16 Kasım 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

16 Kasım 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 İkinciteşrin 1936 CUMHURİYET Heybelide, Barbarosun torunlarile üç saat Yarının Türk denizcileri sizi gördükten sonra size inanmıyan nankördür... Kahraman Türk donanması Solda Heybelide Deniz Harb mektebi ve lisesinin bahçesındeyım. Uç saatten fazla süren bu mekteb gezisının sonunda, şimdi, köpuklene kopüklene öteye, A nadolu kıyılarına uzanan sulann karşısında kollarımı devşirmiş, titiz, sinirli, çatacak yer arıyan bir müfettiş halile dü şünüyorum: «Yarabbi.. Bir kusur bu labilsem!..» Kimi, kimden kıskanryorum? Yurduma, mükemmeliyetin son mer halesine ermiş bir müesseseyi çok mu görüyorum? Hayır, hiçbiri değil. Sadece, birkaç sene evvel ayni mektebi gezmiş olan bir Fransız bahriye zabitinin (emin olun Heybelideki mektebiniz bizimkilerden de mükemmel) sö zünü unutmayışıma ve bu yuvanın zaten bütün memlekete yayılmış olan iyi şöh retine rağmen, evet herşeye rağmen içiırr de bir garib vehim var; sakın aldanmış olmıyayım... diyorum. Ve işte bu vehımden kurtulmak için~ dir ki, size gelin beraber gezelim, diyor, son sözümü hükmünüze bırakıyorum. Komutanlık dairesinin denize bakan ferah, aydınlık ve tertemiz döşenmiş salonlaYını arkada bırakarak derhal iist kattaid' yatakhanelerden birine giriyo ruz. Araştırın, yerlerde bir çöp, duvarlar da bir leke, bir örnek dolablarla birbi rinden aynlmış bir örnek karyolalan ö r ten al battaniyelerde birer kırışık, geniş pencerelerin pırıl pınl camlarında biraz toz... Ne bileyim ben, gözden kaçmış, ıhmal edilmiş, unutulmuş bir kusur araştırın.. Ve beyhude yorulmamak için yürüyün.. Taşlarında gölgelerimiz oynaşan koridordan, baştanbaşa cam duvarlardan süzülen ışığa gömülmüş yıkanma daire * sine geçtiğimiz zaman, korkmayın, ve gözlerinizi kırpmadan gene kusur, gene hatta ze\ke aykırı düşen bir nokta arayın. Ötede, çocukların kışın bile yüzebilnıeleri için ısıtılmış su ile dolu koca havuzun etrafındaki sıra sıra banyo oda • ları... Merdivenlerden inerken, bakınız, i nadıma ellerimi kenarlardaki trabzanlar da dolaştırıyorum.. Sonra, Kaçamak, bir yolunu bulup avuçlarımı, parmakla rımı yokluyorum.. Nafile.. Aşağıdakilere, yabancı ayak sesi ver memek için yavaş yürüyelim. Dersten çıkan talebe vekar denen şeyi gözlerinizde canlandırarak, bir genclık neş'esi içınde ve en sıcak yuvanın e v Iâdlan halinde yemeğe gidiyorlar. Onlan yemekte de görebiliriz. Öz bahçelerinin taze koncalarile be zenmiş sofralarında, yarının denizcilerini, gene su katılmamış bir asalet timsali halinde bulmaktan korkmayınız. Onlara bakarken, siz de, gururunu zun, en zevkli gıdasını alarak doyduğunu serzmiyor musunuz? gemide tatbikat, sağda fizik dersinde Şöyle rasgele bir talebe dolabını açınız hatırımda iken söyliyeyim ki; bu mektebde kilid ve anahtar denilen şey ler de meçhul nesnelerdir evet açın, rasgele bir dolabı.. Kitabların ve defterlerin duruşuna bakın.. Zannedıyorum ki bu sessiz görünüş bile size, deniz talebesinin derse, bılgiye ve kafasına düskün lüğünün derecesini anlatmağa yeter. îsterseniz dosyaları, notları, kayidleri karıştırın, yahud bütün manasile zengin elektrik, fizik ve kimya lâboratuarlarına, projeksiyonla ders verilen salonlara girin. Nihayet, hiçbir noktada bilgisiz kalma maları için çalıştırıldıkları dökümcü lük, demircilık, tesviyecilik, amelî elektrik, motörcülük ve modelcilik hakkında amelî malumat verilen fabrikaya uğrayın. Bir kelime ile kulak kesilin, göz ke silin, serapa dıkkat kesilin ve gezin. Hayır dostiarım, bana, şahidi oldu ğum mükemmeliyeti lâyıkıle anlatama dığım için sitem etmekten başka söyliyecek söz bulamıyacağınızdan eminim. Ve bakın, deniz mektebi değil mi? Kara dar geliyor. Çocukların, çırpınan sularda gözleri. İşte yemek te bitti. Beyaz çini muslukların önünde dişlerini fırçalıyan delikanlılar birer bırer büyük istirahat salonuna iniyorlar. Bir köşede, bir tatlı hayale dalmış gibi sessisizim. Salonun orta yerinde, arkadan gelen şıkla en sıcak rengini bulmuş al bayrak ve üstünde (O)... Onun, belki sade bu gözlerin sevgisile denize bağlanmış o lanlara, gülümsiyen engin bakışları... Ve beride, bir eski ve şerefli deniz masalı dınler gibi sakin ve heybetli B a r baros... Radyonun perde perde yükselerek dağılan oynak sesine ayak uydurmuş gencler dans ediyorlar. Şurada pinpong oynıyanlar, burada gülüşe guliişe konuşanlar, ötede mecmuasına dalmış biri, sonra dolaşanlar, gezinenler, yazanlar... Bir kelıme ile baştanbaşa neş'e içinde bir âlem. Gene, gözlerimize en yaman tini vererek, gelin arıyalım: Şu gencin kaynaştığı âlemde, hatta mimî bir ağabey sıfatile derhal bileceğiniz ehemmiyetsiz, küçük sur... Neden vok? kudre yüzlerle en sa • affedebir ku Maltaya gidecek olan donanmamtzın dün alınan resimlerinden En üstte Hayda^paşa önünde Yavuzla muhribler, ikinci sınada Ada epe ile Kocatepe muhribleri, üçüncü sırada Tınaztepe le Zafer muhrib leri, dördüncü sırada Gür ve Sakarya denizaltı gemileri, n altta Yavuzun kuşbakışı bir resmi. Maltaya gidecek gemiler arasında yukarıdakilerden başka Birinci İnönü ve Dum lupınar denizaltı misi de vardır. gemilerıle Erkın denizaltı ana ge Amerikada geyik avına çıkan 36 kişinin hepsi öldü Dersanede talebeler nazari makine dersine çalışıyorlar Ah, keşke her Türk yuvasında yok olan sade bu olsaydı. Saat bir buçuk.. Büyük avluda sınıf sınıf dizilen talebe, seri hareketlerle karşılıklı saflar teşkil ediyorlar, ve verilen bir kumanda ile hepsi ceketlerini ve şapkalarını çıkarıyor lar. Nöbetçi zabiti ayrı ayn herbirinin önünde durarak iç çamaşırlarına varın cıya kadar gözden geçiriyor, muayene ediyor. Ve, bu, hergün böylece tekrar ediliyormuş. Bu muayenede, ezkaza kopmuş bir düğme, küçücük bir sökük, biraz uzamış saç... Sahibinin gözüne nasılsa ilişme miş bir nokta, nöbetçi zabitinin tarıyan nazarlarından kaçamıyor. Biraz evvelkı (neden?..) in cevabını bulur gibi oluyoruz. Çünkü, bu yuvada mütemadi bir ih timam, mütemadi bir dikkat var. Çünkü burada bir bardağa uzanan parmaklarda muaşeret kaidelerine uymıyan en küçük kıvrımı bile anında ferkeden ve derhal en uygun şekilde tashihe koşan ve böylece Türk denizcisini her halile örnek bir centilmen yapan işlek bir teyakkuz var. Ya dersler diyebilirsiniz. Gemıcılık lâboratuarında, çeşid çe şid modellerin, âletlerin başmda çalıştıktan sonra, şimdi, beyaz pantalonları, ve yalınayaklarile, flıkalara, gemilere, bot ve sandallara l '"'orlar. Ve çalakürek, yahud da pupayelken açılıyorlar. Daha dün denecek kadar yakın bir günde mektebe girenler bile bu havaya, ne çabuk alışmışlar, ve uymuşlar... Tılsım denen şeye inanacağı geliyor ınsanın. Ve ben bu üç saatlik gezmenin sonunda, köpuklene köpüklene Anadolu kıyıIarına uzanan Marmara sularına karşı kollarımı devşirmiş, titiz, sinirli, çatacak yer arıyan bir müfettiş halile (yarabbi bir kusur bulabilsem) diye kendimi yedıkten sonra, çılgın bir sevinc içinde kendime geldim, ve, pupayelken gidenlerin tepelerindeki al bayrağa dalan gözlerimi ıslatan bir ümid ve imanla, sulara, rüzgârlara, yere ve göke, her şeye bağırmak istedım: « Yannın Türk denizcileri, sizi gördükten sonra size inanmıyan nankördür.» Birleşik Amerika devletleri garbî aksamında geçen hafta geyik avı başla mıştır. Fakat garib, garib olduğu kadar da müthiş bir tesadüf eseri olarak mevsim açılış günü ava çıkan 36 kişiden on se kizi serseri kurşunlarla bırbirlerini öldürmüş, on kişi kaza neticesinde kendi kendini vurmuş, dördü heyecan neticesi vefat etmiş, dördü de bir nehri ge çelım derken boğulmuştur. Hazin olduğu kadar muthiş ve garib bir facia değil mi? Başvekilin söylediği nutuk Bir tavzih ve bir muvaffakiyet Elâziz (Hususî) Elâzizde ve Cum huriyet bayrammda vali konağı civa rında kahveci Mustafanm meçhul kimseler tarafından yaralandığını ve mütecasirlerin aramlmakta olduğunu yaz mıştım. Elâzizin değerli ve faal polis müdürü Kadrinin bizzat meşgul olduğu bu meselenin içyüzü, bütün Elâzizlileri hayretlere düşürecek bir tarzda mey dana çıkarılmıştır. Vak'a şudur: Bayram akşamı şehir içinde ve vali konağı civarında değil, şehrin yarım kilometro haricinde ve Sürsürü deresinde Mustafa her nasılsa işçi bir çocukla karşılaşmış ve aralannda evvelâ mu havere halinde başlıyan alâka gittikçe hızlanmış ve kavga müdafaa vaziye tini almıştır. Netice, işin içine bıçak girmiş ve Mustafa el ve kolundan hafifçe yaralanmıştır. Kan aktığını gören ço cuk kaçmıştır. Mustafa şehre gelince, meseleyi bundan evvel bildirdiğim şe kilde evvelce hâdiseye muttali olan polise anlatmışsa da netice polis müdü rünün şahsî ve enerjik alâkasile mey dana çıkarılmıştır. Kadrinin bu muvaffakiyeti Elâzizliler arasında sevgi ve saygı uyandırmıştır. Çocuk ta vaziyet olduğu gibi polise itiraftan başka çare bulamamıştır. Başvekıl Ismet Inönünün Ankarada küçük san'at mümessilleri şerefıne ve * rilen bir çayda mühim bir nutuk söylediğini yazmıştık. Yukarıdaki resim Başvekili bu nutkunu söylerken göstermektedir. Fille cüceler karşı karşıya KANDEMİR Makine dersi ve temizlik muayenesi Bu cüceler varyete artistleridir. Geçen hafta birkaç temsıl vermek üzere Londraya gitmişler ve bir aralık Londra hayvanat bahçesini ziyaret etmişlerdir. İşte bu resim o ziyaret esnasmda alınmıştır. Devâsâ fılle minnacık cüceler ne büyük bir tezad teşkil ediyorlar, değil mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: