16 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

16 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EBUSÜLEYMAN (MAĞRIBİ) Bir merkebe binmiş, çalılar ara- sından gidiyordu. Merkebi bir sinek ısırdı. Merkep silkinince Ebusü- leyman'ın ayağı dikenlere battı ve yırtıldı. Oda elindeki sopayla mer- kebin başına vurdu. Merkep yü- zünü Ebu Süleyman'a çevirip en fesahatli lisanla dedi ki: — Kendi başına vuruyorsunl. Yâni sen nefsinin muradını ona verip beni döğdüğünü sanıyorsun; halbuki gerçekte kendi kendini dövüyorsunl,. EBÜLKASIM (NASRIÂBÂDİ) Sözü: — Verilen şeye rağbet edenin nasibi yoktur, rağbet, verilen şeye değil, onu verenedir. EBUBEKİR (RAZİ) Bir mahlüka ibtilâ mevzuunda, onun için etmedik söz bırakmadılar. Sonra haksızlık anlaşıldı ve kendi- sine gösterilen saygı iade edildi. ordular: — Bu iftiraya sebep ne?.. Dedi: — Allah bir insana İbrahim'in azmini, Musa'nın sıdkını, İsa'nın ismetini ve Ahmed'in himmetini (salât ve selâm onlara olsun) verse de sonra onu muhafazası altına alma- sa ve peşinden fitne rüzgârı esecek olsa, bunlardan hiç biri faide ver- mez; ve o insan, olanlar ve bitenler karşısında hayretinden donar. *. Sordular: — Güzel ses ve musiki hakkın da ne dersin? edi: — Fitne uyandırıcıdır ve çok güzeldir. Sen kendini fitneden sakın! ediler: — İyi ama, Büyükler onu kabul etmedi mi? O da dedi: — Ettiler, Onlar gibi ol da, sen de kabul et! EBÜLHÜSEYN (HASRİ) Söz — Sofi, yok olduktan sonra var olmaz; var olduktan sonra da yok olmaz. EBÜLHÜSEYN (BİNİ SEM'UN) Sem'unoğlu etrafındaki bir ka- labalığa söz söylerken, dinleyici- lerden biri gözlerini kapadı, hafifçe bir basamağa dayandı ve uykuya dalmış göründü. Şeyh sustu; o adam gözlerini açıncaya kadar bekledi! 1 Pore 1 az Hazreti Ömerin kızı Hazreti Hafasa, ganimetten payını İste- mek için babasına baş vurdu. ve şu cevabı aldı: — Kızım! Benim şahsi malım üzerinde hakkın olabilir. Fakat bu para, hazinenin ganimet dai- resine aittir. Benim şefkat duy- gularıma hitap ederek beni yen” meye çalışma!.. Hazreti Ömerin zevcesi de Bizans imparatoriçesine bir takım kaplar içinde ıtırlar hediye etmiş ve imparatoriçe aynı kapları mü- cevherlerle doldurarak iade ince” liğini göstermişti. tırları götü- ren ve mücevherleri getiren su” vari, bir devlet memuruydu ve devlet adına hareket etmişti. Hazreti Ömer bu incelikleri zev- cesine anlattı; mücevherlerin Müs- lümanların hazinesine ait olduğu” nu izah etti, zevcesi Ümmü Kel sum Hazretleri de bunu derhal kabul etti. Bir günde Hazreti Ömer has- talandı. Doktorlar bal kullanma” sını tavsiye ettiler. Fakat öyle bir mevsinideydiler ki, çarşıda bal yoktu. Yalnız hükümetin de- polarında yığın yığın bal kutu” ları vardı. Hazreti Ömer, halkı topladı; ve tedavi maksadiyle bir parçacık bal almak için kendile- rinden müsaade istedi. Böyleyken??? Adıdeğmez Adam kendisine gelince ona sordu: — Rüyanda Hazreti Peygamberi “gördün, değil mi?.. Adam, haşyetle cevap verdi: — Evet... — Ben de onun için sustum. Şimdi sözlerimize devam edebiliriz. KA 1E Sözü: — O'nu anmadan söylenen söz, saçmadır. İçinde düşünce olmayan süküt, yalandır. İbretten uzak hazar, oyundur. Defnedilişinden dokuz yıl sonra un mezarını açtılar. Kefeninin kenarından gördükleri, dokuz. yıl evvel toprağa indirildiği gibi, taze ve güzel, tek birzerresi değişmemiş ve bozulmamış, huzur ve tebessüm içinde (Bini Sem'un) Ebülhüseyn... EBÜLHASAN (SÜHAN) Ramazanın son gecesi başını seccadeye koydu ve sabaha kadar ağladı... Ve yalvardı: — Allahım; senin için tuttuğum *oruçlardan, kıldığım namazlardan, okuduğum Kur'anlardan, ettiğim haclerden topyekün tövbe ediyo- rum. Beni, karşılık ve güven adına hiç birşeye malik olmadığım halde “affet ve kabul eyle... EBÜDDAHHÂK Anlatıyor: — Evimin üst katında oturuyor- dum. Baktım ki, Şeytan... Evet, Şey- tan, sokaklarda geziyor... Ona ses- lendim: «Lânetlil,. Ne arıyorsun buralarda?..» Bir zıplayışta yanıma geldi. Ona bir tokat vurup sokağa düşürdüm. Aradan yıllar geçti. Hac- ce giderken yolum bir ırmağa uğ- radı, Irmağın köprüsü yok ve su coşkun... Karşı yakaya geçemedim. Birden, önümde birihtiyar peydah- landı... Gayet ihtiyar ve son derece zaif bir insan... İbtiyar, hiç çekin- meden suya girdi ve karşı sahile doğru yürümeğe başladı. Kendi ken- dime «ben bu ihtiyardanda âciz değilim ya...» dedim ve onun ardı sıra suya girdim. İhtiyar hiç bat- madan karşı sahile çıktı. Ben orta yere gelince birdenbire sular başım- dan aştı, her tarafım ıslandı, boğu- lacak hale geldim. Sular beni sürük- lemeğe başladı. Müthiş didinmeler- den sonra Allahın lüttiyle ayağım dibe değdi. Yürüyerek karşı sahile çıktım. İhtiyar, bir kenârda oturmuş, gülümseyerek bana bakıyor. İhtiyar bana dedi ki: «Anladın ya, Ebu- dahhâkl.. Bana da olsa tokat atma- ya tövbe ettin mi?» aman

Bu sayıdan diğer sayfalar: