31 Ağustos 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

31 Ağustos 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANKARA TAKSİTLE SiGORTA Dün üç otomobil kazası oldu Zavallı bir kadın çocuğile Türkiyeyi ilk ziyaret eden Sa Majeste Edvard beraber yaralandı perşembe sabahı sularımızda olacak Dün şehrimizde üç otomobil kazası olmuş, beş kişi yaralanmışur. Bunlan sıra ile yazıyoruz. Dolmabahçede Karaadalı tekkesinde oturan Kadri, karısı Fikriye Dolmabahçe caddesindc tramvay beklerlerken Beşiktaş tarafından gelen Avadisin idarcsindeki 1465 numaralı hususî otomobil Kadri ile Fikriyeye çarpmıştır. Fikriye kucağında bulunan bir buçuk yaşındaki çocuğu ile bu anî sadmeden yere yuvarlanmış, kadıncağız çocuğile birlikte yaralanmıştır. Kadrinin yarası ağır olduğundan hastaneye kaldırılmış, şoför yakalanmıştır . * * * IBa&arafı 1 inci sahifede] edilmiş olduğu üzere Sa Majeste Edvard Türkiyeyi ilk ziyaret eden Ingiliz hü kümdarıdır. Büyük Britanya, Birleşik memleketler ve Dominyonlar Krallığile Hindistan İmparatorluğu tahtma oturalı henüz beş altı ay olan genc hükümdarın yaz tatili gezintilerinden bilistifade yeni Türkiyeyi ve onun dâhi Şefini ziyarete gelmesindeki büyük ehemiyet kadar ince nezaketi de sezmemek kabil değıldir. Hâlâ dünya siyasetinin mihveri olan Büyük Britanya İmparatorluğunun reisi;. Avrupa ve Asya manzumelerinde hâkim bir rol oynamağa yükselmiş genc Türkiyeyi yaratan müstesna şahsiyetle telâkide Yir minci asnn ve tarihin nadir bir simasile tanışmak fırsatını bulacak ve yurdumuzu teşriflerile bize müşterek siyasetimizi tetvic eden yüksek bir sembol bağışlamış olacaktır. CUMHURİYET 31 Ağustos 1936 istanbul'da Yeni postahane karşısında büyük Kınacıyan hanındaki idare merkezine müracaat ederek senelik yaptıracağınız sigortaları taksitle yapmaktadır. Mütemmin malumat ve sigortaya aid bilumum müşküllerinizin halli içîn gîşelerine müracaat ediniz. Telefon: 24294 ANONİM TURK SİGORTA ŞİRKETİ Ingiltere Kralı dün gece RADVO Atinadan hareket etti v^ Bıı aksamki program J ber, zamanımızm en mühim hâdiselerin den birini teşkil ettiğine şüphe yoktur. Sa Majestenin seyahatlerine dair aldığımız telgrafları aşağıya dercediyoruz: VİYANA: 18,25 konser 19,10 konuşmalar ve saire20,10 Salzburg musikl şenlikleri: Fidelio operası . 22,20 haberler, hava raporu 23,05 eğlenceli konser 24,50 gramofonla dans musikisi. BERLIN: 18.05 gramofonla konser . 19.05 halk şarkıları, amele yayını 20,50 günün akisleri 21.05 haberler . 21.15 eğlenceler ve dans havaları 23,05 hava raporu, hava dis, spor 23,35 eğlenceli yayın ve musiki24,35 gramofon. BÜKREŞ: 19.05 konser, konferans 20,25 konserin devamı, konferans 21,35 oda musikisi22,10 havadis 22,15 opera havaları 22,35 haberler . 22,50 orkestra konseri 23,50 fransızca haberler 24 haberler. LONDRA: 17.20 şarkılar, oda musikisi 18,20 çocuk. ların zamanı . 19.05 havadis, National ls tasyonu . 21,05 facia 21,50 karışık ya yın 22.35 orkestra konseri 23,25 hava dis 23.35 dans musikisi 24,35 havadis 24.45 fcıraat. PARİS [P. T. T.l: * 18,05 orkestra konseri. konuşma . 18,40 gramofon, konuşma 19,05 orkestra konseri . 20,25 havadis 20,45 orkestra kon s e r i . 21.05 edebi yayın 21,20 slyasi haberler 21,25 şarkılar 21.35 opera yayını: İzold ve Tristan • 23,35 havadis. ROMA: 19 inşad. yabancı dillerde konuşma 20,05 eğlenceli musiki, fransızca turizm haberleri . 20,25 eğlenceli konser 20,50 fran sızca haberler 20,55 Yunanistan için yaym, havadis, gramofon 21,45 oda musikisi 22,35 turizm haberleri . 22,45 karı şık yayın . 23.35 konuşma 23.35 dans musikisi, istlrahat esnasında haberler 24,20 ingilizce haberler. Denizci kı Arsen, her günkü gibi, o akşam da, işinden çıkınca ormana giden yolu tuttu. Bu vilâyet köşesinde, kendi gibi memur olan arkadaşları, dairede tatil zili çalar çalmaz kahvelere, kazinolara dağalırlarken, o, başmı alır, ormana doğru gezintiye çıkardı. Çayırlıklardan, ko ruluklarda'n geçen bu yolun nihayetine doğru bir köprü vardı. Arsen bu köprüye kadar gelir, orada, iki kanalı birleştiren siyah, yüksek kapınm karşısında durur, yeşilimtırak suların köpüre köpüre akışını seyrederdi. Bazan, kanal bekçisi, oracıktaki kulübesinden çıkar, kanaldan geçen bir romorkörle meşgul olurdu. Bu da Arsene ayrı bir zevk, akşam yemeğinde annesine anlatılacak lâkırdı mevzuu verirdi. Kanal sularmın akışı, kanal bekçisile dereden tepeden birkaç lâkırdı, karşılıkh savurulan bir sigara ve gün batarken, korulukta, yarı şeffaflaşan yaprak gölgelerine basa basa eve dönüş. Arsenin, her gün adeta yüreği çarpa çarpa beklediği biricik eğlence vesileleri idi. O gün de, sünbülî bir ikindinin yu muşak ılıklığını vücudüne sindire sindire, aheste adımlarla gölgeli yol lardan geçip kanala kadar gelmiş, ye şüimtırak suları, taşkın bir sevinc gibi kabaran köpükleri, seddin açılan ka panan kapılarını seyretmiş, kanal bekçisile karşılıkh bir sigara içip iki satır konuşmuş, eve avdete başlamıştı. Yolun yarısına yaklaştığı zaman, karşıdan kendisine doğru yürüyen bir kadın gördü. Yaklaştıkça yüzünü daha iyi seçtiği bu kadın, uzun boylu, esmerce. ışıl ışıl gözleri ve kıpkırmızı dudakla rile göze çarpacak kadar güzel bir taze idi. Başında, arkadan düğümlü bir kırmızı örtü, sırtında basit bir elbise vardı. Arsen, yanından geçerken ona yiyecek gibi baktığı halde kadın aldırış bile etmeden geçti. Fakat Arsen, o zamana kadar yabancısı olduğu bir hisle, tahlil edemediği bir sevki tabiî ile birdenbire geri döndü, genc kadının peşinden yürüdü. Maksadı onu geçmek, sonra geri dönüp yüzünü bir kere daha. iyice görmekti. Kadın, onun ayak seslerini duymuş. kendisini takib ettiğini anhyarak adımlarını hızlandırmıştı. Tam ayni hizaya geldikleri zaman, kadın birdenbire Arsene döndü, sert bir tavırla: Ne istiyorsunu? Diye.sordu. Gözleri öfke dolu idi. Fakat bu gözler, delikanlmm o zamana kadar emsaline rasgelmediği kadar gü zeldi. Arsen fena halde şaşırdı. Hakikaten bu yabancı kadından ne istiyordu? Nasıl olmuş ta onu takibe cesaret etmişti? Birkaç dakika evvel, izahına imkân bulamadığı şekilde kaybolan sıkılganlığı. şimdi, birdenbire tekrar üzerine çök müş bulunuyordu. Kızın karşısında, şaşkm. budala, sümsük bir duruşla kalakaldı. Onun bu hali kızın çok tuhafına gitmiş, onu kahkaha ile güldürmüştü. Beş dakika sonra, yanyana. şehre giden yolda yürüyorlardı. Aralarında birdenbire uyanıveren bir sempati ile birbirlerine ısınmışlar, tatlı tatlı konuş mağa başlamışlardı. Kendi kendilerine birbirlerine tanıt tılar. Arsen vaziyetini genc kıza anlattı. O da kendi isminin Emili olduğunu, babasınm bir dubada kaptanlık ettiğini, hastalandığı için bir hastaneye yatınldığını anlattı. Babasile beraber, duba nın üstünde yaptığı seyahatleri, karda, kışta, yağmurda diyar diyar gezmeği nekadar sevdiğini anlattı; çocukluğundanberi hep deniz üstünde yaşamağa alıştığı için şimdi böyle karaya bağh gibi kalmaktan sıkıldığını anlattı. Artık şehre yaklaşıyorlardı. Arsen, ertesi gün tekrar buluşup buluşmıya caklarını, sıkılarak sordu. Emili, babasmın hastalığından sonsa büsbütün yalnız kaldığı için, böyle bir dost bulma nın verdiği sevincle, bu teklifi mem nuniyetle karşıladı. Ertesi gün hakikaten buluştular. tki saat gezdiler, konuştular. Ve bu buluşmalar, ondan sonraki akşamlar birbirini takib etti. Bazan, köprüyü geçip ormana dalıyorlar, çimenlere oturup dinleniyorlar; bazan yaramaz çocuklar gibi koşuşuyorlar, kovalamaca oynuyor lardı. Ve bir gün, Emili, babasının iyileştiğini, dubanın tekrar çalışmağa başlı yacağını. kendisinin de gene her za manki gibi babasile beraber o bitmez tükenmez seyahatlere çıkacağını haber verdiği zaman, Arsen beyninden vu rulmuş gibi sendeledi. Emiliyi nekadar sevdiğini o dakikada anlamıştı. Artık ondan aynlmasma, onsuz yaşamasına imkân kalmadığını hissedi yordu. Emiliden ayrılmak, hissetmeden, düşünmeden, farkma varmadan tah teşşuurunda bina ettiği emellerin gül dür güldür yıkılması demek olacaktı ve hemen oracıkta, genc kızı şaşırtan teklifini ileri sürdü. Evleneceklerdi. Emili. hiç ummadığı bu teklifi önce kabul etmek istemedi. Fakat Arsenin ısrarı galib geldi ve anlaştılar. Arsen bu büyük müjdeyi annesine haber verdiği zaman, kadıncağıza inme iniyordu. Eba anced devlet memuriyetinde bulunmuş bir ailenin çocuğu, bir gemicinin kızile evlenebilir miydi? Oğluna yalvardı, yakardı, ağladı, sızladı; fakat Arseni fikrinden döndüremedi. Arsen, Emilinin babasile görüştüğü zaman bu iriyarı, kabasaba denizci, teklife, önce alay zannedecek kadar şaştı, inanmadı. Bu yakalıklı, kıravatlı, şık erkeğin. köylü kılıklı kızını alaca ğına bir türlü akıl erdiremiyordu. Hem, deniz üstünde yaşamağa alışmış bir mahlukun, karada ömür sürebilece ğine de ihtimal vermiyordu. Başını s#llıyarak: Bana göre hava hoş. dedi. Nasıl isterseniz öyle yapın. Bu işe pek aklım yetmiyor amma, kızın keyfi bilir. Evlendiler. Arsen, vaziyetten bir türlü hoşnud olamamakla beraber canının sıkıntısını saklıyan annesile, günden güne biraz daha sevmeğe başladığı karısmın yanında mes'ud günler yaşıyordu. Bütün düşünoesi, Emilinin saadeti idi. Onu hediyelere boğuyor, bilmediği şehir hayatına alıştırmağa çalışıyor, sinemaya götürüyordu. Arasıra ona so rardı: Beni seviyorsun değil mi karıcı ğım? Mes'udsun değil mi? Emili, evlendikten sonra, eski neş'esinin yerine kaim olan bir nevi dalgınlıktan uyanır gibi, silkinerek cevab verirdi: Evet, evet, tabiî... Aradan aylar geçti. Bir sonbahar akşamı, Arsen işinden eve döndüğü za Londradan verilen yarı resmî malumat Londra 30 (A.A.) Havas Ajansı bildiriyor: Sa Majeste Sekizinci Edvardın Tür kiye Devlet Reisine mülâki olmak üzere Yunanistandan Türkiyeye gideceği yan resmî olarak haber verilmektedir. Bu zivaret, bir îngiliz Kralının, bir Türk devlet reisini ilk ziyareti olacaktır. Kral Atinadan yola çıktt Atina 30 (Hususî) İngiltere Kralı Çadırcılarda oturan 10 yaşlarında BaSekizinci Edvard dün geceyarısından haeddin adındaki çocuk Beyazıddan gebiraz sonra buradan hareket etmiştir. çerken 2054 numaralı olomobilin çarpKralın hareket edeceği esnada yatına gemasına maruz kalmış ve beyninden b'lüm len Hariciye Nezareti erkânından Melas halinde yaralanmıştır. Bahaeddin Cer Bugünlerde Ulu Önderimizle birlikte Yunan hükumeti namına Sekizinci Ed rahpaşa hastanesine kaldırılmış, }oför Türk milletinin misafiri olacak olan Sa vardı selâmlamış ve güzel seyahatler te yakalanmıştır. Majesteyi işte bu hürmet ve muhabbet mennisinde bulnmuştur. * * * Kral, Skiros ve Skiatos adalanna uğduygularile selâmlağa hazırlanmış buluradıktan sonra Çanakkaleyi ziyaret edip Sarıyerden gelmekte olan şoför Öme nuyoruz. rin idaresindeki 2079 numaralı otomobil, Ziyaretin; gayriresmî olmakla bera İstanbula varacakhr. Yeniköy caddesinden geçerken birden bire otomobilin önüne 9 yaşlarında Yorgi adında bir çocuk atılmıştır. 3°förün [Baştarafı 1 inci sahijede] Komünist Thorez ne diyor? fren yapmasına rağmen Yorgi yaralan ehemmiyetini tebarüz ettiriyor. Maurice Thorez, Lümanite gazete mıstır. Pariâ gazetelerinin neşriyatı sinde, neşrettiği «Yaşasm Lehistan» başPolisler şoförü yakalamışlardır. Paris 30 (A.A.) Matbuat. bil lıkh bir yazıda ezcümle diyor ki: man, sokak kapısının önünde, eski aşi hassa «Matin», «Le Journal» ve «L'Hu«Bu sabah, General Rydz Smigliyi nası kanal bekçisini gördü. Adam bir manıte» gazeteleri General Rydz Simıglinin Parisi ziyaretindeki ehemmiyeti te selâmlıyan çalışkan millet namına ve selâm verdi: Emili tarafından geliyorum, sizin bariiz ettiriyorlar. Matin gazetesi diyor Fransa komünistleri narmna, harbi gerimadam hani! Emili gitti. Babası kanal ki: Jetmek istiyenlerin cümlesile birlikte, yüdan geçTyordu, beraber dubaya bindi «İki milleti birbirine bağhyan ve mu rekten haykınyoruz: «Yaşasın Lehistan.» ler, gittiler. Çok müteessirdi amma, zır siyasetlerle asla çözülmiyen rabıtalarHorti Miklas mülâkatı çok canı sıkıldığı için oturamıyacağını dan başka, Fransa ile Lehistanın birlikte Viyana 30 (A.A.) Amiral Horti size söylememi tenbih etti. Suya, de tahakkuk ettirmek mevkiinde bulunduknize çok hasret kalmış zavallı! Malum ları eseri sulhu tekeffül eden en iyi te Karintinada kâin Veldene gitmiş ve Mikya denizcilik başka şeydir. însan otur mayüllerden biridir. lasın yazlık ikametgâhma giderek mumaduğu yerde gezer. Ben de bir zamanlar Journal diyor ki: ileyhle üç çeyrek saat görüşmüştür. denizcidim de karada kalmanm acısını «Lokarnonun ihlâlinden sonra zaruret Leh generali Pariste bilirim... kesbeden Fransız Leh askerî ittifakının Kanal bekçisi, bu acı haberi verdik Paris 30 (A.A.) General Rydz tahakkuku, General Rydz Smiglinin Geten sonra çekilip gitti. Arsen birden Smigly bugün öğleden sonra Parise varbire karşılaştığı felâketin azametile ser neral Gamelinle görüşeceği yegâne mevmış ve durakta Harbiye Bakanı Dala semlemiş, fakat biçareliğinin derecesi zu değildir. Pilsudskinin, herhalde, na ni ölçecek kadar idrakini muhafaza et zırlarla, iki memleketi alâkadar eden e dierle Fransa Büyük Erkânıharbiyesi Remişti. O gün, ve o günü takib eden gün konomık ve malî meseleleri de görüşe isi General Gamelin tarafından karşı leri hep Emilinin hayalile didişerek ge cektir.» lanmıştır. çirdi. Bazan günleri sayıyor, dubanın kanaldan geçeceği tarihi hesablıyor, Bütün genclerin alâka ile okuyacağı en güzel roman: kendi kendine: «Bu sefer geçişlerinde ben de beraber giderim» diye teselli / bulmağa çalışıyor, sonra ellerine bileklerine bakıyor, bu cılız aletlerin o ağır işe yaramıyacağını acı acı düşünüyordu. Meşhur »inema yıldızı Gabi Morlay tarafından filmi çevrilen Ve şehrimizGünler, haftalar, aylar geçti. Arsen, de çok rağbet gören bu eser Feridun Osman ve Fethi Varal tarafından bütün hulyalarına, bütün hesablarına telia bir liaanla türkçeye çev rilmiş ve aatışa çıkartlmıstır. rağmen, denizciliğe alışmağı göze ala madı. Şimdi, akşamları işinden çıkmca gene ayni orman yolunda aheste adımlarla gezmeğe çıkıyor, fakat kanal ta rafına, su tarafma değil, yerinden kı Arkadaşımız Feridun Osmamn Yurd hikâyeleri kitab halinde çıktı. Ana~ mıldamıyan, sağlam toprakların bu 'dolu koyünün ve kb'ylüsünün ruhunu yakmdan duymak için okunacak bir lunduğu tarafa gidiyordu. eserdir ve bu cepheden büyük bir hususiyeti vardır. Her kitabcıda bulunur. Çeviren: Leh Fransız ittifakı Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Etem Pertev), Alemdarda (Ali Rıza), Bakırköyde (Hilâl), Beyazıdda (Belkisı, Eminöniinde (Salih Necati), Fenerde (Emilyadi), Karagümrükte (Suad), Küçükpazarda fHasan Hulusi), Samatyada fTeofilosl, Şehremininde (A. Hamdi), Şehzadebaşında (Üniversite). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada (Biçopulo), Hasköyde (Nesim Aseo), Kasımpaşada (Müeyyed), Merkez nahiyede (Matkovlç), (Vinkopulo), ŞişU de (Pertev), Taksimde (Kemal Rebül). Üsküdar. Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada (Şinasl), Heybelide (Ta . naş). Kadıköy. Altıyolda (Merkez), Modada (Moda), Üsküdar, Çarşıboyunda (İttihad). Vefat Samsun liva kumandanı merhum General Ahmed Fehmi refikası Sanayi Umum Müdürü Reşad Benerle Ziraat Bankası memurlarmdan Fazıl Benerin valideleri Mülkiye Başmüfettişlerinden mütekaid Ali Vefa Seyhanm kayınvalidesi Neyyire Bener dün vefat etmiştir. Cenazesi Maçkadaki hanesinden kaldı rılarak Karacaahmeddeki aile kabris tanına defnedilmiştir. Genc Rus Kızı Arian Son Mektııp Kadıköy Süreyya Bahçesinde H A L K OPERETİ Bu akşam 21.45 te SEVDA OTELİ Büyük operet 3 perde tanlar yapmadı ya. Sen yalnız mı otu rursun, çocuğun, kocan, kimsen yok mu? Hayır, benden büyük bir kızkar deşim var. Akşamlan gelir. Kutsi, kadına başka birşey sormağa lüzum görmedi ve yanındaki polise cese* di sandıktan çıkaracaklarını söyledi. Ma* sanm üstündeki örtüyü yere serdiler ve kolu, ayakları kınlarak zorla sandığa sokulan maktulü müşkülâtla sandıktan çı " kardılar; masa örtüsünün üstüne yerleş" tirdiler. Örtüyü kapıyarak yanındaki o daya götürdüler. Kutsi, satır, saksı, raf ve dolab gözü gibi birkaç parça ile sandığı ağırlaştırmağa çalıştı. Olmadı. Ka " dına, yanındaki karyolanın şiltesini sor* du. Kimindir bu şilte? Nail Efendinindir amma îstemedi. Şilte dursun bir gün gelir alınm, dedi. Alâ, o halde haydi bu da sandığa. Yatak ve yorgan da girince sandık doldu; ağırlaştı. İki hamala hem sandık, hem de pabuç, çamaşır, çanta ve bazı eczayı ihtiva eden paketler yükletildi. Onlar çıkarken, hiçbir zaman görmedikleri bir polis memuru peşlerinden gidiyordu. Mehmed Kutsi: lArkası var] HAMD1 VAROĞLU Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 13 Dedi ve polis, serkomisere hayretinin ruyordu. Cüzdanda hüviyetini belli edesebebini anlattı: cek bir vesika araştınrken on iki lira bul Cesed taş kesilmiş, halbuki hiç bir du. Fakat ne bir kartvizit, ne de nüfus koku yok. Acaba soğuktan mı? tezkeresi veya mektub zarfı vardı. Bir Kutsi, Madam Mariye sordu: kere daha yelek ceblerini kanştırırken Madam, kiracın Nail Efendi bu üstteki ceblerden birinde eline madeni bir radan gideli nekadar oldu, demiştin? şey geçti. Çıkardı ve bakar bakmaz gü j tki hafta. lerek Kenana uzattı: Havalar bozuk olsa iki hafta i Bir O markası! dedi. çinde bir cesed taaffüne başlar. Koku Mehmed Kutsinin avcunda kızıl Ö dan yanına yaklaşılmaz bir hal alır. O harfi parhyordu. Kenan son derece hayret içinde, markayı gözden geçirirken konun ıçın... Serkomiser sözüne devam etmedi; ce ridorda ayak sesleri duyuldu. Hâlâ korsede iğilerek başını hafifçe iğdi. Boğaz ku ve heyecandan kurtulamamış olan ^ da sarı bir leke vardı. Sonra koltuklann Madam Mari aralık kapıdan bakarak: dan tutarak cesedi yanm kaldırdı. Ya Kimdir o? kasmı çekti. Ensesini tetkik etti. AmuduDiye seslendi. Kaba bir ses: lıkarinin son düğümü üstünde küçük bir Madam Mari, neredesin? ur gördü. Kutsi: Diyince dışarı çıktı. Fakat Mehmed Tamam, dedi. Cesedin neden kok" Kutsi onu bırakmadı. Peşinden gitti. iki madığı şimdi anlaşıldı. hamalla karşılaştılar. Semerlerini kapı Sonra bu temiz elbiseli maktulün ceb nın dışına yerleştirmişler, aralık kapıyı ilerini araştırmağa başladı. Yeleğindt sa terek içeri girmişlerdi. Birisi hemen izah ati, bozuk parası, caketinde cüzdanı du t ettir Burada bir sandıkla başka yükler varmış. Vapura götüreceğiz. Kürd hamalların taşıyacaklan yükün kanlı muhteviyatından haberleri olması hemen hiç muhtemel değildi. Onun için Mehmed Kutsi onlara yaklaşarak: Nail Efendinin eşyasmı almağa geldiniz anlaşılan. Peki amma madam eşyayı size nasıl emanet etsin?.. Nail Efendi size bir kâğıd vermedi mi? Yok, vermedi. Odanın anahtannı verdi. Kürd hamal cebinden bir anahtar çr kararak uzattı. Madam Mari anahtarı tetkik edince serkomisere başile, kendi odasınm anahtarı olduğunu tasdik eden bir işaret yaptı. Kutsi hamalları isticvaba devam etti: Nail Efendiyi ne zaman gördü nüz? Bu sabah, iskelede gördük. Bize adresini verdi. Yükleri Bartın vapuruna getirin; beni bulmasanız bile kamarota teslim edin, dedi. Paramızı da verdi. Bartın vapuru nereye gidiyor? Çanakkaleye mi, Mudanyaya mı? Vallahi bilmiyorum. Bu Nail Efendi, nasıl adamdı? Tarif etsenize bakayım. Kısa boylu, jişman gibi, esmer, gözlüklü, kırk kırk beş yaşlarında. Madam Mari başını salladı: Yok, yok, dedi. Nail Efendi böyle değildir. Bu başkası olacak. O zaman hamal: Belki Nail Efendinin arkadaşıydı bu. Ne bîlelim biz. «Ben Nailim!» demedi ya.. Kutsi onlan kapının dışındaki semerlerinin üstünde dinlenmeğe davet ederek içeri girdi. Hâlâ bu eşya arasmda şüpheli bir iz bulmak ümidile araştırmalar ya pan Kenana hamalları anlattı. Kenanm gözleri parladı: Haydudu yakaladınız, demektir. Tesadüf yardım etti, hamallar ayağınıza geldiler. Tabiî bu eşyayı vapurda teseîlüm edecek olan adam isterse Nail E fendi olmasın, sizi katilin bul""duğu yere çıkaracak. Kutsi dudağını büktü: Kabil mi?... Çok usta bir haydud bu herif. Amma hırsız değil. Cinayatler hırsızlık kasdile yapılmıyor. Sandığı va pura sokacak, amma kendisi orada bulunmıyacak. Ya vapur alıp bu belâlı malı başka bir tarafa götürecek, yahud rıhtıma bırakacak. Sahibi çıkıncıya ka dar sandık bekliyecek, tabiî haftalar, aylar geçecek. Bununla beraber, hamallan takib ettirelim. Belki bir ipucu buluruz. Kutsi sustu, bir lâhza düşündü. Sonra Madam Mariyi çağırarak sandıktaki cesedin yüzünü gösterdi. Cesede dikkatle bakmağa bir türlü cesaret edemiyen ka dına: îyi bak, madam. Bu adamı tanı yor musun? Diye sordu. Pek namuslu, faziletli bildiği Nail Efendinin sandığından bir maktulün çıkmasına karşı hayretini bir türlü yenemiyen Madam Mari korka korka baktı, tekrar baktı: Hayır, dedi. Hiç görmedim. Za ten Nail Efendiye gelen giden yoktu ki. En son, bir buçuk ay evvel, şişmanca, kısa boylu1 bir adam gelmişti. Kılıksız kıyafetsiz bir herifti. Daha evvel belki bir adam daha geldi. Amma o da pek genc di... E,peki... Nail Efendi bu adamı gene sandık içinde buraya çıkarmadı ya. Madam Mari, müteessir ve şaşkın bir eda ile başını sallıyarak: Ne bileyim ben, dedi. Nail Efendi adam öldürür mü hiç? Kimbilir bu fenahğı kim yaptı!.. Allah allah, yahu topu topu üç buçuk odan var. Evin içinde başka da kiracın olmadığını söylüyorsun. Bunu şey

Bu sayıdan diğer sayfalar: