16 Mayıs 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

16 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Mayıs 1936 CTJMHURtYET D*»st Yugoslavyadan birkaç intıba Biz bize Bu nasıl mantık? «Kaim zaviyeli müselleste veteri kaime murabbaı dıl'ı kaimlerin murabbalannro mecmuuna müsavidir.» Bir hendese davası okudunuz. Şimdi size çocukluğuma dair bir hatıra anlatacağımı sanmaymız. Riyaziye ile olan münasebetlerim pek sönük geçmişü'r. Bugünden bahsetmek istiyorum: Yu karıdaki cümleyi on üç yaşında bir or tamektcb talebesinin defterinde gördüm. Ve hayretler içinde kaldım. Davayı ifade eden cümlenin içinde sayıyorum tam on bir kelime var. Mef ullerden, edatlardan maada bu kelimelerin hiçbiri türkçe değildir. Dilimi zin bundan on sene evvelki hali bile böyle bir cümleyi kullanacak kadar âdâlı değildi. Yeni nesillerimiz, ders diye o kuduklan şu karışık ibarelerden ne an lıyabilirler? Belgradın en buyuk caddelerinden: Büyük Milaş bulvarı. (Soldaki bina Harbiye Şüphesiz hiçbir şey anlıyamazlar. Nezarett, sağda birinci plândaki Maliye Nezareti, ikind Bajvekâlettir) Ve anlıyamadıklan için de, tarifleri, ile kurulmuş. Binalar hemen hemen davalan, hatta muhakemeleri ezberle Belgrada gece varmıştık. îstasyonun önündeki meydanlık bana geniş bir ayni stille sıralanmışlar. Şahsî arzunun mekten başka birşey yapamazlar. park gibi göründü; iki bülvarın birleş hürriyeti bu disiplin safından dışarı Çocuklara okuttuğumuz derslerin heptiğl yermiş. Bizi otele götüren, tam cep ayak çıkaramamış. Hele kübizm deni si, onlarda düşünme kabiliyetini tekem hedeki yol da, ağacları ve tarhlarile bir len zevk ve san'at bozguncusuna o ka mül ettirmeğe yarar. Bilhassa hendese dar yüz verilmemiş ki zavallı gidip bahçe gibi uzanıyordu. gibi mantıktan ibaret olan bir ilmin esasBelgradı, son tarihi bir asrı goç bu sayfiye yerlerinde birkaç kişiyi kan ları tek kelimesine varıncıya kadar ko lan bir Balkan devletinin merkezi ola dırabilmiş! lay, sade bir ifade ile yazılmalıdır. Çün Habeş İmparatoru, Kudus istasyonunda, otele gitmek üzere, otomobüe bınerken Nüfusu on, on iki senede 260 bini rak telâkkiye alışan zihniyete uyarak; Hayfa 8 (Hususî muhabirimizden) raklarla donanır, büyük şenlikler yapıku bunlann düşündürücü tarafı zaten anlaşılan burası bizim Beyoğlu nev'in bulan yeni Belgrad yeni dekoru, yeni Bugün Hayfa limanında şimdiye kadar lırdı. Halbuki bu sefer ne bir bayrak, genc kafalan kâfi derecede yoracak kaden bir cadde olacak, diyordum. Şehir çehresi ve organizasyonu ile o kadar misli görülmiyen bir fevkalâdelik göze ne de her hangi bir şenlik alâmeti vardı. medeniyetinin bizde en yüksek misali diri, o kadar dinamik ve Avrupaî ki dar güçtür. çarpıyordu. Sabahleyin erkenden, po İmparatoru hâmil bulunan hususî tren sayılan bu noksan ölçüye dayanmakla insan bir dakika için, fılim mi seyret On üç yaşındaki cumhuriyet çocuğu lis, asker, her tarafı abloka içerisine al saat tam 3,45 te ağır ağır Kudüs istas bu kadar yanılacağımı tahmin etme mekte olduğu vehmine düşmekten nun veteri kaime murabbaı dıl'ı diyerek mış, rıhtıma kimseyi bırakmıyordu. yonuna girdi. Bu esnada ecnebiler de kendini alamıyor. miştim. ten anlamadığı cümleleri bir eski zaman Başta Amerikan, îngiliz ve Fransız dahil olmak üzere herkesin yüzünde *** Belgradı, üzerinde bir fikir edinecek çömezi gibi ezberlemeğe çalıştığını gör gazetecileri olmak üzere 30 u müteca büyük bir heyecan ve teessür izleri gökadar görmeğe imkân bulduğum vakit Kale meydanından Belgrad kalesine dükten sonra maarif sistemimizin ne za viz gazeteci saat 8 de nhtıma gelerek züküyordu. duyduğum ilk hisler gıpta ve takdır ol geçerken duraladık. Hisar bedenleri man ve nasıl düzeltileceğini merak edi sabırsızlıkla Habeş împaratorunu bekTrenin muvasalatından ve mutad medu. Yabancı bir şehirde bir yabancının nin arasında bir Habeş köyü... Biran yorum. lemeğe başlamışlardı. Rıhtımda, gazete rasimden sonra Imparatoriçe, oğlu ve tecessüsündeki endişeli humma mu aklımıza uzak bir ihtimal uğruyor: Acilerden başka Hayfa idarî hâkimi M. iki kızile beraber ilk olarak trenden inkayeseden başka ne olabilir? Hele Bel caba Necaşi buraya mı gelecek? Bir N. Gorden, liman müdürü M. Rogers, po diler. Onlardan sonra İmparator inince grad gibi bizden daha dün ayrılmış ve bürcden sarkıyoruz; manzara sırrım velis müdür M. Makertille İngiliz kuman her tarafta ağlamalar duyulmıya baş orta bir taşra kasabası halinde bırakıl riyor: Meğer orası bir hayvanat bah danlarından başka kimse yoktur. Rıh landı. Ruhî bir heyecen geçirmekte olmış bir şehri, binaları, caddeleri, mü çesi haline getirilmiş.. Bir parmaklığm tım haricinde ise binlerce meraklı, de duğu yüzünden belli olan İmparator esseseleri ve imrenilir bir ahenkle iş iki tarafında bir deve ile yaban eşeki rin bir hüzünle Habeş Împaratorunu kimsenin yüzüne bakamıyordu. Iiyen içtimaî nizamile, her hangi bir melul melul birbirlerine bakışıyorlar.. getirecek olan harb gemisini bekliyorDışarı çıkınca Kudüsteki Habeş koloAvrupa merkezile boy ölçüşecek bir tedu. Tuna kıyılarına, böğründeki mazi nisi önünde secde etti. Bu sırada büyük kâmül merhalesinde bulursa!.. =nkazım yayarak eski hatıralarınib Saat tam 9 da Intreprise muhribi rıh bir papaz teessüründen bayıldı. gölğelerini yıkamağa çalışır gibi duran Yugoslav payıtahtı on beş sene evvel tıma yanaştı. 20 dakika sonra, İngiliz Biraz ötede papazlar, rahibler, rahi başlıyan yeniden kuruluş faaliyetinin ihtiyar Belgrad kalesine çekidüzen veraskerleri Imparatorun hususî eşyalarını beler ve sair erkân, împaratoru bekli Londradan gelen yolcu tayyareleri fırtınalı ileri hareketini henüz dindire mek ve şehre baktırmak için çalışıyormiz mayısın yirmi beşinden itibaren îs karaya indirdiler. Evvelâ indirilen 150 yorlardı. Necaşi hepsini ayrı ayrı başıbilmiş değildir. Muazzam bulvarların lar. tanbul Ankara arasında yolcu nakli bavuldan sonra, sıra altın ve mücevhe nı iğerek selâmladı. Imparator, önünde kenarında şimdi ambalâjlarından çı Mütemadi bir kıyafet tashihi ameli yatına başlıyacaklardır. Her gün sabah rat sandıklarına gelmişti. Habeş Impa millî Habeş bayrağı sallanan otomobi karılmış ta dizilivermiş biblolar gibi yesi var. Yorgun demir kapılar arasında saat onda Ankaradan hareket edecek ratorunun değeri üç milyon sterling line binerek Hazreti Davud oteline gitti. duran yeni, güzel ve temiz yapıların a el arabaları gidip geliyor. Asırlık kale Bu suretle sekiz ay evvel başlıyan fatayyare, on ikide tstanbula gelecektir tahmin edilen altın ve mücevheratı Hay rasmdan hâlâ keser sesleri geliyor. duvarlarından, cebini boşaltmış gibi, yer îstanbuldan kalkacak tayyareler de öğ fa nhtımına dizilen 117 sandıkta bulu cia Kudüste nihayet buldu ve perde bu Büyük küçük bir sürü inşaattan başka, yer tuğla yığınları çözülmüş... sonra üç ç buçukta hareket edecek nuyordu. 267 sandığın karaya indiril facianın sonunda Hazreti Davud otelinbuçukta hareket edecek.*• .ı.,,^ V . * ^ fcMB.,. yeni Skupçinanın ikmaline ve iddialı de kapandı. d l i »jejydSpifldan "gşçerek .gçne 1$\'Gidiş, geliş^fiatlar yüzde 20>nzi rrîesi tam iki saat sürmüştü. gibi görünen muazzam bir kiliseyi bi 150 bavulla 117 sandık Demiryolu i~ împarator Londraya gidiyor Türk isml taşıyan bir mesireye gidiyo lâtla 22 lirâdır. tirmeğe çalışıyorlar. ruz: Topçudereye... Sırb lisanında ve Bundan maada cumartesi sabahı An daresi tarafından evvelce hazırlanan ve Londra 15 (Hususî) Kudüsten bilŞehre Birinci Aleksandr bülvarile Yugoslav dilinde pek çok türkçe kelime karadan ve pazartesi öğleden sonra ts yük vagonlarından mürekkeb hususî dirildiğine göre, Habeş tmparatoru beMiloş le Grand caddesi, çaprazlama iki ve mevki ismi var. Dostlarımız onları tanbuldan ayrıca birer posta hareket e katara yerleştirildi. Her ihtimale karşı raberinde Habeş generalleri olduğu halnefes borusu gibi yerleştirilmiş. Bun ne dıllerinden, ne haritalarından çıkar decektir. bütün vagonların üzerine muhafız as • de bugünlerde Londraya gelecektir. Nelarla muvazi giden ve hepsi de hendese mağa kıyamamışlar.. Bizden kalan kekerleri yerleştirilmişti. caşinin ailesi Kudüste kalacaktır. îstanbul İzmir tayyare postası ise ile zevki selimin mutlak tenasüblü ço limeler galiba dokuz yüzü buluyormuş. Bu iş te bittikten sonra, ilk olarak Imİmparator, Ankaradakı Habeş mas haziranda başhyacaktır. cuklan olan geniş, ağaclı ve tarhlı bul Belgradda «Bülbülderesi> gibi Türk adparatoriçe ile oğlu ve bazı Habeş erkânı lâhatgüzarı M. Markos Berhas Atosa varlar, caddeler beldenin bütün kesa lı mahallelere raslıyorsunuz. Lokanta muhribin merdiveninden indiler. On gönderdiği bir telgrafta, Habeş davası fetini manzaranın vüs'atinde eritmiş.. listelerinde bildiğiniz isimler yüzünüze Yağmur ve hararet derecesi ları Imparator takib ediyordu. Impara nı Cemiyeti Akvam nezdinde bizzat müKucaklarmda birer çift hıyabanla ebe gülüyor; kapama, papaz yahnisi, güveç, Kışın nisbeten yağışsız gitmesinden tor karaya ayak basmca rıhtımda bek dafaa etmek üzere haziranın 15 inde dî bir baharı hiç bırakmıyan bu yollar dolma, kaymak, kahve ve saire.. doğan kuraklık endişesi ilkbahar günle Iiyen asker resmi selâmı ifa ediyor; mı Cenevreye gideceğini bildirmiştir. da, toplu hayatın en çekilmez ıstırabını; rinin yağmurlarla geçmesi yüzünden za zıka da Habeş marşmı çalıyordu. lmparatorun ailesine verilen köşk izdihamı, hiç duymuyorsunuz. Daima Necaşiden sonra Habeş kumandanlail olmuştur. Gelen malumata göre Ana Kudüs 15 (A.A.) Lord Kitchnerin ferah ve rahat... Bulgar topraklarını bıraktığımızdan dolunun bütün müstahsil noktalarına son rından Ras Kassa ile Ras Desta rıhtıma zamanında Sudanda Adliye Nazırlığı Belgradda park ta pek çok.. Fakat beri dıkkat ettiğim en büyük hususiyet indiler. yapmış olan Nasih Abkari Beyin köşkü parka ihtiyaç ve hasret hissediliyor mu burada tabiatin her adımda daha zen günlerde bol ve bereketli yağmurlar yağİmparator, Hayfa Belediye reisi Ha üç ay için Selâsienin emrine verilmiştir. mıştır. bilmem? Genişliği 30 40 metroyu bu gin, daha gürbüz oluşuydu. Bu feyiz san Şükrü Beyle arabca görüştükten Selâsienin ailesi, bugün bu köşke yerlan bulvarların yalnız birini doldura Tuna ve Sava kıyılarında artık israf ve Son hafta içinde batı Anadolunun ba sonra doğru istasyona gitti ve hazırla leşmiştir. bilmek için milyonlar tutan kalabalık sefahet derecesine yükseliyor; toprak zı yerlerine 1.9 23.5, güney Anadolu nan hususî trene bindi. Binlerce halk lâzım... içinde ne varsa, yemyeşil bir şehrayin ya 0,8, orta Anadolunun muhtelif yer büyük bir sükut ve derin bir heyecan Parkeler burada ancak tramvay hat gibi, dışına vurmuş.. Lâkin cenub Slav lerine 3.7 13.5, Karadeniz sahillerine içinde İmparatoru ve maiyetini seyre Yumurta piyasası larıcın arasına sığınıp kalmış; her yer ları şair tabiatin fahriyeleri karşısın 0.4 10.5 milimetre yağmur yağmıştır. diyordu. Istanbulda son hafta içinde yumurta asfalt... Anlaşılıyor ki bu pürüzsüz düz da mestolup ta hoyrat bir âşık gibi kenHerkes bir ölüm hüznile ağır bir ce piyasasında vapur olmamasından dolayı Ayni günler içinde Trakyada 10 23, lük içinde umumî hayat, şirazesini da dinden geçecelkerine toprağa da nizam naze merasimine benziyen bu merasimi vermişler, muhterem Belgrad sefirimi Kocaeli ve Ege mıntakalannda 7 2 1 , gözlerile takib ediyor ve birçok kimse bir ihracat faaliyeti görülmemiştir. Önüha kolay bulmuş. orta Anadoluda 4 25, Karadeniz kıyımüzdeki hafta içinde îspanyaya 6,000 Bizi gezdiren şoför, hayret ve gıpta zin tabirile medenileştirmişler. ler bilhassa şarklılar ağlıyordu. sandık kadar ihracat yapılacağı umul İnsan cemiyetinin bütün ilmini ad larında 10 15, doğu Anadoluda 119 mızı mübalâğalandırmaktan kurtarmak Trende, împarator çok asabî ve ağ maktadır. Fiatlar muvaridatın azhğı dokoymaktan ibaret diye tavsif edenler derece sıcaklık tesbit edilmiştir. için olacak; kenar bir mahallenin Ar lanacak bir vaziyette idi. Yerinde otunavud kaldırımlarında arabayı bir hay var. Dillerin hususiyeti şüphesiz onlara ramıyor, mütemadiyen bir yandan öbür layısile seviyelerini muhafaza ederek çift ılık ve sevgi iksiri de katıştırmış. Bal Eyüb Sabri çetesi Müddeiumu yana bakıyordu. Trenin geçtiği yollar yarım sandık taze yumurtalann beher li hoplattıktan sonra: Belgradda fena yol görmedik, de kanların uzak bir köşesinde bıraktığı da binlerce halk İmparatoru selâmlıyor, sandığı 17 liradır. miliğe verildi memeniz için sizi buradan da geçirdim, mız bu şirin yurd için bugün riyasız bir o da mukabele ediyordu. Samsun mıntakası piyasasında ihrac Muhtelif yerlerden birçok hırsızlık dostluktan başka hiçbir hissimiz ve radedi. Her ihtimale karşı trenin hiçbir is bakımmdan ehemmiyetli bir hareket göyapmakla suçlu olduklan için zabıtaca tasyonda durmadan doğru Kudüse gitÇoğa alışanlarm aza tahammülü de a bıtamız yok.. Fakat bilmem neden, ben rülmemiştir. Ege mıntakasından da yu Topçuderede kendimize vekendime a yakalanan Eyüb Sabri ile kardeşi îsmail mesini emretmişti. zalıyor galiba! murta ihracatı yapılmamışür. id bir yakınhk, bir sıcaklık buldum ve ve arkadaşlan Mihal haklarındaki tahKudüs istasyonu civarında bugüne Bizim ovalara serptiğimiz asfaltı on öyle zannediyorum ki orada içimden bir Almanya yumurta piyasasında yortukikatın noksan kalan kısmı da ikmal e kadar görülmiyen bir kalabalık toplanlar evvelâ şehrin içine yerleştirmişler. şey bjraktım... İhtimal ismin sihri... dilmiş dün evrak ile birlikte Müddeiumu mıştı. Bundan evvel bir imparator veya lardan sonra ehemmiyetli hiçbir değişiklik Bu satıh düzlüğü ve riyazî yol taksimatı bir kral geldıği zaman her taraf bav olmamıştır. FER1DUN OSMAN miliğe verilmişlerdir. üzerine yeni Belgrad hâkim bir mimarî Yeni Belgrad Burada herşey, hendeseyle zevki selimin mutlak tenasüblü birer çocuğu... Necaşi hakkını aramak için Londraya gidiyor lmparatorun Kudüse muvasalatı pek hazin oldu, Baremin eksik tarafı ütün ömürlerini bu kutlu yur Negüs trenden indiği zaman binlerce Şarklı dun irfanını yükseltmek uğ hüngür hüngür ağlıyordu runda çürütmüş, alay alay münevvere genc yetiştirmiş, sayısız yazı lar kaleme alıp herkese ve hepimize o kutmuş iki şöhrtli âlimimizin konuşma lanna kulak konuğu oldum. Bunlar, bu iki emekli bilgin bugün tekaüd edilmişlerdir, kendi köşelerinde geçmiş günlerinin şerefli hatıralanna gömülmüşlerdir. Biri öbürüne anlatıyordu: Veli Bollandı isminden olsun ta nırsm, değil mi?... Hani vaktile tercüme işlerile uğraşırdı, meşrutiyet kurulunca tekaüd edildiği için Berline gidip Uni versitede türkçe muallimi olmuştu. îşte o adamın yaşı bu yıl yetmiş olduğundan hizmetine nihayet verilmiş. Bak, e lime geçen birkaç Alman gazetesinde bu münasebetle neler yazılı, neler basılı? Şimdi kulağımın hassasiyetine gözle rim de ortak olmuştu, bu haberi veren mütekaid âlimin koynundan çıkardığı üç dört gazeteyi belli etmeden süzmeğe çalışıyordum. Onların aralnnda geçen sözlerden bu gazetelerin Veli Bolland hak kmda sütunlar dolusu yazılar ve türlü türlü resimler bastıklarını, Üniversite Profesörler heyetinin türkçe muallimine müesseseden ayrılırkan tantanalı ziyafetler verdiğini, talebenin alaylar tertib ederek hocalarını kutluladıklarını anladım. Haberi dinliyen haberi verene sordu: Bunlar hep güzel ve bizi imren dirici şyler. Fakat anlaşılacak en mühim nokta, Berlin Üniversitesinin bu yirmi beş yıllık muallime verdiği tekaüd aylı ğının miktarında. Acaba ne tahsis etmişler ona?.. Beriki, iç çekişini andırır bir sesle ce vab verdi: Gazetelerde bu da yazılı: Bizim para ile ayda üç vüz Iira!.. iki şöhretli âlim, tertemiz geçen ömürlerinin baslannda kümelenen beyaz ta rihini gene tertemiz olan ellerile kanştırarak kendi hulyalarına dalarken ben de 5nüme bakıyordum. îçimde bir sızı var dı. * ¥ * 1 1 Hava postaları Ankara İstanbul seferi 25 mayısta başlıyor Barem kanunu bizde tekaüdlüğün a cıklı bir sefalet olmasına nihayet verdi. Bu büyük işi saltanat devri düşünemedi, meşrutiyet idaresi başaramadı. îdarî teşkilâtın şümullendirildiği, memurlara devlet hazinesinden aylık verilmeğe başlan dığı tarihtenberi tam yüz yıl geçtiği halde mütekaidliğin kovulmak demek olmadığı anlaşılmadı. Emeğe değer veren ve tekaüd edilen memurlar için gül gibi gecinmek imkânını yaratan Cumhuriyet i daresidir, barem o medenî ve insanî hamlenin mektub ve gerçekten yüksek abidesidir. Fakat baremin bir eksik tarafı var: O da temiz çahşarak işten aynlanları, he nüz işbaşında bulunanlara örnek olarak tanıtacak ve memur sevkini gıdalandıracak hükümlerin yokluğu. Berlin Üniversitesinin mütekaid bir muallim için yaptığı merasimi dinlerken ve gazetelerde okurken bu eksikliği o kadar acık anlıyoruz ki?... M TURHAN TAN Hiç yoktan bir cinayet Beyoğlunda Ağaçeşme sokağmdaki ahırda oturan ve su arabacılığı yapan Yaşuva admda 20 yaşlannda bir genc, evvelki gece saat 22 de beygirlerini tı mar ederken ayni ahırda oturan arabacı Ahmed yanına gelmiş ve kendisine aid olan su şişesini neden kırdığını sormuştur. Yaşuva kınlan şişeden haberi olma dığını söyleyince Ahmed kızmış ve belinden büyük bir kama çıkararak Yaşu vayı sol böğründen ve koltuğu altından ağır surette yaralamıştır. Yaralı Beyoğlu hastanesine kaldmlmış, kaçan suçlu sa baha karşı yakalanmıştır. dar süzdükten sonra, bütün eşyayı ve insanlan kavramak istiyen içi rahatlamış gözlerle caddeye baktı: «Kâinat benim ulan!» dedi ve eski elbiselerile beraber üstünden atmak istediği mazisinden kendisi için en kıymetli bir şeyi alıkoy mak istedi: Eski cesaretini bulmaya çahşarak. büyük tecrübelerinin tortusu olan ve fena zamanlannda hemen daima ayni düsturlarla imdadma yetişen amelî felsefesini tekrarladı: «Hayat bu be... Her şey düzelir... Daha olmazsa ablamı o kulübeden çıkanr, polisin bulamıyacağı bir semte taşırım. Fakat bunun için bir arkadaş lâzım. Ben Samatyaya uğramamalıyım. Bir arkadaş... Pişkin bir arkadaş...» Hastanın o halinde başka bir eve taşmmasındaki mahzurlan düşünmekten kaçarak yürüyor, yanından ge çen bazı kadınlann verdiği arzularla Beyoğlundaki eski zevk habralan uya İArkan var\ Cumhurlyetin tefrikası: 5 SERSERI Yazan; Server Bedl vermek, onun sevindiğini, manen kuvvetlendiğini görmek en büyük arzusuydu. Fakat bu parayı nereden bulduğunu soracak olursa ona ne diyecekti? Şadinin bir çok maceralannı bilen ablası için meşru kazanc yollarma inanmak zordu. Bir de reçete eczanede kalmıştı. Şadinin ilâcı yaptırmadan bol bir para ile eve dönüşü ablasında daha büyük bir şüphe uyandıracaktı. Reçeteyi düşünürken, kalbi daha büyük bir korku içinde yeniden çarpmağa başlamıştı. Felâket! Reçetenin üstünde doktorun ismi var. Polis doktor Azize bir soracak olursa bu reçetenin hangi hastaya verildiği anlaşılır. Oradan da parayı çalanın Şadi olduğunu anlamak Bakışlan gazete ile kapı arasm da mahpus kaldı. Yakalanması ihtimali olmadığını düşündüğü halde korkuyor du. Yüreğinin çarpmtısı bir türlü hafif lememişti. «Ben böyle değildim amma ne oldu bana? Deniz kalbimi mi yordu? Niçin korkuyorum? Eskiden köşeyi döndüm mü vız gelirdi bana artık...» Bir kahve getirtti, fakat hepsini içe meden kalktı, dışan çıkarken boş bir taksi geçtiğini gördü, işaret etti ve ona atladı. Şoföre Kadırga yolile Beyoğluna gitmesini soyledi. Otomobil Türbeye geldiği zaman çarpınhsı tamamile geçmişti. Korkusu azalınca tekrar eve dönmek istiyordu. Abluına cebindeki paranm otuz liraımı işten bile değil. Zaten tahkikat bir kere Samatya polisinin eline gelirse onlar faili gözleri kapalı tahmin edecekler dir. Eczacmın reçeteyi polise göstereceğine de hiç şüphe etmemek lâzımdı. Bu vaziyette eve dönmekle hapse gitmek arasında ne fark var? Otomobil Beyoğluna gidinciye kadar, Şadi, çaresizlik zamanlarına mahsus bir tavırla iki kat bükülerek oturdu ve ba şını avuclannın içine aldı: «On kırba deniz suyu yutan adamda kafa, beyin mi kalır? îşte şimdi kuyruğum kapana sı kıstı, bir daha eve dönemiyeceğim.» Ablasınm evde yapayalnız meraktan 5lebileceğini düşününce terlemeğe baş ladı. Yüksek sesle: «Hay Allah belâsını versin, hay Allah gozünü kör etsin!» diyordu. Bu sözleri duyan şoför arka sına baktı ve şüphe dolu gözleri, Şadi nin humma ve endişe dolu gözlerile karşılaştı. Beyoğluna gidinciye kadar şoför birkaç defa dönüp dönüp ona bakmıştı. Beyoğlunda Şadi parayı bozdurmak için yedi sekiz dükkâna girip çıkmağa mecbur olmuştu. Serbest kalınca avare birkaç adım attı. Her vitrinin önünde biraz duruyordu. Büyük bir mağazanm aynasında kendi sini görür görmez hüviyetine musallat olan iğrenc yabancılıktan o kadar tiksmdi ve ürktü ki tekrar koşmağa başladı. Bu sefer polisten değil, kendinden kaçıyordu. Tenha bir sokağa girdi ve aynada gördüğü insanm hayalinden uzaklaşmak için çare aradı. Fakat her adım başında karşısına kendisi çıkıyordu. Biraz kıvırcık olduğu icin tabiî intizamı bo zulmamış olan parlak siyah saçlanndan başka her tarafından pislik ve serserilik akıyordu: Zayıf yüzünü delikli bir si yah sargı gibi çeviren uzamış tıraşı, ya naklarını da, sudan çıktıktan sonra kurutulan ve bir daha ütü yüzü görmiyen bumburuşuk elbiselerile ayni perişanlık çer çevesi içine sokmuştu. Sanki alnmda başlıyan kınşıklar pantolonunun paçasma kadar iniyordu: Yüzünün derisile elbi • sesinin kumaşı arasında o kadar müna sebet vardı. Bu sefalet intibaı ona parası olduğunu unutturmuştu. Yanından geçen bir polis görünce eczane vak'asmı ve cebindeki parayı hatırladı. İçinde ansızm bir proje doğmuştu: Gerisin geriye döndü ve caddeye çıkarak bir perukâr dükkânma girdi, tıraş oldu, sonra bir tuhafiyeciden ucuz gömlek ve çamaşır aldı, oradan bir hazır elbise dükkânına giderek on iki Iiraya bir ceket ve pantalon tedarik etti; bütün bunlardan başka, yirmi Iira içinde, bir de ucuz yeni ayakkabı sahibi olmuştu. Paketleri yüklenerek bir hamama gitti, yıkandı, tepeden tırnağa kadar yeniIer giyinerek sokağa çıktı ve eskilerini hamamda bıraktı. Sanki bütün mazisini ve hatıralannı taşıyan eski elbiseleri imiş gibi, onlardan kurtulunca, kendinde bir başkalık duydu; sanki denize atılan, karakolda yatan, eczanede kadınm parasını çalan, daha bir saat evvel gene bu sokakta iğrenç hayalile karşılaşan o değildi. Gene bü yük mağazalardan birinin vitrinindeki nıyordu aynada kendisini tepeden tırnağa ka

Bu sayıdan diğer sayfalar: