21 Haziran 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

21 Haziran 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Haziran 1936 CUMHUBÎYET Konferans münasebetile Boğazların mitolojisi Bir hafta sonra Sekizinci Yerli Mallar sergisi açılıyor Açılmasına ancak bir haftalık zaman kalan sekizinci Yerli Mallar sergisinde yeni inşaat büyük bir faaliyetle ilerlemektedir. lnhisarlar ve Bomonti paviyonlan daha şimdiden bitmiş gibidir. Diğer paviyonlardan da bir kısmı ilerlemiştir. îstanbul için artık bir ihtiyac olan serginin bu sene her seneden güzel olacağı anlaşılmaktadır. Bu sene gerek münferid şekilde, gerek grup halinde çok güzel paviyon ve dekorasyonlar göreceğiz. Serginin eğlence kısmına da bilhassa ehemmiyet verilmiştir. Sanayi Birliği yalnız sergi müddetince sergide kalmak | üzere Avrupadan büyük bir revü trupu | getirtmektedir. Halk Opereti sergi müdI detince her a]fşam program değiştirecektir. Şehir bandosu da her akşam saat 17 den 21 e kadar sergide çalacak, gündüzleri sergi radyosu faaliyette bulunacak tır. Serginin yan kısmında bir de çocuk bahçesi ve Lunapark kurulmaktadır. Serginin ve bahçenin deniz tarafına tesadüf eden kısmında ucuz bir gazino ve lokanta bulunacaktır. Ayrıca bir berber ve ayakkabı salonu da kurulmaktadır. Bütün bunlara ilâveten îş Bankası sergide bir banka şubesi açmağa ve Tramvay Şirketi de sergi önünde bir mecburî durak yeri vücude getirmeğe karar vermişlerdir. Sümer ve îş Bankalarının muhtelif fabrikalan bu seneki sergide yer almak için hazırlanmaktadırlar. ... Karadeniz o vakit bir göldü, Deucalion tufanı başlayınca Bosfor bir yarık halinde açıldı; çılgin sular Marmarayı ve Çanakkaleyi yarattı Alman donanması süratle büyüyor! Alman milletini, eskisi gibi, büyük bir denizcilik askı sardı Kürkçülük izim gazetede çıkan bir resimden anladım ki İstanbulda kürkçülük öğreten mektebler de varmış. Kürk, kürkçülük ve mekteb?.. Bunlan birbirine bağlamak ve bağdaşlaştır mak o kadar güç ki... Bir kere kürk, bel nim bildğiime göre, tarihe malolmuş ve tamamile unutulmuş eşyadandır. Bugün san çuhaya kaplı samur, şala sarılı kabur^ kakum, paça samur kontoş, kubur samur, 5irt samur, sırf samur, erkân paça samur, 5ade paça samur, ağır sırt samur, karsak, sincab, nafe kürkleri görenimiz, bilenitniz var mı?.. Görmeği, bilmeği bir yana bırakalım. Kakumun sansarla gelinciğe benzer boz ve siyah kuyruklu bir hayvan, karsağın karnı beyaz bir mahluk, nafenip göbek postu olduğunu içimizden kaç kiş> bilir?.. Bu bilgisizhk o kürklerin kaybolup gitmesinden ileri geliyor. Daima değişen hayat, hergün başka bir kılığa bürünüp yüz gösteren yenilik kürk devrini tarihe gömdüğü gibi kürkü de muhite unutturmuştur. Kürk, Babıalide kürk odası bulunur ken ve ilmî, askerî, kalemî, ricarî zümrelere mensub şahsiyetler sırtlanna geçirdikleri kürklerle birbirinden ayırd edilirken içtimaî zaruretlerdi. Bu zaruret yalnız îstanbulda beş yüz kürkçü dükkânı ve iki bin kürkçü yaçatıyordu. Devletin rütbelerini ve hatta bir kısım memuriyetlerini san, yahud siyah tüylerinin delâletile tanıtan kürk gene bu haysiyetle mühim bir şan'atın engin bir revacla cemiyet hayatmda yer almasına medar oluyordu. Büyük ve tarihî merasim günlerinde îstanbul esnafı alay gösterirken kürkçüler de hemen hemen en başta yer ahrlardı. Rahmetli Evliya Çelebi böyle bir geçid resmini anlatırken kürkçülerin bir sürü tıhtırevan düzdüklerini ve bu tahtrevanlarla da samur, vaşak, zerdava, sansar, sincab, samur parçası, samur kafası, kakum, ördek, kuğu, saka, tilki boğazı gibi kürklerin en güzellerini teşhir ettiklerini yazıyor. Bu alayda Türk olmıyan kürkçüler ters kürk giyerek ve başlanna ayı postundan külâh .geçirerek yer almışlardı. Kürkün var ve ve kürkçülüğün parlak bir san'at olduğu yıllarda kalpakçılık ta önemli bir kazanc kaynağı idi. Pasrçılar ve kuş avcılan da gene kürk yüzünden rağbet görüyorlardı, hayli yüksek ticaret yapıyorlardı. Şimdi kürk, boğaza sanlan kuyruklara inhisar etti. Neydükleri belirsiz boyalı derilerden yapılan manşonların ise kürk mefhumile hiçbir alâkası yok. Işte bu sebeblerle kürkçülük öğreten bir mekteb bana, Okmeydanmda yay kullanma dersi veren yeni bir müessese gibi aykırı geldi. Bugünün giyinme zevkile kürkü, kürkçülüğü birbirine bağhyamadım. Vaktile îstanbul ticaret âleminin mühim bir köşesi olan Kürkçüler çarşısında acıkh bir boşluk, yazısı silinmiş bir tarih sahifesi gibi sürünüp dururken o ölü san'atı öğretecek bir mektebin nasıl yaşadığına hayret etmekten kendimi alamadım. Bereket versin ki resmin altmdaki yazı faşkınlığımı gidermekte gecikmedi: Meger mektebde kürkçülük şubesi varsa da o şubeye giden talebe yokmuş!... Promethee heniiz Kafkas dağlarında zincire vurulu duruyordu; Jüpiterin musallat ettiği karakuş, doymaz bir iştiha ile durmadan, yorulmadan onun karaci gerini yiyor ve boyuna kopanlıp ye nilen ciğeri gene ve çarçabuk vücud bularak obur hayvana taze bir yem oluyordu. Promete bu ıstırablı hayattan şıkâ yet etmiyordu. Yarıilâh olduğu için istikbali görüyordu, ilâhlar kanı taşıyan bir kahraman tarafından bir gün kurtanlacağım biliyordu. Fakat oğlu Deu calionu sık sık düşünüp üzülüyordu. Pyrrha ile evlendikten sonra Tsalyadaki Phmic hükumetini idareye başlamış olan Deucalion namuslu, âdil bir gencdi. Halbuki Olimp ilâhları, ilâheleri fuhş içinde yaşıyorlardı, aşk entrikaları yüzünden boyuna çatışıyorlar ve vuruşuyorlardı. Böyle bir devirde adaleti, hakkı, temizliği seven bir hükümdann rahat yaşamasma imkân yoktu. Prometenin tasası pek yerinde idi. Deucalion gerçekten müşkül bir vaziyette idi. îdare ettiği halk, ilâhları örnek tutup her fenalığı irtikâb ediyorlardı. Ah lâksızhk Olimpten yere döküldüğü ka dar yerden de Olimpe yükseliyordu. Hükümdar, sevgili kansı Pyrrha ile beraber evden eve, köyden köye dolaşıp halkı namuslu olmağa, biraz hayah ya samağa zorluyordu. Fakat müspet netice elde edemiyordu. Cihanın mihverini ahlâksızlıklar. iğrenc aşklar ve entrika lar teşkil etmekte idi. Gökte ve yerde kökleşen bu rezalet yavaş yavaş ilâhların da dikkatini çel meğe başladı ve onlann arasında hara retli bir münakaşa yüzgösterdı. Kendı lerini namuskârlığa sevkedemiyen tan nlar, insanlan uslandırmak istiyorlardı. Bu dilek en sonunda kuvvetlendi, Jüpiter tarafından da doğru bulundu ve e debsizlikte pek üeri giden insanların cezalandınlması için denizlerin karalara hücum etmesine emir verildi. Promete, zincirle sarılı olduğu yal çm hayanm üstünden yüreği titreye tit reye bu hengâmeyi seyredıyordu. An sızın coşan, kuduran denizler içinde en azgmı Karadenizdi. O, şahlanmış bir cihan halinde cenuba doğru atılıyordu, kendini karşılıyan topraklan parçalayıp ileriye doğru akmağa savaşıyordu. O tarihte Karadeniz bir göldü, Marmara yoktu, Çanakkale ve Bosfor te kevvün etmemişti. Bu tufan sırasında ve Karadenizin yürüyüşe geçmesi günlerindedir ki Bosfor, bir yarık halinde açıl dı ve bu yarıktan geçen çılgin sular toprağı söküp sürükliyerek Marmarayı vücude getirdi, oradan gene aşağı doğru taşarak Ege denizine doğru aktı, toprağm son mukavemetini Çanakkalede yıktı ve bu bozazı da yarattıktan sonra Ege ile sarmaşdolaş olup sükuna kavuştu. Büyük küçük bütün sular da Karadeniz gibi kabarıp coşmuşlar ve dörtyana yayılmışlardı. însanların bu taşkmlık a rasında bannmalarına imkân yoktu. Şehirler çöküyor, ülkeler batıyordu. Yalnız Deucalionla karısı namuslu ve âdil olmalarının mükâfah olarak sağ kalmış lardı, Parnas dağında bannmışlardı. Yeryüzünde dişi ve erkek başka kimse kalmayınca tufan dindi, sular çekildi. toprak biçimini aldı. Bu hengâmeden yadigâr olarak küre üzerinde iki boğaz ve bir de Marmara denizi yaşıyordu. Promete Kafkas sırtlanndan, Deu calionla karısı Parnas tepelerinden in sansız küreyi korka korka seyrederlerken Olimpten bir ses gürledi. Bu ses, karı ile kocanın yerden boyuna taş alıp arkala nna atmalarını emrediyordu. Onlar bu emre itaat ettiler ve uzun saatlerden sonra dönüp arkalarına bakınca Deucali onun attığı her taştan bir erkeğin, Pyrrhanınkilerden de birer kadının vücud bulduğunu gördüler!.. Deucalion. garb mitolojisinde şarkın Nuhu sayılabilir. Berikinden farkı gemisiz olarak tufandan kurtulmuş olması dır!.. * * * Deucalion tufanile açıldığı söylenen Çanakkale ve Karadeniz boğazlarından ılk geçen gemi, Argonaftıslerın eledin ağacından İyolgos tersanesinde yaptık lan büyük kayıktır. Argonaftis, Argo seferberleri demektir. Bu muhayyel kahramanlar Tsalyadaki Golos kasabası yakınında oturuyorlardı ve Ayason adlı bir başbuğun idaresi altında bulunuyorlardı. Bir gün hatif onlara bir haber verdi, Gürcıstan kralının sarayında bulunan sırma tüylü keçiyi ele geçirmek şerefinin kendilerine müyesser olacağını müjdeledi. Bunun üzerine Argo adını verdikleri o gemi yapıldı ve boğazlardan geçilerek Gürcistana doğru gidildi. Argo sefer berleri Çanakkaleden ve Bosfordan geçerken Deucalion tufanının son dalgaları köpürüyordu, her iki boğazın kıyıları çarpışıp duruyordu. Gemi geçince bu didinme durdu!... * * * Fakat boğazları kıyıdan kıyıya ilk aşıp geçenler, Çanakkalede Dardanus, Bosforda İyodur. Dardanus, Jüpiterin sayısız piçlerinden biri olup îtalyada o turuyordu. Kardeşini bir kavga sırasında öldürdüğü için yurdundan uzaklaşmış, kara yolile Çanakkale boğazına gelerek karşıya geçmiş ve Truva devletini kur muştur. Çanakkaleye frenklerin Dardanelles demeleri de bu hükümdar sebebi ledir. İyo, aslında Finikeli olup kalabalık bir cemaatle Mora yarımadasına gelerek Alman donanmasınm yeni gemilerinden Murenberg kruvazörü îngilizce Obsewer gazetesinden: Ha ziran 1935 tarihli İngiltere Almanya deniz anlaşması Almanyayı Versay muahedesinin tahdidatına riayetten res men muaf kılan bir vesikadır. Bu yeni anlaşma şartlarına göre Almanyanın deniz kuvvetleri İngiltere İmparator luğu bahrî kuvvetlerinin azamî yüzde otuz beşine muadil olacaktır. Umumî kuvvetlerde bu nisbet muhafaza edil mek şartile Almanyanın denizaltı gemi kuvveti Ingiltereninkinin yüzde kırk beşine muadil olacaktır. Bununla beraber şayet Almanya hükumeti, millî müdafaa bakımından lü zumlu addederse, evvelâ tngiltere ile dostane müzakere ve bu devletin mu vafakatini aldıktan sonra denizaltı kuvvetlerini tngiltere ile ayni nisbette çoğaltabileceği de gene bu muahedede yazıhdır. îngiltere ile geçen seneki uzlaşma dan sonra Almanyada denizcilik işle rinde eski an'anevî hız tekrar avdet etmiş gibidir. Bahriyeye aid her türlü neşriyat ve resimler kitabcı ve kart postalcı dükkânlarmda her memleket ten daha fazla rağbet bulmaktadır. Oyuncakçı dükkânları minyatür harb gemisi modellerile doludur. Hitler, genclik teşkilâtı Berlinin ya kınlarındaki bir gölde Su Sporları mektebi adı verilen bir mektebde denizci liğe aid tedrisat yapmaktadır. bunların topları da 28 santimetrelik olacaktır. Kruvazörler: Mevcud: Behari 60O0 tonluk altı aded kruvazördür. Bunların topları 15 santimetreliktir. Hali inşada bulunanlar: Beheri 10,000 tonluk ve 20 santimetrelik toplarla mücehhez iki kruvazördür. Tayyare gemisi: İnşası derpiş olunan tayyare gemisinin henüz tipi tesbit edilmemiştir. Muhribler: Mevcud: Beheri 800 ton luk 12 aded muhrib. Bunların topları 10 santimetreliktir. Hali inşada bulunanlar: 16 aded ve beheri 1625 tonluk muhrib. Bunların topları 12,5 santimetrelik olacaktır. Denizaltı gemileri: Beheri 750 tonluk iki ve beheri 250 tonluk yirmi denizaltı gemisi mevcuddur. Bunlara ilâveten beheri 500 tonluk altı tane gemi de hali inşadadır. Bunlardan sekiz tane daha inşası tasavvur edilmektedir. thracat tacirleri hakkındaki kanun tebliğ edildi İhracat ticaretinin kontrolu hakkındaki kanun dün alâkadarlara tebliğ edilmiştir. Yeni kanuna göre senebaşından ev vel ihracat ticaretile uğraşmak üzere kurulmuş ve bugüne kadar bu işle uğraşmış olanlardan altı ay içinde müracaat edeceklere ruhsatname verilecektir. İhracat ticaretile uğraşmak istiyenler bu ruhsatnameyi almağa mecburdurlar. Ruhsatnameler üç sene müddetle verilecek ve müddet bitince yenilenecektir. Vekâlet, lüzum gördüğü mıntakalar da muayyen malların ihracile uğraçan ruhsatnameli tüccarların birlikler kur malannı emredebilecek ve her ruhsatna meli tüccar, mıntakasındaki birlige aza olabilecektir. Makul bir sebeb olmaksızm ihrac mallarının kıymetlerini iç ve dış pazarlarda düşürmek ve artırmak suretile normal piyasa fiatlarına tesir yapanlar cezalandırılacaktır. tspanyaya verilen kontenjan Türk İspanya ticaret anlamasmm 3792 M.B. pozisyonlarına giren mallar için verilmiş olan 170,000 kiloluk kon tenjan tükendiğinden simdilik daha 20 bin kiloluk kontenjan tahsisatı veril miştir. Bahriyeliler Cemiyeti Sabık bahriyelilerin de aza olduklan Bahriyeliler cemiyetinin en aşağı 60,000 azası vardır. Bunlar memleketin her tarafına yayılmış ve her tarafta denizcilik lehine propagandalarda, irşadatta bulunmaktadırlar. Kielde geçenlerde yapılan manevraları seyretmek üzere cemiyetin 30,000 azası hazır bulun muştur. Bunların Alman bahriyesinin yeni uzuvlarile kucaklaştıklarını gö renler eski heyecanın uyandığma şa hid olmuşlardır. Kielde dikilen bahriye abidesi için sarfolunan büyük parayı da Bahriyeliler cemiyeti toplamıştır. Elmalar da standardize edilecek îktısad Vekâleti elmalarımızm da standardiz edilmesine karar vermiştir. Bu hususta Türkofis tetkikat yaptığı gibi Ti caret Odası da elma ihrac tacirlerinin mütaleasını alarak bir rapor hazırlamaktadır. Argolid hükumetini kuran İnaküsün kızıdır. Jüpiter, bu kıza da abayı yakmış ve baştan çıkarmıştı. Hovarda tanrının karısı Junon, işi sezince kıskanclıktan kıvranmağa başladı, İyoyu yok etmek istedi. Jüpiter, karısının gazabından kurtarmak için onu buzağıya çevirdi. Junon bu hileyi de anladı ve İyoya bir karasinek musallat etti. Zavallı bıAağı, tenine dişlerini geçirmek için tepesinde dolaşan sinekten kurtulabilmek kaygusile Argclidden kaçtı, Çanakkale yolile Karade niz boğazının Anadolu yakasına geldi, oradan yüzerek beri yakaya geçti. Karadeniz boğazına (Bosfor Öküzgeçidi) denmesi de bundandır. Talim ve terbiye Deyli Telgrafın bahriyeye aid işlerini yazan muhabiri Hector Bywater yazıyor: Geçen hafta sonu bir deniz gezintisine çıkmış olmasmdan bilistifade Her Hitler, Şımal denizi kıyılarmın tahki mi meselesini tetkik etmiştir. Bu me yanda Heligolandın birinci plânda gel diğine muhakkak nazarüe bakabiliriz. Bu adayı harbden evvelki gibi çelik bir istihkâm haline sokmak üzere hurnmah bir faaliyetle işe başlanmış bulunuyor. Alman topraklarından 31 mil uzakta bulunan bu adanm harbden evvelki tah kimatı meyanında 8 aded 12 pusluk harb gemisi topu ve 11 pusluk toplarla mücehhez bir Houvitzer bataryası bu lunmakta idi. Versay muahedesi mucibince gayriaskerî hale ifrağı lâzım gelen adanın limanı tamamile tahrib edümiş, bütün bu tahkimatı bozulmuştu. îyi memba lardan aldığım haberlere nazaran şimdi yeni bir liman inşa edilmekte olup çok kuvvetli bataryalar daha şimdiden yerli yerine konmuş bulunmaktadır. Almanya Heligolandı tahkim ediyor M. TURHAN TAN Talim ve terbiye meselesinde yeni Alman bahriyesi son derece ciddî davOrduda Sahil Sıhhiye ranmaktadır. O derecede ki ihmal oluidaresi açıldı nan hiçbir şube yoktur. Gerek asker, gerekse zabitan en ince teferruatma kaHudud ve Sahiller Sıhhat umum mtidar modern bir bahriyeye aid her türlü dürlüğünden: talim ve terbiyeye tâbi tutulmaktadır Orduda bir Sahil Sıhhiye idaresi küşad lar. edilmiş ve 15 haziran 936 tarihinden itibaren faaliyete başlamıştır. Binaenaleyh Alman bahriyesinin kuvveti Gerek inşa olunmuş, gerekse inşa o bundan böyle bu limana uğnyacak ve lunmakta veya inşası derpiş edilmekte bu limandan kalkacak bilumum sefainin olan Alman harb gemileri şunlardan i sıhhî muamelelerini bu idarede yaptırmaları lâzım geleceği ve bu limana uğbarettir: Muharebe gemileri: Mevcud: Beheri rayıp ta sıhhî muamelelerini yaptırma10,000 tonluk üç muharebe gemisi, bun dıkları anlaşılan gemi kaptanları hak ların büyük topları 28 santimetreliktir. kında (500) numaralı rüsumu sıhhiye İnşa edilmekte olan: İki aded ve be kanununun mahsus maddeleri hüküm heri 26.000 tonluk iki muharebe gemisi, lerinin tatbik olunacağı ilân olunur. M. TURHAN TAN Adliye sarayının arsası istimlâk ediliyor Yeni Adliye sarayının yaptınlacağı ve Vilâyet binasile Defterdarhk binası arasındaki arsa civannda istimlâki elzem binalan tesbit etmek üzere Belediye, Evkaf ve Kadastro dairesi erkânından mü rekkeb bir komisyon teşkil edilmiştir. Komisyon binalan tesbit ettikten sonra is timlâk işine başlanacaktır. Cumhuriyetin tefrikası: 39 SERSERI Yazan: Server Bedi Gozleri batı vakti bir havuzun suyu gibi mahzun gölgelerle dolan kız bir Şa diye, bir de yere bakarak: Fakat ben buraya bir kere daha gelmek istiyordum. Kendim için değil? Bir arkadaşımı getirecektim. Kım arkadaşınız? Çok sevdiğim bir kız. Parası ça lındı. Hırsızı öğrenmek istiyor. Hem is tikbalini de öğrenmek îstiyor. Demek siz buraya geldiğinizi başkalanna söylediniz? Hayır... Duydum dedim... Bir Hindli varmış Beyoğlunda, bakıcıhk edryormuş dedim. Ben kendim ona gitti§imi söylemedim. Vazgeçiniz... Vazgeçiniz... O arkadaşmıza Hindlinin memleketine gitti ğini söylersiniz. Sabahat ağhyacak kadar mahzun duruyordu. Adeta nefes almasına tesir eden ve genzinden acayib sesler gelmesine sebebiyet veren bir kederli susuş ve duruş îçinde mırıldandı: Kendisine söz vermiştim. Şadinin yüzüne yalvararak baktı. SerBeri kendi kendine: «Beni zorla günaha çokacak, dedi, şimdi her şeyi açıkça söyliyeceğim.» Sabahatin bakışlarındaki ısrar devam ettiği için Şadi: Peki, dedi, onu da bir gün götürürüz. Hayır... lllâki yann gelmek istiyor. Yann olmaz. Hindlinin günü de rum, sen bana tepeden tırnağa kadar gönül rahatlığının, vicdan temizliğinin, saf gü. ve tatlı sevgilerin heykeli gibi görünüyor Olurmuş. Ben kızına sordum. sun. Tam şu namusa özendiğim günlerde Şadinin içine kuvvetli bir arzu doğdu. Kızın iki elini de tutmak: «Yavrucum, benim kötü hilekâr tabiatlerimi kaşıma. ısrar etme, ben bu çirkefin içinden Huylanıyorum. Bir terslik çıkacak. Rahat çıkmak istiyorum. Beni ancak sen çr dur. Kes şu fal bahsini artık.» demek iskarabilecekken gene sen batırmak is tiyordu. Hatta dilinin ucuna ilk sözler tiyorsun. Bilmiyorsun. Mazursun. Fa geldi. İtirafların vicdan rahatlığma ka kat ben sana anlatayım: Çantayı aşıran vuşmak için değil, belki de sırf şu budala da benim, bulan da benim, Hindli de kızın asıl hakikat karşısındaki hayretini benim, seni aldatıyorum, daha da alda görmek için herşeyi anlatabilirdi. Kendini tırım ama artık vicdanım tepti, artık tuttu. Biraz düşündü: Peki, dedi, yann olsun. bu kaşkarikolardan bıktım usandım, sana gıpta ediyorum, senin ruhun bana, kirli Gene pasajda, ayni saatte bulu bir adamın kendini yıkamak için hasretini §alım. Ben arkadaşımla beraber gelirim. çektiği berrak ve tertemiz bir su kaynağı Siz oraya kendiniz niçin gitmiyorgibi geliyor, hissetmiyor musun? Seni sunuz? Artık Hindlinin kızını filân ta Bevmeğe başladım. Ben ki hep kendim nıdmız! gibi dalavereci, şuh, fettan Beyoğlu ka Oh, hayır... Yapamam, korkanm, rılanna tutulurum, onlarla sevişmekten, siz olmasanız ben Beyoğlunda bile fazla dalaşmaktan hoşlanınm; ben ki senin gi dolaşamam. bi enai piliçlere şimdiye kadar hep fena Emniyetinize teşekkür ederim. Bu bir iştahla baktım ve onun haricinde me arkadaşınızın parası mı çalındı ? telik vermedim; jimdi sana imreniyo Evet, yann size anlaünz. Pek güzel. lir. Nasıl olsa yakayı sıyınrsın. DoktoSabahat uzaklaşınca, Şadi Suzanla runla yaşarsın. Ben sürünecektim, ben karşılaşmanın verdiği isteksizliği yenerek geberecektim değil mi? eve döndü. Başını korku ile biraz geri çekince îçeri girmedi, eşikte durdu ve Suzana duvara vuran Suzan, bu acıyı mübalâğa bir elile işaret ederek dışan çıkmasını em ederek Şahidin hücumundan kurtulmak retti. istedi: «Uff...» diye bağırdı ve elini başına götürerek iki basamak daha indi. Merdivenleri beraber inerlerken onu Fakat Şadi onu omuzundan yakalamışbirdenbire durdurarak: tı: Yaptığm münasebetsizliğin far Numarayı bırak! diye bağırdı, ben kındasın, değil mi? diye sordu. Suzan onun bu öfkeli ihtarile şüphe sana şimdiden haber vereyim. Yann lerinden büsbütün kurtulmanın rahatlığı sondur. Kız bir arkadaşım getirecekmiş, içinde, şımarık bir hareketle omuzlarını yalvarıp yakardı, razı oldu. Fakat bir sallıyarak, başını arkaya doğru salıvere daha ne Madam Afro, ne Hindli fal cı, ne Suzan, ne Sabahat, ne arkadaşı... rek cevab verdi: Ne yapayım, Şipşağım, dediğin gi Benden paso! Bir daha senin de yüzünü görmiyeceğim. bi meğer seni kıskanıyormuşum. Suzan omzunu Şadinin pençesinden Şadi bir avucunun tersini Suzanın gözlerine yakın sallıyarak bütün ciddiye kurtararak düşüncelerini mınldanmaya tile bağırdı: başladı: Ulan senin bana kasdin mi var? Bahanedir bunlar? Nedir ki? BeBütün foyamızı meydana çıkaracaktın da ni bir daha neden görmek istemezmî§? ne olacaktı sanki? Sen de, ben de belki İArkan var] karakollarda sürünecektik. Sana vız ge

Bu sayıdan diğer sayfalar: