September 20, 1932 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

September 20, 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 fcylül ^ 3s SOIH TEUpRAFLâi I IMJGIIM Dil Kurultayı ve Haşim "Almanya'ya istediği Hakkı vermelidir.n Loit Corç «Versay muahedesinin iki âmilinden biri benim, fakat mukavel' miz böyle değildi!» diyor Berlin 19 (A.A.) Wolff Ajanlip milletler, silâhlanmak mes'ele sından: Esbak İngiliz başvekille sinde sözlerinde ve yeminlerinde rinden M. Lloyd George, Berlin'de büyük bir ayıp teşkil edecek deremünteşir Berüner Boersen Courier :ede hanis olmuşlar, hulfetmişlerdir.» gazetesinde yazdığı «Almanya'y» da Alman devlet adamları bu 13 sene ayni hak verilmelidir» unv&nlı bir zarfında, temsil ettikleri büyük milmakalede, tnüteveffa Clemenceau'letin şeref ve vekarile mütenasip bir nıın Alman'lara, Almanya'nın silâh sabır, ihtiyat ve müsamaha göster larından ayrılmasının, umumî bir mişlerdir.» tarzda silâhları bırakmanm başlanM. Lloyd George bundan sonra, gıcı olacağı teminatını vermiş olduAlmanya'nın komşularının tepeden ğunu kaydediyor ve bu vadin ayni tırnağa kadar nasıl silâhlanmış olzamanda Milletler Cemiyeti misa duklarını gösteren ve şimdiye kadar lcına da dercedilmiş bulunduğunu intisar ettnemis rakamlara istinat söylüyor. ederek bu silâblanmanın hiç te müMumaileyh diyor ki: «Versay mu tevazi bir şey olmadığını yazmakta ahedesinin iki âmil ve muharririnve kendi kıymetini rnüdrik bulunan den hayatta kalanı ben olduğum için hiç bir milletin böyle bir hicaba taAlman noktai nazarını kendime tna hammül edemiyeceğini söyliyerek letmekten çekinmiyorum. Zira gamakalesine nihayet verraektedir. Yeni Maarif Vekili Maarif Vekili değişti. Bu, Maarif sistemimizde de bir değişiklik olacağının müjdesi midir? Henüz yeni vekilin şahsiyetinden başka bize bu ümidi veren resmî bir haber yok. Reşit Galip Beyin kendisini görmedim, tanımadım. Fakat gazetelere geçen yazılarından, hi tabelerinden, sizin kadar ben de onun şahsiyetine intika! ettim ve kendisinde, bir yandan, inkılâp adamlarına mahsus inandırıcı, diriltici, sürükleyici bir heyecan dinamosu, öteyandan da fikir adamlanna mahsus, şeniyetlerin içeri tarafını görme ve arama te cessüsü bulunduğunu gördüm. Yanlıs kestirmiyorsam, yeni Maarif Vekili, bugünkü dünyanın fikir cereyanlarını bilen ve zekâ nın yeni muammalarına iyice nüfuz etmek istiyen bir münevverdir, sayıh güzidelerimizden bi ridir. Maarif in başında böyle bir kaf a lâzım. İnkılâbın hızından geri kalmıyan bir dinç hassasiyet ve millî davalanmızın beynelmilel fikir cereyanları arasındaki yerini anlıyacak bir zekâ. Çünkü, Maarif Vekâletinin işi, yalnız muallimlerin azline ve tayinine, kadrolann tanzimine, mektep binaları yapınlmasına, programarın tatbik ettirilmesine dair idarî bir faaliyet çerçevesi içinde kalmak değildir. Maarif Vekâleti, memleketin bütün kültür hayatını, ilmî ve harsî faaliyetini inki • şaf ettirmekle de mükelleftir. Reşit Galip B. in canlı, zeki ve genç başından umduğumuz sey budur: «Maarif» kelimesinin lugat mânasına değil, şümullu mânasına göre hareket ve faaliyet. Evvelâ şu «maarif» kelimesini değiştirmekten başlıyarak. Ruşen Eşref Beye mektup [Günlerce, ölümle gözgöze gelen Ahmet Haşim. büyük hastahğını at lattı. Şimdi, Kadıköy'ündeki evinde Nekahet günlerini geçiriyor. Tiirk edebiyatmın en renkli ve en ahenkli şairi olan Ahmet Haşim, bu istirahat giinlerinde bile, imkân buldukça öz mesleği olan san'at ve lisan bahis lerile uğraşıyor. Toplanmak üzere olan Dil Kurultayı, şairi derin bir alâka ile harekete getirmiştir. Fakat, istirahat müddeti henüz devam ettiği için Kurultaya iştirak edemiyecek olan Haşim Bey, lisanımız hakkındaki fikirlerini, Tiirk Dili Ko ruma Cemiyeti Kâtibi Umumisi Ruşen Eşref Beye yazmıştır. Bu nefis mektup, kıymetli edibimizin Iisanın tasfiyesini ne kadar lüzumlu bir inkılâp saydığını gösteriyor. Kari lerimizin lezzetle ve istifade ile okuyacaklarından emin olduğumuz bu güzei yazıyı aynen neşrediyoruz. 1 «Kardeşim Rusen, Bir zamandanberi hasta olduğurau biIiyorsun. Henüz tamamen geçmiyen bu rahatsızhğtm yüzünden ayın 26 smda toplanacak Dil Kurultayında hazır bulunamıyacağıma müteessifim. Büyük Gazi'nin meydana getirdiği inkdâplann altın zincirinde ehemmiyetli halkalanndan biri bence bu (türkçenin türkleş tiriknesi ve Regenere edilmesi vak'ası olacak.) Onun için inkılâbın küsat jrünönde bir çok zekâlar arasında konu • şulacak fikirleri bizzat dinliyebilmekten mahrum kalacaklar arasında bulundu ğuma mahzunum. Bir asırdanberi verilen bir çok pe > risan emeklere rağmen yazı dîlimiz hâlâ münevverin vardıği fikir seviyesi hizasrada değildir. Arap ve Acem keli melerinden aldığı zenginlik aldahci • dır. Adi bir meflıum için, beyhude vere üç dört müradifle yüklenen bu li • sanda zamanınuza mahsus bir çok esas fikirlerin henüz kelimeıi yoktur. Orta kıymette bir fransızca sahifeyi bile ter> cümeye yetmiyen bu yabancı kelime kalabalığı, Iisanın bünyesinde sadece bir yığın tüfeylidir. Bu itibarla yazı turkçesi, haşerelerin için için kemirdigi muztarip bir çama benzer. Temenni edelhn ki muhterem heyet asil ağacı gizli yaralanndan kurtarsın ve taze filizle • rin fıskırnıasına yol açsın. Eksikleri doldurmak için çalışıiırken, Iisanın yeşil ve bakir membalarına ve halk lehçelerinin renkli tabakalanna gitmek fikri ne mükemmeldir! Asırlar geçtiği halde Tiirk, halen arapça ve acemceden aldtğı kelimeleri, rahat ve doğru olarak tdâffuz etmeği becere • miyor. Tiirk dehasma yabancılığı bu nunla da anlaşılan bu iki Iisanın bun dan böyle de türkçe için bir servet membaı teskil edebileceğine nasıl ina nabUiriz ki, bugün, bizzat Arap'lar ve Acem'ler, kendi diBerinin yeni fikir ihtiyaçlanna göre fıkaralığmı tehvrâe çare bulmak için çabalayıp duruyorlar. Kahire'de ve Tahran'da şimdi hâd birer lisan mes'elesi var. Avrupa harsmın büyük yolları üze • rinde yürümege başhyan bütün mküapçı nuHetlerde hemen her şeyden evvel lisanı miHüestinnek gayreti, sıtmali bir büyük faaliyet manzarasi arzediyor: Yunan'hlar da, yazı dili bizîmki gibi konuşma dUinden ayn olan (Çin) de yazı dilini Mandarenlerin elinden kur tarmak, konuşma dilme yaklaştmnak, halk için anlaşıkr yapmak ve asnnuza mahsus mefhumlan ifadeye muktedir bir alet haline getirmek maksadile, o dünyada emsali bulunmıyan eski muhteşem edebiyab ile alâkasmı kesmekten çekinmemiştir. Eski edebiyatı tadanlar öyle bir sarhoşluğa düşerlermiş ki, ar hk hiç bir yeniliği istemezlermiş; inkı lâp uğrunda eski edebiyab reddetmek mecburiyeti işte bundan ileri geliyor. tri cüsseli lâgar Çin'in bile kımıldadığı bir işte Mustafa Kemal'in Tnrkiye'si, elini bağlayıp nasıl daha fazla hareketsiz durabilirdi? Reşit Galip ve Maarif İnkılâbın nabzı maarifte çarpar. Sevinçle öğrendik ki, bu nabzı,.Dr. Reşit Galip Bey ele almıştır. Kalbinin genç ateşile yıllarca evvel Türk Ocağını ilk yakanlardan biri olan Reşit Galip B., o ocağa verdiği ve o ocaktan aldığı hararetle daima her ileri yürü • yüşün başında görüldü. Memleket, Reşit Galip Beyin şahsında, devir devir, aradığı ve muhtaç olduğu yüksek idealisti bulmuştur. Fakat, son senelerde tanıdığımız Reşit Galip Bey. büsbütün başka bir hüviyet gösteriyor. Bu söz ve yazı erinin ağzı, şimdi her açılışta emsalsiz bir dimağ hazinesinin zengin man zarasile karşısındakileri hayran bırakmaktadır. Yıllardır, Himayeietfal Cemiyetinde memleket çocukları için çalışan, Haîkevinde meml<?ket gençleri için didinen, Türk Tarihi Cemivetinde memleket irfam için genç basım kitapların kalın duvarlan arasına hapseden Reşit Galip Beyi, diyebiliriz ki, seneler, âdeta özene özene Cumhuriyet maarifi için hazırlıyormuş.. Harf inkılâbı gibi kurtarıcı bir iksire rağmen, maarifimiz neden hâlâ çelimsiz bacaklar üstünde sendeliyor?.. Bu dermansızhğın sebebini, yeni vekilin isabetle teşhis edeceğine hiç şüpheniz olmasın. Reşit Galip Beyden, Gazi'nin inkılâbı emanet ettiği genç nesli yetiştirmesini beklemek, neticesi meçhul bir ümit değil, onu tanıyanlar için bir haktır. Senelerdenberi Hitler, gözden Susuz kalan amele Düşüyor mu? Inhsarlar Vekili Rana B. în yakın bir alâkası tzmir 19 (A.A.) Geçenlerde şehrimize gelerek tetkikatta bulunmuş olan Giimrük ve İnhisarlar Vekilî Ali Rana Bey, ziyaret ettikleri Çamaltı tuzlasında mevcut 4000 kadar amelenin senelerdenberi maruz kaldıkları su ve tnzla için pek elzem olan yol ihtiyacatını ve telefon tesisatını temin maksadile muktazi havalenin gönderileceğini vilâyete bildirmiştir. Vali Kâzım Paşanın riyaseti altında bu işlerle meşgul olmak üzere derhal bir komisyon teşekkül etmiştir. Pek yakında 4000 amele susuz Iııktan kurtarılacakları gibi Tuzla'y» civar olan v*keza susuzluktan muztar bulunan Kaklıç ve Sasallı köy leri de bu suden iatifade edecek lerdir. Nazi'lerin bir adamı Viyana'da soğuk karşılandı Viyana 19 (A.A.) Sabah gaze teleriAlmanya'da Hitler lehinde ya pılan propagandayı idare eden meb'us Goebbels'in dün Viyana'da uğra radığı muvaffakiyetsizli ehemmiyetle kaydetmektedir. îstasyonda karşılama sekli pek a cınacak bir hal almiştır. İstikbal «snasında ancak 500 kisi hazır bulun makta idi. Yapılan içtimaa gelince Viyana'nın nüfusu nazara alınacak olursa bu mitingin tatn bir iflâsla neticelendiği anlaşılır. Akşam geç vakte doğru ve gece Nazi'Ierle komünistler arasında bir çok arbedeler olmustur. Bu çarpış malar esnasında bir çok kimseler ağır surette yaralanmıslardır. Bir çok kimseler tevkif edilmiştir. Milliyetçi sosyalistler bazı kiliselere girerek bir takıtn risaleler bile dağıtmıslardır. PEYAM1 SAFA Tarsus'taki yangııı Zarar 200 bin liradan fazla tahmin ediliyor Adana 19 (A.A.) Bugün sabaha karşı Tarsus'ta büyük bir yangın olmustur. Yangın sabahleyin 7,15 geçe eski Ermeni mahallesinden çıkrnıştır. Gecedenberi devam eden müthiş fır tına yangının genişlemesine ve bütün mahalleyi sarmasına sebep olmustur. Yangın Tar«us itfaiye neferlerinden Hacı Mehmed'in evinden çıktnıstır. Yangının tehlikeli bir şekil aknası karşısında Mersin ve Adana'dan tele fonla imdat istenmiştir. 1 saat sonra Adana ve Mersin itfaiyeleri yangına yetişmişlerdir. Halkın ve 3 şehir k faiyesinin bütün gayretlerine rağ " men yangın ancak saat 11 buçukta söndürülebilmiştir. 29 u büyük, mütebakisi küçük evlerden mürekkep olmak üzere bir çok ev, Doyçebank ambarı ve Hiristomos namındaki un fabrikası yanmıstır. Maddî zarar 200,000 liradan fazla tahmin edil mektedir. İnsanca zayiat yoktur. Yalnız kargaşalıkta bir çocuk kuyuya düşmüş ise de derhal sağ olarak kurtarılabilmiştir. Hilâliahmer umumî merkezi yangından müteessu* olanlara yardım olarak 1000 lira göndermiştir. Hariciye Vekili Ankara'dan hareket etti Jeneral Mac Arthur'ün Ankara 19 (Teleonla) Harîciye Ankara ziyareti Vekili Tevfik Rüştü Bey Cenevre Tahdidi Teslihat konferansına gitraek üzere ve refakatinde Bern se firi Cemal Hüsnü Bey olduğu halde İstanbul'a hareket etmiş, istasyonda Başvekil Paşa île vekiller, sefirler ve Hariciye erkânı tarafmdan teşyi edilmiştir. Hariciye Vekâletine Şükrü Kaya Bey vekâlet edecektir. Ayni trenle Trabzon meb'usu Hasan Bey de İstanbul'a hareket etmistir. Vttat Ahmt Hâşim Bey Mükemmel olmadığı için müteroa • diyen mükemmel olmak çarelerini arayan ve bunun için, her gün, herkesin elînde yeni bir istihaleye giren yazı turkçesi, büyük çölün gezid kumlannı andınr: Dün burada bir teoe vartcen bu sabah ayni yerde bir uçurum peyda olduğu görülür; lisanm bu kımıldanışı yüzündendir ki edebiyatta dünkü büyük (ehliyet), bugünün maskarasıdır ve bugünün en şımank genci, yaruun pirifanisidir. Kelimeler, cümleler, sırça sise ler gibî, hemen çatlayıp kırılıveriyor ve taşıdıklan mananın giranbaha seyyalesini topraklara akıtip heder ediyor. İşte bu yüzdendir ki zekânın raahsulle rini bizde idhara imkân yoktur, ve onun içîndir ki fikir ekonomismde bu derece fakiriz. Mektubumu bitirmek için vaktile bir kitabımda, lisandan bahsederken yazdığım bir kaç cümleyi, affına mağruren naklediyorum: «Bugünkü medeniyetin temellerini taşıyan mefhumların kelimesi bulun madıkça ve yahut bulunan kelimelerin manası halk için karanlık kaldıkça, iç timai ve siyasî mürebbilerin vazifesi çetin olacakbr. Fikirlerine emin mah fazalar bulamıyan cemiyetler, düşün me kabiliyetini büsbütün kaybetmekte gecikmezler.S' tşte aziz kardeşim Rusen, bir hasta elile yazdığım bu zayıf satırlar mes'eleye alâkamı ve öyle tarihî bir toplantıda bulunamamak acuının bende ne büyük olduğunu sana anlatacaklardır. Gözle rinden öperim aziz kardeşim.» YUSUF ZtYA Adliye Vekili geldi Adliye Vekili Yusuf K«mal Bey dün sehrimize germiştir. Yusuf Kemal Bey İstanbul adliye* sini ziyaret ederek Müd'deiumumî Kenan Bey ve Adliye müfettişlerile görüşmüştür. AHMET HAŞİM •n: Ankara 14 (Telefonla) Ame rika Erkânı Harbiye Reisi Jeneral Mac Arthur 26 eylul sabahı buraya muvasalat edecek ve resmî merasimle karsılanacak ve Halk evinde misafir edillecektir. Jeneral saat 11 de Başvekil, Erkânı Harbiye Reisi ve Meciis Reisini ziyaret ede cek, bir buçukta Büyük Erkânı Harbiye Reisi Fevzî Pa*a tarafından HaHcevinde 50 kişilik bir ziyafet veZiraat Bankası bujjday rilecektir. Saat dörtte Meclisin ö " satmıyor nünde büyük bir resmi geçit yapılaAnkara 19 (Telefonla) Ziraat caktır. Jeneral saat beste Gazi çiftBankası müdiri umumî muavini Şük liğini ziyaret edecek ve burada şerü B. bankanm kat'iyyen buğday refine bir cay ziyafeti verilecektir. Misatmadığını, ve Heyeti Vekileden safirimiz îstanbul'da da ikî gün kasimdilik yalnız buğday mubayaası lacak ve Reisicumhur Hz. tarafından için tavzif edildiğini, buna dair hakabul edilecektir. berin Konya'da satın alınan buğ 'dayîarm cpda muhafazasraa imkân Sıtmasını geçirmek için olamaman dolayısile tstanbul'daki burnunu kesmiş! silolara nakledilmesinden galat ol masının muhtemel bulunduğunu söyBursa 17 (Hususî) Aksu köyünliyerek buğday satrçı havadUini tekden Hüseyin Ağanm sıtmasını geçîr • zip etmistir. mek için ayni köyden Fatma Hanım, Bandırma 17 Bugün Bandır ma'nın kurtuluş bayramı idi. Bu münasebetle büyük merasün yapıldı. Şeh rin kurtuluşu tanzir edildi. Halk se vinç içînde bayram yaptı. 13 teîîîinnz cinayeti Bu harikulâde zabıta romanına cuma gunü başlıyoruz «Cumhuriyet» önümüzdeki cuma gününden iti baren karilerine yeni bir tefrika takdim edecektir. Bu bir zabıa romamdır. «13 temmuz cinayeti» is mini taşıyan eseri Amerika'lı muharrir S. S. Van Dine yazmıştır. S. S. Van Dine son senelerde eser leri en çok basılan ve en çok okunan muharrirler den biridir. Bundan evvelki romanları hemen bü tün lisanlara tercüme olunmuş, filime alınmıştır. «13 temmuz cinayeti» S. S. Van Dine'nin son ro manıdır. Bu eser 1932 senesinin macera romanları içinde en fazla merak ve heyecanla okunan en mu vaffak bir eserdir, diyebiliriz. önümüzdeki cuma gününden itibaren derce başlıyacağımız «13 temmuz cinayeti» ni sizin de ayni alâka ile karşılı yacağımza şüphe etmiyoruz. Bandırma'nın kurtuluş gflnö Hüseyin Ağanm yüzünü ve burnunu mahtelif yerlerinden ustura ile kesmek suretile zavallıyı kondırmıştır. Bu mute tabbip hanım hakkında kanunî takibata başlanmıştır. MUSA Erciş'e kar yağdı Kayseri 19 (A.A.) Burada üç gündenberi şiddetli soğuklar devam etmektedir. Erciyeş dağına mebzul kar yağmıştır. L. bir adım ötemde nefes alan Vildan. Mümkün rnü bu? Yapar mı, yapabîlir mi? Yüzde yüz bir kestirişle cyapamaz!» diyemiyorum. Hatta, o anın, hailevî imkânları kolaylaştıran muhayyilesile bunu yapmuğa mahkum olduğuna hükmediyorum: Ya pacak, zira ümitsiz. Hiç bir şeye inanmıyor, tutunacak hiç bir şey bula mıyor. Buna benzer genç bir Fransız romancısınrn intihara teşebbüs ettiğini hatırladım: BaudelaireM, Ni etzsche'yi, Dostöîevski'yi okuyarak Allaha, cemiyete, insana, kendine isyan etmiş bir çocuk. On sekiz yaşında Paris'e geliyor ve hedefsizlikten çıldırarak kendini sefahate atıyor. Zekâsı tam bir anarşi içinde. Hiç bir mesleğe giremiyor: Zaman zaman avukat kâtibi, arabacı, banka* Bir taraftan da, yarım yama cı.. lak darülfünun tahsiline devam. Sonra kendini dünyanın dört bucağına atıyor. Seyahatler: İtaiya, Ingütere, tsveç, İspanya, İsviçre, Cezair... Hep şüphe. Ümitsizlik. Çıkraaz. İntihar fikirleri. Hep fcreddüt, tereddüt. Bu, bütün bîr harp sonu neslinin romanı. Hatta, o anda elimde bulunan kitabın bir çok bahisleri de bu şüpheyi ve tereddüdü ilân ediyor. Rasgele bir sahife daha açtım. Meşhur bir genç muharrir, şu küfürle söze başlıyor: «Her şeyin canına okunuyor. Sonra bütün bir âlemin, bütün eski Avrupa ve Asya medeniyetlerinin, bütün bu güzel mazinin, vücudile de, ruhile de suya düştüğünü anlatıyor ve teessüs etmiş kıymet sistemlerinin yıkılmağa mahkum olduğunu, kurtu* lamıyacağını iddia edîyor: Artık Al lah, artık aristokrasi, artık burju vaji, artık şahsî, mülkiyet, artık vatan, artık millet yok! Diye bacırıyor. fakat amele sınıfının da bunlarla beraber gideceğini ve komünizmin de kapitalizmle beraber mahvolacağını ilân ediyor. O halde nereye gidi yoruz? Tereddüt. tnsanlık 1918 den sonraki kadar hiç bir zaman tereddüt (Mabadi var) CUMHURlYET'in edebî tefrikası: 66 Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa Söyledin. Başını arkaya bıraktı. Ağlamamak için yaptığı büyük bir ceht, gayesine varamadı ve gözyaşları boşandı. Ekseriya olduğu gibi, içime anî surette doğan şüphem gene hakikatin üs rüne basmıştı. Bu müthis sevincimi de hissetri ve büsbütün hıçkırdı. Teselliye koşmakta gecikmedim: Ne çıkar? Dedim, sen bana za~ ten itiraf etmemiş idin ki hakikî hüviyetini daima gizliyeceksin? Şüphesiz üçüncü söylediğin sey de yalandır. Bana hüviyet varakanı göstermedikçe senin hiç bir sözüne inanmam. Fakat bu tesellinin faydasız ve mantıksız tarafını, yani sarhosluk esnasında hesapsız itiraflar<n pek rniimkün olabileceğini derhal anlıyarak başını sükeledi. Birdenbire iki avucunu da yüzüne kapadı ve gayet kısa süren bir hıçkırıkla omuzları yukarı kalktı, çırpmdı ve düştü. Avuçlarını yüzünden ayır madan başını sallıyor ve yorgun, sönmüş, karanlık bir sesle mırıldanıyordu: Artık benim yüzümü görmiye ceksin. Bu sefer kararımı tatbik edeceğim. Bu sefer eminim. Çünkü hayal yapmıyorum. Fikirlrim çok müsbet. Yarını, yani bugünü istirahatle geçireceğim, öbür gün bavullarımı ha zırlıyacağım ve gideceğim. Göre ceksin, o gidiş, bu gidiş. Bir daha senin yüzüne ve hiç kimsenin yüzüne bakamam. Başımı, tuvaletimi ve makiyajımı bile ezbere yapacağım, ay nada kendi yüzümü görmiyeceğim. Bittî. tsmini bilmediğim bir memle ket. Bir vadinin sonu. Bir dere kenarı. İnsan ayağı basmamış bir top rak parçası. Bir ağaç altı. Oraya oturacağun ve asırlarca yerimden kımıldamıyacağım. Hiç, hiç... eTrziye veya sinemaya gideceğini söyliyen bir kadın gibi tasavvurlarını gayet sade bir eda ile anlatıyordu. Başını yana doğru çevirdi ve yüzünü benden gizledi; sonra derin bir nefes alarak: Ne kadar yorgunum! Diye mi rıldandı. Uyu biraz... Dinlen. Sana bir örtü getireyim. Gittim, yatak odasından bir örtü ve bir de karyolanın başucundaki fransızca kitaplardan birini aldıra, geldün. Vildan'ı örttütn, kendi haline bıraktım ve krtabı açtım. Fakat okuyamıyordum. Gözüm hep onun üstünde idi. En küçük bir hareketile bütün dikkatimi kendi sine bağlıyordu. Bir kolunu divandan asağı sarkıtıyor, arkasına ve yana dönüyor, yüzünü bana hiç göster memeğe çalışarak, yastıkta basma en rahat vaziyeti arıyor, ayaklanm örtüden dışarı çıkanyor ve içeri çe kiyor, nihayet kendini bırakıyordu. tki üç defa sıçradı. Dalmağa başladıgını anladım. Fakat her sıçrayışta uyamyor, bir inilti bıraktıktan sonra tekrar dalıyordu. Onu son defa tnı görüyorum? Diye düşündüm. Bu fikir bana ağır bir keder veriyor. Adeta söylediklerine inanıyorum, korkuyorum: tsmini bilmediği bir memleket. Dağların, denizlerin ötesi. İnsan ayağı basmamış bir toprak parçası. Bir dere kenarı. Bir ağaç altında oturan genç bir ka ~ dın. Göğsü kıpkırmızı ve başı arkaya sarkmış. Gün geçiyor: Islak kan el bisesinin üstünde kurumuş ve solmuş. Yüz sapsarı. Ay geçiyor: Yüz, eller simsiyah, kupkuru. Yıl geçiyor: Bir iskelet. Ve yıllar geçiyor, asırlar ge çiyor, Vildan orada, ayni vaziyette, hiç kımıldamıyor. Şu Vildan; şu, şu,

Bu sayıdan diğer sayfalar: