25 Nisan 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

25 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cumhuriyet 25Nisanî935= Duyuk aaam Babasını sever miydi? Buna: «Evet, severdi» denemez. Onun için duygu EU sevgiden ziyade bir çekinme, bir örkme ile anlatılabilirdi. Annesinin büyük bir konaktan çıkma bir besleme olduğunu şöyle böyle, henüz se kiz yaşının yetişebileceği bir anla yışla öğrenmişti, babasına gelince... Onun ne olduğunu pek iyi bilmiyordu, yalnız büyük bir adara olduğuna irianmıştı. Beslemelikte edinilmiş huylanm kocasına karşı bütün davranışlarında da kullanan annesinin onu soyup giydirisinden, yemekte yerinden ikidebirde kallap bardağına su koyuşundan, yere düşen havlusunu alıp dizlerine ye.rleştirişinden, her sözüne: cPeki erendi! Evet, efendi!» diyişinden ba<hyarak evin içinde babasmın somurt kanlığuıa, kimbilir nerede ne büyük işler başardıktan sonra köşe minderinde yan yatarak çatık kaşlarla, sü zük gözlerle yorgunluk alışma kadar herşeyle anlamış ve inanmıştı ki ba bası büyük bir adamdır. Aralarmdaki bağlarda da bir babalık ve oğulluk ilişiği yokru; babası onu sevmiş, okşamış, öpmüş miydi; bunu bilmezdi, kendisi de onun büyüklüğünün uzağında dolaşmağa öyle alışmıştı ki bunu düşünmezdi bile... Bâbasıntn ne dizlerine çıkmış, ne başını göğsüne dayamıştı; onun koku sunu bile bilmezdi; onun hakkında yalnız bir duygusu vardı, onu bir büyük adam diye tanımak ve bununla Övünmek... Bu, kendisinin yüreğinde bir baba için duyulmak üzere birikmiş ne varsa onlan duyurmağa yetişiyordu. O mı küçücük evlerinden çıktıktan sonra yürürken, bekçiye, köşede bakkala, komşulan terükçiye, hatta ilk mektebin, kendi mektebinin kendi muallimine selâm verirken gördükçe göğsünün içinde kabaran bir kıvanc olurdu. Babası neydi, ne yapardı, bütün gününü nerede ne işlerle geçirirdi? Bu nu pek iyi bilmezdi ama onun bir memur, şu hükumet dedikleri makine • nin, her işin yolunda dönüp işleme • sine pek büyük yardımı olan bir tekerleği bulunduğuna inanı vardı. Sokaklarda, şuradan buradan geçışlerinde, büyük konaklarla, yüksek bina larla kendi küçücük, bir tarafına yaslanmış, kapkara evleri arasmda bir öîçü yapmamış, buralarda kimlerin yaşıyabileceklerini, onlarla kendi babasmın arasmda nasıl bir açıkhk ka • labileceğini düşünmemişti. Yalnız annesile birlik çıkışlan olurdu, büyük binaların önünden geçerken başım kaldınr, bakar, babasınm ağzından ikidebirde cdaire...» diye çıkan söz için: «Burası olmalı...» derdi. Kimbi « lir, babası orada ne yapıyor? Bütün bu sokaklan dolduran kalabalık, gürültü, birbirine çarpmadan dönüp işliyorsa, bütün bu hayat kurumunda düzen bozulup, kırılarak parçalan dağılıveren bir şişe gibi yerlere se rilip dökülmiyorsa, bunu babasınm ellerine, enun büyük başmm içinde lşliyen düşüncelerine borclu olmalıydı. Bunu küçücük dimağmm sisleri arasında düşünürken çatısmdan kal "dınmına kadar gözlerile yokladığı o büyük binalann bir tarafmda ba basının gölgesini göreceğini umar dı. Ve sevmediği, hatta sevemediği için kendisine biraz da hınç duyduğu bu adam için başka türlü bir duygu, bir övünme, böyle bir kimsenin oğlu olmaktan doğan bir sevinc kabanr, ve bu duygu sevgi duygusundan boş kalan yeri doldurmuş olurdu. Daire?... Bu ne demekti?.. Nasıl bir yerdi Jd bütün iplerin ucları gelip orada toplanırdı, ve bu uclar babası nın parmakları arasmdan geçerdi?... Bunu kendi kendisine büsbütün açık değil, ancak şöyle böyle sezilen, bir karartı arkasında beliren bir sorgu gibi düşünürken babasını şişkin karnı üzerinde düğmeleri iliklenmiş caketile, elinde bastonuna dayana daya • na, koltuğunun altma sıkıştırılmış koca cüzdanile bunun içinde dört beş köfte yahud iki lop yumurta, biraz kaşkavalla iki dilim ekmek olduğunu bilmekle beraber ağır ağır, olanca büyüklüğünü ve kafasmın içindeki işlerin yükünü zor taşıyorca «na, sallana sallana yürürken, etra fına selâmlar dağıtıyorken görür gibi olurdu. sczün ne demek olduğunu aniıyacak, babasını orada görecek, onun ne bü yük bir adam olduğunu öğrenecekti. O gün bayramlık esvabmı giydi, saçlarını taradı, başfiıda mekteb kasketi daha iğrice, daha şakrakça bir bi çim aldı. .Baba oğul beraber yanyana yürü düler, uzun uzun sokaklardan geçti ler, artık çocuğun bacaklarında bir gevşeklik başlamak üzere iken bir yan sokağa saptılar, bir basıkça eve girdiler, babası kapıda duran adama şapkasının kenarma dokunarak se lâm verdi, o elinden bastonunu alıp bir tarafa yerleştirirken: «Eyval lah!..» diye karşılıkta bulundu, karanhk bir yerden geçtiler, çocuk için den «burası nedir, acaba?..» diyordu, bir odanın açık duran kapısından girdiler. Babası başmı epeyce iğerek, ta dlbde, pencerenin yanında büyükçe bir masanm başında oturan genc bir adama selâm verdi; o önündeki kâ ğıdlardan gözünü ayırmıyarak hafif • çe başını salladı. Etrafta üç kişi da ha vardı, onlan da şöyle bir selâm ladıktan sonra ta kapının yanında bir masanm üzerine cüzdanmı attı, bir eski boş iskemleyi odanın kena rından çekip masanm duvar tarafı na koyduktan sonra oğluna: Sen şuraya oturursun, bekler sîn... dedi. Kendi de yerleşti, masanm bir gözünden büyükçe bir defter, bir başka gözünden bir küme kâğıd çıkardı. O zamana kadar yazı yazan ve onların geldiklerini ancak şimdi gör 4 müş gibi başını kaldırarak bakan birisi, sıntarak: Vay, efendim, gun aydm... dedi; biz de merak edip du ruyorduk. Nasıl oldu da hergün er kenden damlarken bugün geç kaldı, diyorduk. Meğerse mahdum beyefendi berabermiş. Nekadar olsa çocuk ayağı... Maşallah, nekadar da büyü müş, serpilmiş, bu genc yaşta böyle evlâd yetiştirmek, herkese nasib olacak bir nimet değil, hayrülhalef desenize... Değil mi, başefendi?... Başefendi denen o dibdeki genc gözlerini kâğıdlarından kaldırdı ve gülerek: Küçük bey, babasmt tıpatıp benziyor. Hele kasketi de nekadar yaraşmışL dedi. O zaman çocuğun aklı başma geldi, kasketini çıkarmayı nasılsa u nutmuştu, hemen elile onu kavrayıp çıkardı; fakat, kıpkırmızı, nereye koyacağmı biloniyerek dizlerinin üzerinde tuttu, ve öylece kaldı. Babası gözünün bir ucile çocuğu göstererek ve başefendiye bakmağa cesaret edemeksizin «gün aydın!» diye başlıyan ve zevzekçe hep sırıtan adama: Alayın sırası değil L dedL Fakat alay hep öyle devam etti. O zevzekçe adamdan başhyarak sıra ile, başefendiye kadar hep birer birer, ona takıüyorlardı; bir aralık babası gözlüğünü takarak hokkasma baktı: Buna gene kran koymuşsunuzL însaf be yahu!.. dedL Hep birden kahkaha ile güldüler. O, iki ellenle çocuğu göstererek: Tam sırasını bulmuşsunuzL demek istedi. Hokkayı temizlemek için yerinden kalktı, dışarıya çıktı. Tam bu dakikada o zevzek adam kapının ötetarafmda oturan, ancak yinni yaslarında bir gence: HaydiL dedi. Gene elinde bir kâğıdla ye rinden fırladı, öteki de masasın dan kalkıp geldi, babasmın cüzdanmı aldı, içinde ne var ne yok hepsini çıkarıp yerine buruşturulmuş kâğıdlar tıktı, ve sanki hiçbirşey olma mışçasma cüzdandan aşırdıklannı alarak tekrar geçip yerine oturdu. Elinde kâğıdla çıkan genc de geri geldi: Oldu, dedi; hiç farkmda değil... Bütün bu şeyleri pek iyi anlamıya rak, fakat yüreğinde derin bir sızla yışla göreH çocuk, o zaman babasınm elinde temizlenmiş hokka ile, ve Darmaklan mürekkeble simsiyah olmuş, avdetini gördü. Ve, gene gördü H, babasmm ta arkasında, caketinin altında, oturula cak yerin biraz üstünde, kalm bir yazı ile bir kâğıd var... ve okudu: Gün *•• aydın... Bir gün akşam yemek bittikten sonO zaman elini uzattı, kâğıdı kopara annesi korkak bir sesle babasına rıp attı, babasına göstermeden... Sonertesi gün için yapılacak bir işi an ra iğilip, hıç&ırıklrrını zaptederek balattı; o, kaşlannı çatarak, dudaklarmı basınm kulağına, birinci defa olarak şişirerek, gözlüğünü burnunun üstünsevgi anlatan bir hitabla: den çıkarıp süzük gözlerle sanki da Babacığım, dedi; bana izin veriha iyi anlamak için dik dik bakarak niz, daireyi gördüm, şimdi eve dönesordu: yim. Yemin ederim Jd uslu uslu otu Olur, gidersin ama oğlanı ne ya rur, derslerime çalışırım... panz? Mekteb kapalı, onu yalnız bıO da böyle alayla başlıyan güne çorakmak doğru değil... cuğun şahıd olmamasmı istemiş ola Annesi korka korka, yalvanrcasına: cak ki hiç ses çıkarmıyarak evin anah Acaba, dedi; yanmıza alsanız da tarını cebinden çıkanp çocuğa verdL •*• daireye götürseniz olmaz mı?... O dakikaya kadar söylenen sözlere Eve girdikten sonra, merdivenden pek dikkat etmiyen çocuk bu daire koştu, yatağına gitt'. yüzükoyun ka SÖzünü işitince yüreğinde bir çarpınpandı, o zamana kadar zaptedilmiş tı dııydu, ve gözlerini kaldırarak ba hıçkırıklar birden ta^tı, saatlerle ağbasına baktı. ladı, ağladı, sonra uykusuz geçen geO, biraz düşündükten sonra: cesinden kaian bir yorgunlukla derin Olur. dedi; yalnız kıhğına kı derin, fakat hep göğsü körüklenerek, yafetine biraz çekidüzen vermeH .. uyudu. Çocuk bu gece uyuyamadı, artık 5u Birden, babası, o büyük adam, bir Halîd Ziya Uşaklıgll Konya köylüleri bayram yapıyor Kavalar çok M gittiğinden mahsul çok bereketli Konya (Hususî muhabirimiz den) Bu sene kış Konyada ziraat için nek müsaid geçtL On üç kazası ve 43 nahiyesile geniş bir mıntaka olan Konya vilâvetinde çifçinin yüzünü bu kadar güldüren iyi kış pek ender olarak geçermiş. Bu îtibarla Konya çifçisinin sevincine son yoktur. Köylü, bu sene en bereketli senele rin bile vermemiş olduğu mahsulü alacaktır. Vilâyet dahilindeki bütün akar sular. memba sulan birkaç misli fa.Tİalastı. Senelerdenberi sulanma yüzü görmemiş «lan bağlar da bu sene birkaç defa sulanmış ve artık üzüm kütükleri de bütün diğer mahsulâtı arzive gibi suya kanmışlardır. Eskiden bu mevsimde sulama sa hasında kavgalar, gürültüler eksik olmaz ve herkes tarlasını bir kerecik olsun sulayabilmek için hayatmı bile ortaya kordu. Şimdi akan ve cedveller vasıtasile tarlalan sulamağa mahsus olan sulann yüzüne bile bakan yoktur. Bu sene eski senelere göre birkaç misli fazla zeriyat yapılmış olduğundan feyiz ve bereket t e o nisbette çoğalacak ve mutlaka halkm yüzü gülecektir. Zürram söylediklerine göre bundan sonra hiç yağmur yaŞmasa gene mahsulât için tehlike yoktur. Bir numtme fıdanlığı yapılch Geniş Konya mıntakasmda mey vah ve mey\a>z ağaçlara çiddetle ihtiyaç vardır. Hususî muhasebenin, Belediyenin, Ziraat dairesinin fidanlıklan yıllardanberi büyük faaliyet gösterdikleri halde bu ihtiyacı bir türlü karşıhyamıyorlar. Bunu nazarı dikkate alan Vilâyet bu sene Unıumî meclise yaptığı teklifi kabul ettirdi ğinden bedeli iki senede ödenmek üzere yedi bin liraya ve «Meram» da bir bahçe alınmasma karar verildi. Şimdi şehre 9 kilometro uzakta bu • lunan ve 20 dönümü mütecaviz olan bir bağ ve bahce satm alınmış bulunuyor. Burası Konyanm Ziraat Başmüdürlüğünün eli altmda bir nümune fidanlığı olacaktır. Konyanm boş ovalannı ağaçlandırma faaliyet ve mesaisinin en yeni bir eseri olan bu fidanlığın tesisi halkı pek memnun etmektedir. Konya yeni ve mühim bir istikbalin eşiğindedir. Bu istik balin en bellibaşh vasiı meyva, a ğaç, gölge.. olacaktır. M. Aysel Cumhurıyet,, in müsabakası Tarihin meşhur simalan Büyük mfîsabakamizır?, tafsilâtı Karilerimize manen faydalt ve maddeten istifadeli olacak bir müsabaka tertib ediyoruz ve bunun için 1500 lira hediye veriyoruz. Müsabakamızm esası şudur: 12 Meşhur kumandan 12 Meşhur devlet adamı 12 Meşhur kadm 12 Meşhur kâşif 12 Meşhur iş adamı nın hayat ve muvaffakiyetlerini sırasile ve grup halinde neşredeceğiz. Makaleler salâhiyettar kalem ler tarafmdan yazılmıştır. Her makaîenin içine bir de rey varaksı konulcaktır. Karilerimiz bunları grup sırasile doldurup bize yollı yacaklardır. Yani 12 kumandan dan, 12 iş adamı veya kadmdan her birine begenişlerine göre 1 inci, 2 nci, 3 üncü, ilâ.... numara vereceklerdir. Bu suretle 60 meşhur şahsiyet hakkmdaki fikirlerini tesbit etmiş olacaklar ve 60 rey varakası do lunca «Cumhuriyet Müsabaka memurluğuna» göndereceklerdir. Beş seri neşrolunup reyler tamamen bize yollandıktan sonra tas nif işine başlanacak ve rey vara kalarındaki isimler sıraya konula caktır. Her grubda en çok numaıa alan büyük adamlara rey verenler veya bu intihaba yaklaşanlar ara sında 500 kariimize 1500 liralık mükâfat verilecektir." Müsabakaya iştirak için şcyle hareket edeceksiniz: Rey varaka larını kesip saklamak; her seri bittikçe 1 inci, 2 nci, 3 üncü ilâ... Numara koymak ve 5 seri tamam o lunca hepsini bize yollamak. Bu 60 meşhur simaya aid reylerir.iz tasnif olunacak ve çok rey kazan mış olanlara seçen okurlarımız birinci sahifede ilân ettiğimiz 1500 liralık mükâfat ve hediyeleri ka • zanacaklardır. Büyük lcumondanlar: 3 Atıibal Kendi milletini hür ve zengin ya şatmak için başka bir milleti boğmak istiyen adam!.. îşte Anibal budur ve bu ülkü ile uzun yıllar didinmiş, ak la sığmaz güclükler yenmiş, tarihi imrendiren talsmlı işler becermiş ve gene ülküsüne bağlı olarak göçüp git * miştir. O, dünyaya gözünü açüğı gün Roma ile Kartacanm birbirine yan baktığmı gördü. Yürümeğe başlar baş lamaz da babası tarafından mabede götürüldü, ilâhlann önünde diz çöktürüldü, kendisine yemin ettirildi: Ölünceye kadar Romaya düşman ola caksın ve Romayı yıkmağa çalışacaksın!.. Anibal bu yemine sadık kaldı ve bütün ömründe Romayı devirmekten başka birşey düşünmedL Daha ço cukken arkadaşlanna bu ülküsünü fısıldardı, genclik çağma girer girmcz Romaya gayzini apaçık haykırmağa koyuldu ve Kartacada yürüyen, ge zen, konuşan bir heyecan oldu. Romanın yatağma sığmıyan bir ırmak haline girdiğinl ve onun coşub taşmasile kendi yurdlarmm batıp gideceğini sezen Kartacalılar, Roma ırmağmı yatağmda kurutmak vazife sini Anibala verdiler. Genc asker, kendi ülküsüne tıpatıp uygun düşen bu vazifeyi sevincle omzuna aldı, çocukluğundanberi bir nefer gibi ara lannda yaşadığı ordu ile Ispanyaya geçti. Roma, benimsemek istediği İspanyayı Anibala karşı koruyamadı, bıraktL Kartaca kaplanını Italyada tuzağa düşürmek Roma kumandanlanna daha kolay görünmüştü. miş görerek tirtir titriyordu. Fakat genc kumandan, Roma için yalnız bır kâbus oldu, canlı bir yıldırım şekline girip düşmanm kalbine düşmedi. Niçin böyle yaptı?.. 2150 yıldanberi bu bilmeceyi bulan yoktur. Onun arka • daçları: cSen yenmeyi biliyorsun, kazanmayı bilmiyorsun» diye haykın yorlardı, kendisi İtalya topraklannm ortasmda karargâh kurarak Romaya yürümekten çekiniyordu, belki iliği ne kadar titriyen kediyi yese düşürüp şahlandırmamak istiyordu, yahud başka şehirlerin Romaya karşı ayak lanmasmı bekliyordu. Süel rütbeler î . Süel rütbclerin karşılıklan «Âli Askerî Şura» tarafından onaylanmışlır. £<ki rütbelerle karşılıklan şunlardır: Ceneraller ve Amirallar (Erkân) Müşür Mareşal, Büyük Amiral Birinci Ferik Orgeneral Oramiral Ferik Korgeneral, Koramiral Fırka K. Mirliva Tümgencral, Ti'mamiraL Mirüva Tnggeneral, Tugamîral Üstsubaylar (Ümera) Miralay Albay Kaymakam Yarbay Binbaşı Binba;ı Asubaylar (Zabitan) Kıdemli yüzbaşı önyüzbajı Yüzbaşı Yüzbaşı ' Birinci mülâzim Teğmen Mülâzim Asteğmen Zabit vckili Yarsubay Erbaşlar Başgedikli Başgedikli Başçavuş Başçavuş Başçavuş muavini Üstçavuş Çavuş Çavuş Onbaşı Onbası Her ne olursa olsun, Anibal hare ketsizdi ve Romalılar bundan istifade ederek bir ordu daha hazırlamışlar dı. Konsül Pol Emilin kumandasma vcgflen bu yeni ordu, Anibali «Can nes» da buldu, ve evvelki savaşları hiçe indiren bir çarpışma başladı. Kar taca, gene galibdi ve Roma ordusu imha edilerek kumandanı da zinciıe vurulmuştu. Pek kanlı cereyan eden kan mu harebesi Anibala şunu öğretti: Kolu budu kesilmiş olan Roma henüz ayaktadır, yıkılması da kolay değildir. Romalılar ise uğradıklan şu dördüncü ve pek ağır mağlubiyetten şu dersi almışlardı: Anibali Italyadan çıkarmak, bulutlar üstünde dolaşan bir kartalı iple avlamak kadar imkânsızdır. O halde bu kartalı yuvasına çekmeli ve orada ezmelidir. Anibal binbir yara içinde gene a yakta duran Romayı nasıl yıkaca ğmı kararlaştırmadan Romahlar plânlannı çirdiler, donanmalarmm üstünAnibal da ayni şeyi düşünüyordu lüğüne güvenerek Kartacaya bir or ve Romayı, kendi temeli üstünde çö du çıkardılar. Şimdi kartalm yuva kük bir hale koymak istiyordu. Bu M, yavrulan tehlikede idi ve o, uzaknun için askerlik tarihinin kaydettf larda dolaşmaktan vazgeçip yuvaya ği en yaman yürüyüşlerden birine gi dönmek mecburiyetine düşmüştü. Xrişti, Pirene dağlarmı aştı. Atlari nibal, Kartaca Senatosunun da daveti le, fillerile, ağırhklarile o yalçın dağüzerine ordusunu aldı, öz yurduna ları aşmak, düpedüz kartallaşmak de döndü ve on altı yıl önce Tessim su mekti. Anibal, orduya aşdadığı ülkü yu önünde yendiği Sipyonun oğlu taaşkile bu kanadlaşmayı başardı. Hat rafmdan idare olunan Roma ordusi ta Pireneyi aşmakla kalmadı, Alplan le Zama önünde karşılaştı. da geçti, İtalya ovalarına süzüldü. RoKartacayı korumak ve kurtarmak ma, kanadlı bir kasırga gibi dağlar istiyen Aniballa Romanm ve ayni zadan kopup gelen ülküJü orduyu geri manda kendi babasmın öcünü almağa çevirmek için Tessim suyu kıyılannşavaşan gene Sipyonun çarpışması, da mizraktan ve kılıcdan bir sed yaptarihin sayılı savaşlarından biridir. mıştı, seddin miman da «Pupilus Kendi topraklannda yenilen Roma, Sipyon» du. İki kumandan, mensub Kartaca topraklannda galib geldi, t olduklan iki milletin birbirine karşı talyada kmlmaz bir kılıç olarak do besledikleri hmca yakışır bir şiddet • laşan Anibal, öz yurdunda zayıf gö le çarpıştı ve Kartaca ülküsü^ Romalı ründü ve Zama, onun tarihini kapa kinine üstün geldi!» yan bir bulut oldu. Henüz yirmi yedi yaşmda buîunan Ordusunu kaybeden Anibal vata Anibal, Romanm bir kolunu kopar nmı da kaybetmişti. O zamanlar Bi dığına kanaat getirerek ilerledi, Tretinya denilen bizim şimdiki Bursa bi suyu 6nünde Konsül Sepraniyüsün vilâyetimize sığınmıştı. Romanm serordusile karşılaştı. Pireneleri, Alplan best kalan kolu oraya kadar da uzanaşan yiğit ordu için bu ikinci engeli makta gecikmedi, Bitinya Kralmdan de gidermek güc birşey olmadı ve Anibali istedi. Bu isteyiş, emir mahi Roma, bir kolunu daha kaybetti. yetini taşıyordu. Talihsiz Kartacalı, Şimdi sıra Apenin dağlannı aşma zincirler içinde Romaya gitmektense ğa gelmişti. Bu, denizden sonra ırmak şerefle ölmeği tercih etti, «eh, artık geçmeğe benziyordu. Anibal, hiç yoyeter. Romayı rahat bırakalım» di rulmadan ordusuna bu dağlan da a • yerek kendine kıydı, dünyadan tarihe şırtü, Arezzo Aretiyum mevkiine kageçti dar yürüdü, orada üçüncü bir Roma Yurdundan çok uzak ülkelerde, ordusunu eritti. Bu savaş, yalnız ce saretle değil, Anibalin yaptığı tal dağlar ve uçurumlar aşarak gerilmiş smh bir çevirme hareketile kaza düşman topraklannda birbiri ardm ca parlak z^ferler kazanabilmiş ku nılmıştı. Kartacalı kumandan, süva mandanlarm en başında Anibal ge rilerinin başma geçerek Romahları lir. Düşman yurdunda on altı yıl seydört yandan sarmış ve düsmanı son yar bir hükumet ve saltanat kuran bir neferine kadar imha etmişti Roma yoîu artık açıktı ve her Ro kumandan ise yalnız Anibaldir!... malı uykusunda Anibali aralarına gir Uluslar Derneq;i yerine büyük devîetler birliği IBaftaraft btrinci sahifede} SHrsada bir lngiliz Fransız Italyan itilâfının teşkili ile devletlerin harekete geçmesi lüzumunda ısrar eünişler dir. Her iki taraf erkânıharbiyelermia sıkı bir dbirliğini istihdaf eden bir îngiliz Fransız hava misakı şimdiden tetk^k ve müzakere edilmektedir. Üç büvük devlet, Uluslar Kurumu konseyinde tek cephe almışlardır. Uluslar Kurumunun istikbali için, bu hâdisenin ehemmiyeti büyüktiir. Fransanm şark misakma verdiği ehemmiyeti, Stresada terketmij olması kayde değer bir hâdisedir. j Fransa, îngiltere ve ftalyanin mu avenetine emniyetle dayanabilir ve Sovyetlerin muavenetine daha az muhtacdır ve ?ark misakı kendisi için bir yardımdan zivade bir yük o.'acaktır.» Gazete, makalesine şu suretle devaır etmektedir: «Bugün. ATmanya aleyhine tevcih edilmiş yafnız bir üçler andlaşmasma değil, fakat Muîolininin Uluslar Kurumu yerine büyük devletleri ikame etmek hususundaki fikrinin tatbikı yo luna gitmektedir.» ı Paris 24 Sovyet Fransız karşıl:klı yardına andlaşmasmda çıkan mü?kül!er bertaraf edilmiş gibi görünmektedir. Mah'n gazetesi, nihaî itilâfm M. La. val ve Potemkin tarafından hafta sonunda parafe edileceğini zannetmektedir. Figaro gazetesi, mühim noktala nn tesbiti arzusundan doğan gecikmenin meşru olduğunu, tnisakra makul esaslar üzerine kurulduğunu, Fransa nın kararlannı değiştirmek ihtiyacını hissebnediğini söylemektedir. Le Jour gazetesi diyor ki: «Moskova hükumeti, Parisin natü hareketini değiştirmemek azminde bulunduğunu anlamışur. Moskovanın Fransayı memnun eden formülii ka bul etmesi, kuvvetle muhtemeldir.» Jurnal da, Sovyetlerin şimdiki halde Fransanm metalibine karşı koymaktan vaz geçtiklerini teyid etmektedir. Malumdur kî, Fransa, karşıJıklf miizaheret kaziyesinin otomatik bir $urette mevkii fiile geçmesini ve gerek Fransada, gerek Fransız müstemleke lerinde komünist propagandasına nihayet verilmesini istemektedir. Binaenaleyh, andlaşmanm ak'^ma, sabaha parafe cdilmesi ioubtemddir. , M. Turhan TAN Bu rey varakasıni kesib sakîayînîz Sörler gidiyorlar ECNEBİ MEHAFlimT C u m h u r i y e t i n tnüsabakası Cumartesi giinü şehrimizdeki ecnebi mekteblerinde bulunan Sörlerin Paristeki merlerinden bir liste gelecek ve bu Ibtede ismi olan'ar bir lıafta içinde hazırlıklarını yaparak gösteriien yer lere hareket edeceklerdir. Bu cümlc den olarak bazı ecnebi mektebler piyanolanm satmışlar, telefonlannı kes • mislerdir. tarafma iğne batmış bir balon gibi söndü; birden kökü kurumuş bir ağac gibi yapraklan sarktı, söndü, dökül dü... ve daire kâğıddan yapılmış bir ev gibi tutuştu, yandı, külleri savruldu. Fakat o zaman babası için hiçbir vakit duymadığı bir sevgi ile yüreği dolarak uykusundan uyandı, ve ak şam o eve dönünce, cesaret etti, ya • nma gitti, birden kucağma atıldı, iki kollarile babasınm başmı kavnyarak yüzünü yüzüne sürdü, öptü, ve bi • rinci defa olarak babasmm kokusunu duydu. 3inci Kumandanlar Serisi • •tlllf • *• « • « •! •• •• Rey Putfaıı isim ve adres Ezelî şikâyet ve ezelî tetkikat Şişli, Nişantaşı, Bomonti semtlerindeki bahçıvanlann, lâğım sulanndan istifade ederek sebzeleri sulamakta olduklan ve bunun da sıhhat noktasın dan çok zararlı olduğunu yıllardır söylenir ve Belediyeye şikâyet eder durulur. Haber verildigine göre şikâyeti nazan dikkate alan Belediye bu civar bahçıvanlannın hakikaten lâğımlar dan istifade edip etmediğini tahkik ve doğru çıknğı takdirde, kat'î ol.rak bahçıvanlan bu hareketten menede • cekmiş! Tekrar verilen ceza Aralannda çıkan kovga sonunda arkadaşı kahveci Feridi öldürmekle suçlu Nazım Agırceza mahkemesince on beş sene hapse ve bin lira da manevî tazminata mahku medümiş; yalnız hapis cezası yaşından ve affıumumî kanunundan dolayı yedi buçuk seneye indirilmişti. Bu karar bazı noktalardan Mahkemei Temyiz tarafından nakzediîdiği için davaya dün yeniden bakılmış; eski kararla tayin olunan muhakeme masrafının indirilmesine ve fakat hapis ve tazminat cezalannda ısrar o lunmasına karar yerilmi$tir. Halii Ziya UŞAKL1CİL

Bu sayıdan diğer sayfalar: