26 Ağustos 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

26 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2fl Ağustos İ93S CUMHTJRİYE1 İBİP UET2ÖÜN Dolabdır bu! On üç yıl önce bugün Bu sene Alman filimlerinde operetler ve hissî eserlere önem verildi 1935 Alman prodüksiyonundan olan kordelâlarm pek çoğu çevrilib bitti. Bunların ekserisini bu kış göreceğiz Berlin, ağustos (Özel) Her sene bugünlerde, aylardanberi büyük bir gayretle ve ketumiyetle hazırla nan Almanyanın yeni mevsim fi lim programını gizliyen örtü yırtı lır. Bu programa bu sene bilhassa önemle bakılıyor, çünkü Alman fi lim endüstrisinin dünyada eskidenberi tuttuğu yerin tekrar elde edil mesi ve hatta belki daha yiiksek bir mevkie çıkarılması savaşında, bu nun çok yardımı dokunacağı mu hakkak görülüyor. Evvelâ kısmen bitmiş veya yapılmasına girişilmiş eserleri gözden geçirelim: Ilk sırada iki filme rastgeliyoruz. «Königswalzer» (Şahane Vals) ve «Die Heilige und ihre Narr» (Evliya ile tıflısı). Bunlardan sonuncusu henüz bitmiş ve bugünlerde Almanyada ilk defa gösteril mek üzere büyük şehirlere sevke dilmiş bulunuyor. Filim Agnes Güntherin meşhur romanından ik tibasen yapılmış; esasen eskiden de sessiz olarak çevrilmiş ve büyük bir muvaffakiyet kazanmıştı. Şimdi Hans Deppenin rejisörlüğü ve I ians Stüwe, Lola Chuld, Friedrich Ul men ve daha birçok meşhur artistlerin iştirakile çevrilen yeni sesli kopyayı merakhlar sabırsızlıkla bekli yor. «Şahane Vals» e gelince; bu filim muhakkak ki şen operetler arasmda yer alacaktır. Vak'a 1852 de Münihte geçiyor; yani Münihin Bavyera Krallığının payitahtı oHuğu en parlak devirde, o devirde ki her Münihli, şehrinin, nüktede Pa risi, şıklıkta Viyanayı, kibarlıkta Londrayı, ve mükellef üniformalı zabitlerile de Berlini geçtiğini, göğsü iftiharla kabara kabara söyle miş! Filmi «Ehestreik Ayrılış» ı çcvirerek şöhretini artıran, K.arl Ritter idare ediyor. Samimî bir rabıtanın Münih halkile Bavyera Krallığı saraymı bağladığı bu devirde, lmparator Fransuva Jozefin Bavyera Kralının kızı Elisabeti zevce olarak isteme~i sahnesi pek güzcldir. Filmin başrollerini \Villi Först, Ca rola Höhn, Helli Finkenzeller, Paul Hörbiger oynıyorlar. Gene neş'eli bir filim olan «Ap ril April Nisan Nisan» ın son sahneleri alınıyor. Carola Höhnün baş rolü oynadığı bu filimde vak'a orta halli bir ailenin münasebetleri etrafında cereyan ediyor. «April Ap ril» in Almanyada büyük merakla beklenilmesine asıl sebeb: Rejisö rünün ilk defa beyaz perde için is gören Leipzig tiyatrosunun meşhur rejisörü Detlef Sierck olmuştur. Rota filmin Güstav Fröhlich i!e Sybille Schmitz «Şovenin Aşkları» filminde George Sand rolünü oym yan artist e çevirttiği «Stradivari kemandan ilhamlar» kordelâsı da bir his ve musiki filmidir. Ufanın çevirmeğe başladığı «Ei ner zuviel an Bord Gemide fazla bir adam var!» filmi «Berliner İ1İU3trierte Zeitung» da tefrika edilen bir Famandan muktebestir. Bir transatlantili gemisinde şairane bir yolculuk esnasmda ortaya çıkan esrarlı bir vak'a merakı celbediyor, ve hikâyenin seyrini altüst ediyor... Filmin dahilî manzaralan stüdyoda Recaizade Ekrem merhum o tarihte Maarif Nazırı. Bir akşam, Siileyman Nazifle birlikte Çemberlitaşta nezaret ten çıkmışlar, Beyoğluna geçmişler, oradada, arabayı Tünelin üst başında bırakarak, Galatasarayına doğru yaya olarak yürüyorlarmış. Tam karakolun hizasına geldiklers sı rada, bakmışlar ki karşıdan, tantanalı bir alay geliyor. Kordelâlar, çiçeklerle donatılmış paytonların içerisinde bir imam, bir j Rum papazı, bir Ermeni papazı, bir de haham kurulmuşlar, beygirler, arabalar, davul çalan hamallar, tulumbîcılar... Hâsılı alelâcayip bir alay. Recaizade buna bir mana verememis ve Siileyman Nazife, bunun ne olduğunu sormuş. O da, üstadırta şu mevzun cevabı vermiş: ! Sandukai intihâbdır bu! I Recaizade başını sallamış ve usulcacık: Hayır! demiş! Sanduka değıl, dolabdır bu! ÖTÜKÇÜ Af yon tepelerinde büyük taarruz başlamıştı... Bugün Türküm diye kafamızı yukarıda ve alnımızi| dik tutabiliyorsak bunu on üç yıl önce kazanılan büyük zafere borçluyuz Bulgarlarm yeni hücum tabiyesi (Bafmakaleden devam) yesini vermişlir. Hiçbir Bulgar gentrali tahtı kumandasında bulunan altmış, yelmiş binlere baliğ olan efrad ve zabitanı düşmanlara esı'r olarak teslim ed'ıp te kollarını sallıya sallıya Sofyaya gclip mcmuriyet peşinde koşmağa tenezzül etmcmişlir. Ilâ..» Yazının daha ağır kısımları bundan sonra gelmektedir. (Medeniyet) paçavrasını dolduran ve Türklük için bir leke teşkil eden Bulgar uşağı yobazların, Umumî Harbden hiçbir şey bilmedikleri de meydana çıkıyor. Çünkü Bulgar ordusu, Umumî Harbde, hep müttefıkleri Türkler, 'Almanlar ve Avusturyalılar tarafından desteklendıkçe dayanmış, hatta Sırbistana arkadan hücum ederken bıle Almanya ve Avusturya Macaristanın süel yardımını şart koşmus, Bulgar orduiarına hep Alman generalleri kumanda et miş ve nihayet, Umumî Harbe giren dört müüefık devletten en sonra harbe giren ve en cok yardım gören Bulgaristan olduğu halde, ilk önce bozgunluk yapan, yüz binden fazla esir veren ve zelil bir sulha boyun igen Bulgaristan olmuştur. Fakat, mevzuumuz bu mesele ohnadığı için, geçelim. Görülüyor ki Bulgarlar, Bulgar gazetelerinin yerine, kendi paralarıle kendi müftileri Ahmedofa çıkarttıklan gazete vasıtasile bize hücum etmenin yelunu tutmuslardır. Simdi, göreceksiniz, Bulgar lar, iki yüzlü siyasalarına devam edecekler: Bize «ne yapalım, sizın soyunuzdan olanlar, Bulgaristan Türkleri yazıyorlar, biz yazmıyoruz, onlan nasıl menedelım» diyecekler, sonra Ahmedofa dönecekler ve ona biraz daha para verip «yaz, 1 ürkiye aleyhinde, Türkiye cumhuriyeti aleyhinde ağzına geleni yaz» d'yeceklerdir. Halbuki Bulgaribtanda matbuat hürriyeti yoktur. Hükumet, bülün gazetebri sansür eder, istedığıni yazdırır, istemediğini yazdırmaz. Onun için (Medeniyet) in yazdıklarını da Bulgarlaı kendılerı yazdırmaktadırlar. Bizim merakımızı mucib olan nokta, hükumetimizin ne vakte kadar, (Medeniyet) in neşriyatını müsamaha ile karşılamakta devam edeceğidir. Bulgaristanın, adeta Arab harflerile türkçe nasiri efkân olan bu gazetenin aleyhımizdeki hücumlarını protesto etmek ve bu paçavrayı susturmak Dıs lşleri Bakanlığımız için artık önemli bir vazıfe olmuştur. ABİDİN DAVER Kolordu Tâhkîm ve İ6$al ?d'ılrn'Ş Yunftn Mevzı leri BaşUomandan Villl Förtt ve Karlo Höhn «Şahane Vals» de çevrildikten sonra artistler haricî sahnelere alınmak üzere Hamburgda bir vapurda çalışmağa başladılar. Mevzuu Münihte fakat harbden evvelki san'at merkezi Münihle geçen bir filim de var. «Die Grüne Domino Yeşil Domino». 1912 de başhyan macera halihazıra kadar uzayıp gidiyor. Selma Lagerlöfün en güzel hikâyelerinden biri «Das Mâdchen vom Moorhof» «Bataklı damın kızı» filminin mevzuunu teşkil e diyor. Aşkına hürmeten saadetim metanetle feda eden bir genc kızın başından geçen bu hazin maceranın dış parçaları pek yakında bitecek. Bu filim biliyorsunuz, ayni isimle geçen sene bizde yapılmış, doğrusunu söylemek lâzım gelirse pek kıvı rılamamıştı. Ayrıca «Der Klosterjager Ma nastır Avcısı» başrolü Paul Horbi ger tarafından deruhde edilen «Leichte Kavallerie Hafif süvari alayı» ile Anny Ondranın Ufada ilk çe virdiği «Der Junge Graf Genc Kont» filimleri hazırlanmakta. Anny Ondranın bu filminin rejisörü Karl Lamacdır. Vak'a Arab saçı gibi karışık.. Gitgide daha fazla karışıyor ve nihayet herkesi memnun edecek bir şekilde bitiyor. Bunlardan başka senenin en güzel Fransız filmi telâkki edilen «Remous», almanca olarak ve «Liebe Aşk» ismile çevrilmeğe baş landı. Fransızcasında Jeanne Boi tel, Jean Galland, Françoise Rosay oynadığı bu kordelâ daha ziyade hissî ve hazin bir macerayı ..asvır ediyor. Çek rejisörü Machatynin çevirdiği «Nocturne» filmi de al manca olarak yeniden yapılacak. Bu mevzu, esasen koparılmış bir parçası olduğu, hergünkü hayat gibi acıklı, müessir, ayni zamanda hafif ve şen... Bu saydıklarımızdan maada Al manyanın 935 36 prodüksiyonu içinde musiki filmi olarak «Figaro nun Izdivacı», «Aşk Şarkısı», «Vals Craliçesi», «Aşk Rüyası», «Viıjdso run Şen Kadınları», «Son Gül», «Sonbahar Melodisi», facia ve hissî esej olarak Emil Yaningsin oynıyacağı «Hayatım Devletindir!» ile «lngiliz Kraliçesi Elizabet», «Pastaha ne», «Kaliforniya Imparatoru», «Polis Neferi Schwenke», Garbe Doğ ru», «Prangah Adam», «Yedi Kö yün Zeynebi», «Praglı Talebe», «Dünya İhtirasları», «Parisli Sevgi li», «Mişel Strogof», komedi olarak «Bir Bardak Su», «Baygın Melek» ve saire vardır. Bütün çeşidler dahil olmak üzere Almanyanın bu seneki mamulâtı 140 a baliğ olacaktır. Tabiî bunla rın hepsini burada aaymağa imkân yoktur. Ayrıca projeleri hazırlanan ve henüz çevrilmeğe başlanılmayıp hazırlıklarile uğraşılan filimler başka bir mektuba mevzu teşkil ede c e k kadar bol ve mütenevvidirler. Bunlarda Lilian Harvey \Villy Fritsch çiftini, Paul Hörbiger, Anny Ondra, Magda Schnei der, Trude Marlen, Hans Söhnker ve sair büyük Alman artistlerini göreceğiz. M. BEDİ BÜKTAŞ 26 ağustos 1922 sabahı taarruz başlarken Ttirk ve Yunan ordularının vaziyetlerini gösterir kroki Bugün, siyasal tarıhımızın en önemh dönemeçine yol açan süel bir hareketin on dördüncü yıldönümünü yaşıyo ruz. Bundan tam on üç yıl önce bugün Türk ordusu; ana vatanına saldıran bir istılâ ordusuna son darbeyi vurmak üzere taarruza geçmiş bulunuyordu. Bu taarruz, daha ilk gunünde muvaf fak oldu ve beş gün içinde «Başku mandanlık» mevdan muharebesile. meyvasını verdı: Türkiye cumhurij'etinin kuruluşunu ve bugünkü yüksek varlığını ona borçluyuz. İşte bu sebsbledır ki bu tarihsel günü kutlulamak, bugünkü ve yarınki nesle bu büyük yıldönümünün önemini (ehemmiyeti ni) anlatmak bizim için bir ödev (va zıfe) dir. Bugun; her köşesmde kayidsiz, şartsız gezip yürüdüğümüz bu vatanm havasını, ciğerlerimizin alabil diği kadar bollukla teneffüs cdebili yorsak, «Türküm» derken kafamızı yukarıda ve alnımızı dık tutabiliyorask, gelip geçtiğimiz yabancı ellerde ikram görebiliyorsak bütün bunlar, bundan on üç yü önce kazanılan büyük zafe rin ve onun bize açtığı erkinlik (istiklâl) ve medeniyet yolundaki eşsiz ilerlememizin eseridir. Fena idare edilen ellerde, üç asır dan fazla bir zamandanberi, muharebe meydanlarından hemen daima mağlub dönen ve tektük zaferleri de, başındaki Baltacı gibi saray adamlarının hayva nî arzularma feda edilen Türk ordu sunun ve Turk milletının kara bahtı bundan on üç sene evvel Afyon Dumlupınar meydan muharebesile ve çelik iradeli bir Başkumandanm elile zafer ufuklarına açılmıştı. Fakat bu ufka ka vuşuluncaya değin çekılen mıhnetler, yapılan fedakârlıklar o kadar büyük tür ki bu isin hareket noktasile neti cesi arasmdaki muazzam esere ancak mucize ismi verılebilir. Bu, öyle bir mucizedır ki onun hamurunu, Türk ulusunun eşsiz feragati ve vatansever. liğıle beraber davasına ve hakkına olan sarsılmaz imanı; mayasını da Başku mandanma karşı beslediği sonsuz gu ven teşkil etmiştir. «Turk» bu savaşta üç küsur asırlık süel (askerî) talıhıle beraber siyasal bahtım da yenmiş; ona yeni bir isti kamet açmıştır. Bize zafer, sulh, erkinlik (istiklâl) ve ulusal benliğimizi kazandıran 26 ağustos 922 taarruzunun nasıl hazır landığım, nasıl muvaffak oldugunu bu sütunlarda ve gelecek sayılarda oku yacak olan bugunün gencleri ve o günlerin çocukları; kendi önlerindeki neslın kan ve ateş ıçmde yarattığı eseri, barış havası içmde, hergün bıraz daha yükseltmeğe çalışmak yolundaki ödev (vazife) Lni bir daha hatırlıyacaklardır. Zaten biz bu yazıları, ne geçmışteki anlaşamamazhkları tazelemek, ne de bugun dost yaşadığımız ve her zaman öyle yaşamak ıstediğimiz Yunan ulu suna bir zaman başına geçen muhteris polıtikacıların sebeb olduklan fe nalıklar hakkında siyasal bir ders vermek ve suel (askerî) bozgunluklarını hatırlatmak için yazıyoruz. Bızun yaptığımız; istıklâle kavuşmak ve me denıyet alanında ilerlemek ıçın bir neslin yaptığı fedakârlıkları belirte rek kurulan büyük eserin yeni nesle" ne halde teslim edıldiğini göstermek ve bu genc neslin büyük ödevıni hatırlatmaktır. On küsur seneye sığdırılan bu esere şöyle bir baş çevırıp baktığımız zaman gözümüzün kamaşmaması; göğsümü zün, ciğerlerimizi içine sığdıramıyacak kadar, kabarmaması mümkün müdür?. Hem biz bütün bu yakın hâdiseler ve inkılâblar içinde yoğrulmuş bir \nesil olduğumuz halde... Bu eser öyle bir abidedir ki bizler henüz onun yalnız kaıdesmi gorebü . mekteyiz. Onu bütün heybet ve haş metile görebilmek, rüyet ufkumuza sığdırabilmek için bu kaidenm eteğinden epey uzaklaşmak lâzımdır. Bunu tarih yapacak ve bu abide (Yirminci asır tarihi) nin güneşi olarak kalacaktır. *** Tarihin en uzun meydan muhare besi olan ve tamam 21 gün süren Sa karya meydan muharebesinde mağlub olan Yunan ordusu evvelâ Eskişehir üzerine çekilmiş ve sonra bir kısmile de Afyona inerek Eskişehir Afyon hattında yerleşmiş ve bu hattın Afyon mıntakasmda gün geçtıkçe daha çok kuvvetlenmişti. Türk ordusu da düşmanını takib ederek bu hattın karşısına gelmiş, yerleşmişti. Bu tarih ten sonra, artık rollerj değişmişti: Şımdiye kadar hep taarruzl eden Yunan ordusu, müdafaada kalanj da Türk ordusu idi. Fakat artık Yu I nanlılar kendılerini yeni bir taarruza i kudretli görmüyorlar ve bir Türk ta arruzuna karşı müdafaa hazırlığı ya pıyorlardı. Türk ordusu esas itibarile büyük taarruza karar vermişti. Fakat bunun] tarihini, hazırlıklarm bitmesme kadar, tesbit etmemişti. Bu hazırlıklar tamam on bir ay sürdü. Bu zaman içinde durmadan, dinlenmeden çalışıldı, bir ta raftan silâh, cepane, malzeme, giyecek, taşıma vasıtaları ikmal edilirken diğer taraftan da sık sık manevra ve tatbi • katlar yapıldı ve nihayet.. Büyuk ta arruzun günü kararlaştırıldı: 26 ağustos 1922. Kararlaştırüan bu taarruzda aranan: başlıca şart şu idi: Düşmana \urulacak darbe o kadar \ kuvvetli ve neticesi itibarile o kadar te] sirli olsun ki bu istilâ ordusu başka birj meydan muharebesi vermeğe kudretj bulamadan imha edilsin. (İmhadanj maksad bir ordunun elindeki silâh ve malzemesinin ahnması veya tahrib edilmesi; insanlarının da muharebe edemez hale konulması demektır.) Bunun için de askerlık kaıdesince düşmanm yanını taşarak arkasma düşmek; onun gerisini kesmek lâzımdı. İşte bu sebeble bu büyük taarruzun Afyon cenubu mmtakasmdan yapılması muvafık görüldü. Eskişehir şimalinden de düşmanm gerisini çevirmeğe çalış mak mümkündü amma; bunun 7 fa3 daları ötekine bakılarak azdı. Bun dan başka arazi guclükleri, mesafe u zaklıkları vardı. Halbuki Afyon cenu Sinema haberleri Greta Garbo Memleketinde dinlenmekte olan ısveçli yıldız Greta Garbo Amevi kaya döner dönmez «ijLamil» isminde yeni bir filim çevirecektir. Bu kordelâ Gretanın Amerikada yap tığı filimlerin otuz ikincisini teşkil edecektir. Rudolf Förster Almanyanın büyük facia artist lerinden «Gün Doğarken...» ve «Bir millet yaratan adam» filimle rinde gördüğümüz Rudolf Förster Avusturyada bir otomobil gezintisi esnapında içinde bulunduğu arabanın bir kamyonla çarpışması ncticesi otomobilden dışarı fırlıyarak yere düşmüş ve hafif surette yaralan mıştır. Brüksel sergisinde Arsıulusal sergi münasebetile Brükselde çylulün 26 sında ve bi rinci teşrinin 17 sinde olmak üzeıe iki sinema festivali tertib olunacaktır. Yapılacak filim müaabakasmda kazananlara muhtelif mükâfatlar verilecektir. 30 ağustos hazırlıkları (Bastarafı 1 inct tohifede) kı»a zamanda Ankaradaki müessese'erden toplananlardır. Ankara Halkevinin bu ilk denemesi, memlekette mevcud, millî mücadele ve zafere aid bütün eserler bir araya toplandığı takdirde muhteşem bir manzira arzedeceğini göstermiştir. 30 ağust >std Madam Pompadur %erilecek söylevler radyo ile yapılacakhr. Bu isimle çevrilmekte olan filimŞehrin birçok yerlerinde ayrıca mü'amede Madam Pompadur rolünü Kâte reler ve eğlenceler de tertib edilmişîir. von Magy oynamaktadır. Tek başına bir kadın Anna Sten kendisini yıldız ya pan Rus rejisörü Fedor Ozepin idaresi altında Londrada «Tek başına bir kadın» filmini çevirmeğe başlamıştır. Belgradda bankaların vaziyeti Belgrad (Özel) Son yıllarda burada bankalara karşı büyük bir itimadsızlık baş göstermişti. Stoydanoviç kabinesi iş başına geçtikten sonra bankalara itibar ve itimad çoğalmağa başlamış ve halk parasını tekrar bankalara yatırmağa başla mıştır. Devlet bankasında toplanan bu paralar ekseriyetle İtalya ve Almanyadan alacakları olanlara veyahud kleringlere rnahsuben verilmektedir. Valantinonun hatırası Rudolf Valantinonun ölümünün yıldönümü münasebetile dünkü 25 ağustos pazar günü Londra kilise lerinin'birinde ruhanî âyin yapılmıştır. Rudolf, hatırası sık sık tes'id olunan yegâne sinema artistidir. Güstave Frjdhlich ve Sybille Schimitz «Kemandan İlhamlar» da (Lutfen sahifeyi çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: