10 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

10 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SADEDDİN ( HAMUYİ ) Sözü : — Allah bana dedi ki: «Her kim senin bana dair olan sözlerini iyi kabul ve itikatla dinler ve o sözler- den bir fikir ileriye sürer de yanılırsa, nasibine yine o hikmetlerden bir hik- üşer.» *#** Yakınlarından biriyle bir vecd ve istiğrak meclisinde bulunuyordu. Başı göğsüne düşmüş ve gözleri yumulu,.. Bu yakınına elini uzattı, onu buldu ve gözlerini onun yüzüne doğru açtı: — Resüller Resülü buradaydı; onu görmek şerefine eren gözlerimin ilk defa senin yüzüne doğru açılma- sını diledim A ALİ (MISRİ) Etrafında halka halka mürid top- lanmıştı, Bir gün onlara birdenbire şöyle dedi — Eğer siz Hakkı diliyorsanız, ben de onu diliyorum n de sizin he Hakka ulaştırıcı bir rehber arı- orum. Ve şimdi hem rüyalarımda, Sin de fiilde görüyor ve duyuyorum ki, Horasan taraflarında bir büyük mürşid varmış... Kalkınız. hep bera- ber gidip onu bulafım, hepimize bir- den rehberlik etmesi için ona yalva- Resüller Resülünün dört büyük halifesi, her biri aynı meziyetlerin ayrı ayrı maliki olarak, sırayla, rikkat, adalet, hikmet ve nezaket cevherinin sahibidirler. Mukaddes ruh mirasının en üs“ tün hissedarı Hazreti Ebu Bekir o kadar rikkat sahibiydi ki, bir koyun melemesinin arkasından saatlerce gözyaşı dökebilirdi. Bütün devleti, şer'i ölçülere tam sadakat halinde aynı rikkat ruhiyle idare ediyordu. Bir gün, yakınları, Hazreti Ebu Be- kir'e, yakın müşaviri Hazreti Ömer'in fazlaca şiddetinden bahsetmek iste- diler. Hazreti Ebu Bekir şu cevabı verdi : — Bırakın; dilediği gibi hareket etsin; o benim rikkatimi tâdil ediyor. Böyleyken?.. . İslâm A millet reisine düşen vasıf, e rikkatle en ileri adalet şiddetini bir arada temsil etmeği emrederken ? dihülniiez ralım; ve halkın bizde var sandığı eyleri İle elde edelim p beraber kalkıp Horasan- daki e rehbere gittiler. Şu cevabı aldılar : — Müridlerinin bundan böyle yine eskisi gibi sana bağlanmaları gerek- tir. Şunu bilin ki, mânevi miras yo- lunda, Peygamberler Peygamberiyle mürid arasında vasıta ziyadeleştiği nisbette nur ve bağlılık artar. Hal- buki bir Hadis rivayetinde, vasıta az olduğu nisbette Hadisin sıhhati ziya- deleşir. *** Bir gün Horasandaki büyük veli- nin huzurunda Mansur (Hallâc) ın bahsi geçti. Ahi Ali'nin sualine Ho- rasan büyüğü cevap verdi : — Bir gün eri Mansuru yüksekler yüksekliğinde buldum ve Allaha yalvardım: «Yarabbi, bu ne sır ve hikmettir ki, Firavun da, Man- sur da Hüdalık dâvası ettikleri halde birinin ruhu yüksekliklerde, öbürü- nünki de aşağılıklardadır ?» Hitap e : «Firavun, sadece kendisini örerek, kendisine nisbet ederek o if söyledi; Mansur ise bizden başka hiçbir şey göremiyerek ve kendisine nisbet şuurunu kaybederek... Artık farkı sen anla! .» Tefsirci : nsur bahsinde bildirdiğimiz gibi, akıl, kıyas, müşahede ve nisbet âleminde böyle bir söz sadece küfür. dür; öbür türlü ise bir veliden böyle bir söz, ancak kendisini kaybettiği, aklının ve mubakemesinin bir ân için yokluğa karıştığı hengâmede çıkabilir, Ve aynı veli, aklı başına avdet etti- ği, kendi kendisine rücu ettiği vakit sözlerinden istiğfar eder. Velide nefs, benlik ve akıl kalmadığı zaman du- yulan kelimeler, o ân için sahibini mazur gösterse de hiçbir ân için hiç- bir şuur ve kıyas sahibine istinat noktası teşkil edemez. O hal; velinin ime geçip yalnız ilâhi müşahe- boğulduğu ve “e ibareye se elan bir sırdır EBÜLBEREKÂT TAKİYEDDİN Sözü : — Bu yolun yolcusu tecelli vak- tinde bir suret görecek olursa mut- laka Allahı o suretten tenzih etmeli. dir; ama yine o sureti Hak tecellisi bilerek... Nitekim Hazreti Musa ağaç- tan şu hitabı duydu: «Ben Allahım!..» Şimdi her kim «İşte o ağaç Allahtı» —R YAZANI ADİDEĞMEZ dese küfre düşer; ve yine se kim «Bu sözü Allah söylemedi» e yi küfre düşer, İşte suret tecellilerine bu şekilde itikad etmek lâzımdır. Tefsirci : — Her neyi Allah zannedecek olursan o zannettiğin şey Allaha perde, Allaha hicaptır, İkinci Binin yenileyicisi, veliler velisi İmam Rab- bani Hazretlerinin nâmütenahi ince ve derin ölçüleri: «Allah ötelerin ötesinde, onun da ötesinde, onun da ötesinde,,.» Nâmütenahi kere ötele- rin, nâmütenahi kere ötesinde... #44 Sözü : — Allah bir veliye bir defa bü- tün mevcutlar suretinde tecelli etti. Ve o veli Hakkın suretlerinden Hak- kın tenzihine o şekilde tesbih ettiki, Hak ona sordu: «Beni gördün mü?»>... «Hayır!,.» «Öyleyse bütün bu gör- düklerin neydi?»... «Onlar senin sı- fatlarının ve fiillerinin eserleri, su- retleriydi, Sense bütün suretlerden münezzehsin? » Allah, bu cevabın DiLsizZz Boş konuşuyoruz, boş!.. Bütün bir ömür içinde söylediğimiz bir mil- yon kere bir milyon lâf, arayıpda bulamadığımız tek cümle için... Ara- yıp da bulamadığımız, aranıp da bulur gibi olduğumuz, bulur gibi olupda yine elden kaçırdığımız, elden ka- çırıp da tekrar bulur gibi olduğumuz, tekrar bulur gibi olup da artık ara- 2 lüzum görmediğimiz tek cümle için.. cümle nedir, o cümle ?.. Ben n, o cümleyi bilmiyorum. Fakat bütün mevcutlarla beraber, bütün cümlelerin, içinde eridiği ve yok Her ân söyleyip de hiçbir ân hakika- tine a ve yaklaşa- mayacağımız tek kel “Allah... Gerisi, boş, bomboş konuşmak- tan, bir hastalıklı dırdırdan başka nedir ki ?.. Ah, keşke ben, “Allah, kelime- sinden başka ağzından tek söz çık- mayan bir dilsiz sisaye Adıdeğmez

Bu sayıdan diğer sayfalar: