10 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3

10 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aliii. A POLİTİKA « ADALET ER yerde ve her işte politika... Çeşit çesit politika... Fakat po- litikanın, burnunu sokmaması mutlaka lâzım olan tek saha, adalettir. Sıra. sına göre kurnaz, yerine göre maz- lum, çok defa secaat ve cesaret tah olan politikanın, adalet kapısın- dan başını uzatıp burnunu göstermek isteyeceği her zaman beklenmesi lâzımgelen netice şudur: Uzanan surata, burnunu kıracak bir tokat!.. Müthiş bir şaklayış ve peşinden « Yaşasın adalet!» sesleril.. Bu âkıbet, şu veya bu şahsı, şu veya bu züm- re, Şu veya bu parti hesabına düşü- nülmemelidir ! Bir umumi ve esasi hakikat ki, demokrasyanın anası, kendisi, ruhu... Adaletin müthiş ve o nisbette âdil tokatını cezada himaye eden ka. nuni müeyyide — «Mahkemeler, istiklâl ile hare- ket etmek hak ve vazifesini haiz olup Ceza Kanununun tatbikinde kendilerine arzedilen iddialarla bağlı . değildir.» Yâni vâzı kanun, Türk hâkimine arzedilecek iddiaları en dar ve indi bir fert kadrosu içinde mütalâa ettiği gibi, bu imkânı en geniş ve en şümul- lü mânasiyle de nazara almış, yâni politikayı hesaba katmıştır. Esasen bu kanuni müeyyideden daha büyük, üstün ve tabii bir teminat daha var- dır : Haktan başka tek kaygusu ol. mayan Türk hâkiminin varlığı ! Fakat dostlarım; iş bu kadarla bitecek olsa ortada mesele namına hiçbir şey kalmaz. Bazı hallerde hakkınızda arzedilen veya edilecek olan iddialarla, siz, adaletin huzuruna çıkıncaya kadar politika nam ve he- sabına, bir gün, bir hafta, bir ay, bir sene ve hattâ daha fazla, (tedbir) mahiyetinde tevkif edilerek hürriyeti. nizden mahrum edilebilirsiniz, Hakkı- nızda, Adalet Bakanlığından savcılığa bir izin ve hepsi bu kadar!,. Tâki- bat başlamıştır; ve siz (tedbir) mahi- yetinde, hattâ «hayatınızın sıyaneti !» iddiasiyle derhal tevkif edilmişsiniz- dir! Bütün bunlar yapılırken de işin zâhiri sureti bakımından ölçülere tam bir riayet mevcuttur. Bir müd- det sonra ve her ifadenin âciz kala- cağı çileleri tâkiben adaletin nurlu yüzüne kavuştuğunuz zaman hüküm 'besbellidir: Beraet!.. Yâni beraet eden sizsiniz; mahküm olan politika! Fakat sebepsiz, haksız, düygusuz, ve hiçbir kimsenin lisana getiremiyeceği ıstı- Yaaa m7: AVUKAT Abdurrahman Şeref LÂÇ aminin meimeimimtari raplarla zindanda çürüttüğünüz taz- n zamanın telâfisini kimden isteyeceksiniz ? Politikadan mı? O, yapacağını yapmış. ve neti- cedeki mahkümiyetine rağmen hâlâ ve daima hâkim geçindiği bir âkibete sizi uğratabilmiştir. Hattâ biraz ileri gidip: bu facianın hesabını soracak olsanız, kurnazlıkla vereceği bir ce- vap vardır : — Aman efendim! Adalet Bakan- lığı siysi bir makamdır. Lüzum gö- rür, emir verir, Fakat savcı müsta- Yapsın dilediği gibi vazifesini | İşte, kezalik kanuni bir tevil yo- lu!.. Zaten sizi, hürriyetinizden hak- sız ve sebepsiz olarak mahrum eden fili kuvvet de iktidarını kanuna da- yamıştı. Şu halde, beraetinizden son- rada her hangi bir tazmin ve telâfi yolu bulunmadığına göre, mesele 'kal- mıştır mı diyeceksiniz ? Evet, mesele kalmamıştır ; fakat kalan, çok mühim bir şey vardır; Türk demokrasya- sındaki rabne,.. Bizim, şu veya bu başbakan, şu veya bu Adalet bakanı şu veya bu savcı ile ve müşahhas pilânda hiçbir işimiz yok. Biz, bunları, mücerret imkân ve ihtimal noktasın- dan mülâhaza ediyor ve eldeki (anti demokratik) Ceza Muhakemeleri Usu- tu Kanununun politikaya bahşettiği imtiyazı göstermek istiyoruz. Ceza kanunumuzda bir kısım suçlar kayıt. lıdır ki, bu yoldan bir kimse hak- kında savcılıkça takibat yapılabilmesi için, daha evvel Adalet Bakanlığından izin almak şarttır. Her şey bu Ba- | kanlığın dudaklarından çıkacak «izin verdim!» veya «izin vermedim!» sö- züne Mev İşte bu «verdim!» ve- ya « vermedim! » kapısı, politika için açık R yoksa, hadisede suç olup olmadığının Bakan tarafın- dan takdiri için değil!,. Zira savcı, hadisede suç olup olmadığı o Bakan kadar görüp takdir edecek ilmi kud. ret ve görüşe her halde ve mutlaka malik olmak mevkiindedir, Kanunun, .başparmak sığacak kadar açık bırak- tığı bu gediği, isteyen, içinden ker- vanlar gelip geçecek kadar genişle- tebilir. İnsaf meselesi | Takibi izine bağlı suçlarda, izin alınmadan evvelde sanık tedbir ma- hiyetinde tevkif edilebilir ! Fakat ka- nun yoluyla değil, emir yoluyla... (Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Umu- mi Müdürlüğü başlıklı ve 26/(2/939 tarih ve 8/20 tamimi)... Halbuki, Ce- za Muhakemeleri Usulu Kanunumuzun ruhuna göre bu mümkün değildir, Şimdi de hükmü biz verelim: Kanunun ruhuna taarruz ve vatan- daş hürriyetini ihlâl eden herhangi bir idari emrin tereddüdsüzce yerine getirilmesi o kadar ağır bir vebaldir ki, bu ağır yükü omuzlarında taşıma- mak için, bir kâtibin bir savcının, bir hâkimin, hattâ topyekün bir heyetin istifası imkânını hayretle kar. şılamamalıdır! Belki de hayret edi. lecek şey, kanuna muhalif herhangi bir emrini dikte ettirememesi halin- de herhangi bak veri bizzat istifa etmemekte ısrarı olabilii Ey. hak ve nısfet eimeesil ol. duklarn iddia edenler! emiyet bakımından bir gün bile eyfiyet ölçüsüne göre kâinat Meridien dahi telâfisine muktedir olamayacağı fert hürriyetinin gasbı kolaylığını, şu demokrasya vâizliği günlerinde ep himaye etmekte ısrar edecek mi Yâni evvelâ Ke a birinci gediği olan şu «yazılı emr»i kanun- dan çıkartmak, sonra savcıya Gm olduğu gibi) serbesti bahşet- gibi siyasi müdahaleleri kökünden ımak /..- Ne olur; ulvi mâsumlar yanında bir kere de politikayı tevkif teşeb- büsüne girişseniz,.. Bu tedbirle bel- i ber gay sıyanet> etmiş olursunu Adesenin gözüyle her haft: r iş ve din ber ş (Büyük Doğu) fotoğrafçısı diyor Bay sâvı mânaya geldiğini bazı genç okuyucularımıza bildirmek isterim: Hicabi, lâgatta hicaba mensup, yâni hayd duygusu fazla demektir.,

Bu sayıdan diğer sayfalar: