15 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

15 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15\Tayıs l 35 F © n ını II n RADYO DALGALARI BİZE NELER ÖĞRETİYOR? Profesör Salih MURAD Radyo dalgalan ziya dalgalan gibi dışarıdan gelmiyor. 6 u dalgalar da ziya dalgalan tipinden olup uzun dalgalardır. Gerek ziya Te gerebe radyo dalgalan müstakim üzerinde intişar etmekte olup sulb cisimler her iki dalgayı durdurur. Arzuı öbür tarafım goremediğimize göre öbür tarahndaki telsiz istasyonunu dinliyemiyeceğimize hükmedebiliriz. Arzm Öbür tarahndaki istasyonlann göndcrdikleri dalgalan alanlar birdenbtre şaşınp kalmışlardı. Bugün bir telsiz ahizesi yakmındaki istasyonun arzl iki defa dolaşmak üzere gönderdiği dalgalan bemen yanm laniye farkla alıyor. Radyosu olanlann bildigi bir hakikat daha var ki o da bazı uzak istasyonlann yakın istasyonlardan daha iyi dinlenmesidir. Nihayet anlaşıldı ki her îstikamette intişar eden radyo dalgalan bavada muayyen bir htifaa çılunca in'icâs edip arza dönüyor. Radyo dalgalannın ziya dalgalan tipinden olmasına göre gökte büyük bir aynarun mevcudiyetine inanmak lâzun geliyor. Kalm bulutlar bazan ziya dalgalan için ayaa rolünü oynarlar. Meselâ bulutlu bir ge' ce büyük bir şehirden biraz uzakta olanlar şehir ziyasını bulutlardaki in'ikâsla görürler. Fakat radyo aynaa bunlardan farklı olmah ve adi ziyayı geçinneltdir. Çünkü berrek gecelerde uzak istasyonlan dinliyebiliyonız. Adi aynanın ziyayı neden aksetb'rdiğini biliriz. Ayna yüzü elektriği iyi naklcden bir cisimdir. Madenlerden iyi ayna yapılmasınm tebebi ziya dalgalannın elektromagnetik olmandnr. Gazler de havada muayyen şerait altında elektriği nakledebilirler. Bu halde gaz veya havadan ayna yapmak mümkündür. Gazler iyonize edîldikleri yanî elektrik cereyamna şeffaf olduklan zaman bir ayna sın veya gümüş sauh gibi ayna rolünü oynarlar. Atomun merkezi etrahnda ve bir takun mahrekler üze rinde etcktronlar hareket ederler. Tıpkı ayın arz ve arzın güneş etrahnda devrelmesi gibi. Bu mahreklerden dıgmdakilerde bulunan elektronlar mahreklerinden nrlayıp atomdan uzakla şırsa bu atom iyon olur. îyon serseri demektir. Bir veya birkaç elektronundan mahrum kalan atom elektron arar. Atomlan bu suretle bozulmuş olan gazler iyonize edilmiş olur.. Işte bu neviden gazler ayna gibi dalgalan aksettirirler. 1902 senesînde Amerikada Ken nelly ve fngilterede Heaviside ayn yollardan giderek havanın yukanki tabakalannda radyo dalgalan için ayna rolünü oynıyan bir tabaka keşfetb'ler. Buna £ yahud Kennelly Heaviside tabakası diyoruz. Umumiyetle 100 flâ 110 kilometro yukanda bulunan bu tabakanm irtifaı değişmekte olup 72 ile 144 kilometro arasında değişmektedir. Sonradan Appleton da diğer bir iyonize tabakası keşfettL Buna F tabaka» sı diyoruz. Bu tabakanm irtifaı 144 ile 400 kilometro arasmda degişmektedir. Bu tabakalann her ikisi kendilerine gelen radyo dalgalannm hemen hepsini aksettirmez; böyle olsaydı Appleton tabakası keşfedilmezdi. Gökte böyle bir takım tabakalar keşfedilmiştir. Bunlardan en alttaki D tabakasının irtifaı yerden 40 ilâ 50 kilometrodur. Bilhassa sabahlan erkenden çok faal olan bu tabaka uzun radyo dalgalannı arza iade edcr. Diğer dalgalar D tabakasından kolay geçerse de diğer tabakalar tarahndan geri gönderilir. Uzaktan gelen bir radyo programınj dinlerken bunlann hangi yollardan geldiklerine bir bakaîım: Bu dalgalar istasyondan çıkıp D tabakasını geçip daha yüksek tabakalara çıkar. Orada mflyon kere milyon elektronlan iter, kakar bu elektronlar dalgalan geri teperler. Bunlar antenlerimize gelir ve antendeki madenin elektronlaruu dans ettirir. Eğer dalganın uzunluğu 1500 metro ise her saniyede antene 200,000 dalga geliyor demektir. Antenlerimizdeki elektronlan ileri ve geri hareket ettiren bu dalgalar radyo makinelerine girer. Burada lâmbalar içinde elektronlan gene bu süratle raksetbrir. l$te böylece milyonlarca elektronlann faaliyeti bize radyo programım dinletir. Bize istasyondan doğrudan doğruya gelen dalgalarla in'ikâı tarikile gelen dalgalar bazan birbirine yardmı ederek *es birdenbire kuvvetlenir. Bazan da birbirinin tesirlerini imha ederler. Buna Fading deriz. Pek müz'ic olan Fading yeni makiaelerdc epeyce azalblmışbr. Havada birkaç muayyen iyonize gaz tabakasnun mevcudiyeti garib gorünüyorsa da havanın muhtelif nevi den gazlerden mürekkeb olduğunu ve bunlann muhtelif irtifalarda iyonize edildiğini hahrlarsak garabet ortadan kalkar. lyonizasyonun muhtelif amilleri vardır. Bunlann en mühinuni ültra menekşe ziyasıdır. Nitekim iyonize edilmiş gaz tabakalannın havada ozon mıntakasınm üstünde bulunması bunu teyid*eder. Son zamanlarda daha yüksek tabakalarda ve arzdan çok uzak yerlerde İyonize tabakalan keşfedilmi$tir. Radyo dalgalannın 3 ilâ 3 0 saniyede in'ikâs etb'ği de vakidir. Radyo dalgalan süratlerinin saniyede 300,000 kilometro olduğu düşünülürse bu taba kalann bizden 450.000 ilâ 4,500.000 kilometro uzakta olduklan anlaşılabilır. Bu irtifalarda ise hava yoktur. Bu halde buradaki elektronlar günejten bize gelen elektrikli zerrelerdir. Güneşe gidersek güneş sathmdan mütemadiyen elektrikli zerrelerin bombardıman edildiğini ve bunlann 30 saat veya daha fazla süren bir müddet zarfmda arza geldiklerini öğreniriz. Elektrikin umumî kanunlanndan birine göre harekette bulunan elektrikli zerre bir miknatıs tarahndan çekilir. Bu zerreler büyük bir miknahs olan arzı mıza yaklaşırken düz yollannı faşmp arzm şimal ve cenub kutublanna hücum ederler. Danimarkalı Prof. Stormer bu zenelerin bazı yerlerde izlerini değiştirip uzun bir müddet yolda kaldıklannı göstermiştir. Işte bu elektrikli zerreler kümeci uzaklarda radyo dalgalannı aksettirir. Arzın kutublannda •ır Konuşma dilinde 1 Gazeteler için 5 * 7000 kelime! Yeni kelime! Enikonu dil değiştireceğiz. Bunun içinden nasıl çıkabiliriz? Kendi kendinize bunu söylerken, istimal karşılığı kullanmak kelimesinin de bu 7000 arasmda bulunduğunu düşünmüyorsunuzJ Fakat dahası var: 7000 kelimenin birkaç bini bu kadar basit, hep bildiğimiz türkçe kullanmak kelimeleri olduğu gibi. bir çoğu da ancak eski metinlerin çevirmesbe yara • yan, ve ne konuşma, ne de gündelik yazma dilinde ihüyac duymadığımız kelimelerdir. Ben size doğru rakamı haber vereyim: Belliyeceğiniz kelimelerin sayısı 300 ü geçmez. Eğer saysam, belki bunu 150 ye indirebilirim. Fakat en genişini alıyorum. Şöyle bir usulde birleşüğimizi ta sarlıyalım: Hepimiz günde I yeni kelimeyi konuşma dilimize alacağız, O gün, akşama kadar, fırsat düştükçe, bu kelimeyi söyliyeceğiz; ve karşımızdakine söylehneğe çalışacağız. En geç 1936 mayısmda tam türkçe konuşuyoruz. Gazeteler için günde 5 kelimelik, fakat 5 esaslı kelimelik bir liste hazırlıyalnn ( 1 ) : iki ay sonra tam türkçe yazıyoruz. ', Ve bütün bu, ancak bir başlangıcdır. Çünkü o zengin sandığımız osmanlıca ile Larus lu^atinin yansını bile, kelime olarak, karfilayamıyorduL KJIavuz, yalnız osmanlıcayı esas tuttu. Birkaç yıl içinde bir kültür dilinin bütün kamusuna karçılık bir kamusumuz olmak Iâzımdır. Bu kamusun yeni kelimeleri, bugünkü kılavuzun, konuşma ve yazı dilinde işlenmesîle elde edeceğimiz şekillerden yapılacakbr. Yeni kelimeleri yoğururken; bil meksizin, birçok yeni kavramlann kar{îhğını yaratmış olacagız. ' Terimler en kolayıdır: Kılavuzun gösterdiği örnekler ve usul ustünden, bir iki yılda, en zengin terim kamuslan kadar zengin bir Türk terim kamotu elde edebiliriz ve kültüriin temeli olan dil durluğuna varabiliriz. Hergün konuşma diline bir kelime Hergün gazete diline 5 kelime • * • £n büyük devrimi başarmak için yol bu kadar kısa, usul bu kadar basit ve kolay dır. ATAY (l) Cazelca, kararlaşlırdık. arkaJa§larla böyle Karınlarını doyııralım Dünyayı idare edetüer a 0 stiklâl caddesinde yürüyoruz. Hava sıcak. Gelip geçenler sag kaldınma üşüşmüşler, gölge artık iyiden iyi ye aranıyor. Aıkadaşım birden du raladı: Bak, bak yahu, şu yandaki mağazadan çıkan kadma bak, solda canım; kiliseye giriyor.. Hah işte o, a man ne benzeyiş, azizim, üpkı Mis » tinget! Diğer arkadaş hayretle sordu: Mistinget te kim be? öteki, dosrunun bu derin cehline daha çok şaşö: Yazıklar ofsun sanal dedi. Bir de gazeteci olacaksın. Sonra dünyanm parmak oırdığı bir san'atkân bilmi • yorsunl Paristeki Foli Berjer müzik halünün meşhur dansözü! Bilhassa bacaklaruun güzelliğile tanuunıştır. Bu sefer diğer arkadaf kahkahayı basa: Aman sus azizim. (...) gaze tesi duymasın. Kadınm resmini aldı np bir «dünyayı idare edenler» sahifesi daha yaparl de de yürütülmeğe kalkılırsa tabiî alabildiğine gülünc olur. Vaktile Berlinde muhteşem bir ziyafet verilmi}. Toplanbya Kronpren» başkanlık ediyormuş. Yemekten sonra bahçeye çıkılmış ve bol yıldızlı bir haziran seması albnda eğlenilirken bir bahis açilmış: Dünyaya en yakın ve çok ziyab yıldızm adi nedir? Her cinsten Her doktor dolu bu koca Alman muhitinde sual cevabsız kalmış.. Bu ıırada kimbilir kaçma şampanya kadehini yanlami} olan veliahd ortaya fırlamif: Herkes bilmeiidir ki bu yıldız yeryüzünde Allahın mümessili olan söhretşiar babam Kayzerdir! O vaktin saltanatçı Almanyasmdâ ve husussile bu mest mecliste cevab dehşetli hosa gitmiş, hurra sesleri yükGeçen gun bir Fransız gazetesinde eski Kronprensin Mader adasında çekilmiş bir resmini görünce bunu hahrladım. Belki talihi, belki bizzat babası tarahndan tarihin serseri yahudisine döndürülen bir zamanın Allah mümes» sili varisi acaba hâlâ eski fikrinde midir. dersiniz? Inegölde on yaşmda bir Fantoma. 27 hırnzlık vak'ası yapnuf. Mektebde arkadaşlannm kitablaruu, kalemlerinj çalmakla başlıyan bu iş, dükkân «oymağa varmış. Küçük Fantoma sokak» Iann ampullerini çalmif, satmış. Hırsızlık kötü feydir. Cemiyet bunu affebnez. Fantomanın yakasına da kanun kuvveti jandarmanm eüyle yebfmif. *•• istanbulda on iki yaşmda bir yankesici. Poli» dosyalannda nice nice vak'alan var. Başkasının cebindekini, el hünerile ajırmak ahlâka uygun if değildir. Küçük yankesicinin ilk düştüğü yer bir polis karakolu, sonra da yankesicilerin mekteb gibi birbirlerine den verdikleri hapisanedir Arkadaşını öldüren on dört yaşmda bir kab'l. Hırsızlık maksadile biı kadım boğazma ilmik takarak boğmuf. Adam oldürmek, insanhk kanunlannın hiçbir devirde affetmediği günahbr. Elbette küçük caninin ilk geçn'ği koprü mahkeme, son uçurum da hapisanedir. ••• Çocuk hırsızlar, büyük hırsızlar, küçük katiller, büyük kau'ller, hepsi bu cemiyebn içinden nşkmrlar. Alimler buna psikopat ismini verirler. Efendim. tedavi edelim, bunlann arasmdan dâhi bile yetişir, derler. Terbiyeciler, bu biı fena terbiye ve fena muhit meselesi dir, bu gibi adamlan daha çocuklu • ğunda fena muhitlerinden ayınp terbiye edelim, derler. Hukukçular, hırsızlık, cinayet, cemiyete karşı yapılmıs suikasdlardır, intikam alalım der, ceza isterler. Fakat bunlarm hiçbrrisi, btı hırsızhklann, cinayetlerin sebebini aramazlar. Sadece bunlan tedavi edelim, der, ulahhane açarlar. Masast başmda cildlerce nazariy*, yutan âlim, bütün cemiyetteki fenalıklan terbiye ile düzelteceğine inanaa terbiye profesorü, cemiyetteki içtimaî mâsavatsızlığı ceza ve mbkamla temine çahşao hukukçu... Bu nzin dedikleriniz var ama, asıl sebeb açlık ve s«falettir. Herşeyden evvel bu cocuklarm karnmı doyurmak lâzun. At kanadı kebabı! ransızlar edebiyat ölmezle rindea Viktor Hügonun 50 mci kayıb yılı münasebetile büyük bir programı tatbika hazırlanı • yorlar. Projeye baktıkça adam kıy meti bilmenin zorlugu ve büyüklüğü kafamda bizim vurdum duymazh ğımıza kıyasen adeta korkulacak kadar hududsuz bir mahiyet aldı. Başta Cumhurreisi olmak üzere bütün devlet, edebiyat, matbuat, güzel san'atlar, maarif âlemi ve bütün Paris; bugün Sorbonda, yann Akademide, diğer ertesi gün bilmem ne mektebinde günler ce merasim yapacaL Tiyatrolar Hü gonun eserlerini oynıyacak, konferanslar, müsamereler, temsiller, konserler, eğlenceler, ziyafetler; öyle bir anma ve kutlulama «lsilesi Iri bizim kafala • nmızm mahiyetini değil lüzumunu bi • le kavraması imkânsız.. Bu vesile ile koca Hügonun han ralan akJa geliyor. Romantizmin ba basmm şimşek panlblanm andıran bulu;Ian ve mihneti zevketmeğe yanyaa nükteleri hâlâ Fransız meclislerinin dilinden düşmiyen luymederdir. Bu arada şu fıkra anlanlır: 1871 de Paris muhasarada ve Al man toplannm gülleleri alondadır. Halk aç, yryecek yoktur. Kedilere kadar bütün dörtayakhlar hanl hanl kesilip yenmekte ve yüksek fiatlerle satılmakta.. Hügo birkaç dostunu yemeğe çağınyor ve bu daveti dört muralık alayh bh* şiirle yapıyor: Sizi yann bir ziyafeie çağmyorum ce iddia ediyorum M bunun raidbi yoktur. Çünkü sofrada nefit beygir ka • nadı kebabı var! Hakikaten o gunlerde Parisin en lüks yemegi beygir eb' imişl Hatırlıyor musuııttz f 1 Sicilyayı zapteden Türk hü kümdann adi? 2 Eflâk ve Buğdan hangi yıl «Romanya» adi altında birleşti? 3 Balık gölü nerededir? 4 Berbers denilen ve Afrikada yaşıyan büyük ulusun aslı nedir? 5 Brutus kimdlr, admın tarihe geçmeci nedendir? 6 Boğaziçindeki Pa^abahçesi bu adi nerede> aldı? 7 Paskal kimdir? (Cevablan yannki sayımızda) Dflnkü sorgnlar ve karşılıklarn 1 Türtdyede kaç kaza, kaç na • hiye ve kaç köy vardır? C 345 kaza, 875 nahiye ve 39,W0 köy vardır. 2 Almanyanın bugünkü nüfusu? C 65,913,082 3 Abdülhak Hâmidin en çok taDilmif ve beğenilmiş eseri? C Makber. 4 Yün tarama makineclni kim yapt»? '«"•'1'(•••'»^ '•••'* ''>•; Kahraman Urfanın filmi yapılıyor Urfa (Hususî) Urfa mülî sa vaşına dair Urfalılann kahramanlık mücadeleleri Millî Müdafaa Bakan • lığı tarahndan fîlme almacaknr. O zamana aid kıyafetlerle vak'ayı aynen canlandırmak için birçok hazrrlıklara başlanılmıştır. Bu işe aid heyet ya kında gelecektir. C Witaıoor (1797) B Bir issanut yaşadığı müddetçe aldığı gıdanın ağırlığı nekadar tah min olunuyor? C Tabii ve vasatî bir ömre göre kendi sıkletinin bin dört yüz misli! 8 Bugün işliyen radyo istasyonlarının en büyüğü nerededir? C Budapeştede. 7 Lenin hangi yıl doğdu, hangi yü öldü? C 1870 te doğdu, 1924 te öldü. SABİHA ZBKERtYYA Postalann intizamsızhğından bıktık, usandık îdarehanemizden abonelerimize ve muhabirlerimize göndermekte oldu • ğumuz gazetelerden bir çoğunun doğru dürüst adreslerine ghmediğine dair her gün bir türü fikâyet mekrubu alıp duruyoruz. Bu hususta birkaç defa Posta idaresinin nazan dikkatim eelbetbk, fakat bu işe esaslı bh* çare bulunamadı. Dün gene iki şikâyet mek tubu daha aldık. Mektublardan birisi abonelerimizden Manisa ilkmektebi muallimlerinden K. Kaymazdan, di • geri de Torbalı muhabirimizdendir. Muallim K. Kaymaz mektubunda diyor ki: «7, 11 mart, 2 3 . 25. 28 nisan ve 4 mayıs tarihli gazetelerim gehnedL Gazetelerim her vakit bana geç veriliyor, bazan açılmif, okun duktan ve kirlendikten sonra yırtık bir halde geliyor^ Muhabirimiz de birkaç haftadanberi «alı günleri gazete gebnediğini söyle mektedir. Ba hususta Posta tdaresinin tekrar nazan dikkabni celbederiz. başa kalmanın, şakağında açılnus yaradan, parlak dişleri arasmdan Nzaa koyu renk kanın habrasnu bir dakika bile unutamıyarak korkmanın nasıl bir azab olduğunu bilmezsin. Kocam saçlarmu okşuyor. Ben ağlıyorum. Yağmur çok kuvvetK yağıyor. Gök gürültüsü gitgide uzaklaşıyor. Haydi arbk y a t Sükun ve uykuya ihtiyacm var. Bak vakit nekadar ilerledi. Ben de çahşacağım. Gözlerimi öpüyor: Bu sevgilileri öyle harab ettin ki... Bu zavalh sevgililerL.. Gözlerimi tekrar tekrar öpüyor. Yavaş yavaş hafifliyen yagmurun sesi büsbütün susmuş. Gök hiç gürlemiyor. Sedirden kalkıyoruz. Mavi tiiylerle süslü küçük terliklerimle halılara hafif haff basarak tuvalet odamdan yatak odama geçiyorum. Şimdi yatak odasmdayun. Kapıdaki renk renk boncukla is« lenmiş mavi tül perdelerden kınnızı abajurlu lâmbanın ışığı sızıyor. Beyaz sırma ile işlenmiş siyah ipek perdelerile yataklığım zulmeti içinde beni bekli yor. Omuzlanmdan kayan kimoaoma onun ellerine bırakıyorum. (Arkan var) Bursa fınncılanna verilen ceza Bursa (Hususî) Belediyemizin fınnlarda yaptığı bir ekmek muaye nesi neticesinde 1130 ekmek musadere edilmiştir. Yapılan tahlilde ba ekmeklerin kokmuş, acı ve kumlu unlardan yapüdığı anla§ünuş ve ekmekler imha edilmiştir. Ayrıca Belediye 120 çuval acı ve kumlu un musadere ederek içine boya kanftırmak suretile imha etmiştir. Allahın mümessili H nsanlar insana beşer kıymetleri fev11 kinde bir meziyet verebihnek için kelimeler, sıfatlar, münasebetler uydurmuşlardır. Eski Yunan efsanesinin bütün kahramanlan ilâh, veya ilâhza dedir, Mısır Fir'avunlan Amonun, şimdiki Japon Imparatoru güneşin, Haz reti îsa Allahın oğludurlar. Bunlann bütün mana mahiyeti iman ihtiyaanda toplanabilir ve üzerinde münakaşa yapılmaga mahal yoktur. Fakat bu benzetiş bazan din ve iman sahası haricinberaber geüriyor. Sen beni öldürüyorsun Suzan. Sen beni, bendeki herşeyi öldürüyorsun. Belki düşmanız, hakkın var. Senden işimi, eserlerimi kıskanryorum. Fakat yemin ederim ki seni seviyorum. Bana ısorab ve azab oldu ğunu hissettiğim bu dakikada bile seni hayatımdan uzaklaştıramıyacak kadar sevdiğimi hayretle görüyorum. Senden kurtulabilsem şüphesiz kaçar dım. Fakat sen meş'um bir kaduısm. Asyalı alihelerin, esrarlı bakışlannı taşıyan derin gözlerin, Japon işlemelerindeki çizgileri hatırlatan bu vücudün, incecik kaşlarile solgun ve geniş alnın, beni öyle sanyor, beni öyle *arsıyor, öyle harab ediyor ki... Sana dost değilim. Kalbimde sana karşı müşfik bir merbub'yet yok. Fakat sana yalnız kinimle, aşkımla bağhyım. Bu bağı koparabileceğim dakikada senden ayrdmakta tereddüd etmıyece • gun. Suriye ile telefon Memleketuniz ile şjmalî Suriye arasında telefon hatlan tesis etmek üze re iki hükumet arasmda müzakere başlamıstır. Aurora dedigimiz hâdiseleri hasü eden amiller de gene bu elektronlardır. Işte radyo dalgalan havamız hakkında bize bunlan ogretivor. Pr. SALİH MURAD •joti... Şefîk senin yanında mes'ud değilim. Benden başka, benden fazla birşeyle meşgul olduğunu istemiyorum. Erkeğimin yanında herşeyden evvel gelmek, herşeyin fevkînde olmak istiyorum. Buna ihn'yacon var. Çünkü bir kadmım. Etrahmda iradesizlik, ita at, perestiş ve takdir istiyorum, çünku bir san'atkânm. Beni anlıyor musun Şefik? Sonra, daha sonra ben kabahatli ve katilim. Kocamın ölümüne sebeb benim. Vicdan azabı içinde inliyorum. Bunun farkında mısm? Hayır. Nekadar ıshrab çektiğimi, nekadar korktugumu, erkeğimden nasıl himaye, şefkat, merbu b'yet ve fedakârhk istediğimi hissediyor musun? Teselliye muhtac oldugumu hissediyor musun? Hayır... Ha yır... Hayır.,. Sen hususî hayabnda bile felsefenin insanısın. Hususî hayabnda bile hodbin, fena ve büyük a damsın. Allah olmak iddiasında bulunan büyük çılgın! ••» Müsamere tehiri Hilâliahmer Aksaray çubesinden: Şubemizin 16/5/1935 perşembe günü Şehzadebaşmda Ferah tiyatrosunda tertib ettiği müsamerenin 23/5/935 perşembe gününe bırakıldığını aza • lanmıza saygüanmızla bildiririz. bm ki... Saçımı okşuyor. Başunı zorla göğsüne çekiyor. Seni seviyorum. Öyle korkuyorum ki... Kuvvetli kolu vücudümü sanyor. Korku ile bu kollann arasmda küçülüyorum. Korkuyorum... Diye inliyorum. Korkuyorum... Böyle gecelerde Nihadm muazzeb olan, mükedder olan ruhundan korkuyorum. Saçma söylüyorsun Suzan Hıçkınyorum. Her dakika o gelecek zannediyorum. Her ufak gürültüyü o yapı • yor, her köşede o var zennediyorum. Zulmet, ışık, gölge, çizgi herşey, herşey bana onu hablabyor. Biliyorum, emmim o gelecek. Bir gece, muhakkak o gelecek. Fakat olmıyacak şeyler söylü yorsun Suzan. Korkuyorum Şefik. Benden nefret etsen bile yanımdan aynlma. Geceleri iş odana çekilirken sana bakan gözlerim vallahi hasedle, kederle değil, yalnız korku ile bakıyor. Geceleri hiç uyumak istemiyorum. Yatağunm kalın perdeleri içinde onun hayalile baj Edebi tehika: 25 Yazan Suad Derviş Neler söylüyorsun Suzan? Bu gece işitmek istediğin şeylcri soylüyorum. Yalan elverir. Birbirimize ve nefsimize karşı söylediğimiz yalanlar elverir Şefik. Biz ikimiz de birbirimizden nefret ediyoruz. Çünkü biz birbirlerile yaşıyamryacak, fceraber yaşamalan birbirleri için tehlikeli olacak iki insanız. Muhitini ve etrahndakileri silen kuvvetli ve yüksek iki b sanız. Yanmdakinin kuvvetini, iradesini oldürerek kendine tâbi etmek istiyen iki düşmanız. Bunu sen de hissediyorsun. Yalan elverir. Sana geldigim zaman, seni sevıyorum zannetb ğim zaman kalbimi açık gSzlerle gormüyordum. Kendimi iyi anhyamryordum. Fakat detnin gözlerime o kadar düşman bakabilen, o kadar korku ve kinle bakan gözlerinin karşısmda hepsini anladım. Hepsini birden * bire anladım. Ben kadın ve san'atkâron Şefik. Bunlann ikisi de bende kuvvetli. Tam bir kadm olduğum için sevmesini, fevkalâde sevmesini bildim. Harikulâde bir san'atkâr oldugum için bende her türlü duygulan öldüren bu iptilâdan kurtulmak isterim. Işte o za man sen karşıma bir halâskâr gibi çıkbn. Seni, senin aşkını bir kurtuluş zannettim. Bu bir sevki tabiî ile oldu. Sana sığmmak istedim. Bendeki sanat kabiliyeb'ni öldürmek istiyen herşeyi kınnaktan, parçalamaktan çekm medim. Nflıadı sana, senin aşkma değil, san'atıma hodbinliğune feda et tim. Ve işte san'atkâr, kadma galib geldi. Fakat bilsen içimdeki mağlub kadm hâlâ ne kadar kudretli. Zan • nediyor musun ki senin manevî kuv • vetin, zekân, fevkalâde bir insan olufun bana bir Adonis kadar güzel, bir mecnun gibi sevdaü kocamı unutturu ••* •*• Yagmurun iri taneleri pancurlan kuvvetle döğüyor. Uzaklaşan fırtına hâlâ büyük bir gürültü ile semayı hırpalryor. Ağlıyorsun Suzan... Bırak beni Şefik. Öyle bedbah Birbirimize çok yakmız. Bütün lediğim sözleri dinlemekten yorulmuş, Öğrenmekten perişan olmuş gözlerle bana bakıyor. Kadın girdiği hayata uurabı da

Bu sayıdan diğer sayfalar: