18 Haziran 1930 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

18 Haziran 1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Haziran 1930 Camhuriyet SON TELGRAFLAR Yunan mecHsinde mfilhırö wmfîmî, Bir hakikat!.. İstanbul'dan Bursa'ya nakledilen davalardan biri de sabık miistan tık Hikmet B. aleyhine açılan «vazifeyi sui istimal» davasıydı. Bursa Ağırceza mahkemesinin bak makta olduğu bu davanın son celsesinde ben de sami sıfatile bulundum. Hikmet B. le vekillerinin müdafaaları heyecanh, kuvvetli ve şayanı dikkat idi. Müdafaalar esnasında, maznunun, samilerin gözleri yaşardığı dakikalar da oldu. Hikmet B kendisine iftira edildiğini, Abdülhamit devrine lâyık şekillerde hakkında jurnallar verildiğini, müstantıklıği zamanında para al mak töhmetile nasıl lekelenmek istendiğini, aylarca açıkta kaldığını, Kadriye H. davasında entrika çevrildiğini, hatta vazifesine adliye tarihinde emsali gayrimesbuk bir surette müdabale edilmiş olduğunu uzun uzadıya anlattı. Nüfus Mes'elesi ve tarihi Vahşet devri «Tahiti'liler; ihtiyarları, ve hastaları öldurmekten çekinmezler, hatta babalannı ve analannı öldtirürlerdi! • Katil ve maktul de bu muameleyi gayet tabiî bulurdu! » 2 Nüfus fazlalığı tehlikesi, nüfus miktarının azlığına rağmen bundan daha az olan maişet vasıtasile izah olunabilir. O surette ki, vahşi kabileler bu nüfus ziyadeliğile bütün kuvvetlerile uğraşırlar, ve önüne geçmek için her şeyi yaparlardı! Bu kavimlerde çocuk düşürmek, çocukları öldürmek, ve hatta büyük leri dahi öldürmek mücadelenin baş lıca silâhlanndan idi!... Meşhur İtalyan ceza mütehassısı (Cesare Lombroso), < mücrim adam > kitabında buna bir çok misaller zikredyor. Nüfus ile yapılan bu mücadele vahşet devrinin bir kaidesi ve kanunu idi. Tahitiler, ihtiyarları ve hastalan babalannı ve analannı da öldürürlerdi! Bahri muhiti kebirin Avusturalya şimalindeki adacıklarda, Yeni Kaladonya'da insanları canlı canlı gömerler, ve analannı , babalannı evlerinden koğarlardı!... Bu mücadelenin kurbanları da öldürülmelerini gayet tabiî bulurlar, ve kazılan çukura kendi kendilerine giderlerdü... Çukura gelince başlanna vurularak içeri atılırlarda. (Hints) isminde bir misyoner , bir gün genç bir adam tarafından validesinin tedfinine davet edildiğini anlatmıştır. Misyoner davete icabet «ttiği vakit cenazeyi göremediğine hayret etmiş ve genç adama cenazeyi sormuştur. O vakit, kendisine gömülecek kadınm kafile içinde yürtiyerek geldiği gösterilmiştir!... Genç adam, bu merasimin kendisi için mu kaddes bir vazife olduğunu, ve vaüdesine ölüm vermeğe mecbur olduğunu sövlemiştir! İptidal kavimlerde bu misallerin haddü hesap yoktur. Vahşet devrinde her yer, nüfus ziyadeliği korkusu ve tehlikesi ile hasta ve ihtlyarlann, masumların hakikl bir makteli olmuştu!... İşte; vahşet devrinin hülâsası: Coğrafî muhitin nüfus hareketi üzerine kuvvetli tesiri; nüfus miktarmm son dereede azlığı; bununla beraber maiset noksanJıŞı yüzünden ntifus ziyadeliği tehlikesi; ve iptidal kavimlerin buna mâni olmak için açtıklan vahşi ve kanlı mücadele!... Acaba yirmlnci asırda bu hâdiseler başka şekillerde cerevan etmivor mu'!.. Itilâfname dün encümende müzakere edildi M. Venizelos kabuîde muhalefet görürse Mecl'si feshedeceğini söyledi Atina 17 (Hususî) Hariciye encümeni dün içtima ederek Ankara'da imzalanan Türk Yunan itilâfnamesi hakkındaki M. Venizelos'un uzun izahatını dinlemiştir. M. Venizelos itilâfnamenin her maddesini ayrı ayrı tahlil etmiş ve Yunan hükumetinin tahammülsüz bir muallâkiyete nihayet vermek ve İstanbuldaki Rum akalliyetinin sekiz uzun sene süren muallâk vaziyetini tesbit için mübadil emlâkin umumî takasa tabi olması hakkındaki bitarafların kararını kabule mecbur olduğunu beyan etmiştlr. M. Venizelos sözüne devam ederken İsmet Paşa tarafından pek samimî bir ifade ile yazılmış olan ve itilâfnamenin ifaya müekkel bulunduğu vezaifi sulhperveraneyi kaydeden bir mektup ta okumııştur. Türk Başvekili mektubunda sahsî dostu gördüğü M. Venizelos'u bu kadar müsait şerait dairesinde Ankara'da görmek hususundaki arzusunu da tekrar eylemektedir. M. Venizelos bu mektubun da kıraatinden sonra hâdim olduğu umumi menafi namına itilâfnamenin tasvibini ve şahsî menfaatlerinin büyük mikyasta haleldar olduğunu zanneden(erin yaygaralarına kulak veilmemeıini talep etmiştir. ' M. Venizelos'un lisanı pek kat'î ve mukni idi. Bununla beraber bazı siyasî liderler tarafından muhalefet ızhar edilmişti. Liderlerden Kafandaris, Çaldaris, Kondolis, Zavicanos itilâfnamenin kabulü aleyhinde soz sovlemişler ve meclisete aleyhte rey veeceklerini ilâve eylemişlerdir. Diğer liderler hükunıetin noktai nazarına iştiak etmişlerdir. M. Venizelos büyük bir asabiyet halinde muarızların sözlerini dinlemis, ondan sonra söz alarak, her hangi bir fırka tarafından muhacirlerin gayri makul metalibi benimsendiği takdirde itilâfnamenin tasdikinden evvel umumî meb'usan ve ayan intihabatı yajulmasmı işti Bir ahbabımm zeki, fakat çok yaramaz. haşarı bir kızı vardar. Ev •halkı, çocuğun yaramazlığından illallah! Der, yaka silkerler. Hocalarından birine sordum: Mektepte de yaramaz mıdır? Hayır, dedi. Gayet sakin, usludur. Ihtimal evde fazla şımartı • Bu bir dereceye kadar doğru idi. Anası, babası, dadısı, çocuk ne isterse yapıyorlardı. Bir kere yüz bulmuş, nasihat. azar da tesir et memeğe başlamıştı. Bir gün, ahbabımı ziyaretimde , çocuğun hiç kabahati olmadığını anladım. Kızcağızı yanıma çağırmıştım; nazlanıyordu. Annesi içini çekti: Tabiati aksidir! Gel, dediniz mi gelmez! Çocuk bahçede kumlarda oynuyordu. Babası bağırdı: Üstünü kirletme! Dediğim için mi, inadına topraklara bulanıyorsun? Ah, bu çocuğun inadı! Su istemiştim. Çocuk fırladı, koşa koşa su getirdi. Dadısı çırpını • yordu: Sen beceremezsin, bırak! Çocuk şaşkına dönmüştü, ayağı bir taşa takıldı, sendeledi, bardak Iinden düştü, kırıldı. Annesi, feryadı kopardı: ! Bunu mahsus kırdın ya! Bu kız, hem sakar, hem ziyankârdır! Çocuğun yaramazlığım, haşarıhğını konuşmağa başladık. Dikkat isterim; çocuk ta aramızda idi. Babası: Bu kız, gayet idaresiz olacak. Çok müsrif! Ustelik te geçimsiz! O kadar nasihat ettim, biri kâr etmedi; diyordu Annesi de: Bizimki, herkesin çocuğuna benzemiyor ki... Aklı eriyor, her şeyi, bile bile yapıyor! Diye şikâyet ediyordu. Gördünüz mü terbiye usulünü? Daha sekiz, dokuz yaşındaki bir» çocukta, kökleşmiş itiyatlar, huy ,j lar, ihtiraslar olabilir mi? Çocuğa, mütemadiyen telkin yapıhyor: Tabiati aksidir! İnattır! Be ceriksizdir! Sakardır! Ziyankâr ' dir! Müsriftir! Geçİmsizdir! İlâ... Çocukta, gayrişuurî olarak, ile ride huy, itiyat halini alacak ka| naatler teessüs ediyor: Ben aksi tabiatliyim! Ben i] natçıyım! Ben beceriksizim! İlâ... Bizdeki bu terbiye usulü, çok eskidir: «Er dayıya, kız halaya çeker«,j «yedisinde ne ise, yetmişînde de o] dur», ilâ, gibi darbı mesellerimiz,] ve «babasına çekmiş!», «hık de miş, anasının burnundan düşmüş!» İlâ, gibi, hâyide mütearifelerimiz' vardır. Ta küçük yaşından itibaren, böy| le muzır telkinlerle çocuğa fenai huy, fena itiyat tohumları zerkediliyor ve onun masum, bihaber ruhunu, hayatını zehirliyoruz! Zavallı çocuklar! (Ma. Ye.) hemehal mahkum ediyor değiliz.. Beşer meydanı boş buldukça mümkün olduğu kadar fazla kazanmağa meclup bulunduğu için gayrühö tiyarî hareketlerinde onlan da mazur görmelidir. İşin asıl kusuru^ teşkilât noksanındadır. Her tarafa fayda veren ucuzluk tahakkuk edebilmek için biri müstahsile, diğeri müstehlike ait teşkilâtlara ve meselâ kooperatiflere ihtiyaç vardır. İşte yapılacak iş budur. Terbiye usullerimiz I üâftan sonra. 'TürkYunan dostluk ve\ Ibahrî müsavat müzakerei leri başlıyor Atina 17 (A.A.) Türkiye ile Yunanistan arasında bir dost I luk misakı ve iki devletin deniz silâhlarının, bahrî kuvvetler arasında müsavat esasına müsteniden, tahdidine dair bir itilâf akl di için yakında müzakereye girişilecektir. Sonunda: «Ben de bahsede • yim!» Diyerek vazifesini »ui i»ti mal etmediğine dair «Garo» dan misaller getirdi ve beraetini istedi. Mahkemede hazır bulunanlar, Hikmet B. in bu hazin ve müeessir müdafaasını dinlerken kendilerini ~ ^m ı ~ ~ Bahkesir mahkemesinde zannetti yeceğini en resmî ve en kat'l bir surette ler. Çünkü Hikmet B. Mahmut Ebeyan etmişti. sat Haydar Rifat B. ler davasınBunu müteakip bütün siyasl liderler da Kadriye H. tahkikatı yüzün itilâfnamenin Yunanistan'daki muha den nasıl taştan taşa vurulduğuna cırlara yani bir tazminat itasına Yunan dair kendisine Balıkesir'de istinahükumeti için hiç bir mecburiyet ihdas be suretile sorulan suallere, şimdi etmemekte olduğu noktasmda ittifak Bursa Ağırceza mahkemesi huzu etmişlerdir. runda cevap veriyordu. Bunu müteakip M. Venizelos meclisin Bursa'daki bu Hikmet B. Bah feshi hakkjndaki ifadesini geri almiftır. İtlâfname ve bitarafların mübadil em kesir mahkemesi huzurunda (Haylâkin umumi takasına ait kararlarının dar Rifat B. in kendisini ne münatasvibi hakkındaki lâyiha bu akşam •ebetle şahit gösterdiğini ve sordur(dün) mecliste müzakere edilecektir. duğu suallerden maksadı ne olduAtina 17 (Hususî) M. Venizelos dün ğunu bilmediğini) söyliyen Hikmet akşam Ankara sefiri M. Polihranyadis'e B. sanki ayni adam değildi. bir telgrafname çekerek bitaraf azanın Ammenin, aharın ve başka bir mübadil emlâkin takası hakkındaki «maznun» un hukuku mevzuu bahhükumetinin kabul kaarlarını Yunan «olan bir şehadet mevkiinde söyleetmekte olduğunun Türk hükumetine nemiyen, söylenmiyen, söylenilmek esmen tebliğ edilmesini emretmiştir. istenmiyen sözler ne kadar kuvvetAtina 17 (Hususî) M. Venizelos, o zamana kadar diğer siyasl ve ticari i, ne kadar değerli, ve heyecanh muahedelerin müzakeratı da hitam bul olursa olsun kendi şahsını, nefsini muş olacağından teşrinievvelde Ankara müdafaa kasdile maznun sandal yesinden söylendiği zaman kıyme>uıııu>ııiıııiHiıılllUUI!IIUIIIItlll|IIIUIIHIIİII|llllflllHllllıııııııııııı<ı«n»ı..< tini, asaletini, kudsiyetini kaybe diyor.. Mısır kabinesi istifa etti Galatasaray'lılar geliyor Kim ne derse desin, hakikatin Kahire 17 (A.A.) Başvekil bu sabah v'iyana sefaretinde bir çay ziyafeti saraya gitmiş ve kabinenin istifanamesi böyle olduğunu, Hikmet B. de anverildi ni Krala vermiştir. cak Bursa Ağırceza mahkemesin Viyana 16 (Hususî) Bugün sefaretKahire 17 (A.A) Kabinenin bugün den çıktığı ve kendi hakkındaki hanemizde Sefir Hamdi Bey tarafından stifasını vereceği söyleniyor. Alman ba bazı temennilerin makusen tecelli Galatasaray'lılar şerefine bir çay ziyaı haberlere göre Başvekil geçen pazar feti verildi. Ziyafette takımımızla maç günü baş mabeyinci ile görüştüğü sırada ettiğini gördüğü zaman anlamış bulunuyordu!.. yapan Vinerspor klıip ve Hakova sporcu kabinenin parlâmantarizm usulünün M. Agâh ları, Viyana'daki Türk kolonisine mensup maruf zevat, Viyana Himayeietfal Cemiyeti azaları, Himayeietfal Cemiyetiniz Reisi Kıklareli meb'usu Dr. Fuat, Ba lıkesir meb'usu Hayrettin Beylerle Osman Nizami Paşa hazır bulundular. Ziyafet çok samimî oldu, sporcularımıza alâka ve muhabbet gösterildi. M. Huga Mayzel Sefirimize bilhassa teşekkür etti. Yarın (bugün) hareket ediyoruz. muhafazası için neşretmeği evvelce vadetmrş olduğu kanunları bu içtima devM. Rist'in tetkikatı resinde palâmentoya tevdie muvaffak Tarabya'da Tokatliyan otelinde olamadığını, binaenaleyh, kabinenin da» misafir bulunan malî mütehassıs ha ziyade bir müddet iktidar mekinde M. Rist, dün İstanbul'a inerek bazı kalması haysiyet ve şerefile telif edemi malî mehafille temaslarda bulunyecek bir hareket olacağını söylemUtir. Nüfus tarihinin nüfus ilminin esas nazariyelerile sıkı bir alâkası vardır. Nüfus ilminde tarihe ehemmiyetli bir yer verilmiştir. Nüfus ilmi geçmiş za manlardan istiane ederek meydana çıkmıştır. Tarih tetkik edilecek olursa; fikirlere hâdisatm hakim olduğu görüür. Nüfus ilmi de, hadiselerden çıkmıştır ve hâdiselere istinat ediyor. Binaenaleyh, evvel emirde nüfus tarihini kısaca gözden geçirmek lâzım geliyor. Bunun için biz de nüfus tarihini beş makalede göreceğiz: 1 Vahşet devri; 2 ziraat devri; 3 esaret devri; 4 demirbaş kölelik devri (kurunu vusta); 5 sanayi devri. Müelliflerin nüfus tarihini bu suretle taksimi, istihsal usullerinin değişmesindendir ve bu da tarihi maddiyet nazariyesine istinat eder. Vahşet devrindeki insanlar, av ile ve balıkçılık ile yaşarlar; bunlar vakitlerini steplerde geçirirjerdi, pek az bir ısmı da sahillerde ve adalarda bulunurlardı. (Ratzel) namında bir müellie göre; steplerde yaşıyanların kesafeti nüfusu; bir kilometre murabbaında 0,0088 0,0017 arasında ve sahillerde bulunanlar da (1.17) kadardı!.. Vahşet devrinin en bariz vasfı; nüfusun son derecede azlığı idi. Step ve şimal ahalisi ile sahil ahalisi arasında 334) defa fark vardır. Bu fark, coğrafî muhitin tesiridir ve coğrafî muhitin nüfus'i üzerindeki tesiri bu suretle ta ilk vahşet devrinde bile meydana eıkmış oluyor. Bilhassa, bu muhit tesiri iptidal kavimlerde ehemmiyetini pek çok fazla hissetirmiştir Nüfusun bu azlığı nazan dikkate alınacak olursa ecdadımız hemen ne mevcut gibidir, denilebilir. Nüfusun bu şayanı hayret azlığına rağmen ecdadımız her zaman nüfus ziyadeliği tehlikesine maruz kalmıştır. Vahşet devrinin en bariz vasıflarından bir de işte bu tehlike dir Alâetttn Cemil Hayat pahalı Bursa kaplıcalarınolmakta devam da otel inşaatı edip gidiyor Türk mimarlarının 40 bin lira nok[Baş makaleden mabaifi san taahhüdüne rağmen ecnebi 10000 20 küfede bin okka kiraz, onar gttruba verilmiş! kuruştan 1000 Bozuk çıkan iki küfe minha Bursa kaplıcaları Türk anonim şieketi 9000 arafından ilân eüilen otel ve kaplıca 2000 Nakliyesi beher küfesi 100 kumünakasasına taahhüt ve mesleklerinruştan, mlnha de muvaffakiyetlerile mümtaz mevkiler 7000 ihraz eden beş Türk mimarı grubu ile | 500 İskele parası, minha demir yolları işlerile meşgul olan bir ec6500 İ nebi şirketi de iştirak etmişti. Türk müte | 200 Hammaliye, minha ahhitlerinin hemen cümlesinin daha dun 6300 flatlar teklif etmiş olmalarına ve arada | 472 Muamele vergisi maa r»ul, 40 bin lira gibi bir fark bulunmasına rağmen inşaatın mezkâr ecnebi grubuna minha ihale edileceğini haber aldık. Türk mi5828 | 1228 Komisyon maa aüKRan kirası, marlığına ve erbabı fennine vaki olan bu çok yanlış hareketin saiki ne olursa minha olsun muahazeye şayan bir vaziyettir. 4600 kendi san'atkârlarını ele alacak yerde | 600 Müteferrika masraflan, minha onların kârlı tekliflerine de ehemmiyet 4000 verilmemek suretile, bilmeyiz, ne kazaBu hesabın az çok insaflı bir he nılmıştır? Memeleket işinde barı kendi sap olmasından korkarım. Bundan kudretimizi kullanmağı öğrensek... Esnaf cemiyetleri talimatnamesi tadil edildi Ankara 17 (Telefonla) İktisat Vekâleti tarafından bazı maddelerinin ta dlli için Heyeti Vekileye sevkolunan Esnaf cemiyetleri talimatnamesi Heyeti Vekileden çıkmış ve Vilâyetlere tebliğ edilmiştir. Çanakkale'deki mezarlıklart Bobmay 17 (A A.) Bombay kongresi ziyaret eden Fransız'lar kâtiplerinden ikisi ile kongre zaptını tutan azadan biri alay teskilinin men'i hakkın Marsilya 16 (A.A) Çanakkale'deki daki emre riayet etmediklerinden dolayı 6 Fransız mezarlığım ziyaret etmiş olan ay hapse mahkum edilmişlerdir. heyet avdet etmiştir. Heyetin başında 16 yolcu taşıyan bir Alman bulunan M. Anteriou bu ziyarete ait intibalarında Ajans Havas'ın bir muhabitayyaresi Leburje 16 (A.A) «D2000» isminde rine bahsettiği sırada «Türkiye'de fevki tek satıhlı büyük Alman tayyaresi 16 kalâde samimî bir hüsnü kabule mazhar yolcu ile Kolonya'dan buraya gelmiştir. olduk.» Demiştir. Edebî roman tefrikamız: 6 Hindistan'da mahkum olanlar ikramiyeli Mısır kredi fonsiye tahvillerinin bugünkü çekilişinde: 1886 senesinde çıkarılan tahvillerden 295,209 numara 50,000 1903 senesinde çıkarılan tahvillerden 631,295 numara 50,000 1911 senesinde çıkarılan tahvillerden 241,173 numara 50,000 Prank Ikramiye kazanmışlardır. muştur. Mütehassıs, raporunu ih zara başlamış olup bir haftaya kadar ikmal ederek tekrar Ankara'ya Kahire 16 (A.A) Yüzde 3 faizlll ve gidecektir. Mıtır Kredi Fontiye tahvilâtt keşidesi 158 liklerden olup bir müddettenberi Kıbrıs adasında bulunan Sait molla Kıbrıs hükumeti tarafından verilen iane akeesini almış ve adayı terketmiştir. Molla'nın tekrar adaya gelmek imkânını bulamıyacağı için orada çıkan Türkçe gazeteler beyanı memnuniyet ediyorlar. Atina 16 (A.A) Dolu ve karla karışık yağmur ve fırtınalar bir çok nevahide mahsulâtı mühim surette tahrip etmiştir. Sait molla Yunanistan'da dolu ve kar tki Atina 17 (A.A.) İki Italyan tahtelbahiri Pire'ye gelmiştir. ttalyan tahtelbahri Yunanistan'da daha fecilerinin mevcut ve muhakkak olduğunu musırran iddia edenler hâlâ az değildir. Bu suretle müstahsil kirazının beher küfesi için iki lira almış olacaktır. Kiraz küfelerini görmüşsünüzdür, ve kirazın oraya nasıl, ne büyük itina< larla istif edilmiş olduğuna dikkat etmişsinizdir. Kendi haline göre bir san'at eseri olan bu istif bile iki liraya değer. Hani kirazın parası? Bu müstahsil hesabına. Ya okkası 40 kuruştan elli okka lık bir küfeye 20 lira ödeyen müstehlike ne diyelim? Görülüyor k bu işte müstahsil de, müstehlik te mazlum ve mağdurdurlar. Araya kimi insaflı, kimi insafsız pek çok el karışıyor ve büyük fark işte bu eller arasında taksim edilmiş bulunuyor. Bu farkın yalnız yarısını müstahsil ile müstehlik arasında taksim etsek birincisi malını biraz daha fazla değer pahasına satmış, ikincisi ise şimdikine nisbetle he men yarıya yakın daha ucuz almış olur, ve her ikisi de memnun olarak neticede hayat ucuzluğu tahakkuk etmiş bulunur. Biz aradaki tufeylî elleri de be Yunus Nadi KALBİMİH SUCU Yazan: MAHMVT YESARÎ Mihriban, sağ elinin şehadet parmağını sağ gözüne götürdü, ait kapağını çekti: İnandır bakayım! Kim bilir, ne dalaveren vardı? Hiç bir dalaverem yok, ki zım! Bebek'teki piliçler kim? Akrabalarım. Bana telefonda cevap veren kızlar mi? Hayır... Senin ne kadar çok akraban • varmış? Necil Sabit, ayağa kalktı: övle, yavrum! Ne o, gidiyor musun? Yavaş yavaş... Madam Anasto, gücenik güce • nik baktı: İste bu olmadı, Necil Beyci • ğim... Geldiniz, bir kadeh rakımızı içmediniz? Oturunuz, canıra... Size, vişneli konyak çıkarayım. Teşekkür ederim, madamcı ğım, konyak sevmem... Mihriban, Necil Sabit'in kohin dan tuttu, oturtmak istedi: •Acele etme... Daha söyliyeceklerim var... Sen, içmeyince, çok neş'esiz adam oluyorsun... Haydi, bir kadeh iç... ramı, Necil Sabit'in günlerden, Necil Sabit, yumuşadığını, gev zınıza lâyık, Necil Beyciğim! Do Dayanamamış, sormuştu: şemeğe başladığım hissediyordu. mates pilâkisi de var... Şekure Hanım, Halep yağma haftalardanberi hasretini çektiği bir ziyafetti. Bu, para ile pulla olbenzemiyor. İnsanların zaaflarını, hiddetleriNecil Sabit'in, son tereddüdü de ni, teneffüs ettikleri hava zerratın kırılmıştı. Mihriban, Reyhan ka Şekure Hanım, iftiharla göğsü mazdı, olmuyordu. dan kapan Madam Anasto, Necil dar yemekten anlamazsa da Sabri nü germişti: Mihriban, yavaşça Necil Sabit'e Sabit'in tereddüdünü hissetmişti. Efendinin karısı Şekure Hanımdan Elbette, Halep yağını yalnız yaklaştı, kolunu boynuna doladı»j Buğulanmış şişeden bir kadeh dol her halde çok ve iyi anlardı. Ma plâvda kullanıyorum. öbür ye dudaklarım uzattı: durdu: dam Anasto'nun meharetine ise meklere kutu yağını, içyağı, kuy Canım... Canım... Canım..J Saat beşe geliyor, o kadar da diyecek yoktu. Necil Sabit, Bebeğ'e rukyağı ile karıştırıyorum. Nasıl Necil Sabit, yarı şaka, yarı ciddî erken değil, canım... kaşlannı çattı: taşındığındanberi ağız tadile bir lezzeti, beyefendi? Necil Sabit, soğuk rakı konur yemek yememişti. Şekure Hanı İçyağı, kuyrukyağını işittiği za Ama, ısrar yok, yalnız bir konmaz buğulanıveren kadehe, nr mın, pişirdiği yemekler, gayet tat man, Necil Sabit'in yüreğine ine kadeh!.. 16 fis, temiz mezelerle san'atkârane sız, yavan oluyordu. Hemen her cekti, her gün, ağzının tatsızlığını, artık müzminleşen mide sancıla • süslenmiş masaya baktı: gün gibi: Fahir Bülent, balkonda, denfein Siz, bugün öğle yemeği yeme Şekure Hanım, masraftan çe rını, barsak sancılarını, rakıdan üstünde uçuşan martıları seyredidiniz mi? kinme... Yağı, kıymayı, soğanı ida biliyordu; Şekure Hanımın itirafı, yordu. Necil Sabit, arkadaşının omzu re edeceğim, diye adeta perhiz ye asıl sebebi meydana çıkarmıştı. Mihriban, burun kıvırdı: Necil Sabit, kat'î emir verdi: na dokundu: Benim zaten yemekle pek ba meği pişiriyorsun! Ne kadar mas Çok rica ederim, içyağı, kuyşım hoş değildir. Hele yazın... Sa raf giderse gitsin! Pek dalgınsın, Fahir. ruk kullanmayın!.. bah, çok erken kalktım, kahvaltı Canım sıkılıyor! Tenbihine, şkâyetine rağmen, ettim. Madam Anasto da, akşam Şekure Hanım, gene bildiğini oku Fakat Şekure Hanımın, bu emre, Gramofon çalayım mi? ları yemek yer. Fahir Bülent, omuzlanm katdît* yordu. Necil Sabit, bazan, bilhassa ne dereceye kadar boyun iğdiği dı: Madam Anasto, derhal atıldı: sadeyağh yemeklerde, garip bir meçhuldü. SimdL Madam Anasto'nun ik ı Mahadi vcr • Bir imambayıldı, yaptım, ağ koku, icrenc bir cesni buluvordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: