18 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

18 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Mayıs Cumhuriyet " Atatürkten ders almak Kendi kendini dinlemek emsalsiz mazhariyettir,, A Yeni Çin sefiri, itimadnamesini verdikten sonra Büyük Şeften hayranlıkla bahsediyor Ankara 17 (A.A) Yeni Çin sefiri General Ouyaoutson Anadolu ajansına aşağıdaki beyanatta bulun muştur: *• Türkiye ile Çin arasmda artık resmî diplomatik münasebetler tecssüs etmiştir. Iki devletin millet ve hüku mctlcri bundan dolayı çok büyük bir memnunivet içindedirler. Dün ilk defa olarak Hariciye Ba kanlığı Vekili M. Şükrü Kayayı zi yaret etmekle bahtiyar oldum. Bay Şükrii Kaya, pek ziyade mültefit davrandı. Ben onu bir dost sayıyorum. Bugün saat 16 da itimatnamemi Reisicumhur Atatürke takdim etmek gibi çok büyük bir şerefe nail oldum. Bu büyük siyasinin bu büyük askerin ve büvük ıslahatcınm ayni zamanda hem çok scmpatik bir kabulüne nail olmak. hem de ondan çok ehemmiyetli dersler almak bizim için emsalsiz bir mahzuziyetrir. Reisicumhurun yanına kabul et • mek hususundaki sür'at yeni Türkiye nin enerji ve ehliyetinin bir misalidir. Bundan dolayı asırlardanberi aramız da teessüs etmiş olan münasebetlerin köklcri arasında karşıhklı ve ihtiya • rî derin kanaatimizi unutamayız. Şu • na kat'î surette eminim ki istikbalde de teşriki mesaimizi ve dostluğumuzu ayni süratle kuvvetlendireceğiz. Çinlice bir şh'rde deniliyor l i : «En bSvük zevk, yeni bir dosta maJik ol • maktıo>, diğer bir manzume de uzun bir aynlıktan sonra eski bir dostun yeni bir dost haline geleceğini söylüyor. 3 0 0 0 senedenberi mevcud olan tarihî münasebetlerimize bakarken ve kar şılıklı diplomasi münasebetleri vücu de getirmekte olduğumuzu gözönüne getirirken birbirimizin eski tanışık olduktan sonra şimdi yeni dostlar haline gelmiş olduğumuzdan doğan sevinci mizi söylememek kabil değildir. Bu sevince diplomasi sahasında pek na dir tesadüf olunur. Mes'ud bir tesadüf eseri olarak itimadnamemi takdim etmeden evvel gök gürültüsü ile kanşık olarak An • karaya yağmur yağmıştır. BizİM eski klâsik kitablarunızdan 1. King, gök gürültüsü herşeyi harekete getirir di yor. Şu halde bu tesadüf bugünden itibarcn münasebetlerimizi kuvvetlen direcek olan iyi bir alâmettir. Yağ mura gelince onun da iki manası vardır. Birincisi yeşilliğin fışkırmasına yanyan feyizli ilkbahar yağmunı olmasıdır. Bu da şu manaya gelir ki bi • zim samimî teşriki mesaimiz sayesin • de milletlerimizin saadet sahasını ha zırlamış olarağız. tkinci manası da dostluktur. Ecdadnnız eski dostlan na «eski yağmurlar» diyorlardı ve yeni dostlarma «busKinkü yaSmurlar» admı vennislerdir. Bu suretle eski münasebetlerimize resmî münasebetlerin tesisini ilâve etmek sureti'e oek fevizli olan bu sembol onünde bilhassa bah07* nz. SöVüme nihavet verirken fjrsattan îsrifade ederek Reisîcumhur Atatür ke ve Cumhurivet nüVumetine yeni Türkiyrnin refahı ve dostane münasebet rabitalarnnızın temadisi hakkın daki en samimi temennilerüni beyan eh, o ne iyi şeydir! Oyle mutlu adamlar bilirim ki, hemen hergün kendi varlıkIannın üzerinde iğilerek, mazilerini hallerile mukayese eder, kusurlanm, faziletlerini, eksik ve artıklanıu ölçer, hayatlannı devamh kontrol altında bulundururlar. Bazan, kendilerine dehşet veren 'temayüller, bazan da başkalarımn, lâyık olduğu kadar ehemmiyetle karşılamadıklannı esefle düşündükleri yüksek meziyetler keşfederler. O temayüllerden sıynlıp kurtulmak, bu meziyetleri inkişaf ettirip, bunkıra kıymet verdirmek ellerinde olur. Gönül huzuru hep bu adamlara vergidir. Vakıâ çalışan, hayat için mücadele eden kimsenin böyle bir nefis kontroluna ne vakti, ne de takati yoktur. Ve bundan dolayı kendisint tahne etmek doğru olamaz. Lâkin, bunu yapabilenlere gıpta etmemek te elden gelmiyor. Düşünün bir defa: Normal bir çaIışmadan, ezilmeğe kadar vannıyan mutedil bir korgunluktan sonra, ak şam, evinize erkence çekildiğiniz vakit, hep sevdiğiniz kimseler ve sevdiğiniz eşya ile çerçevelenen cana yakm bir muhitte, kendi kendinizi dinlemek, huzurun, o hiçbir şeye kıyas edilemiyen tadını, kana kana tatmak ne güzel şeydir! Dolgun gününüzün muhasebesini için için yaparak, vicdanmıza, atfe decek hiçbir kusur, huzurunuzu zehirliyecek hiçbir hareket işlemediğinizi kendi kendinize buldusunuz zaman ne kadar sevinir, ne haz duyarsmız! Ekmeğini almnın terile kazanmaga mahkum adam oğlunun, yeryüzündeki saadetleri mahduddur. Bunlann içerisinde, kendi kendini dinliyebilmek ten daha büyüğünü ise ben tasavvur edemem. Halbuki, bundan mahrum olanlar.. Insan sırtmın taşivamıyacağı kadar vük yüklenenler.. Gece karanlığmda, bitkm, evjerine dönenler oldugunu da ak!a getirdıkçe içerim sızlıyor. Fakat ben bunlan ne diyc yazt yorum> + Dervisin fikri neyse, zikri de oymuş derler~ Aciba onun ic'm mi? Ercümend Ekrem TALU TELGBAF HABEPLERÎ IBUGUN DEBU.I Edebî mttsahabe FAUST HÂİLESİ HaUd Ziya UşaklsgU Şehir Tiyatrosunun ve ondan zi yade Türk sahpe edebiyatınm büyük bir teşekkür borcu var. Bu borc Ba yan Seniha Bedri Göknile karşı yapılmıştır. Kısa bir zaman içinde onun kalemi sahneye iki mühim eserle, bu son zamanda, sahneden ziyade edebiyata, her ikisinden daha mühim bir üçüncü eser hediye ediyor. İlk ikisinden kısaca bahsettikten sonra edebiyatla uğraşmaktan zevk duyanlann dikkat nazannı asıl üçüncüsüne çekmek isteğindeyim. Bir yandan şehir sahnesi, diğer yandan sahne edebiyatı, işte nekadar yülar var ki, ciddî himmetler beklemek tedir. Şehir sahnesinin serpilip büyümesi, açılıp parlaması her işten önce bir para işidir. Bu yurdun anıklığın da ne san'at için adam, ne de san'at tan zevk alan halk yetiştirmek için bir eksikhk olmadığında şüphe yok tun Eksik olan, Şehir sahnesine ve dolayısile sahne edebiyatına lâyık olan verimi getirebilecek paradır. Bunun eksikliğinden dolayıdır ki üjte altmış yıldanberi ne sahne, ne onun edebiyatı hemen bir adım bile ileri atamamıştır denebilir. Bir yandan sahne batı ülkelerininkilerden geri kalmıyabilecek san'at adamları yetiştirmeğe anıklığım gösterirken bir yandan da kendisine nekadar yüksek san'at eseri sunulursa onu yadırga mıyan, ve onlann yüksekliğine ulaşmak için olanca gücünü toplamaktan çekinmiyen bir halk yetişmektedir. Ortada yetişemiypn ancak eserdir. Elli altmış sene evvel pek mühim sahne eserleri tercümelerile yedi sekiz cild olarak basılmış olan koca bir cTemaşa» külliyatından sonra bizde sahne tarihine bir göz gezdirilince görülür ki ileri gitmek şöyle dursun geri gitmeğe pek benziyen bir yerinde dunuj vardır. Bu yerinde duran şeye üerıye doğru bir atdma hamlesini verecek olan kavi bir yumruk lâzımdı, bu kavi yumruk vazifesini bir kadının nazik eli yapmış bulunuyor: Fakat ce büyük bir kuvvetle, ne büyük bir muvaffakiyetle... Muharrir bize azminin, iktidannın ilk örneğini Norv«çy* «debiyatmın bütün acunda ölmez eserlerden olarak tanılan bir bedizile verdi: Henrik tbsenden Peer Gynt tercümesi... Bunu ilk önce işitince, itiraf edeceğim ki, irgilmiş, eserin gerek çevrilmesinde, gerek oynanmasında düşünülebilen zorluklara karşı kuşkulanmıştım. Çevirme işi aslından değil Almancaya çevrilmişinden yapılmışü. Fende, san'atta en küçük şeylere karşı bayrılık gösteren Almanlar çevirme işinde de böyledirler. Shaksepearein en iyi çevinneleri Almancada olduğu gibi Peer Gynt te her yabana dilden daha iyi almancaya çevrümiş olacağmdan eserin bize verilen şekli için bir çevirmenin çevirmesi denemiyeceğine hüküm vermekle beraber kendi kendime: Acaba türkçede nasü oldu? diyordum. Son zamanda eserin türkçesini basılmış olarak tekrar gözden geçir dim, hemen işaret edeceğim ki ilkönce bir kuşku duymuş olmaktan, adeta bir ayıb işlemişcesine, utandun. Eser türkçeye bundan daha iyi, daha temiz, edebî değerinden hiç kaybetmeksizin sahne dihne daha uygun bir surette nakledilemezdi. Sahneye çıkmasın da ise Şehir Tiyatrosunun san'atkârları, hele sahneye konmasmda vasıta yokluğundan harikalar çıkaran Er tuğrul Muhsinin zevki öyle yüksek bir muvaffakiyet gösterdi ki halk aylarca alay alay, doymak bilmiyen bir iştiha ile, Tepebaşına taşındı; ve böylelikle sabit oldu ki halk kendisine güzel birşey verilirse ona doğru koşmaktan çekinmez. Bayan Seniha bu ilk tecrübeden sonra Türk sahnesine bir ikinci eser verdi. Bu, birincisi kadar mühim değildi elbette, fakat tiyatro tarihinde Victorien Sardounun bir mevkii, ve onun eserleri içinde de Madame SansGene in bir acunsal ünü vardı. Onu çevirmekle boş kalan bir yer doldurulmuş oluyordu. Birçok sahne eserleri vardır ki mücerred olarak edebî değerlermden ziyade mevzuun halk üzerindeki tesiri, yahud, o eseri ilk önce yaşatan san'atkârın anısile yaşarlar. Alexsandre Dumas Fils'in eserleri içinde La Dame aun Camelias hem değer hem yapı bakımından en az iyisi olduğu halde mevzuun rikkat çeken acılığile hele asıl esere san'atinin harikasmı veren ve bugüne kadar onun örneğini bir kutsal anana gibi bırakan Sarah Bernhardt sayesinde yaşamaktadır. Madame SansGene de görülürken, hatta okunurken hep Rejaneın anısı gözlerin önüne gelir. Bizde, görmediğim için bir hüküm veremi yeceğım, o vazife Rejane'dan kalan anana ile oynanmamış olsa bile halktan gördüğü rağbetle karar vermelidir ki bu eseri çevirmekle sarfolu nan emek boşa gitmemiştir. Karşımda Bayan Senihanın en son ve en mühim eseri duruyor: Faust Bunu uzun uzun karıştırdım; hatta biraz zor beğenmek isteğile, yttmuşamıyan bir tenkid meramile her tarafına baktım; sahife sahife okudum. Şimdi bu güzel basılmış, seçme bir zevkle tertib edilmiş kitab, gözlerimin önünde dururken şu satırlan yüreğimde bir sevinc ve kıvancla yazıyorum. Bihniyorum, bu kitab türkçeye bir erkek adile gelseydi gene bu duy guyu bu sekide duyacak mıydım? Buna biraz da Türk kadınlığı için bir öğünme karışıyor, elbette. Herşeyden evvel bu çevirmenin türkçesini, dilinin hiç sendelemeden, aksamadan, pürüzlenmeden akışını kaydetmek lâzımdır. Çevirmenin aslına uygun olduğunda kuşkuya yer yoktur; çevirmenin bayrüığma, çevirenin almancaya tam vukufu bir se neddir. Kaydedılmeğe değer meziyeti eserin çevrüirken edebî edasını kaybetmemiş olmasıdır. Goethe'nin ismini, sonra onun daima taze kalan dehasrndan belki en ziyade iz bırakan Fausİ adını bütün Türk kulaklan ötedenberi işitmiş ken şimdiye kadar Almanlann bu büyük adamını ve onun bu en meşhur eserini bize yakından tanıtacak bir teşebbüs olmamıştı. tki sene evvel Hasan Âli pek mükemmel bir bü yük kitabla dâhi şairi Türklük âle mine tanıttı, bugün Bayan Seniha da Türk âlemine Faust hailesini hediye ediyor. Birçok sahne eserleri vardır ki sahneye çıkmak için lâzım gelen şartlara malik değildir, yahud çıkarılsa ancak uzun bir sabrın mükâfatını bulabil mek için birkaç geceyi feda edebile cek zevk erbabından başkalannı ür> kütecek şekildedir. Shaksepeare, Shiller, hatta bir iki eserinde Victor Hügo bu yolda eserler bırakan şairler dir. Bizde de bir misal göstermek lâzım gelirse büyük dâhi şairimiz Ab dülhak Hâmidin Finten bediasını anmak mümkündür. İşte Goethe'nin Faust hailesi de bunlardan biridir. Eseri çeviren pek iyi düşünerek bize onun aslını olduğu gibi değil iki kısmından bir defada temsil edilebilecek şeküde Paul Mederow tarafmdan tertib edilmiş olan şeklinden tercüme etmiştir. Bu halinde bile eserin Türk sahnesinde oynanabileceğini sanmıyorum. Şehir sahnesi pek değerli san'atkârlara malik olmakla beraber bunlann sayısı kalabalık eşhasla yazılmış eserlere yetişscek kadar değildir. Bunu Bayan Seniha da önceden düşünmüş olacaktır ki eseri sahneye vermeğe kalkışmamış ve onu doğrudan doğruya Türk Edebiyat kütübhanesine bir armağan olarak bahşetmiştir. Hailenin bu tercümesine yüksek bir değer veren bir himmet eseri daha vardır ki o da altmış sahifeden fazla bir başlangıcda Faust için edebi ve tarihî malumat verilmiş olmasıdır. IHEM NALINA MIHINA Yaş meyva ihracı I eçen gün bir gazetede, bu yaz, tzmirden Almanyaya çok mıktarda yaş üzüm ihrac ediIeceğini okudum. Almanya en çok yemiş yiyen memleketlerden biridir. Birçok Alman şehirlerinde nisanın son haftasında turfanda hıyar ve domates ile bol bol nefis muz, portakal ve bilhassa Kan portakalı. hatta taze üzüm vardı. Berlinde kar yağarken yemişçi dükkânlannm camekânlanm süsliyen bu üzümlerin sıcak memleketlerde yetişmiş turfanda mı, yoksa geçen yaz dan saklanmış mı olduklanm anlıyamadım ama bütün bu güzel yemişle • rin Almanyada yetişmediğine ve başka memleketlerden ithal edildiğine şüphe yoktur. 1930 da Almanyaya haziran or tasında gittigim zaman, orada Istanbulun çilekleri kadar nefis ve kokulu çilekler görmüştüm. Bir şehir gibi büyük Vermoym mağazasında çilek satan kız, bunlann Almanyada yetişn'rildiğini »öylemişti ama ben inanmamıştım. Almanyada uzun müddet oturan lar, bu memlekette çilek yetiştiğini söylediler. Fakat çilek yetişse dahi kuvvetli güneş istiyen diğer birçok yemişlerin ve sebzelerin Almanyada yetismediği muhakkaktır. Meselâ ye • nilecek taze üzüm, kavun, karptız, enginar ve patlıcan gibi şeyler Alman yada yeh'şmez. Almanlar, çok yemij ye^klerine ve bizim yaotığımız gibi, me^*lâ muzu Iüks madde addederek' hududlanndan içeri sokmamazlık et • med'iclerine eöre, Almanyaya yalnız yaş üzüm değil; hertürlü ya* mevra ve sebze ihrac edbiliriz. Edebiliriz ama hangî vasıta ile?... Lâfla peynir gemisi yürümediği gibi lâfla meyva ve sebze de ihrac e dilemez. Bunun için hayli seri ve ucuz nakil vasıtalanna ihtiyac vardır. Vaktile Dresdende Türk konsolo»luğu eden bir zat, geçen sene Almanyaya yas meyva ve sebze ihracına kalkısmış, Şark demiryollan kumpaaya sile anlasımş, fakat kumpanyanra a • deta kasdî denilecek ihmalleri vüzünden birçok müskülâta uğramıs, iki defa nakliye ücreti vermiş ve nihavet bu isten vazgeçmeSe, kumoanva aleyhinde dava acmağa mecbur olmuştu. Muvaffakiyetsiziikle nen'celenen bu ilk tecrübeden sonra, nakliye işini sağlam kazıpa bağlamak lâzım gelir ve ancak ondan sonradır ki Almanyaya da, diğer şimalî Avrupa memleketle rine de yas yemiş ve sebze gönder mek mümkün olur. Bir aralık ortaya ablan tayyare ile Almanyaya çilek göndermek fikrine gelince, bu, bana haval gibi geliyor. Çünkü Almanyadan tstanbula ve !stanbuldan Almanyaya tasryare ile insan gidip gelemiyor ki çilek gönder mek kabil olsun. Biz bile Berlinden Sofyaya kadar tayyare ile oradan da buraya trenle geldik. Türkiye arsı ulusal hava yojlanmn ortasmda ge çilmez bir kale gibi dikilip durdukça cilek naklivan ic'n tayyareden btifa de. cilek gibi tatlı bir hayalden iba rettir. Pilsudskinin cenaze Yunanistanda re jim merasimi ve intihab işleri Fran«iız ve Belçika hevet Metaksas Kralı getirleri Varşovaya vardılar mekte ısrar ediyor Varşova 17 ( A A . ) Mareşa! Peten, feld Mare?al Lord Kavan ve Belçika Generah Termonya beraberlerinde Mareşal Pilsudskinin cenaze merasiminde bulunacak askeri heyetler olduğu halde buraya gelmişlerdir. Is tasyonda Harbiye Nazın Kasprzicki ve genel müfettiş General RydzSmgli ile birçok zabitler ve bir müfreze asker tarafmdan selâmlanmışlardır. Dün Ründüz ve gece Senian kilisesinde Mareşal Pilsudskinin tabutu onünde heyecan verici bir sükut ile geçerek hürmet vazifesini yapan halkra mikdan 300,000 kişi tahmin olunmaktadır. Atina 17 (Telefonla) Seçim hazırlıklanna başlamak üzere pazar günü Selâniğe gidecek olan General Kondilis hareketini tehir etmiştir. Ahalide hâlâ bir şey olacakmış gibi bir rahatsızlık devam etmektedır. Muhalif parn'ler secime ginnek için hükumetle uyuşamamışlardır. Onlann istedikleri ile, hükumetin kabul ettiği meseleler. birbirlerinden çok uzakbr. Muhalifler bugün çıkan ka rarname üzerine intihabatta serbestlik kalmryacapmı da iddia etmeğe başlamışlardır. General Kondilis bu akşam yaptığı beyanatta memleketin isn'rahat ve asayişini kimseye bozdurmamak üzere lâzım gelen tedbirlerin ahndığını söylemiştir. Metaksas böyle tahdidlerle hüku metin. milletin serbestisini bağladığmı, memleketin dahift işlerinin düzelmesi için Kralı getirmekten başka çare bu lunmadığmı tekrar etmekte ve gazete Iere bu fikrini yazmaktadır. Bükreşten dönen Maksimos yann sabah burada bulunacaknr. Dost Sovyet san'atkârları Türkiye hakkmdaki ihtisaslannı telsizle bildirdiler Moskova 17 (Telsizle) Tür kiyeden Rusyaya dönmekte olan Sovyet san'atkârları Çiçerin vapuru tel sizile Türkiye hakkmdaki ihtisasla nnı bütün Rusya halkına bildirmiş lerdir. San'atkârlar Türkiyede gördükleri fevkalâde hüsnü kabulden son derece mütehassis olduklanm bildirerek Moskova radyosu vasıtasile Türk ulusuna selâmlannı göndermişlerdir. M. Laval Varfovada Varşova 17 ( A . A ) Fransız Dışarı tşleri Bakanı M. Laval saat 21 de buraya gelmiş ve M. Beck tarafından istikbal edilmiştir. M. Beck, Frannz Bakanma Mareşal Pilsudskinin vefab münasebetile Fransa tarafından Lehistana karşı gösterilen sempati hissiyabndan dolayı Lehistanın çok mü tehassis olduğımu söylemiştir. General Göring Varşovaya haraket etti Kırklarelinde dün yapılan koşular Kırklareli 17 (Telefonla) Bugün bütün Trakyaya şamil olmak ü zere Kırklarelinde büyük at yanşlan yapıldı. Koşular münasebetile Kırk • lareline Trakyanm muhtelif yerlerinden ve köylerden birçok at meraklı lan gelmiş bulunuyordu. Bugün dört koşu yapıldı. Birind koşuda tstanbul Emniyet müdürü Fehmi Orahn Oktayı birind, ikinci koşuda yüzbaşı Eminin Necibi birind, üçüncü koşuda lpsaladan Alinin Tayyan birinci, dördüncü koşuda Manisadan Tevfiğin Sadası birind geldiler. îlk üç koşuya 255 er, dördüncü kosuya 3 2 0 lira mükâfat verildi. Yeni bir tayyare rekoru Nevyork 17 (AA.) Bir DugIas yolcu tayyaresini idare etmekte olan Tommy Molisson ve Joseph Bastles. Nevyork Vaşington Norfolk uçuşunu 5000 kilometro yaparak yedi sür'at acun rekorunu kırmışlardır. Bu başlangıc yazılabilmek için mütercim sekiz on münakkid ve müderri • sin kitablarında uzun uzun araştır malar yapmıştır. Bunun nasü yorucu, yıpratıcı bir savaş olduğuna erbabı vâkıftır. Türlü aile ve hayat işleri arasmda, bir yandan evile ve yavrularile, bir yandan hayatın çeşid çeşid kaygulan ve bağlarile uğraşmağa mecburken bir gene Türk kadınının şu kütübhane adamlannı bile ürküten işe nasü girişebüdiğine şaşıyorum. Yalnız şaşmıyorum, Türk edebiyatı namına kendisine borc olan teşekkürleri nasü bir dille tercüme edebileceğime karar veremiyerek şunu demekle iktifa edeceğim ki: Kıymetçe, ehemmiyetçe bu sekide yüksek çalışma eserleri vermeğe kuvvet bulan kalemin durmamasım, yorulmamasım istemflidir. Bu hakkı bize madem ki kendisi vermiş olu yor, ondan en geniş ölçüde asığlan • mak istersek bunu bir saygısızlık saymıyacağını umabiliriz. Berlin 17 ( A A . ) General Goering Varşovaya hareket etmiştir. Beraberinde piyade Generali Fon Loç, Amiral Viçel, hava generali Vefer, miraiay Bodensaç ve binbaşı Fon Raddan mürekkeb bir askeri heyet vardır. Göeringin Polonyadaki ika • meti esnasında Polonya miralayı M o ralski mihmandarhğmı yapacakbr. Paris 17 (Telsizle) Fransa Dış îşleri Bakanı M. Laval, Mareşal Pilsudskmin cenaze merasiminde bulundukten sonra pazartesi günü saat 12,10 da Parise dönecektir. Avrupa ittihadı kongresi Bir beyanname neşrederek işini bitirdi Vryana 17 ( A . A ) Avrupa ittihadı kongresi bir beyanname neşret mişn'r. Bu beyannamede harbin ve Avrupanın kat'î surette harab olmasının önüne gecilmek maksadile iknsadî bir Avrupa bloku teşkil edilmesi iltizam olunmaktadır. Beyannamede Avrupanın cihanm iktısadî bloklanna karşı aralannda ihtilâf ve niza bulunan 2 6 devlete aynlmış bir halde bulunmasmın onun ha rabiye doğnı yürümesi demek olduğu beyan edümektedir. Beyanname, Avrupa îttihadı Birli gmin gayelerini yeni baştan tekrar ve teyit etmektedir ki şunlardır: «Bir federal hakem divanı vücude Sretirilmesi, askeri ittifak, gümrük birüği.» Receb Peker gene Genel Sekreter seçildi Ankara 17 ( A . A . ) Parti Genel Başkanı tfizüğünün 2 9 uncu madde sine uyarak Kütahya saylavı Receb Pekeri yeniden Parti Genel Sekre terliğine seçmiftir. Ankara 17 ( A A ) Parti Genel Başkanı tarafmdan yeniden Ge nel Sekreterlige seçilen Receb Peker Parti kurumlanna ve ilgililere aşağı daki bildiriği yollamtşbr: j Partî Genel Başkanı yenî tüzügu müzün 2 9 uncu maddesine uyarak beni yeniden genel sekreterlige secu'. ö devia onemini gozden kaçırmıyarak gücüm jettiğı kadar çalısacagnn. Çinde büyük elçilikler Nankin 17 (A.A.) Tokyoda Çin, ve Pckinde Japon maslahatgü zarlıklan büyük elçiliğc çıkanlmıjlardır. HALİD ZÎYA UŞAKLIGtL

Bu sayıdan diğer sayfalar: