz rengi kaftanına yer yer sml parçalar dikip ANA başlam ille efendi kendi evinin sokağını hiç kimseye rastlamadan, geçti. Camie tün bu pencere- leri uykulu gözler gibi yumulu, a susmuş ağızlar gibi örtülü, çürük ve ka- barmış kaplamaları ürperen eli ri ler gibi hasta &vlerin doldurduğu sokak- tulmamış olan bu adamlardan rahatsız olmaz ve her biri, gecenin mahmurluğu. koklaya sarı gözünün kirpiklerini ufka yaymadan çok evvel camie varır, ancak namazı ve duası tamam olduktan sonra bu gittikçe uzayıp biribirine dolanan sarı kirpiklerin orti dan güneş çıkardı. AN > eN u sabah da Mesih Paşa imamı Hâ- lis efendi, telâşsız, Aheste adımlarla Zin- cirlikuyudaki evinden çıkarak Hırkaişe- rife inen yokuşun başına kadar gelmişti. Camii buradan seyretmek ona hem zevk, hem de hüzün verirdi. Eteklerinin altına kat kat, sıra sira, yarım, bütün kubbecik- ler toplamış büyük sineye üstünde bir karış kurşun kalm tı. Pencerelerin v— çerçeveleri EL Şkınlıktan büyü- özler gibi ala' slığine açılmış, yıl- do em sitemle bakmakta idi. Yan ve — Ma geniş kesme taşları, senelerin ve ihmallerin açtığı iltihaplı yaralar halinde gittikçe büyüyor, gittikçe tedavisi zorlaşir bir asıl onu üzen, Kubbeler Abideyim!,, a haşmetli te ie de. hasının şahlann, mar delili büyük pirinç anahtarı ile cümle kapısını açıp içeri girince, ha- Ke e perişanlığın, ihmal ve kayıtsız- lığın, hariçten ziyade burada daha kor- kunç bir ittifakla el ele vermiş olduğu- na bugün bir kere daha karar verdi. Camideki bütün eşya, mihrabın önündeki bir tek kaba hasırla, e pe oğu kırılmış veya çalın top kandil. raya uzun n seneerdenber a tarafta gönül eğlendiren bir müezziniyle, kendisi gibi tek vaktini şaşmıyan bir imamı vardı. Eğer Hâlis ein de gelip günde beş defa şu koca anahtarı bu ka- pıya sokmasa, cami büsbütün lilndik güvercinlere kalacaktı. Kendisi de bütün hayvandan hoşlanmazdı. camli berbat ettikleri için, husumet de hissederdi. Belki düşmanlığı, yalnız bıraktıkları kir zünden de de- ğildi. Onları bu şahane Aâbidenin hakiki sahipleri olarak görüyordu. Öyle ya, yu- lar kuran, döller yetiştirip keyfeden hayvanlar, pervasız ve cesur istilâla- Ss Es riyle camii çirmiş değiller mi idi? Ve buna, imamın husumeti, nefreti, hiddeti asla mâni olamıyordu. Ne yazık ki, bütün pencere- ler.camsız, hattâ çoğu çerçevesizdi. Hâlis efendi her zamanki gibi sabah namazinı tek başına kıldıktan sonra bağdaş kurup hasırın üstüne oturdu. Bu saatte bazan eve döner, uye ehli hibre ölene dâvet edildiği m AA UR W İli “ “ tamamen tasarruflarına ge- ri VR , UV 4 ih fi gal ded er manları idi. Hâlis afendi ise ayaklanmış eşyadan, bilhassa gürültüden hiç hoşlan- mazdı. Kahveye varmışcasına bea Adeta kendi kendi- siyle konuşur, baz: o günün ve ertesi “e. ik ln tasarlar, kararlar düşüncesinin mevzuunu linde kubbede büyüyen kuşlar hazırla- mışlardı. Hiç eksik olmıyan kavgaları, döne döne, tarihinde ölüp de, camii, meslek verase- tiyle teslim aldığı zaman, burası hemen yine böyle, insanların alâkasından çıkıp ü altına girmiş bir ha- birini süren, bıyığını eline almış bir de- likanlı idi. Camiin görmüş geçirmiş mâ- zisinden, birden kendi haline atlayan Hâlis efendi, bu sefer de hayrete benzer bir telâşla “demek kırk birimi bitirdim, şündü. ' Fa- kalıbına ray tmiş ve dudakl hafif hafif kımıldayarak, düşüncelerini kısık ve ş ğunu düşünerek garip bir teselli ve isti- rahat duydu. Mesihpaşa imamı Hâlis efendi, dü. adamdı. Fakat doğ- huysuz ve sert olmakla tamamlanırmiş gibi, yetiş- tiği muhit ve aldığı terbiyeye zammolan mizacının yardımiyle, çetinlikte ve api hayli şöhret kazanmıştı. Maami tanışıklığı bir selâmdan kimseler arasında terbiyesini ve nezake- tini methedenler de eksik olmazdı (Arkası var) ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: