21 Haziran 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

21 Haziran 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURÎYET 21 Haziran 1936 Duymadıklarımız ve bilmediklerimiz Ercîyeşîn karlı tepelerinde... Kağnı Yazan: SabahaJJin Âli Umumî Merkez Başkanınm beyanatı Olîmpiyada gidecek sporcularm seçimi General Ali Hikmet, Berlin müsabakalarına niçin iştirak etmek istediğimizi izah ediyor Şehrimizde bulunan Türk Spor Kurumu Umumî Reisi General Ali Hik met, sporculanmızın Olimpiyada gidip gitmemeleri hakkında dün; bir muharririmize mühim beyanatta bulunmuştur. Bu beyanatı aynen yazıyoruz: « Olimpiyad işlerinde başlıca üç mesele mevzuu bahsolmaktadır: 1 Olimpiyada sporculanmız gitmeli mi, gitmemeli mi? 2 Gidilecekse hangi sporcular gitmelidir? 3 Gitmek, gitmemek meselesini yalnız bir cepheden münakaşa etmeli midir? Gitmemek tabiî başımızı derde sok maz. Sporcuları çalıştırmak, yetiştirmek, onlara masraf etmek külfetine mahal bırakmaz. Neden şu gitti, neden bu gitti gibi dedikodulara da meydan vermez. Yalnız Olimpiyada giden elli küsur milletin derecelerini uzaktan mukayese ve takdir veya tenkidle seyirci kalmış oluruz. îşin bir cephesi budur. Diğer cephesini de şöyle düşünebiliriz: Olimpiyada iştirak edecek elli küsur millet içinde yalnız Türk milletinin bulunmaması bizim içn ayıb olmaz mı? O Türk milleti ki, beynelmilel bütün spor federasyonlanna resmen dahildir. Bu iştiraki yalnız kâğıd üstünde mi kalmış olmalıdır? Filiyatta Türk milleti hiç mi yoktur? Yoksa elli bu kadar milletin en sonuncusu Türk milletinin sporu mudur? Şimdiye kadar ecnebi takımlarla yapı [an temaslarda yenildiğimiz olsa bile yendiğimiz de vaki olmamış mıdır? 935 bafindan bugüne kadar yapılan ecnebi tetnaslarında aldığımız dereceler Türk futbolcularının kuvvet derecesini göster meğe kâfidir. Daha geçen gün Avusturya takımile yapılan üç maçın birinde yenildik, birinde berabere kaldık, birisinde de 41 galib geldik. Olimpiyada iştirak edecek olan diğer milletlerin hepsi acaba bizden daha mı yüksektirler? Bunlar behemehal yeneceklerine ve mutlaka iyi dereceler alacaklarına emin olarak mı oraya gidiyorlar? Elli küsur millet birden elliye kadar derece alıp sıralanırken Türk milletinin behemehal ellinci kalacağı mı tahmin ediliyor? Her millet bütün bu ihtimalleri dü şünerek giderken ve komşulanmız Balkan milletleri de Olimpiyada iştirak e derken biz niçin kendimizde bu işe liyakat göremiyoruz? Mademki her millet yenmek ve yenilmek ve hatta en geride kalmak ihtimaliV düşünerek gitmektedir, o halde bizim bu cür'etsizliğimiz nedendir? Bizim mutlaka yandan da geriye kalacağımıza neden ihtimal verilmekte ve bundan neden korkulmaktadır? Yenilmemek elbette mucibi memnuniyettir. Fakat yenilmek te mutlaka şe refsizlik değildir. îngiliz millî takımı daha gççenlerde Avusturya ve Belçikada yenilerek memleketine döndü. Bu hal Ingiltere sporu ve sporcu îngiliz milleti için şerefsizlik mi olmuştur? Binaenaleyh mesele bu şekilde her iki cepheden tetkik ve münakaşa edilecek olursa öyle tahmin ederim ki herkesin vereceği karar herhalde daha ziyade gitmek olacaktır. Fakat ben fikirlerdeki bu teşevvüşü çok tabiî buluyorum. Çünkü bütün fikirler daha geçen kış gene Almanyada yapılan kış sporlarına iştirak etmiş olan kayakçılanmızın maruz kaldıklan fena neşriyatın tesiri altındadırlar ve bu tesir adeta bir pan'ık husule getirmiştir. Aman muvaffak olamayız da gene tarizlere maruz kalınz korkusile şimdi kendi kuvvetimize güvenemiyonız. Halbuki mesele hiç te böyle değildir. Kayakçılık bizde daha geçen sene başlamıştır. Senelerdenberi bu sporla meşgul olan memleketlerle elbette boy ölçüşemezdik. Fakat diğer sporlanmız şüphesiz ki böyle değildir. Bu sporlarda bizim de uzun seneler denberi yer tutmuş bir değerimiz vardır. Hiç şüphe yoktur ki kayakçılıktan maada olan her sporda azçok liyakatimiz mevcuddur. Birinci, üçüncü, beşinci ol masak bile herhalde ellinci de olacak degiliz. Yetişir ki kayakçıhkta olduğu gibi fikirleri paniğe uğratacak müfrit neşriyattan tevakki etmiş ve bilâkis gidecek »poıeulanmızı teşci ve teşvik edecek yazıl«n tercflı eylemiş olalım. Binaenaleyh Olimpiyada gitmek, gitnmnek meselesinde doğru bir hüküm ver*mm«k için evvelâ fikirleri bu panikten İuriamrA daha serbest münakaşalar yapılmasına ihtiyac vardır kanaatindeyim. 2 Gidilecekse hangi sporlarla iştirak etmek meselesi, ilk meseleye nazaran o kadar mühim sayılamaz. Çünkü aşağı yukarı bunun takdiri daha kolaydır. Bilfarz atletizm harekâtı saat ve metro ile ölçülebilecek bir mahiyettedir. Her milletin rökoru ve beynelmilel rökorlar ma[umdur. Buna nazaran bizim de kendi derecemizi almamızda sühulet vardır. Binaenaleyh atletizm harekâtında bizim yüzümüzü güldürecek ancak bir iki numaramız bulunmaktadır. Fakat 22 atletik müsabakanın yalnız bir, ikisinde birer kişi çıkarabilmek bu spora iştirak için tabiî bir salâhiyet bahşedemez. İşte ondan dolayıdır ki Olimpiyadlara atletleri maatteessüf götüremiyoruz. Fakat gelecek Olimpiyadlara kadar atletlerimiz daha çok çahşacak ve o vakit belki de en iyi sporlanmız atletizm harekâtı olacaktır. Ancak güreş, eskrim, yelken sporlanmız böyle değildir. Bu spor federasyonlan kendilerine güvenerek akyüzle dönebileceklerini temin ettikle rinden bunların gönderilmesine kat'î karar verilmiştir. Finlandiyalıları ve Almanlan memleketimize celbederek güreşçilerimizi burada ve eskrimcilerimizi de evvelâ Peşteye göndererek onlan da daha evvel orada bir kere denedikten sonra Olimpiyada göndereceğiz. Bisikletçilerimiz Ankara kampında çalışarak hemen hemen Fransız rökorunu yapabilmiş olduklan için bunların da gönderilmesi takarriir etmiştir. Geriye bir futbol takımımız kalmaktadır ki A vusturyalılarla yapılmış maç bunda da bize ümid vermiştir. Yakında gelecek bir Macar profesyonel takımile ve beklediğimiz Yugoslav millî takımile de yapılacak maçlar bu ümidimizi takviye edince artık futbol takımımızın da gönderilmesi tabiî olacaktır. Herhalde Türk futbol cularının da güvenilebilecek bir kıymeti ve ehemmiyeti olduğunu kabul etmek isabetsiz sayılamaz. 3 Bu sporcuları nasıl ayırmalı meselesine gelince: Bu, yalnız futbolda mevzuu bahsedilebilir. Filhakika bu sporculan halen spor seviyesi en yüksek olan Istanbul, İzmir ve Ankaradaki sporcular arasından ayırmak zaruridir. Gerçi diğer bazı yerlerde de münferid ve iyi sporcu bulunması mümkündür. Fakat Olimpiyadlara ayrılacak millî takım için bu kadar etraflı araştırmalar yapmağa vakit müsaid değildir. Bu üç mıntakanın sporcularından süzülerek ayrılanlar da halen kampa girmiş ve burada bir kere daha denenip süzülmeleri mukarrer bu lunmuştur. Buradan da seçilip ayrılanlar artık vazifedar futbol federasyonunca tesbit edilerek millî takımımız kat'iyetle vücud bulmuş olacaktır. Binaenaleyh şimdiye kadar ortada henüz tesbit edilmiş bir vaziyet yoktur. Şimdiye kadar yapılmış olan seçmeler bir süzme isinden ibarettir. Millî takımın kat'î şekli ancak kampın nihayetinde belli olacaktır.» Yirminci asrı, «lptidaî maddelerin, taşıdıkları vasıflarla taban taban zıd işlerde kullamldıkları bir devir> diye tarif etmek kabildir. Sütü nihayet peynir haline getirebilen, maden kö rrjüründen olsa olsa havagazi çıkaran, deniz hayvanlarmı pek konserve şekline Sokmamn yolunu bulan bizden evvelkiler, şimdi sütten yün yapıldığını, Maden kömürünün su gibi eriyip benzin olduğunu, teneke kutulara iştif ettik leri sardelyaların karnından çok kuvvetli bir infilâk maddesi (Japonlarm sardelya bahğının karnından müthiş bir maddei müşteile istihsal ettikleri söleniyor) çıkarıldığmı görseler kim bilir ne kadar şaşarlar. Yirminci asrın, iptidaî maddelere en akla gelmez şekiller vermek hususundaki faaliyeti ve isti dadı almış yürümüştür. Şimdi de, yolların, taş. asfalt gibi maddeler yerine ketenle örtülmesi düşünülüyormuş. Keten ticareti yapan bir takım îngiliz firmaları, bu nebatın, yollara, şimdiye kadar kullanılan maddelerden kat kat fazla salabet vermekle kalmayıp, gü rültüvü kesmek gibi bir meziyeti de olduğunu gormüşler ve yolların ketenle döşenmesi fikrini ortaya atmışlar ve İngilizler, tecrübe için, bazı büyük yolları keten elyafile örtmeğe karar ver mışlerdır. Ketenden kaldırım ve bu gidişle, günün birinde pamuktan ve yünden ev yapmağa kalkacak olursak, sırtımıza giyecek kumaş bulmak için iplik icadına kalkacağımızdan korkulur. Nebatî yol Amerikanlaşma merakı Japonya, hertürlü an'aneye son de rece bağlı bir memleket olduğu halde, zâhiren Amerikanın ikinci nüshası denecek kadar Amerikaya benzer. Tröstler, gök tırmahyan binalar, uçsuz bu caksız sinemalar ve daha birçok şeyler itıbarile, Japonyanın Amerikanlaşmış tarafları pek ziyadedir. Hatta bazı hu suslarda onu geçtıği bile görülüyor. Meselâ, Tokyoda, son zamanlarda yapılan lokanta bunun misalidir. Bu meşhur lokanta tam 7000 müşteri alacak büyüklüktedir. İçinde j'irmi tane yemek salonu vardır ve herbrii 900 metro murabbaıdır. Lokantanın iki mutfağı vardır ve bu iki mutfakta yüz ahçıbaşı çalışacaktır. Bu rakam mut fakların büyüklüğü hakkında bir fikir edinmeğe kâfidir sanırız. Japonlar bu kadarla da kalmamış, lokantaya bir yüzme havuzu ilâve etmişlerdir. Binanm içi en mükemmel res samlann elinden çıkma san'at eserlerile süslenmiştir. Yirmi salonun yirmisinde de iki orkestra, yemek esnasmda müşterileri eğlendirecektir. Bütün bunlar âlâ. Fakat bu tafsilâtı okuyunca insan biraz duraklıyor ve ciyi amma, bu lokantada yemek yiyecek binlerce müşteri nerede?> diye düşünmekten kendini alamıyor. Bu lüks lokantanın zenginlere mah sus bulunduğu bir hakikat olmakla beraber, Japon köylüsünün, yiyecek pi rinc bulamadığı da diğer acı bir hakikattir. Tevbekâr kalpazan: Çekoslovakyanın Brünn şehrinde, zengin bir tücca rın başma, gülünç olduğu kadar acı bir vak'a gelmiş Adamcağız, hafta sonunda, kasa me\ cudünü sayıyor muş. Kasasmdaki paranın içinde o gün tahsiİ ettiği banknot demetleri de varmış. Bu de metleri sayarken, şöyle yakından bakacak olmuş, banknotun üstünde yazılı ve evraki nakdiye kanununa aid bir madde nazari dikkati celbetmiş. U sulen cezaî hükümlerden bahseden madde yerine şu yazıyı okumuş: «Bu banknotlar son imal ettiğim sahte banknatlardır. Artık sahte para basmamağa karar verdim; çünkü hem işi ağır, hem astarı yüzünden pahalıya geliyor.» îstanbul futbol ajanı istifa etti Istanbul Futbol Ajanı Kemal Rifat istifa etmiş ve istifası, umumî merkezce k=>bıı] edilmiştir. Dün yapılan B. takımları maçı Galatasaray Beşiktaş B takımları arasında dün yapılan müsabaka 3 3 beraberlikle neticelenmiştir. Fakat Gala tasaraylılar nizamsız oyuncu oynattıklarından Beşiktaş takımı hükmen galib gelmiştir. Evlenme şehri: Amerika, boşanmak istiyen evlilerin arzularına en kolay ve en çabuk nail olduklan yerdir. Hatta, Amerika şehirleri içinde bir tanesi, bu işte mütehassıs denecek dereceye gelmiştir. Şimdi, gene Amerikada VVellsburg şehri, evlenmek istiyen bekârların arayıp ta bulamadıkları bir yer olmuştur. Bu şehirde, evlenme merasimi, saat tutmaca. bir dakika sürüyor. Ne vesika, ne askı, ne rapor; hiçbir jnuameleye lüzum yok. Bin frank harcı yatıran her çift, bir tek suale bir tek cevab verdikten sonra, bekâr girdiği ka pıdan evli çıkıyor. Bu sayede VVellsburg şehri seyyahlarla dolup taşan bir mamure haline gelmiştir. Bir rivayete göre, açık göz bir müte şebbis, bu şehirle, bunun zıddına şöhret taşıjan şehir arasında otobüs seferleri tertib etmiş. Gene bu rivayete bakılır sa, otobüslerde yer bulunmuyormuş. Galatasaray Beşiktaş maçı Lik maçlarının en mühimlerinden Galatasaray Beşiktaş maçı bugün Tak sim stadyomunda yapılacaktır. Bu maçın neticesi 1935 1936 senesi lik maç larının ikincisile üçüncüsünü meydana çr karmış olacaktır. Bugünkü maçta takımlann tam kad rolarile çıkıp çıkmamaları en esaslı meseleyi teşkil etmektedir. Galatasarayın Lutfiden mahrumiyeti takımın müdafaasında mühim bir gedik açacaktır. Hak kının Ankarada, Nazımın Tekirdağında bulunmaları da Beşiktaş hücum hattmı hayli zayıflatacaktır. Bugün Taksim stadında birinci kümenin ve Istanbulun iki eski ve emektar kulübü olan Vefa ile Süleymaniyenin de maçları vardır. Küçük hikâye, bizde revacır an kaybeden bir metadır. Ya sütuı ırulmak için yazdırıhr, yahud âdet li bulsun diye bir köşeye sıkıştınlır. BunUzaktan yumruk kadar görünen her tepe, burada çıkılmast zor dan dolayı da küçük hikâye yazılmaz, bir dağdır. Aşağıda bir harmanlık yeri gibi görünen her karlık çırpıştırılır. Hatta bu ihmalle de iktifa olunmaz, frenk gazetelerinden ruhu gisaha burada bir deniz kadar engin ve deniz kadar derin!.. derilerek, güzelliği çirkinleştirilerek aşınlır. 2 [*] Marifet iltifata tâbi olduğu için çok özlü ve çok san'atlı küçük hikâye yazan gene muharrirlerimiz yavaş yavaş bu yolu bırakmışlar, işi mütercimliğe dökmüşlerdir. Bir hayli nefis hikâyeler biliyortım ki gazetelerin birer köşesinde unutulup gitmiştir ve bir iki değerli gene tanıyorum ki küçük hikâye yaz maktan iğrenip başka i^e girişmiştir. İşte rahmetli Ömer Seyfeddinin hâlâ sevile sevile okunmasının, Refik Halide hâlâ tahassür gösterilmesinin sebebi de budur, küçük hikâyeciliğe değer verilmemesidir. Onların vaktile kazandıkları şöhret bugünkü vaziyetten istifade e derek yaşıyor. Yoksa zannetmem ki Ömer Seyfeddinin de, Refik Halidin de İ eserlerindeki san'at ışığı, bugünün düşünce ve duygu ufuklarını alabildiğine aydınlatsm. Sabahaddin Âli, meslek aşkından al dığı sarsılmaz cesarete dayanarak kü çük hikâyecilerimiz arasında bir istisna Erciyeşin tepesine doğru yükselen gencler teşkil etti, her müşkülü yenerek tuttuKayseri (Hususî muhabirimizden) ğu yoldan dönmedi ve sabit olanların Erciyeşin sağ ve sol böğürlerinde u mutlaka nabit olacaklarını ispat ede Saat, sabahın dördü. Ayaklarımızda fuklara doğru alabildiğine uzayıp giden rek eserlerini istisnaî bir makbuliyete ki çivili fotinlere güvenip , ellerimizdeki iki geniş düzlük, açık bir tabak gibi işte kavuşturdu. sivri uçlu kalın bastonlara dayanarak, gözümün önünde... Pınarbaşınm uzun Hüseyin Cahid Yalçm onda kuvvetli içimizde kalaycı körüğü gibi çırpınan ci yaylası, Develinin yavaş ovası!. bir san'atkâr ruhu sezerken yanılmıyor ğerlerimizden köhliye köhliye yübeli Şimendifer hatları, ince iplikler gibi du. Fakat bu ruhun bence en takdire yoruz. Buna yükselmekten ziyade tırmanufuklardan ufuklara gerilmiş, görünüşün değer tarafı güçlükler önünde sendele mak demelü. îşte saatlerdir yükseldiği hududunu aşıp gidiyor. Niğdeden Kaymemesi, gerilememesi ve çökmemesidir. Daha birkaç muharririmizde de, şüphe miz halde, zâfımızla alay eden karlı ve seriye doğru gelen ve Yavaş ovasmdan yok ki, böyle bir san'atkâr ruhu vardı. yüksek tepe hâlâ uzakta ve halâ karşı geçen bir tren, trenden ziyade yerde sü • Lâkin onlar, san'at gururuna kapılıp mızda!.. rünen siyah bir solucana benzer!. Ne «üküçük hikâyeciliğe kapanan rağbet kaYeni doğan güneşin uzak ufuklardan rati var, ne sesü. pısı önünden hızla çekildiler. Sabahad Erciyeşe çarpan ziya cünbüşü içindeyiz. Erciyeşin arkasında bir deve kervanl din Âli o demir kapıyı zorladı ve galiba Tepeden üzerimize doğru inen pamuk gibi inişli yokuşlu uzayıp giden ve ufukardına kadar da açtı. Candan takdir ve kütlesi kadar beyaz koca bir bulut dal arı yırtan Toros dağları nekadar heybettebrik ederim. gası, beş dakika sonra bizi bir bulanıkhk i?.. Ercıyeş onlara bile hâkim!. Coğraf**• halinde sarıp ıçıne aldı. İrı taneli yağmur yamızda o uzanıştan, şu bulunduğum Kağnı 13 küçük hikâyenin bir araya toplanmasile vücud bulmuş nefis bir e yağıyor. Buna yağıyor değil, gökten su yer irtifadan birinci olarak arka arkaya serdir. Hikâyelerin hepsinde kuvvetli akıyor demeli. Bu koca bulut, sulu bir vermiş iki tabiat kahramanı, arada Ya bir görüş, yaman bir tahlil ve pürüzsüz süngeri avuçta sıkar gibi, beş on dakika vaş ve Niğde düzlükleri olmasa birbiribir tasvir vardır. Mevzular, tamamile da yüklü olduğu bütün sularını çevremize îe sarılacaklar!.. hakıkatten alınmış gibidir. Muharrir, ve başımıza döktükten sonra Kayseri üUzaktan yumruk kadar görünen her elinden geldiği kadar hayale yazıların Zerıne doğru akıp uzaklaştı. Şimdi akan epe, burada çıkılması zor bir dağdır. da da yer vermemeğe çahşmış ve gör ve çağlıyan sular arasında ilerliyoruz. Aşağıda bir harmanlık yer gibi görünen düklerile duyduklanm hikâye etmeğe Yükselmek nekadar güç şeymiş!.. her karlık saha, burada bir deniz kadar savaşmıştır. Fakat hâdiseler, cemiyet Cesaretine güvenerek gözüne kestire engin ve deniz kadar derin!.. hayatına taalluk ettiği kadar tabiat kanununa da bağlıdır. Muharrir, işte bu bildiğin her yer bir yol. Yağmur ve rüz1830 da Erciyeş hakkında buralarda bağların hâdiseler üzerinde yapageldi gârların büyük kayaların kabuklarından tetkıkat yapan Şarl Teksiyer yazdığl ği tesiri bazan kendi düşüncesine, ken soyub etrafa dağıttığı çakıl taşı gibi par (Küçük Asya) kitabının üçüncü cildindi mefkuresine aygun bulmıyarak de çalar üstünde, yanında kar gibi, bazan de müdekkik ve coğrafyacı lstirabondan ğiştirmek istemiştir. Hikâyelerin bir geriye kayıp yuvarlanıyor ve terazilenüp naklen şöyle yazar. (Erciyeş daima kar* kısmında sebeble netice arasında görü tekrar tırmalanıyoruz. la örtülüdür. Oraya kadar çıkanlann salen aykırıhk bundan ileri geliyor ve Baş döndüren kayalardan sivrilikler, yısı pek azdır. Bunların iddiasına göre mevzularda sezilen hakikiliği oldukça baş döndüren derin uçurumlarla omuz berrak bir havada yükseklikten Ak ve gölgeliyor. Benim üzerine parmak koyduğum bu omza vermış, komşuluk ediyor. Dikkat Karadenızler görülürmüş.) «tabiî neticeleri değiştirmek> noktasmı ettim, bu yükseklerde yükseklerin kralı Elimde dürbün, Torosların arkasından kavramak için birçok hikâyelerin ö olan Kartal bile yok!. Hakh, Kartal bu Akdenizi arıyorum. Toroslar, ufukla dulümle bitirildiğini görmek kâfi gelir. yalçın kayalıklarda ne bir oyuk var kı dak dudağa vermiş işte karşımda!. Fakat Kağnımn, Kamyonun, Arab Hayrinin, yuva yapsın üresin, bu derin uçurumlarda Akdeniz, dürbünümün adesesine bir türPazarcının, Apartımanın sonu hep ö ne bir düzlük var ki insin eğlensin!. lü girmiyor. Akdenizin bize en yakın lüm. Hatta bu müşterek neticelerin bir Dört kişi olduğumuz halde dört yüz yeri olan Iskenderun körfezi, doğru bir kısmında sebebler de müşterek gibidir. kişilik gürültü çıkarıyoruz, biz kendimiz hatla 190, Mersin 200 kilometre kadar Kağnıdaki ananın, Kamyondaki köylü gencin, Apartımandaki işçinin hep göz konuşuyoruz, dağlar bizim sohbetimize bir uzaklıkta.. Şimdi elimde bu kadar ır leri karararak düştüklerini görüyoruz. iştirak ediyor. Bir öksür, her taraf sana zun bir boşluğu adesesine alabilen kud Bir de muharririn mahpeslere girip öksürüklerle cevab veriyor. Tetiğini çek retli bir dürbün olsaydı, belki bende lsçıktığını sık sık anlatması tadsız. Bir tiğim el kadar ufacık bir tabancanın, yı tirabon gıbı buradan Akdenıze bir selâm kısım okuyucular bu alâkanın bir fikir lan gözü kadar küçük siyah deliğinden gönderebilirdim. Karadenize gelince, buhafifliğinden ileri geldiğini anlamıya patlıyarak çıkan bir parmakhk kurşunun raya en yakın olan Samsun doğru bir rak muharriri başka türlü tasavvur e ufuklarda çıkardığı gümbürtü henüz din ölçüşle 310 kilometrodur. Zannetmem debilirler. Böyle de olmasa nâkil sıfati memişti; sandım ki, bir bölük asker oto ki görülebilsin!.. le yazılması daha hoşa gidecek bir himatik silâhlarla bize ateş ediyor. Tabiatin Erciyeşin böğürlerinde, irili ufaklı bir kâyeye bizzat şahsımızın karıştırılmasısükun doluşu dehşetini bir tek kurşun yıl takım göller var, uzaktan pırıl pınl par~ na sebeb yok. dırımh uğultularla şaha kaldırdı, burnda lıyor: Sarı göl, Dipsiz göl, karın çukurBu pek ufak pürüzler bir yana bırakılırsa Sabahaddin Âliyi gerçekten san yalnız, aksi sada kanunları hükümfer ları. Bu göller, eriyen şu asırlık karlardan dolmuş çukurlardır. Yılların biribiri üatkâr bir hikâyeci ve Kağnıyı da nefis madır. Altı saatlik bir tırmanış ve görünüşten zerine tabaka tabaka yığdığı bu karlar bir san'at eseri olarak kabul etmekte tereddüd etmemek lâzımdır. sonra yılların tabaka tabaka yığdığı kar dan akan sular, zavallı Erciyeşte hal b r lar mıntakasında ve artık zirvedeyiz!.. rakmamış ki; çürütmüş!. M. TURHAN TAN Aşağıda bakımına doyum olmıyan dil Her dereden, her çukurdan aşağı doğber bir manzara var!. Bu görünüşten göz ru akan, sızan, damlıyan bir su bollugu Kızılay cemiyetinin hazırla lerim bulanıyor, önümdeki boşluktan bavar. Asırlarca evvel, Erciyeşin bağnn dığı kermes programı sım dönüyor!.. 57 bin nüfuslu koca Kay daki lâv selleri kesilince bu çukurlan, Kermes tertib heyeti dün Ticaret Odası seri, önümde avuç avuç toprakların tüm eriyen karların suyu doldurup bu göller salonunda toplanarak programı bir daha gözden geçirerek son şeklini ve Avrupadan seklenmesinden ibaret küçük ve toplu bir meydana gelmiş!.. Önce ateş kusan ağızdavet olunacak san'atkârlarla sporcuları karınca ini kadar yere yapışmış duruyor, lar, şimdi karların soğuk suyu ile tıkah!. tesbit etmislerdir. Program aşağıda göste yakında olsa da ayağımdaki çivili kun Bu sular, bir huni deliği gibi, Erciyeşb rildiği üzere 4 kısma ayrümaktadır. 1 Kermes ve beynelmilel Bebek ser duralarla bir bassam, içinin karıncalarile ta dibine kadar iniyor mu bilmem!.. Fakat Erciyeş, sen bir zamanlar ateş kusa kugisinin açılışı 8 ağustos cumartesi gecesi beraber darmadağın olacak!.. saat 20.30 da baslayıp sahne oyunları saKayserinin üst başında, şehrin bir tacı sa eridin, bu hale geldin!. Şimdi yüksek at 24,30 da bitecek. Ondan sonra bahçenin gibi parlıyan büyük dokuma kombina başındaki bu asırlık karları taşıyıp ve şu muhtelif taraflarında Lunapark, sürpriz ateş oyunu ve eğlencelerile dans sabaha sile istasyon ve etrafındaki binalar dört yakıcı güneş bu karları erittikçe sen daha kadar devam edecek. leme 79 bin metrelik geniş bir sahayı çok kücülüp, daha çok alçalacaksın!... 2 Spor ve müsabakalar revüsü 9 a kapladığı halde avuç içi kadar bir şey!. Allah kimseyi gördüğü günden geri biğustos sabah saat 10 da başhyacak, 14 e kadar devam edecek olan bu oyunlara Bu muazzam ve yepyeni binalar, kabart rakmasın, fakat görmiyene de göstennesehrimizin ve Avrupanın tanınmıs sporcu ma bir kroki gibi muntazam görünüş sin!... ları iştirak edecekler. Boks, eskrim, güreı lüdür. Bu haşmetli manzaraların yanıba" SAHtR ÜZEL maçlarile diğer spor oyun ve gösterileri yapılacak, ayrıca muhtelif dans, gürbuz şmdaki Kayseri kirli ve bulaşık bir kab [*] Bırmcı makale 15 haziran 936 tarıhli çocuk, terziler ve berberler müsabakaları kadar donuk ve biçimsiz!.. nushamızda çıkmıştır. yapılacak. Yeni açılan bulvar, bu manzaranın 3 Tam ve tekmil programlı sayfiyeli . ortasında bir ok gibi uzanıp gidiyor. Faler matinesi 9 ağustos pazar günü saat 16 da baslayıp saat 19 a kadar devam ede kat nekadar kısa. Bir karış ipek geril cek. duruluşu kadar. Büyük Zayis dürbünü Hergunkü kazancmdan yapacağın ta4 Tam ve tekmil programlı veda sü nün camına akseden insanlar, muşamba sarruf dar gunünde seni yabancılara varesi saat 21,30 da baslayıp saat 24 te muhtac kalmaktan, sıkıntı çekmekten sahne programı bitecek. Diğer bahçe oyun gerili geniş ve dümdüz bir yerde yürüyen kurtarır. ve e&lencelerile dans sâbaha kadar devam birer sinek gibi!. Yalnız uçmak yok, yerUlusal Ekonomi ve edecek. Artttrma Kurumu lerde sürünüş, yerlerde kıpırdanış ve kaBeynelmilel Bebek sergisl Kermesi mülı§ var!., teakıb 15 gün açık kalacak. Koca Kayseri, bir karınca mi gibi yere yapışmış

Bu sayıdan diğer sayfalar: