17 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

17 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YAPISHANE NOTLARI ey Buyurunuz efendim! Kırmızı taş döşeli bir avlucuk... İlk göze çarpan şey, bu avlucukla içerisi arasında birinci düğümü teşkil eden müthiş bir de- mir parmaklık... Bilek ka- lınlığında demirlerin ördüğü parmaklık, iki kat yüksek. liğinde, yerden tavana ka- dar bütün giriş veya çıkış çerçevesini peçeliyor. Kü- pün ağzı burasıdır. Demir- leri arasından meselâ kartal büyüklüğünde bir kuşun geçemiyeceği parmaklığın üstünde, ayrıca, yolu bir eşek arısına da yasak eden ipince bir tel örgü... Av- lucuğun sağ ve sol duvarları üstünde, birinci ve ikinci kat- larındemir parmaklıklı pen- cereleri; ve sol köşeye ve büyük girişparmaklığına bi- tişik bir kapıcı kulübesi...Gir- diniz! Bir ân içinde, karşınıza düşen büyük giriş parmak: lığının arkasında, ince tel örgünün müphemleştirdiği garip insan şekilleri görü- yorsunuz, Yanıbaşınızdaki kapıcı kulübesinin önünde de, kahverengi yün elbiseli, her şeye rağmen açık yaka- sının içinden sivil kravatını göstermeğe meraklı, kömür gibi simsiyah saçları cö- mertçe briyantinli, kart ve pişkin yüzlü bir zat.. Ana kapıya memur gardiyan olsa gerek... Uzun boylu ve zayıftır; zeytinyağı dolu bir tabak içinde simsiyah pırıldayan bir çift zeytine benzer gözleri vardır, Bir lâhzada her hali, okur yazar ve efendilik iddiasında, bin- bir işe girmiş ve çıkmış ve nihayet böyle bir küpün ağzında karar kılmayı en kârlı veya en tahammülü kabil iş kabul etmiş bir zat olduğunu gösteriyor. Girenlere çabucak bakışı ve hementakındığı edaya göre, o, küstahlıkla dalkavukluğu, bezginlikle merakı, ümitle bayal sukutunu pek güzel barıştırmıştır; ve bilhassa insanları zümrelere ayır- makta ve her zümrenin veri- mini hesap etmekte gayet mahirdir. Briyantin çanağı simsiyah saçlı kapıcı gardiyan, büyük parmaklığın kapısını, duda- ğında, benim resmi ve hususi (Barem) deki mevkiimi der- hal anlayamamış olmaktan gelen bir ipham kıvrımiyle açtı. İkinci avluya girdik. Karşıda, birincisi kadar ka- lın olmıyan demirlerden bir ikinci parmaklık... Fakat bu parmaklığın ince tel örgüsü daba sık ve arkasında bir takım vücut ve kafa gölge- leri... Sağdan bir merdiven çıkıyor. Solda da bir yarım merdivenle çıkılan locamsı bir sahanlık... ikinci avluda, kimisi (Bay) kılıklı, kimisi bir bacağı kül rengi ve bir bacağı koyu lâcivert mah- küm pantalonlu birkaç tip .. Hepsinin de dudaklarında mânidar bir gülümseme; «Biz sana demedik miydi?..» gibilerden bir tebessüm... Sağ merdivenlerden, bü- yük, tahta zeminli ve ikiye . bölümlü bir sofaya çıktık, : Sofa, ikinci bölümündeki minicik bir balkonla, mahut kahvehanenin ( bulunduğu sokağa uzanıyor, Yüzünüz sokağa doğru, sağda, siyah zemin üzerine yaldızlı harf- lerle müdür odasını göste. ren bir cam lâvha... Solda ikinci müdür odası... Ar- memurlarından) kanız sokağa doğ- ru, tâdipte kalem odası... İki rehberimin (Birinci şube sivil müdür odasiyle kalem arasında hafif bir gidiş gelişinden sonra alem odasına girdik, Ancak askerlik şubele. rinde görülebile. cek cinsten ve sadrı esbak Kâ mil Pâşa devrinin Defteri ni bücüc masalarda bir takım insan. şambr) halinde bir bölmede, oldukça haşmetli masasina eğilmiş, begayet ciddi ve asla başını kaldı. np yeni gelene bakmak ihtiyacını duymayan Baş efendi... Kalemin pence- relerinden de, hapishanenin mahkümlarla dolu iç ve büyük avlusu görünmekte... Avluda vıcık vıcık kayna: şan mahkümların görünü- şündeki ilk intiba, kor- unç... Kalemde muamele, kayıt; tekrar sofaya çıktık, Sofada, ortadan biraz kısa boylu, tıknazca, elleri lâcivert kruvaze pek emekdar elbisesinin ceple rinde, çok esmer, (alâbros) saçlı ve gayet dar alınlı, koyu yeşil gözleri mahzun, tatlımsı, fakat ihtiyatkâr bir kimse. . Bir elini, gayet (otoriter) olmasına dikkat ettiği bir hareketle cebin. bu kimsenin hapishanede NEC FAZIL KISAKÜRE Karantina giriş parmaklığı önünde Ali hsan paşa ve Necip Fazıl anlamak iâzım... Belkide bana hususi bir alâka gös terdiği için, böyle odasından çıkıp, tam muamelemin ni- hayetleneceği ân sofada bulunmak istemiştir. Acaba bir fikir ve edebiyat me. raklısı mıdır ? Den sivil memur- lara — Siz artık, dedi, gide- bilirsiniz | Rehberlerim gereken im- zayı aldıktan sonra baş ke- sip gittiler. Hayret!.. İnsan, bir polis memurundan ay- rılirken bile teessür duydu- ğu garip bir mekândadır! Koyu yeşil, mahzun, tat- lımsı, fakat ihtiyatkâr göz- lerini evraktan kaldırdı, Bana baktı: — Buyurunuz efendim! Geldiğimiz merdivenler. den ândik. İkinci avludayız. Biraz evvel geçtiğim ile büyük parmaklığın arkasın- da kalan kapı, güya hürri- yet dünyasının gündüz ışı: ğım çerçeveliyor. Bu Işı'a arkamızı vererek yürüdük. Yürüyoruz. Yürüyeceğiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: