17 Şubat 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

17 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Şubat 19*5 Türklerle Süngü Süngüye No. 104 Nakili: A. DAVER Çanakkalede Çikolatacılar Ankaradan lehte bîr netice ile döndüler Bundan bir müddet evvel Ankaraya gitmis olan tstanbul çrkola • tacıları heyeti; azasmdan biri müstesna, dün şehrimize dönmüslerdir. Heyetten bir kişi bisküvi paketlerine Buğdayı koruma kacurnu mu cibince yapıştırılması lâzım gelen pulun miktannı öğrenmek için Ankarada kalmıştır. Bu heyet baskanı, Sami su iza • hatı vermistir: < Bilindiği gibi, dahilî istih • lâk kanununun on ikinci maddesi yeniden tefsîr edilirken, çikolata ve bisküviden muamele vergisi a • lınman lâzım geldiği neticesine de vanlmıs ve bu kânunusaninin on ikisinde bize bildirilmişti. Ankara • da bu mesele etrafında Maliye ve Ekonomi Bakanlıklarile temat ettik. Mesele yeni meclisin bu madde üzerinde yapacağı yeni bir tefsire kalmiştır. Ankarada Maliye Ba kanlıgi ile yaptığımız temaslarda, kanun yapılurken yaptığımız mü racaatleri ve bu arada on ikinci maddenin bizim ısranmız üzerine konulduğunu izah ettik ve meselenin yeniden Büyük Meclisce tefsirmi istedik. Ekonomi Bakanlığı bizim noktai nazarımıza müzaheret vadetti. Şimdilik tefsirin bize tebliği ta • rihinden itibaren vergiyi verece • ğiz.» Marmaradakî çarpışma faciasının muhakemesi Davanın bakılmasına dün başlandı, şahidlerîn eski ve yeni ifadeleri birbirini tutmuyor tarafi bi^lnd <ahifede) başlanmiştır. Furuzan süvarisi Hüsnü kaptan; hâdise gecesi ikiye doğru Kabatas ön'erinden çimento yüklemek üzere Kartala hareket ettiğini; Hey beli açıklarına geldiği sır'da birdenbire önünde bir motör gördüğünü; gece karanlık olduğu ve motörün dire • ğinde fener bulunmadığı için daha evvel farkedemediğini; maamafih motörü görür görmez derhal düdük çalmağa, bir taraftan da tornistan etmeğe basladığını; mesafe çok yakın olduğundan kazrnm önüne geçmek mümkün bulunmadığuu, kazayı müteakıb san • dallan indirerek deniz üzerindekileri toplattırdığıru söylemiştir. koyduk. Faik; «hiç birinizi bindirmem. Vapur paranızı vereyim; siz yann geIin.» dedi. Biz de bir kayık tutalım dedik. Kayığı tutarak açıldık. Motör bize yetişti. Yalvardık; motörü kayığa bağlattık. Heybeliyi geçince bir vapur göründü. Faik «gelme» diye bağırdı. O sırada vapur bize çarptı, süratle geçti. Kayık battı. Birkaç kişi motöre çıktı. Biraz sonra gemi de geldi. Biz bağırdık. Sandal indirdi. Kurtardıklarmı ve bizi de alıp gitti. Mo törün sağmda ve solunda fener vardı. Direğinde olup olmadığun bilmiyo rum.» R A D YO aksaınki program J İSTANBUL: 17,30 lnkılâb derslert: Ünlversltederi nakil, Slnob saylavı Yusuf Kemal 18.30 jimnaftik: Azade 18,50 kl&slk musiki, plâk 19,30 haberler 19,40 havalyen gitar o'kestrası, Zekerlya ve arkacUışları 20,10 Ziraat Bakanlığı namma konierans. Abdurrahman, hayvan hastalıklan mucadelesl . 20,40 Nlmet Vahld, çan 21,10 son haberler 21,30 radyo orkestrası 22 radyo, tango ve caz orkestrasL Bîr denizaltı gemisi... Fransızlar bunu öğreninceye kadar Alman denizaltısı çoktan savuşmuştu! En basit akıl ve mantıktan doğan bu mülâhazalara rağmen bana tevdi edilen vazifeyi kabule mec bur oldum. Hazırlıklanmı yapmak ve benimle beraber gidecek olan on gönüllüyü bulmak için bataryama döndüm. Ingiliz gemisi olmadığını biliyor lar. Işte, nihayet gemi yürümeğe başladı... Sanki bir gezintiye çık mış gibi, denizin yüzünden Boğazın içerisine doğru ilerledi. Çanakkale kasabasınm ilerisin de Çimenlik bataryasının teşkil ettiği dirseği dönüp gözden kaybol duğu zaman, Seddilbahirden beklenilen emir de geldi: «Görünen düşman gemisidir. Ateş edinizl» Filhakika öyle idi; gözlerimizin onünde bir bozukluk geçiren bu gemi, bir Alman denizaltı gemisi idi ama ateş açmak emri geldiği zaman iş işten geçmişti. Bundan sonra, bir daha böyle bir müna sebetsizlik yapmamak ve Almanları kendimize güldürmemek için 236 sırtmda, yarın üstüne iki tane 10 santimetrelik gemi topu konulmasına karar verildi; fakat o günden sonra da, düşman denizaltı gemileri suyun yüzünde kendilerini göstermemek gibi fena bir huy peyda ettiler. Bu toplar da, tek bir defacık bile ateş edemediler. Fransız zabit ve muharriri Şarl Ru da bu hâdiseyi şöyle anlatıyor: «19 haziran günü saat 11,30 da bozuk bir düşman denizaltı gemisi Kerevizdere karşısında suyun yüzüne çıktı. Bunu evvelâ siperlerdeki piyadeler gördülerse de düşman gemisi olmasından şüphelendiklerinden topçuya işaret verin ciye kadar epey zaman kaybetti ler. Topçu da, ayni sebeble ateş açmcıya kadar bir hayli zaman kaybetti. Bir dağ bataryası nihayet ateş açtıysa da mesafe uzun geldi. Işte bu sırada denizaltı gemisinin çağırmış olduğu bir romorkör Boğazdan inerek bunun yanına geldi ve gemiyi arkasına takarak rahat rahat Çanakkale yolunu tuttu. Bu esnada birkaç yaylım ateşi yapıldise de tutturulamadı. Hâdiseyi pek geç haber almış olan beş Ingiliz ve Fransız muhribi boşuna bir takibden sonra geri döndüler. General Guro gerek hâdise esna sında, gerek sonra piyade ve topçuya pez ziyade kızda. Hakkı da yok değildi. Bir Alman denizaltı gemisini batırmak için bundan daha müsaid fırsat ele geçirilemezdi. Fakat vazifedarlar arasındaki it tihadsızlık ve kararsızhk yüzünden fırsat kaçınlmıştı. Gerek topçu nun, gerek bahriyenin Boğazda vukua gelebilecek fevkalâde haller den hemen ve adeta otomatik bir tarzda haberdar olmaları lâzımdı. Bu vak'adan bir ders aldık. Ku mandan, gerek piyadeye, gerek topçuya, Boğazda görülüp te Fransız ve Ingiliz renkleri göstermiyen bütün denizaltı gemilerine ateş etmeleri için emir verdi.» VtYANA: 18,05 gramofonla dans b,avalan . 19.15 gramoîonla Litvanya havaları 20,25 Avusturya halk sarkıları . 21,10 «Hayal çl> çeklerl» üç perdellk operet 22.50 haberler . 23,50 spor haberlert ve son haber ler 24,20 şarkılı cazband orkestrası 1,35 gramofon. Gönüilü kıtlıtjı Askerlerimden bu on gönüllüyü istedim. On tane değil; bir tane bile çıkmadı. Efrad, gayet makul olarak burada da kâfi derecede tehlikeye maruz bulunduklannı ve yüzde yüz muhakkak bir ölüme atılmakta mana olmadığmı söylü yorlardı. Bununla beraber evli olmıyan dört askeri kandırdım. Bunlar da şahsan beni sevdikleri ve bana sadık oldukları için, kabul etmişlerdi. Karıma bir veda mektubu yazdım. Son bir defa daha oğlumun resmini öptüm. ve hareket emrini beklemeğe başladım. Bu emir, geceleyin telefonla bana bildirilecekti. Saat 22 de telefon çaldı. Ne yalan söyliyeyim, kalbim çiddetle çarptı. ölüme gidiyoruz! Hayır! Erkânıharb yüzbaşısı Düflo, baskm hareketinden vaz geçildiğini ve teklifini kabul ettiğim için miralay tarafından bana teşekkür edildiğini söyledi. Hele şükür kurtulduk. Bu aer serice baskından kimsenin sağ dönmiyeceği muhakkaktı. O vakittenberi ne zaman, bu yapılmıyan ba«km aklıma gelse, erkânıharbiye heyetinin, böyle bir fedakârlık için, neden beni düşündüğünü kendi kendime soranm. Ben kıdemli ve yaşlı bir zabittim; halbuki topçu kumandanı miralaym etrafında, birçok genc zabitler vardı ki tehlikeli de olsa rütbe ve nişan kazanmaktan korkmamaları lâzım ge lirdi. Bu sualın cevabını ben bir türlü veremedim. Fakat... Israr etmemek daha doğru... BERLlN: 19,05 bir kıskanehk faclası . 19,55 gramofonla musiki 20,15 konser 21,05 cr. kestra konseri 22,35 Laypzlgden nakll 23,05 haberler 23 25 Kolonyadan nakü. BUDAI'EŞTE: 18,05 gltare konserl . 18,30 Konuşma . 19.05 Çlngene musikisl 20,05 konferans20,30 piyano konserl . 21.15 radyo plyesl22,10 haberler 22,30 büyük Avrupa kon. seri: Operet parçalan . 24,05 salon or kestrası. Bir talebemn sahadeti Bu şahidden sonra; Yalovanm Ka • dıköy ilkmekteb talebesinden on üç ysşlarmda Hüseyin çağınldı. Yası küçük olduğu için yemîn ettirilmedi. Yalniz; riyasct, bir mekteb talebesinin yalan söylemekten sakınması lâztm gel diğini kendisme ihtar ettL Küçük şahid de şöyle anlatmağa başladı: « Yalovadan motöre sebze yüklendi. Faik kaptan aynca müşteri alrrfdı. «Siz boğulursanız altrms kişisiniz. Ben bir kişiyim. Paranızı vere • yim; vapura bmin» dedi. Biz de kayığa binerek açıldık. Yolda motör ye • tişti. Kayıktakiler; «ya bizi de nvotöre bağlarsm; yrhud mahmızı indiri • riz.» dediler. Faik kaptan kayığı bağladı. Heybeli önlerinde aramıza vapur girdi. Hal't koptu. Çarpuma oldu. Kayık battı. Çarpışma sırasmda uyanıktm. Kayıkta ahalinin oturduğu yerde bir köylü feneri vardı Motörün de yanlannda ve direğinde fenerler yanıyordu.» Riyaset makamı bu küçük sabide direkte fener olduğunu kat'î olarak bilip bilmediğini sordu. Hüseyin buna da: Bir motör bir kayığı taşirsa behemehal bir beyaz fener olacaktir.» cevabmı verdi. Bu sefer de riyaset makarrn bunu nereden bildiğini şahidden sordu. Bu suale de «muaHimimiz öğretti» cevabı alındl. Şahidîn hazırlık tohkikatınüa • ki ifadesile mahkemedeki sözleri bir • birme uymadığı için reis Suad: c Mualliminiz size doğruyu da söylemenizi öpfrebnedi mi?» MukabeIesinde bulundu. Şahid rençper Kadir de kayığm YaIovad'n nasd aynldığını motöre na • sıl bağlandığı ve kaza safahatini an • lattıktan sonra k'yığın direğinde; motörün de yanlarile direğinde fenerler olduğunu söyledi. Habluki bu şahidin de istintak hâkimliğindeki ifadesinde kayıkta ve motörün direğinde fener olmadığı yazılıydı. Şahid buna karşı; ilk ifadesinin henüz denizden çıktığı sırada olduğu için böyle olduğunu söyledi. Reis; bahsedilen ifadenin kazadan sonra Yalovada verumiş olduğunu hatırlattı. Dinlenen bir kısım şahidler de he • men hemen ayni malumatı verdiler. Bursa, Kütahya ve Yenişehirde bulunduklrn anlaşılan birkaç şahidin yerlerinde istinabe suretile ifadelerinin almmasına birkaç şahidin de çağırılmasına karar verilerek dava başka güne bırakıldı. Şahidler ne diyor? Suçlulann sorguları bittikten sonra dinlenen şziıidlerden Yalovalı Rençper tshak şunlan söylemiştir: « O gün motöre sebze yüklendi. Yük çok oldufu için Faik kaptan aynca müşteri alamıyacafinı söyledi. tçimizden birkaç kisi çıktı. «Bir piyade hıtar, gideriz.» dediler. Piyade tutuldu, bindik yola çıktdc Arkarrazdan motör de yetişti. Kayık ufak; yolumuz da uzun olduğundan Faik kaptana yalvardık; k?yığı motcie bağladu Heybeli açıklaraıa geldiğimiz zaman önümüze bir silep çıktı. «A man!> diye bağrırmağa vakit kalmadan bize çarptı. Kayığa su girmeğe başladı. Vapur çekip gitti. Biraz sonra kayık battı. Herkes canmı kurtarmağa koyuldu. Deniz e dökülenlerden bir kismı «Sizde din, iman yok mu?» diye bağırdılar. O zaman da vapurdan flîkalar indi. Denizden birkaç kişi al • dılar. Vapura götürüp ocak dairesine indirdiler. Gemi Kartala gidip demirledi.. Matörün iskelelerinde ve dire ğinde fenerler vardı. Ben çarpışma sırasında kayıkta uyuyordum. Sarsuitı 0e uyandım.» Suçlulardan Furuzan vaourunun sü varisi Hüsnü kaptanm vekili; bu şahidin hazırlık tahkikatındaki ifadesile mahkemedeki sözlerinin tamamile zıd olduğunu söyledi. Ş^hidin hazırlık tahkikatındaki ifadesi okundu. Bu ifadede kayıkta ve motörün direğinde fe ner olmadığı yazılı idi. Şahid buna da: «O zaman henüz denizden çık miştim; belki öyle söylemisimdir.» cevabını verdi. HAMBURG. 17,50 haflf musiki konserl 19,05 ko nuşma . 20,05 musiklll plyes 21,05 spor neşrlyatı 21,20 haberler 21,30 eğlen celi muhtellf neşrlyat 22,30 konser: Muhtellf bestekârlann meşhur eserlerl. Engelleri aşarker [Bafmakaleden mabaid] bütün kurtuluf utku (zafer) muz, en çok birkaç yil içinde körletici bir pasa bürünmüş olacaktı. Halbuki: llk büyük engeli aşan Türk güresi, ondan hiç te ufak olmiyan engelleri birer birer as • b ve yendi. Ve bu, onu bîr güreçağı yaptı. Ulusal güreyi böyle engeller alpı yapan ve her kivildmile yeni bir hizalevi tutuşturan büyükbüyüğü in • sel (insanî) tarih, ilkönce, Türkiyede görüyor, Atatürkte... Btz artık, ulusal varlığimizm en son engellerini aşmak üzere bulunuyoruz. Arkaya çevrilen göz, yalniz aldatmiyan bir umutla ileriye bakabilir artık. Çe tin güreşle bilenmis hiza, ancak, yeni ve genç bir tefneçelenği yakisir. Gö rüyoruz, olacağin eli bunu örüyor, şimdi... Bizim budunsal varlığimizm her alaninda yamah bir hirkamiz vardı: Ulusumuzda, hukukumuzda, eko . nomimizde, kılığimizda, evimizde, yirimizda, dilimizde... Içine küf ve eskilik sinmiş dolaptan son parçalan da uzaklastirmis bulunuyoruz: Musiki ve dil... Rus ussever (hâkim, füosf) i Tolstoyun, çiftçisini, yerinde bir 8r nek diye burada anmak isteriz: Tols • toy bu yajh emekliye iyice bir ev yapUrmağı ve ona son günlerinde ağır i • sınm yorgunluğunu unotturmayi dü fünüyor. Çiftçi ne diyor, biliyor mu sunuz? Yalvariyor: Etme, ağam, di yor, etme... Bana kulübemi birak.. Ben bu yikık yerde evlendim, çoluğum, çocuğum burada doğdu, burada bü yüdü.. Tanrini seversen, dokunma beniro kulübeme... Tıirk güresi engellenni asarken sağdan soldan işittiklerimiz bu oldu. Kendüerini sezememis olanlar; eskinin terinden, küfünden, yüreğe yâd gelmi yen kokusundan kolay kolay ayril . miyorlar. Tolstoyun çiftçisi körgöre • neğin duygusal (hissî) karanlığmda bunalmis bir tiptir, eski benliğini bo saltmaktan ve büsbütün boş kalmak • tan ürken bir tİD.. Musiki ve dil devrimimizde de böyle tiplerin baska türlü düsünmiyecek • lerini pek iyi biliriz. Eski kulübeden ayrilmamak, eski yaşayiş dekorunu asmamak yalniz kifinin işi olduğu vakit, isterse önümüze tozlu bir oy örneği serflmis olsun, bizi o denli düsündürmüş olmaz. Fakat bu oy ve bu tip; bütün kurumun güresini uçurumun kiyisina üetir gibi göründüğü vakit genis yü .rekliliğin sirası olmadığmı anlamis o luruz. Türk devriminin astığı ve as . mak üzere bulunduğu engeUerin hiç . biri kişisel (ferdî) bir boyada değil dir. Onun için yikılan ve ortadankaldirılan eskilik; Türk kururaunun diri değerlerini dile getirmiştir. Devrimle . rin de kurumları, değerce, ululandiranı ve düşkünlendireni vardir. Çünkü: Devrimler de gördükleri islere göre numara alirlar. Bizim büyük devrimi • miz, şimdiye değin eşi görülmemis Kurtuluşlar devrimidir, siftn değer yapan bir devrim... Osmanlı ulusunda kişi bir sifirdı. Yeni devrim ulusunda siyasal kurumun değerli bir başlangid.. Hak anlamı sifirdı. Yeni ulusta kişiye temel veren bir göriis.. Buna istediğimiz gibi genisletebiliriz ve son dil güreşimize dek iletebiliriz. Bütün eski değerleri yenüerile, dirilerüe değiştirmesini bilen bir devrim. Bugün bizim, artık, yaratici bir değer siste • mimiz vardir ve onun için her güre kimddanisı bir yemiş verebüiyor. Ve gene onun için engeller asabüiyoruz. Musiki isinde de, dil işinde de böyle olacaktir. Artık uluya ve yükselişe doğru. M. NERMİ BRESLAV: ' 17,05 radyo orkestrası 19,05 spor nejrlyatı . 19,30 zamane neşrlyatı . 20,05 konser: Marte'nın eserlerl 21,05 muhtellf musiki parçalan ve şarkılar 22,30 kon sre: Muhtelif bestekârların meşhur eserlerl 23,05 haberler 23,30 dans havalan. Nöbetçi eczaneler Bu akşam nöbetçi olan eczaneler ftınlardlr: Mehmed (Büyükada), Tanaç (Heybeli), Salih Necati (Bahçekapl). E^ ref (Ankara caddesi), Cemil (Beya zld), Yorgi (Küçiikpazaı), lsmail Hakkl (Şehzadebaşl), Sanm (Aksaray), Rldvan (Samatya), Hamdi (Şehre mini), Fuad (Karagümriik), Hilâl (Baklıköy), Hüsameddin (Fener), Halk (Hasköy), Merkez (Kaalmpa fa), Receb (Beşiktaş), Hilâl (Fln cUklı), CUUatasaray <oaiaıu ,.> Hasara uğramış bir denizaltı gemisi Bu sabah (18 haziran) yazmağa değer bir vak'a oldu. Eski Hisarlık ile Kerevizdere arasında Boğaza hâkim 236 sırtındaki tarassud mevkiinde bulunan nöbetçi, bir denbire, denizin içinden bir denizaltı gemisi periskopunun çıktığım görmüştür. Gözcü, dürbünü ile bu periskopu takibe başlamıs. ve biraz aonra, sulardan çıkan bir denizaltı gemisinin güneşin ışığile pınl pırıl yandığım ve akıntı ile ağır ağır sürüklendiğini görmüştür. Bu hâdise, hemen telefonla Seddilbahirdeki karargâhı umumiye bildiril di ve emir istenildi. Fakat bir türlü hiç bir emir gelmiyor ve denizaltı gemisi herkese şüpheli görünmeğe başlıyordu. Düşman mı, değil mi? Sakm Marmaraya giden bir Ingiliz gemisi olmasın; Ingiliz denizaltı gemileri Marmaraya girerken geçecekleri önceden haber verilirse de bu sefer, unutulmuş olamaz mıydı? Içimize bir defa kurd düştü. Küçük gemide bir bozukluk olduğu apaçık görünüyordu. Birçok arkadaşlar gibi ben de onu dürbünümle ta kib ediyorum. Kumanda kulesin de kimseler yok, bayrak ta çek memiş! Garib şey! Vakit geçiyor. Aşağı yukan gemi görüldüğündenberi bir saat geçti. Bir saattir denizaltı gemisi Boğazın ortasında akmtı ile sürüklenip durduğu halde Türkler, buna bir tek top atmadılar. Demek ki Vinikopulo (Yük«;kkaldirtm), Şişli (Şişli), Büyük (Kadlköy). Üçler (Yeldeğirmeni), Selimiye (Uskudar). ACiKLi BİR ÖLÜM Se'ânik eşrafindan merhurn Bay Ha san Aziz kizi Bayan Nüzhetin eşi ve tütün tüccarmdan Aziz Fikri ve Kum panyi Dassürans Jeneral Sigorta Şir • ketinin imzaya merun vekili Osman Fikri ve Tatko Şirketi muhasebe mü • diirii Etem Fikri ile ayni şirket me murlarindan Mukbil Fikrinm babatl manifatura tüccarmdan Suçlu talik istiyor Bu sırada motör kaptanı Faikin vekili söz alarpk: « Müekkflim Faik m a ü e m e y e devam edemiyecek derecede rahatsız olduğunu söylüyor. Şrhidlerin masrafı tarafımızdan verilmek üzere mu hakemenin başka bir güne bırakılmasını rica ederim.» dedi. Faik te ayni istekte bulundu. Mah • keme; suçlunun hemen Tabibi Adli tarafmdan muayenesinjn yapılmasma karar vererek muhakemeyi kısa bir zaman için tatil etti. Celse açıldığı vakit Tabibİ Adlî tarafından verilen rrpor okundu. Ra porda; Faikte duruşmanın devamma mâni teşkil edecek bir arıza göriilemediği bildiriliyordu. Bunun üzerine muhakemeye devam edilerek şahid rencper Harun dinlendi. Bu ş?.hid de şunları söyldi: « Motöre Yalovadan sebzeleri MEHMED FİKRİ Trabzonda kalb sektesinden ölmüşfur. Cenazesi Vatan vapurile tstanbula getirilerek bugünkü pazar günü saat on dörtte Şişlide Osmanbeyde Rumeli caddesinde 51 numaralı evinden ka!du rilacak, Üsküdardaki aile kabrine defnedi'ecektir. Allah rahmet eyliye. Sıgındere muharebesi Fransız topçu zabiti, 18 haziran günü Ingilizlerin Sığındereye (bu isim Zıgındere şeklinde de yazıl maktadır) karşı şiddetli bir taarruz yaptıklarını yazıyor: Muharebe her iki tarafta da şiddetli idi. Taarruza memur edilen 29 uncu Ingiliz fırkası, önce biraz arazi kazandise de sonra ağır zayiatla geri atıldı. Zayiat arasmda generalleri de var. Türkler, bugün de tek kollu bir adamla boks maçı yapmışlardır. Çünkü Ingilizler hücum ederken Fransızlar elleri cebinde seyirci kalmışlardı. (Arkan var) DÜGÜN Bayan tzabel Dikranyan ile Radyurn ticarethanesi sahibi Jan Emirzenin oğlu Bay Armand Emirzenin düğünleri her iki tarafin akrabasi ve sehrimizin birçok mümtaz simaları huzurile cu ma günü Perapalas otelinde icra edilmistir. Tarafeyne saadetler dileriz. BRİGiTTE Sinema yıldızlarının ilâhisi HELM Aşk Heyecan Ihtiras ve macefa dolu yüksek bir eser.. TEŞEKKÜR Perşembe günü Beylerbeyinde ve • fat eden maruf tüccarlardan Hafiz Mehmed Efendinin bizzat cenaze me • rasimine ge'mek ve yahud yazı ile taziyette bulunmak suretile kederlerimi • ze istirak eden ehibba ve dostlarimiza i ayrı ayri teşekkürlerimizi bildirmeğe a' cilarimiz müsaid olmadığindan muhte| rem gazetenizle teşekkürlerimizin cümlesine iblâğım dileriz. Mütevaffanin zevcesi Nadire Oğlu Nail Damadı Turgud CASUS KALBi Bu haffa S A R A Y Sinemasında tarcfi birtnct sahifede\ trrılması takarrur etmis olan Ereğli mensucat fabrikasmm makineleri de ihale edilmistir. öniimüzdeki aylarda bunlar da gelmiş olacakhr. Ulusal sanayide bir devre! Yunan Bulgar hududundaki tahkimat fBaj tarafı birinci sahtfedel TUNÇDAN Vücutlar filminde cazibedar ve gözel kızlarla beraber olduğu ha!de seyre koşatı bin'erce seyircileri eğlendiriyor. ve alkışlar toplıyor. ÎJaveten : BABA NOKL emsa siz renkli bir SILLY SENFOJNI F O X J U R N A L Bu faafta : Herhalde görmeniz lâzım gelen bir film ALEXAJNDRE DUMAS'ın büyük aşk romanı E D D i E C A N T O R tamamen renkli ve zengin ve muhtegem son temsili Büyük elçimizle M. Çaldaris arasında bir mülâkat Atina 16 (Hususî) Türkiye büyük elçisi, Basbakan M. Çaldarisi ziyaret ederek kendisile uzun boylu komısmustur. Hâkumet taraftan gazeteler bn konufmaların gazetelere mübalâ • ğalı bir sekilde geçen Bulgar hududundaki tahkimatla alâkadar olduğunu yazıyorlar. Nazilli fabrikası Üsküdar Hâle Smemasmda Asrî talebe Mümessiü. Rt'MAN NOVAK llâveten : Dünva haberleri Şehzadebaşı T Ü R A N (Eski Mitlet Siitner Bank umum müdürü Nurullah Esad ve heyeti fenniyesi E ğe mıntakasındaki tetkik «eyaha • tiiHfen avdet etti. B.Mika tarafından Nazillide açüacak iiçüncü mensu cat fabrikasmm yeri tesbit edil • mîştir. öniimüzdeki ilkbaharda in •aata başlanacaktnr. La DAM O KAMELYA Bütün seyircilerin kalplerinde silinmez izler bırkkmaktadır. YVUNNE PRINThMPS, bütün kalbi ile oynıyarak ve bütün dehasmı göstererek MARGUERHTE GvüTlER rolünü çok güzel bir surette temsil edıyor. FRESNAY da pek müketnrael bir ARMAND DUVAL oluyor. Demir sanayü hazırhklart Sümer Bank dıs sanayii için Safranbolu ile Zonguldak havalisinde tetkikat yaptırmaktttdır. Bu tetkiklere Alman miitahassısları da istirak «tmektedirler. Yunan hükumetinin Sofya elçisine verdiği emir Atina 16 (Hususî) Yunan hükumeti Sofyadaki elçisine Bulgar hiikumetine hududdaki tahkimata dak izahal vermesini emretmistir. Bu hafta SUMAR Sinemasında ^ = ^ OPERET HEYETİ (Onsekiz Kocalı Kadın] Orjerct 3 perde büyük Jm [ I I Ş BALE Tivatrosunda bu akşam CEMAL SAHİR k HEYH.TI

Bu sayıdan diğer sayfalar: