9 Mayıs 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

9 Mayıs 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EL ye amma MEVLÂNA NİZAMEDDİN (HÂMUŞ) “ Alâeddin Attar'ın eliyle yol bular- lardan.. #*# Alâeddin'nin sohbetine erişmeden riyazet ve mücahedelerin her türlü. siyle uğraşmıştı, Nefsini tezkiye ve kalbini tasfiye işinde göstermediği cehd KARE Diyor ki: — Alâeddin Hazretlerini ilk gör. düğüm zaman bana şöyle hitap etti: «Mevlâna Nizamediğ; bugüne kadar © kendi kendine ettiğin mücahede ve gösterdiğin zühdlerden vazgeç- menin günü geldi!» Başkası tarafın- dan söylendiği vakit bana son derece giran gelecek olan bu sözden hiçbir ağırlık duymadim. Yemek yerken bile geçirdiği ve sıyrılamadığı halden, elindeki kaşık çorbanın içine düşerdi. #4 Alâeddin Attar, Mevlâna Niza- meddin'i saran bu cezbe halini değiş- tirmek istedi, Bir gün kendisine mut- cl sık a e Pi Hazreti Ömer devrinde yüksek memurlar, her defa aradan, eser ve faaliyet gösterecek kadar zaman geçer geçmez bir noktadan bir nok- taya nakledilirler; boyuna yerli yer- lerinde birakılmazlardı. Amr ibnil'âs- dan başka hiçbir fert, aynı vilâ- yette, ölünceye kadar vazife görme- di. Şayet hükümet memurlarından birinin lüzumundan fazla nüfuz ve kudret kazandığı görülürse, o, he- men. işten uzaklaştırılırdı. Hususi nüfuz sahibi kimselerin merkezden çıkıp muhite dağılmalarına izin ve- rilmezdi. Bir defa böyle bir mevzuda kendisine izin verilmeyen bir zat Hazreti Ömerden sordu : — Niçin merkezden uzaklaşma” ma izin vermiyorsun Ve şu cevabı aldı: ç — Bu suale cevap vermemek, cevap vermekten daha hayırlıdır! Böyleyken ?., Adıdeğmez fakta bir yemekle meşgul olmasını emretti. Kendisi de o yemeğin pişi- rilmesine nezaret etmek için mutfağa gitti, Mevlâna Nizameddin'in eline her ne verilse parmakları çözülüyor ve o Şey yere "düşüyordu. Alâeddin Hazretleri buyurdular : vlâna Nizameddin, başını yukarıya kaldır! Allahın, kendisiyle meşgul ettiği insanları biz hallerinden döndürmeğe kadir değiliz! #*# Mevlâna Nizameddin anlatıyor : — Bir gün üstadım, Büyüklerden birinin mezarını ziyarete gitti. Ben beraber gitmedim ve bir köşede kalddm. Köşemden, ziyaret EE zatm ruhaniyetine yöneldim. O zatı ruhaniyeti hemen karşıma geldi. Üs. tadım mezara gittiği zaman orasını bomboş bulmuş .. Galiba benim uzak- lardan o ruhaniyete yönelip onu dâvet ettiğimi anlamışlar... Döndüler, bulunduğum yere geldiler ve bana ruhi kuvvetleriyle bir ders vermek, üzerimde tasarruf göstermek istediler, Bu hali görünce bende mürakake âlemine vardım ve kendimi bir gü- vercin şeklinde buldum, Üstadım ca bir şahin olmuş, beni kovalıyordu. Ben kaçıyorum, o kovalıyor, ben kaçıyorum o kovalıyor... Nereye kaçsam arkamdan yetişiyor ve bütün mecali kesilmiş bulunan kanatlarıma çeki taşları asılmış gibi oluyordu. Nihayet çok ıstırap çektim ve Allah Resülünün ruhaniyetine sığındım; sığındım ve o ruhaniyetin sonsuz nuru içinde mahvoldum, Artık üstadımda tasarruf mecali kalmadı; ve sarfet- tikleri cehdden hasta düştüler. Kimse bu haştalığın sebebini bilemedi. **## Bir gün yakınlarından birini, tepe- den inme bir hastalık yatağa düşürdü. Dediler ; — Haydi onun ziyaretine gidelim ve yükünü üzerinden çekelim ! Ve gittiler, Mevlânâ Nizameddin hastanın başı ucundan bir iskemleye ilişti ve kalbini hastaya verdi. Hasta kendisinden Mn gözleri tava- na doğru, şuursi ve hissiz... Bir saat sonra hasta > öleli. yatakta oturdu ve konuşmaya başladı, Tam o sırada Mevlânâ'nın yüzünde bir acı- ia <R mn yağ ya gm ime “ik, lik belirdi. Evden çıktılar, Yolda gi- derken şu sözleri mırıldandığı işidildi : — Gördük ki, onun yükü altına girmek doğru değilmiş... AMA yine kendisine iade etti Ve aynı gün. o hastanın öldüğü işidildi. ##* ünde kendisinin birdenbire titremeğe başladığı görüldü. Bir buz sahasına düşmüş gibi dişleri birbi. rine çarpıyordu. Odada ateş yakmaya mecbur oldular. Çok geçmeden içe- riye yakınlarından biri girdi, Değir- mende bir iş yaparken dereye düş- müş, ciğerlerine kadar ıslanmış, üşü- üştü. ğ Tefsirci ; — Bu yolun büyüklerinde saffet ve hassasiyet o derecededir ki, kar- ılarındakinin her halini olduğu gibi * kendilerinde hissederler. Ya beni telkinin altına al, ya benim telkinim altına gir; her halde münakaşadan, itişip çekişmeden bir hayr bekleme! Eğer hakikati ikiye, üçe, ona, ki bölmek müm ç, on ve yüz kişi arasında iane Gi ilensink hakikat tahsildarlığına çıkılabilirdi. k Hakikat birdir ve daima bir kişi- dedir. O bir kişi, bin kişide aran- maz; bin kişi kendini o bir kişide ul ur. Eskiden beri bazı ukalâlar “haki- kat şimşeği fikirlerin çarpışmasın- çarpışmasından çok defa müthiş bir toz kalkar ve bu toz perdesi arka- gibi kaçar gide gergin ipliklerden daha doğru bir yola düş ve kargaşalıktan kurtul | gamberi bir... z 7 Me İNME Md ğ PN, kün olsaydı, iki,. g dan doğar,, derler. Halbuki fikirlerin sında hakikat, bir zıplayışta geyik X ider Bir'e inan, bik kişiye bağlan; ve | Allah birdir; ve en büyük Pey- Adıdeğmez vol ve Me e EZ N

Bu sayıdan diğer sayfalar: