30 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3

30 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Me b meme EEE 7 m EE Nerede Bizim İrademiz ? Bütün terbiye- ciler, irade ter- biyesine en bü- yük değeri ver- mişlerdir. Şüp- esiz, din vâ- zıları, terbiye- cilerin ön Sâ- fında gelir, İbadet ne içindir? Yalnız Allaha" kulluğunu göstermek için mi? Hayır1.. İbadet, yine kulların hayrı içindir, çünkü aynı zamanda nefs terbiyesi, bir nefs tezkiyesi yoludur. Otuz gün oruç tutmak, irade terbiye- sini ne hale getirir? Bu, nefsle bir savaştır; otuz gün savaşır, nefsini yenersin. Bu zaferi, ü bayramla kutlarsın. de muzafferler (arasında tanışma, sevişme, kutlaşma gibi güzellilkleri vardır, İradeli insanlar, çoğunlunkla te- miz ahlâklı da olurlar; çünkü kötü huy (nefsi emmare) nin, içimizdeki şey- tanın iğvasından ileri gelir. Bu iğva ise iradeye aykırıdır. Böyle insan en az, maymun iştahlı olur ki, buda ahlâksızlığın bir nevidir. Zalimin iradesi, irade değil, ce- birdir. Zulma hâs bir inadın görünü şüdür. Buna, kölelik ruhu taşıyanlar baş eğerler. Zalimleri yaşatanlar, fıt- ratlarında kölelik olan insanlardır. İra- deli adam, en kahredici zalime karşı bile boyun eğmez, tecellüd gösterir. Yazılarına bakarak diyebilirz ki, saltanat devrinin en iradeli yazarı Namık Kemaldir. «Eder tedviri âlem bir mekinin kuvvei zmi Cihan titrer sebatı payı erbabı meta- netten» Diyen şair, iradenin kudretini en iyi anlamıştı İrade, ferdi bir haslet değil, içti- mai bir şuurdur. Şahısta tecelli et- mekte olması da bunu gösterir. Ger- çek, tek başına yaşayan bir adâmın iradeye ihtiyacı olur mu (Gramer) de bile emir sigaları ira- deyi gösterir: «Gel, gelmem; git, git- meml> dediğimiz vakit söyleyen için de, hitap edilen için bir irade bahis mevzuudur. Böyle olduğu halde, ne acınacak bir şeydir ki, irade kudretini her va- kit iyi bir surette idare etmiyoruz, Gönlümüz başka istiyor, zihnimiz baş- ka... Halbuki iradenin görünebilmesi için işe, gönlün karışmaması lâ- zımdır. Gönül, ancak duygu yeridir. Sevgilerimiz, tiksintilerimiz, öfkeleri- miz, hattâ kinlerimiz gönüllerimizde yer tutar; için için de irademize tesir eder, onu bukağılar. İşte bundan do- layıdır ki, iradeyi terbiye etmek lâ- zımdır. Kötü işler yapmak iradeyle ilgili değildir; çünkü iradenin tezahür men- şei cemiyettir. Cemiyet ise, hiç bir vakit ahlâksız olmaz. Türk halkını bir bütün olarak ele aldığımız vakit, onda bir çok faziletlerin vücudunu görürüz. Kötü- lük, cemiyet ruhunu kaybetmiş olan fertlerdedir. Bazı fertlerin yüze gülme, eğilip bükülme, menfaat gütme, yersiz, haksız işleri alkışlama gibi hareket- lerini gördüğünüz vakit, onlarda in- sani bir irade kuvvetinin bulunmadı- ğına, yalnız menfaat hırsına kapıl- dıklarına hükmederseniz, aldanmamış olduğunuza inanabilirsiniz. İşte bugün münevver diye karşı. mızda duran, dilini, kalemini, «münkeri «maruf» diye göstermekte (kullanan adamlarda iradeden ne eser vardır? İn- san, onların safında bulunduğu vakit tiksinme hissediyor; anları sustura- mıyınca kalemini kırıp bir köşeye çe- kilmeği tercih edesi oluyor. Şu var ki, tenvir sahasını bu türlülerin istilâsın- dan kurtarmak da, şüphesiz, pek önemli bir vazifedir. İradeli kalem sahibi bunu bildiği için,' kalemini kı- rıp çekileceğine, savaş sahasında ka- lıyor. Bugün öyle «münker>ler karşısın. da bulunuyoruz ki, mutlaka reddedil- meleri lâzımdır. Bunu elle yapmağa siyasi şartlar, kanuni hükümler mâ- nidir; fakat dille reddetmek için hiç bir mâni düşünemiyorum, Kötü gördüğün şeye kötü demekten seni kim, ne alıkoyabilir ? Yeter ki senin kötü demeğe kalkıştığın şey, indi bir hükmün mahsulü olmasın. Bir şeyi sevmediğin, beğenmediğin için, o ş9- yin mutlaka kötü, mantıksız, zararlı olması lâzım gelmez. Hükümlerimizde (objektif) olmak zorundayız. Mademki yazdıklarımızı binlerce kişi okuyor, mademki kendimize küçük ve büyük bir âmmemiz var; onlara karşı doğ- ruluk, temizlik göstermek vicdani bor- cumuzdur. İşte burada irade kuvve- timizi sarfederek duygularımızın iğfal edici hükümlerine esir olmamağa ça- lışacağız. Böyle mi oluyor? Böyle olmadığını anlamak için günlük gazetelerin birbirlerini hırpa- layan, fitleyin yazılarına bakmak ye- ter. mek ki, ruhumuzun, temayül ettiği hak ve hakikat kutbuna" doğru hareketi esnasında müthiş bir karar ve icra şahlanması diye târif edebi- leceğimiz irade bile, tek başına bir müessir değil, fakat son derece mü- essir bir vasıta oluyor. Ruhumuzu bütün zenginliklere ulaştıracak büyük ve müstakil müessir, sadece onun zarfiadığı hak ve hakikat duygusu ve. iman dayanağıdır. Ruhumuzun «amudü fikari> sini teşkil eden buana müessir elindedir ki, irade, müthiş bir kılıçtır. Bizimse, heyhat, ne iman «amudü fıkari> miz kalmış, ne'de elimizde tah- tadan olsun bir irade kılıcıl.. Şimdi anlaşılıyor mu, iş ve hedef ğnereden gelip nereye gidiyor?.. Adesenin göziyile her hafta bir iş ve hedef: (Büyük Doğu) fotograf- çisı diyorkı: (Hem biz bu adamı zevk duyo. rak teşhir ediyoruz, hem de bu adam teşhirin- den zevk duyuyor; halimiz badar!)

Bu sayıdan diğer sayfalar: