11 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

11 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tl TTîsan 1U3B CUMHITR SAGLIK BiLGiLERİ Biz bize Bu çocuk kimindir? Aşağıda okuyacağınız hikâye sahici dir: Marsilyada, ahlâkı karışık, mazisi şüpheli bir kadın varmış. Bu kadm tam on iki kişiye metreslik ediyormuş. Hepsi ayn ayn büyük posta vapurlarında kaptanlık yapan bu on iki adam, müşterek sevgililerile, birbirlerinin reka betinden habersiz, geçinip gidiyorlarmış. Düşünün bir kere; koskoca gemilere kumanda eden on iki kaptanı idare et mek! Birini ötekine sezdirmemek! Az marifet mi bu? Fakat bu gene birşey değil. Asıl ma rifet şimdi başhyor: Günün birinde bu kadıncağızın bir çocuğu olmuş. Acaba kimden? Diyeceksiniz. Bu suale Marsilyah yosma da cevab verememiş olacak ki uzun uzun düşün dükten sonra nihayet bir formül bulmuş: Engin denizlerde, dalgalarla başbaşa kalmanm uyandırdığı hasretle birer birer kendisini kucaklamağa gelen sevgililerine yaşlı gözlerle şu sözleri tekrarlamış: Ben seni çok seviyorum. Fakat gördün mü başımıza geleni? Işte bir çocuğumuz oldu. Ah ne yapacağız şimdi? Babam duyarsa felâkettir! Ve on iki adamdan da ayni cevabı almış: Bunda üzülecek ne var ninoşum? Çocuğu bir yerde büyütürüz. Parasını ben veririm. Ve on iki adamm her ay muntazaman ödediği (çocuk parası) ile Marsilya güzeli bir prenses gibi yaşamağa başlamış.. Fakat.. Güzel rüyalar kısa sürer derler. Günün birinde işin içyüzü meydana çıkmış. Şimdi on iki adam birleşmişler, kadını dava ediyorlarmış. Düşünün bir kere.. Engin denizlerde ölümle alay eden on iki adam! Bunlar mahkemeye koşacaklan yerde kadıncağıza ödedikleri çocuk masrafını aralarında taksim etseler daha iyi olmaz mıydı? Mısır mektubları Kanserle mücadele Tedavi, kat'ileşmemekle beraber ilerlemiştir, fakat en mühim şart, hastalarm hastalık ilerlemeden doktora müracaat etmesidir 1 Gondarın işgali Mısırda büyük korku uyandırdı »• Sarkmtılık Beş alh ay önce doğumunun yüzüncü yıldönümü dolayısile adı gazete sütunla rını dolduran profesör Lombroso cinaı mizaclan ve Pathologique derekeye inen hlâk düşkünlüklerini iptidaî hayat ve hissiyata dönüş diye tarif ve izah etmişti. Onun bu hükmü, esas itibarile, Criminelne adını verdiği «cani doğmuş» adam. ara ve fenalık yapmak için ruhî ıstırar duyan kimselere taalluk etmekle beraber her çeşid ahlâksızlıklara da teşmil olunabilir. Çünkü sağımızda, solumuzda öyle yersiz ve gereksiz şeyler görüyoruz ki Lombroso gibi düşünmezsek tahammüle mkân yoktur. O dayanılması güç işlerden biri ve en çok görüleni kadınlara yapılan el ve dil sarkıntılığıdır. Vapurlar boşalırken dikkat ediniz, kadınlardan çoğunu azab ve ıstı rab içinde görürsünüz. Çünkü iptidaî hayat ve hissiyata dönmüş birkaç şampanze ruhlu adam, kalabalık arasına kanşmış ve önüne gelen kadınm kulağına maymun lehçesile birşeyler fısıldamıya girişmiştir. Onun dili gibi eli de hareket halindedirt Ya dürter, ya çimdikler! Tramvaylarda gözünüzü dikkatlice et Nil nehri kaynaklarmm tehlikede olmadığına dair Italyan teminatı Mısırın endişesini yatıştırmadı, Sudana asker gönderiliyor Çapada Tıb Fakültesi Radyoloji Enstitüsü Son senelerde birçok memleketlerde Bu yeni tedavi usulü maalesef büyük yapılan istatistikler kanserden ölüm vak'a tesisat ve pahah âletlere ihtiyaç gösterir. larının çoğaldığını göstermiştir. Bunun Kliniği olmıyan radyolojiden kanser müneticesi olarak her tarafta kanserle mü cadelesinde büyük bir fayda beklemek cadele teşkilâtları kurulmağa başlanmış ve doğru olmaz. Vekayi ve zaman bunu isevvelce kurulanlar da takviye edilmiştir. pat etmiştir. Uzun müddet radyolojiden Kanserle mücadele gayet müşküldür. bugünkü kadar müessir netice alama Bu müşkülât başlıca iki sebebden ileri ge dıksa bunu, daha ziyade radyolojinin lir: tâli bir şube olarak telâkki edilmesine ve 1) Hastalığın etiyolojisinin bilinme o tarzada muamele yapılmasına atfet mesinden korunulması ( Prophylaxie mek lâzımdır. îşte bu hakikati anlıyan noksanı ) birçok memleketler son zamanlarda mü 2) Şifa için başlıca şart olan hastalığı him masraflara katlanarak birçok kan vücude yayılmadan evvel erken teşhisin ser e»stitüleri tesis etmişleridr. Bu enstiher zaman mümkün olamaması. tülerin yataklan, kâfi miktarda Radiu Ekseriya hastalann hekime çok geç mü mu, kuvvetli Röntgen makineleri, cerraracaat etmeleri veya uzun zaman teşhis hî servisleri, marazî teşrih lâboratuarları konamaması veyahud vesaitsizlik yüzün ve ilmî taharriyat için birer şubeleri varden esaslı bir tedavi sistemi tatbik edil dır. memesinden maalesef bir çok hastalar Bunlardan 1909 da Stokholmda cerkoybolmaktadır. rah John Berg'in tesis edip Profesör ForBütün dünya, doktorlar ve hastalar, sell'in idaresine tevdi ettiği Radiumhembu hastalığa karşı müessir bir devanın met Enstitüsü birçok müesseselere nü bulunmasını dört gözle bekliyor. Her ta mune olmuştur. rafta alımler, büyük müesseseler müthiş Geçen senelere kadar Madam Gurie'masraflara girerek bu devayı senelerdennin ve şimdi Regaud'nun idare ettiği Paberi arıyorlar. Yalnız Almanyada bir ris Üniversitesinin Radium Enstitüsü müessesenin bu husustaki senelik sarfiyatı Kanser radyoterapisine esas teşkil eden takriben iki milyonu bulur. mesaî vücude getirmiştir ki halihazır RadSon otuz sene zarfmda bu yolda ol yologlan. bu esaslar üzerine tedavi tarzdukça mühim terakkiler ve fcanser tıes larını tatbik ederleı; ^ ^ .,] „ *, r çi hakkında biyolojik ve patolojik maluProfesör Ewing'in ıdaresinde bulunan mat ilerlemiçtir. Henuz kat'Îİjfr devanın Nevvyorkun Memorial Hospitali Ameribulunamaması bu yolda çalışanların ce kanın radyoterapi merkezi olarak tanın saretini kırmış değildir. mış olup mesaisi büyük alâka ile takib esaretini kırmış değildir. dilmektedir. Mühim keşifler her gün yapılamaz. Bütün dünya bu üç enstitünün tesiri alKanserin kat'î devasının keşfini sabırsız tındadır. Aşağıda muhtelif memleketlelıkla beklerken bugün yapılacak en iyi te rin kanserle mücadele teşkilâtını gözden davi tarzı, cerrahî ve Radyolojik, tama geçirirken her tarafta mevcud cerrahî klimen mevzu müdahaledir. niklerini takviye edecek radyolerapi kliBu tedavi başlangıcından itibaren ga nikleri tesisine ihtiyac görüldüğü anlaşıyet müessir bir tarzda tatbik edilmelidir. lacaktır. Hasta vaktlnde hekime müracaat eiBugün bütün dünyaca kanser tedavisi meli ve icabmda vakit geçirmeden bir için kabul edilen usul cerrahî veya şuaî mülehassısa koşmalıdır. tedavi tarzları veyahud her ikisinin müşBirçok defalar hastalar hastalıklarını terek tatbiki metodudur. mühimsemediklerinden şu veya bu ilâçTürkiyede kanserle mücadele için müllarla vakitlerini boş yere geçiriyorlar. ga Tıb Fakültesinde bir cemiyet teşek Mücadele için en mühim şartlardan bi kül etmişti. Bundan daha evvel Tıb Fari halkm süratle hekime müracaatini te kültesine bir miktar Radium alınmış ve min için bu habis hastalık ve akibeti hak o zamana göre modern bir Röntgen lâbokında tenvir edilmesi keyfiyetidir. ratuan tesis edilmişti. Radium daha ziDiğer bir mühim şart ta her hastanın yade nisaî vakalara tatbik edilmek üzere tedavisine imkân verebilecek paranın te münferid Radium ve Röntgen tedavisi mini ve bu para ile mücadele için Kan yapılmışb. Ayni senelerde Cerrahpaşa hastanesine 80 miligram Radium ve geser kliniklen tesisidir. Bugün mevcud hastanelerin cerrahi ne o zamana göre modern bir Röntgen klinikleri kanser ameliyatlarmı başarıyor tedavi cihazı almmış kısa bir müddet falar. Bu kliniklerde kanser ameliyatına aliyete geçmişse de fasılalı olarak bunlarmahsus ayn bir teşkilât veya ayrı bir ta dan istifade edilmiştir. Fakat bütün bunkım âletlere lüzum yoktur. Yani kanserin lar esash bir teşkilât ve yukarda izah ettiğimiz gibi Radyoloji klinik olarak idare cerrahî tedavi tarzı bulunmuştur. Halbuki Radyolojik klinikler henüz edilmediklerinden alınan netice mahdut kalmıştır. iesis safhasındadır. Kanserin şua ile tedavisi hemen yirmi Üniversitenin birçok masraflarla kurrenelik bir meseledir. duğu bugünkü Radyoloji Enstitüsü an Südanda Hartumun cenubunda Mavi ve Beyaz Nilin birlestiği nokta rafa gezdiriniz. Kadınlardan birkaçının Kahire 6 nisan (Hususî muhabirimizden) Gondar şehrinin Italyan ordulan tarafından işgal edilmesi, Mısır efkân umumiyesini birden endişeye sevketti. Şimdiye kadar ttalyan Habeş harbini takib eden Mısırlılar, bu işin kendilerine dokunabileceğini hiç te tahmin etmiyorlardı. Bütün şarkta olduğu gibi Mısırlılar da, hürriyetini, istiklâlini müdafaa eden Habeşistana «senpati» lerini gösteriyorlardı. Medeniyet getirmek bahanesi altında, haksız ve sebebsiz taarruza uğnyan zavallı Habeşlere karşı Mısırda beslenilen samimî hissiyatm nekadar derin olduğunu ancak burada olanlar takdir edebilirler. Her gelen Habeş mağlubiyeti haberine rağmen Mısırlılar daima ümid etmekte idiler. Fakat «Tana» gölünün elli kilometro mesafesinde bulunan Gondann îtalyanlann eline düşmesi Mısır efkârı umumiyesini sarstı. Millet, hakikî bir tehlike karşısmda bulunduğunu sezmeğe başladı. İngiliz matbuatının endişesi buraya da aksetti. Mavi Nilin membaı olan Tana gölü mıntakasına hâkim olan devlet, Sudana ve Mısıra filen hâkim olur. Onun için dir ki, İngiltere Habeşistan hakkında yapmış olduğu bütün muahedelerde Tana gölü mıntakası için bazı şeraiti havi hususî bir madde koymuştur. kestiremedikleri için şimdiden tedbir almağa başlamışlardır. Başvekil Mahir Paşa, Kahiredeki îtalya elçisi Sinyor Pellegrino Ghigi ile dün bu hususta iki saat görüşmüştür. Gazetelerin verdiği habere inanmak lâzım gelse verilen teminat Mahir Paşayı tatmin etmiştir. Ayni günde Londradan buraya gelen bir telgraf, Sinyor Grandinin îngiltere Hariciye Nezareti daimî sekreteri Sir Robert Vansittarta Tana mıntakası için lâzım gelen teminatı verdiğini bildiriyordu. Fakat bütün bu sözler îngilizleri pek tatmin etmemiş olacak ki, Sudanda oldukça ehemmiyetli askerî tedbirler alınmağa başlandı. Öğrendiğime göre kanal tarafında ve Trablus hududunda bulunan kuvvetlerin bir kısmını da Sudana sev kediyorlar. Birçok tank, mitralyöz bölükleri, cebel toplan, ve birçok tayyareler Sudan Habeş hududuna gönderilmektedir. Alınan bu tedbirler, İngilizleria Tana mıntakasının İtalyanlar tarafından işgalinden ne kadar korktuklanna delildir. Fakat bu iş umulmadık bir tesir yaptı: Bir aydanberi «ölü noktada» bulunan îngiliz Mısır müzakeratı, tekrar canlanmağa başladı. Sudanı ve Mısın ihya eden Nilin membaı, tehlikeye girince, herhangi bir düşmana karşı Mısınn müdafaasını deruhde edecek «dost İngiliz kuvvetlerinin» Mısır için mübrem bir ihtiyac olduğunu herkes teslim etmektedir. Matbuat, Fransa için gayriaskerî Ren mıntakasının Almanlar tarafından işgali ne kadar tehlikeli ise, Tana mıntakasının îtalyanlar tarafından işgal edilmesi de Mısır için o kadar tehlikelidir, demektedir. N. Cizre (Hususî) Belediyemiz, şeh rin imar işine sokakların tanzimile başlamıştır. Evvelâ rejimimizin ismini ta şıyan ana caddenin açılmasile işe başlanılmıştır. Bu caddenin iki tarafmda rrJUntazam ve bir örnek dükkânlar sı ralanmaktadır. Buranın hükumet memurlan arala rında, toplantı yaparak çok güzel maksadlarla çalışacak olan bir memurlar kulübü tesisine karar vererek hemen îşe başlamışlar ve mükemmel bir su rette tefriş edilen bir bina vücude ge tirmişlerdir. cak bugünkü mücadele kabiliyetini haiz bir teşkilâta mebde teşkil eder. Henüz küşad resmi yapılmamış olmasma rağmen bu müessesede hergün 50 60 hasta tedavi edilmektedir. Açıldıktan sonra 20 yatağı olacak bu Enstitünün 112 miligram Radium'u, üç esaslı büyük tedavi makinesi, teşhis ma kineleri, fizik lâboratuan ve bir elek trik tedavi istasyonu vardır. Enstitünün yanıbaşında inşası biten yeni binaya yakında taşmacak olan Tıb Fakültesi ikinci hariciyesi ve bir müddet sonra civara nakledilecek olan nisaiye servislerile sıkı teşriki mesai edilince memleketimizde kanser mücadelesi kuvvet bulacaknr. Bundan sonra yapılacak iş bu gibi enstitülerin adedini artırmak ve memleketin muhtelif yerlerinde birer nümunelerint açmaktır. Ancak bundan sonra memleketin muhtelif yerlerinden gelen kimsesiz ve muhtac kanserli hastalar hiçbir has tanede yatacak yer bulamamasından acınacak bir halde yerlerine dönmek zaruretini duyamazlar. Tıb Fakültesi radyoloji doçenti Dr. MUHTEREM GÖKMEN Üstübaşı? Ne temiz, ne kirli... Pek sokak çocuğuna benzemiyordu. Ortalık ta kararmıştı, pek iyi seçemedim. Pek güzel, kalfacığım... Hayırlı bir yanlışlık olmuş... Öteki evdekilerin hatırlan hoş oldu ya!.. İhtiyar kalfanın, gözlerinin işi gülü yordu: A ! Pek sevindiler. Hele Solmaz cıgımın sevincini hiç sormaym artık... Ali Tunc, zaten soracak halde değil di: Pek güzel, kalfacığım, dedi. Yaşlı kadm, fincanı alıp çıkınca, Ali Tunc, tavana, tavandan sarkan lâmbaya; yerdeki halıya; duvarlara, duvar larda resimlere, çerçevelere; masaya, masanın üstündeki kâğıdlara, telefona, ayrı ayn, uzun uzun baktı. Bu «hâdise», ona, umabileceğinden karışık göründü. «Hâdise» yi, kafasında, başlangıcından yürütmeğe başladı: Apartımana giren ve yahud girenler, Ali Tuncun yaşayıj tarzmı T« tızak, ya ya yana doğru büzülmeğe çalıştığım, ya ileriye iğilip kamburlaştığını görürsünüz. Çünkü yanında, yahud arkasmda oturan insan kılıklı şampanzenin hınltısından ka* çınmak istiyor. İlk insanlar da tıpkı böyle dav a ranırlardı, bir dişi görünce sıntır • lardı, kelimesiz bir harhara ve bh* av'ave kopararak hemen atılırlardı, zavallı dişiyi hırpalayıp geçerlerdi. Yir minci asırda kadınlara elle ve dille sar kmtılık edenler işte o ilk insanlann henüz insanlaşamamış nümuzeçleridir. Lom • « broso bu gibilere acıyor. Ben onlan nefrete ve lânete lâyık görüyorum. *** 16 ncı asırda muteber tutulan Türk kanunlarına göre bir başkasının kızmı, kansını kapı deliğinden, perde arasından gözetliyenler ve herhangi bir kadma elle, dille sarkıntılık edenler dayak ve para cezasına çarpılırlardı. Paranın ehemmiyeti yoktu, fakat dayak yamandı. Bugünkü kanunlarımızm o ilk insan nümunelerinî suçlan sabit olursa iki ay hapse ve altı lira para cezasına mahkum ettiğini bir dava dolayısile öğrendim. Suçla ceza arasmda âdil bir nisbet aramak lâzımsa bence bu cezanın çoğaltılması icab eder. Çünkü sarkıntılık yapanlann ellerinden ve dillerinden herkese ve hepimize üzüntü bulaşması mümkünkür. Bu imkânı ve o lüzumu düşünmekle henüz maymun kalmış kimseleri insanlaştırmağa belki yol açmış oluruz. M. TURHAN TAN Cizrede imar faaliyeti 1902 de akdedilen İngiliz Habeş muahedesinde sarahaten: «Habeş İmparatoru, İngiltere hükumetinin muvafaka tini elde etmeden Tana gölü etrafında baraj inşa etmemeği taahhüd eder» kaydi vardır. Ondan sonra 1925 te İngiltere ile Italya arasında akdedilen muahedede, ve 1926 da Fransa, İngiltere ve On beş gün evvel ingiliz Mısır koîtalyayı bağlıyan üç taraflı itilâfta (Acnuşmalannın hiçbir neticeye varamıyacacord tripartite), muahedelerin hepsinde aynca Tana gölü ve sulann seyri mese ğını söyliyen, iki noktai nazann telifi mümkün olmadığmı kapalı lisanla yazan lelerini tesbit eden maddeler vardır. Tana mıntakasını ellerine geçirdikten gazeteler, Gondann işgalinden sonra, sonra Mısınn ve Sudanm hayatı İtalyan Mısınn hayatı tehlikede olduğunu öne lann elinde demektir. Mısın ihya eden sürerek, Zaafaran sarayı müzakeratmm Nil, Sudanda, Kasala ovalarını sulıyan biran evvel neticelenmesini arzu ediyorMavi Nil ve Elkaş nehirlerinin anahtar lar. Hakikatte de eski gerginlik kalmalan, îtalyanm cebinde olacak, daima o mıştır. Son iki konuşma esnasında îngi nun tehdidi altında bulunacaklardır. liz askerî tekliflerinin «esas noktalan» Gerçi Gondara henüz daha girmeden Mısır murahhaslan tarafından kabul eİtalyanlar, yukanda bahsi geçen 1925 dildiği söylenmektedir. İngiliz mehafilinve 1926 muahedelerine sadık kalacakla de memnuniyet hissediliyor. Mısır mu nnı söyledilerse de, son zamanlarda bey rahhas heyetile temas edenler ayni memnelmilel taahhüdlere ne kadar az hür nuniyeti görmektedirler. met gösterildiği Mısır efkân umumiye Yakm bir istikbal bize hakikati öğresinin gözünden kaçmamaktadır. Mısır ve İngiltere hükumetleri yakm veya uzak tecektir. SELİM NUH bir istikbalde hadisatın ne yaratacağını km akrabalannı biliyorlardı. Ve her şeyi, en küçük, en ince noktasına kadar hesab etmişlerdi. İhtiyar kadını, apartımandan, akşa müstü uzaklaştırıyorlardı. Gecenin, bu, ne çok geç, ne çok erken saatlerinde, Ali Tunc, apartımanda bulunmuyordu. Yaşlı kadm, uzaklaştınlınca, apartımana korkusuzca girerlerdi. İhtiyar kadını uzaklaştırmak için bu lunan sebeb de, hemen akla geliverecek, adi, basit bir buluş değildi. Ali Tunc, o gecenin «kandil» olduğunu bilmiyordu. Ondan evvelki «kandil» den de haberi olmamıştı. Fakat, «o» ve yahud «onlar», evvelki ve o geceki «kandil» i hesabla mışlardı; ve bu hesablayış, ihtiyar kal fanın kafasına göre o kadar güzel ayar edilmişti ki hiç aksamamıştı. İhtiyar kadın, apartımandan çıktıktan sonra işin bfr güçlüğü kalmıyordu. Bu kadar ince hesablarla işe girişenler için, kap: açmak, odaları aramak, kanştırmak, şaka, eğlence, oyun bile sayılmazdı. Ali Tunc, etrafına baktıkça bunalı Yeni İran Elçisi Yakında gelerek Ankaraya gidecek İran hükumeti nin Ankara sefirliğine Tebriz Va lisi Celil Fehimi nin tayin edildiğini yazmıştık. Yeni sefir yakında şeh rimize gelecek ve Ankaraya gidecektir. Celil Fehimi sekiz sene îran par lamentosunda say lavlık etmiş, Ma Eîçi Celil Fehimi liye Nazır Vekilliği yapmış, son zamanlarda da Tebriz Valiliğine tayin edil mişti. Yeni sefir gelir gelm^z iki hü kumet arasındaki ticarî ve ekonomik işler daha faal bir sahaya girecektir. Aşk ve macera romam Yazan: MAHMUD YESARÎ 69 Ali Tunc, ihtiyar kadını dinlerken, elinden fincanı düşürecekti; onun her sö zünde, beynine bir iğne saplanıyor, ve bir çığlık koparmamak için, dişlerini sıkıyordu. İçin için kıvranışını Arzı Niyaz kalf aya belli etmedi: Ben, mendillerin gelmeyişinden bir yanlışlık olduğunu anlamıştım. Arkada şım, kendi gelmeğe üşenmiş, bir çocuk bulup göndermiş olacak. Peki, o kâğıd neTede? * İhtiyar kadın, dudaklannı büktü: ÇeeukU kaldı... Ben. telâşla almtğı, istemeği unuttum. Istemek te aklıma gelmediydi... Evet... Evet... Çocuğun okumasından ne olacak? Kesik kesik gülüyordu: Mendili kandil okumuş, besbelli... Okuyamadıklannı da uydurmuş herhalde... Ali Tunc, sordu: Nasıl bir çocuktu? Arzı Niyaz kalfa, bir yardım arıyormuş gibi iki yanına bakıyordu: Z*yıfç*, uzunc* bir çocuktu I bah, gündüz gözile baksınlar, daha iyi... yordu: Beni adım adım takib ediyorlar, Arzıniyaz kalfaya hiç birşey söylemedemek... Nerelere gidiyorum, nerelere meği, hatta apartımana gelecek memur • gitmiyorum! Benden iyi biliyorlar... Ar lann da ona açmamalarını tenbih etme zıniyaz kalfayı, zayıf tarafından yaka ği, vaziyete uygun görüyordu. İhtiyar kalıyabilmek, az hüner mi? Benim evimin dın, hakikati öğrenirse, korkar ve apariçini, adamlarımı, yakınlarımı benden iyi tımanda durmak istemezdi. Fakat bu biliyorlar ... «hâdise» den sonra, onu, yalnız bırakmak ta tehlikeli değil miydi? Çocuğun getirdiği kâğıdı görmeği merak etmiyordu. Bu kadar ince ve etraflı Ali Tunc, bu noktaya gelince, derin düşünen insanlar, yazı ile, kâğıdla, ken düşünmek mecburiyetini duydu. îkinci bir dilerini ele verirler miydi? Çocuk, ihti «arama», ikinci bir «deneyiş», yaşlı kamal sokaktan çevrilmiş, üç beş kuruşla dmın hayatma mal olabilirdi. Ali Tunişe koşturulmuş olabilirdi. Belki, o da, cun içini serinleten taraf, «apartımana gi«kendilerinden» di. renler» in, aldıklan tedbirlerden, tuttuk Ali Tunc, etrafına bakmaktan yo lan ince hesablardan, fazla cür'etkâr olruldu: mayışlan, çekinişleri idi. «Onlar», belki Benim evimde ne aradılar?.. Kim tekrar gelecekler, tekrar anyacaklar; lerin, yahud kimin geldiğini tahmin ede «talihlerini» belki tekrar denemek isti bilsem, ne aradıklarını, ne arıyacaklannı yeceklerdi; lâkin bunun için de, gene kestirebilirim! Fakat, benim evimde, ne muhakkak ince hesablarla, ince buluşlararanır? la tuzaklar kuracak, pusular alacaklardı. Polise, telefon etmeği düşündü: (Arkası var) Gece vakti, onları boşuna rahatsız edeceğim. Bir acelemiz yok... Yann sa

Bu sayıdan diğer sayfalar: