6 Aralık 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

6 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Birincikânun 193b CUMHURİYET NÜFUS DAİRELERİNIN HALI Karayel fırtınası Küçük vapurlar Karadenize çıkamıyorlar Karayel fırtınası devam ettiğinden küçük vapurlar limanımızdan Karadenize çıkamamaktadırlar. Bunlardan birçoğu Kavaklarda büyük limanda fırrınanın dinmesini beklemektedirler. Dün Deniz Ticaret Müdürlüğüne gelen malumata göre, fırtınadan Ereğli ve Zonguldakta tahmilât yapılamamaktadır. Bu sebeble kömür ihtiyacı fazla olan birçok müesseseler müşkül bir vaziyete düşmüşlerdir. Karadenizde seferde bulunan bazı vapurlar da Sinob limanına iltica etmişlerdir. Evıak ve kayıdlaı daîmî tehlike içindedir l Ne iş sahibi vatandaşın, ne de memurun günahı olmamasına rağmen binbir pürüz muameleleri işkâl edip gidiyor Antakya meselesi ve Fransız gazeteleri Er Nuvel gazetesi işde sadece bir prestij meselesi görüyor ve her iki tarafı tatmin edecek bir hal çaresi bulunacağını ümid ediyor lesidir. Türk efkârı umumiyesi, aslı Türk olan ahalinin, Arab tahakkümü altmda bulunmasına tahammül edememektedir ve bu itibarla, Fransız Suriye muahedesinin imzası ferdasında bu meseleyi ele almaktadır. Mevzuu bahsolan ahali noktai naza rından ve hukuk bakımından mütalea edilecek olursa, mesele, haddi zatinde, daha az ehemmiyetlidir. Bu mıntakada mevcud nihayet 210,000 nüfusun otuz dokuz ilâ kırk bini Türk sayılabiliyor. Diğer taraftan, Fransız Türk münasebatını da hesaba katmak lâzımdır. Bu münasebat daima mükemmel surette devam etmiş ve ne zaman ihtilâfa benzer en ufak bir hâdise zuhur ettise, iskenderun hakkındaki 1921 tarihli itilâfnamenin de gösterdiği gibi, hep uzlaşma arzusundan mülhem olarak hareket edilmiştir. Bu itibarla, bugünkü mesele, bu münasebatı hiçbir suretle ihlâl edemez. Fransa, mandater devlet olmak itibarile, filhakika, Suriyenin tamamiyeti mülkiyesini ihlâl edebilecek metalibatı is'afa salâhiyettar değildi. Esasen, her iki taraf, hükumetleri arasında noktai nazar teatilerine mevzu teşkil eden bu meseleyi, Milletler Cemiyetine intikal ettirmek suretile, bu mülâhaza üzerinde mutabakat hâsıl etmiş görünü yorlar. Fransa ile Türkiye arasında değil, belki Türk âlemile Arab âlemi arasında mevcud olan ihtilâf hakkında hüküm vermek Milletler Cemiyetine aiddir. Zaten, bu meselenin tahaddüsüne sebeb olan Fransız Suriye muahedesi ancak üç sene sonra mer'iyete gireceği için, bu işin halline daha üç sene vakit vardır. Her iki tarafı da tatmin ve teskin edecek bir tarzı hal bulmak için ortada kâfi zaman mevcud demektir.» fâmd Soğuklar başlarken T Pariste çıkan «L'Ere Nouvelle» gazetesi (Fransız Türk münasebatı ve İs kenderun meselesi) başlığı altmda şu makaleyi neşrediyor: «Suriye meselesinin halli, İskenderun Sancağı Türklerinde, Suriyede oturan diğer unsurlarla geçirdikleri on beş seneHava vaziyetine gelince dün hava ka lik müşterek hayattan sonra kaybolduğu palı ve yağışlı vaziyetini muhafaza etmiş zannedilebilecek bir takım hisler uyandır! tir. Evvelki gece şiddetle yağan yağmur dı. dün gündüz hafiflemiş ve devam etmiştir. Fransa ile Türkiye arasında, 1921 seDünkü tazyik 750 idi. Hararet azamî nesinde akdedilen bir itilâf mucibince, 11, asgarî 8 olarak tesbit edilmiştir. Rüziskenderun ve Antakya mıntakalanna, gâr yıldızdan saatte 12 metro süratle eslisan, mektebler ve mahallî idare hususmiştir. larında her türlü teminat bahşeden bir takım taahhüdlerde bulunulmuştu. Fransanın yüklendiği 1921 itilâfnamesi veciBatum Başkonsolosu Rüştü Demirelin belerinin yerine getirilmesi hususu da babası, Gureba hastanesi Sertabibi Ö mandater devlet tarafından icra edilmekmer Lutfi, İzmir Emniyet müfettişi te olan murakabenin nihayet bulmasile, Haşmet, Nazilli Belediye tabibi îsma yeni Suriye devletine devredilmiş oluyorilin kayınpederi erkânıharbiye mirliva du. Bir nüfus dairesinde muamele görülüyor lığından mütekaid General Osman DeEski, tahta bir yapının, havasız, da dedi, yangın zuhurunda bütün evrakı, defFransız Suriye muahedesine, lüzummrielin dün Nazillide vefat ettiğini teterleri bu çuvallara doldurup kaçınrız... essürle haber aldık. racık, loş bir odasındayız. suz telâkki edilebilecek fazla bir tedbir Gülemedim. Kapılan ardına kadar açık bir dola olmak üzere, Sancağın mazhar bulunduMerhum 301 tarihinde erkânıharb Ya, yangın gece, siz burada yokbın rafları, yerler, pencere içleri, kenar, yüzbaşılığile Harbiyeden mezun olmuş, ğu hususî rejim hakkında munzam bir köşe her taraf tozlu, renkleri solmuş ken çıkarsa? uzun müddet Erkânıharbiye ve Mül garanti de ilâve edilmisti. Memur boynunu büktü: şişkin torbalar, zarflar, dosyalar ve kâkiye mekteblerinde mimarî hocalığım Maamafih, şimdiye kadar Şam Meb'u îtfaiye yetişir.. ğıdlarla dolu. ve ayni zamanda Harbiyenin ders na san Meclisinde mümessil bulunduran îs O yetişinciye kadar evrak yanar zırlığmı yapmıştır. Meşrutiyette fırka Orta yerdeki, üzeri renk renk, birbir sa?.. kumandanlığı ve bir müddet te 7 nci kenderun ve Antakya Türkleri, mandalerine, iğneler, iplikler, raptıyelerle iliş kolordu kumandan vekilliği hizmetle ter devlet otoritesi yerine Suriye devleti Adamcağızın sabn tükendi: tırilmiş yığın yığın evrakla örtülü masa Ne yapalım... Bunlar da yanar rinde bulunmuştur. Bu acı kayıbdan otoritesinin, yahud, bunlann yerine, nın önünde, bir memurun yorgun bakışdolayı ailesine beyani taziyet ederiz. Fransız Türk itilâfnamesinin imzası sıkül olur.. lan farkediliyor. îyi amma, bu evrakla beraber çayır Allah rahmet eylesin! Burası, îstanbulun kırk iki aded Nürasında lehlerine müdahalede bulunmuş çayır yanacak yürekler de az değildir. fus memurluklarından biridir. olan Türkiyenin ikame edilmesini yadırAsansörle çıkarken îstanbulda ilk Nüfus tahriri • fakat Yani, yirmi binden fazla Istanbullu gar gibi görünmektedirler. yaralandı nun Nüfus kütükleri ve bütün Nüfus ka yalnız erkeklere mahsus yetmiş beş sene Esas itibarile, Ankara Meb'usan MecPaşabahçe Şişe fabrikasmda çalışan yidleri şu gördüğünüz küçücük, rutubetli, evvel, 1268 te yapılmıştır. Ondan sonra lisine ve Türk matbuatında mevzuu loş odanın tozlu raflarındaki, renkleri kadınlar da dahil olduğu halde ikinci amelelerden Hüseyin, dün fabrika da bahsolan mesele, yeni bir şey değildir. solmuş defterler, torbalar ve zarflarda tahrir 1300 de, nihayet üçüncü ve son hilindeki asansörle üçüncü kata çıkar Türk efkân umumiyesinin, Irak Arab tahrir 1322 de yani otuz bir sene evvel ken sağ eli asansörle parmaklık arasına dır. sıkışmış ve yaralanmıştır. Yaralı has hükumeti nüfuzundan kurtarmak istediği yapılmıştı. Ve yazık ki 832,000 hemşerinin en aMusul dolayısile de ayni mevzu ileri İşte bütün bu kayidleri silip süpürecek taneye kaldırılmıştır. şağı dörtte üçünün Nüfus dosyaları işte sürülmüştü. bir yangın yüzünden kim bilir nice va böyle perişan bir haldedir. Kavganın esası, Arablarla Türkleri Eski herhangi bir kaydi çıkartmak tandaşın işleri sürüncemede, hatta yüzüs evlenmeleri geri kalan çiftler, mirasa saçatıştıran bir prestij ve izzetinefis mese • ~ * • "' * hib olamıyarak sefil kalan insanlar, ve maksadile buralara baş vuran insanlar, tü kalacaktır. Yeniden tahrir için ise devlet bir sürü bu işleri yoluna koymak için (tahkikat) bazan en küçük, en ehemmiyetsız bir mesele için, işlerini güçlerini bırakarak, masrafa girecek, bir alay memur' bu iş • peşinde yorulan memurlar... iki üç hafta, hatta aylarla gidip gelmek lerle uğraşacaktır. Ancak bu işlerde ne iş sahibi vatan Hatta, bazı bahtsızların telâfisi im daşın, ne memurun, hiç kimsenin günahı mecburiyetinde kalıyorlarmış... Zaten yirmi otuz bin vatandaşın Nüfus kânsız zararlara uğradıkları da görüle yoktur. işlerine aid her türlü kayidlerini şu kutu cektir. Kabahat yangındadır. Misal mi istiyorsunuz? kadar odaya isrif ettikten sonra buradaki Uzak ihtimallerden bahsettiğimi de memurdan intizam ve sürat istemek gü Avrupa ile iş yapan bir tanıdığın ba sanmayınız. nah olur. şına geleni anlatayım: Beykozdaki Nüfus kayidlerinin ya Bu m:mur dâhi olsa, bu mucizeyi gbV Bu zat Mersinde bulunurken, büyük nıp kül oluşundan bir müddet sonra, yani teremez. bir ticaret işi için, derhal Almanyaya git bundan beş sene evvel Yeniköydeki NüFakat doğum, askerlik, evlenme, bo mesi icab ediyor. Tam o sırada Nüfus fus dairesinin de bütün defterleri, dos şanma, miras, seyahat, ölüm... Ne bile tezkeresini zayi ettiğinin farkına vararak, yaları, evrakile çayır çayır yandığını yim ben, hayatın her safhasmda, her hemen îstanbulda kütüğünün bulundu hatırlayınız. noktasında daıma herkesin çaldığı kapı Şu daireye telgrafla müracaat ve buraNihayet üç sene evvelki Adliye yan • burası olduğuna göre, Nüfus memurluk daki adamlarını seferber ederek yeni bir gınını unutmamış olmamız lâzımdır. larının, diğer dairelere örnek olabilecek tezkere çıkartmak istiyor. En doğru ve kestirme yol eski tahta bir şekle konmaları zaruridir, elzemdir Aldığı cevab ise şu oluyor: «Bu ka konaklann, harab odalannda toz toprak gibi geliyor. yidler kazaen yandı. Yeniden yaptığımız içinde karmakarışık duran Nüfus kayidLâkin iş bu kadarla bitmiyor. tahrirde ise, bu zatın ismine tesadüf ede lerini, derhal, kârgir, emniyetli yerlere Samsun (Hususî) Vali muavini Sabahtan akşama kadar yüzlerce in • miyoruz. Binaenaleyh tahkikat yapma yerleştirmektir. Orhan Güvencin yardımile Halkevin sanm girip çıktığı bu tahta binalardan dan yeni tezkere veremeyiz.» Izmit gibi bazı yerler, tehlikenin önü de sekiz, on köyün ihtiyar heyetleri ve biri şeytan kulağma kurşun günün biVe aylarla süren tahkikat yapılırken, ne geçmek için, çoktan bu gibi evrakı, bir çok meraklı köylülerin iştirak ettirinde bir kibrit çöpünün, yahud sönme • Almanyadaki büyük, kârlı iş te suya dü" yaptırdıklan kârgir binalara yerleştir ği bir toplantı yapılmış ve bu toplantı miş bir sigaranın, ve daha akla gelen, şüyor. mişlerdir. da, ziraat memurlarmdan Lutfi Deveci gelmiyen bin türlü kazalardan birinin Bu işin suya düşmesile tahmin eder Paranın taş mahzenlerin demir kasa tarafından arıcılık mevzuu etrafmda, kurbanı olarak tutuşup yanıverirse, ne o siniz ki zarara giren sade dostum değil, larında saklandığı bir devirde, her halde arıları eski kovanlardan yeni kovan lur? fakat onunla beraber Türk köylüsü, Türk onun kadar kıymeti olduğunu en büyük lara nakil, arılara oğul verdirme, fazla oğula mâni olma, balm kemiyet ve keyBir Nüfus memuruna bu fena ihtimal işçisi, bir kelime ile hepimiz. lerimizin ağızlarından işittiğimiz (Nü fiyeti üzerine tesir eden amiller hak den bahsettiğim zaman, yangına karşı alBunun gibi birçok vak'alar saymak fus) kayidlerinin, çıra yığınlan ortasmda kında köylünün anlıyabileceği bir li dıkları tedbiri gizlemedi: müşkül değildir. bırakılması tecviz edilemez. sanla bir konferans verilmiş ve bu tabiî Bize koca koca çuvallar verdiler, Meselâ ayni çeşid müşkülât yüzünden KANDEM1R servet membamdan hakkile istifade yol Acı bir ölüm Tabiat te doğum acısı çeker ve inler. Boşanmak istiyen bulutlann koşmaları, çarpışıp gürlemeleri doğum kıvranışlanndan, doğum iniltilerinden başka birşey midir?.. Bence kış rüzgârlan da böyledir, kar dökmeğe hazırlanan mevsimin ıstırablı vaveylâsıdır. Yann doğum tahakkuk eder de mevsimin meyvası olan kar, mahpustan kurtulmuş beyaz kelebekler gibi dökülmeğe başlayınca bu gürültüler kesilir ve tabiat ikinci bir doğum acısı çekinciye kadar dinlenmeğe başlar. Biz şimdilik onun acı acı kıvranışmı seyredip, acı acı inleyişini dinleyip üşüyeceğiz, titriyeceğiz. Kar düşünce halimiz müsaidse oynamağa koyuluruz! Böyle mevsimlerde îstanbulun büyük kışlannı hatırlamamağa imkân yok. Eski devirlere göre odunla kömür gerçekten ateş pahasına çıkmıştır. Bu pahalılığı düşünüp te iliğine kadar üsümiyecek kaç babayiğit vardır? Bununla beraber tarihî kıslann tekerrür etmiyeceğini ümid etmekten geri kalamıyoruz. Bu, soguk günler içinde bizi ferahlandıran biricik sıcak tesellidir!.. #** Cenabî diye anılan müverrih Mustafa, seksen iki hanedan tarihini ihtiva eden eserinde 739 yıh kışının pek yaman geçtiğini ve Sarayburnile Üsküdar arasının buz kesildiğini yazar. Onun ifadesine göre Kefeden gelen tacirler, Üsküdardan araba ile îstanbula geçmişlerdir. 739 da Bizans tahtını Üçüncü Leon işgal ediyordu ve bütün îstanbul puta tapmak ve put kırmak mücadelesile vakit geçiriyordu. Bu yaman kışın 755 te, 934 te, 1222 de birer eşi daha görüldü. Türkler devrinde Boğaziçi ile Halicin baştanbasa buz tutuşu ilkin 1620 de vukua geldi. Naima, bir haüe demek olan bu hâdiseyi şöyle anlatır: Samsun Halkevinde faydalı konferanslar «Rabiülevvelin başından on altmcı gününe kadar fasılasız kar yağdı, soğuğun şiddetinden derya seraser müncemid olup ancak akıntı ortasmda küçük bir dere genişliğinde yer açık kaldı. Şubatın Cumhurtyet Parisli meslektaşın onunda Sarayburnile Üsküdar arası tabu yazısı hakkındaki mütalealanmızı ya mamile buz kesildiğinden Galatadan îsrınki sayımızda arzedeceğiz. tanbula ve Hasbahçeden Kireçkapısına piyade adam geçer oldu. Kayıklar işliyemediğinden, gemiler gelmediğinden zahire kıtlığı yüz gösterdi. Yetmiş dirhem ekmek bir akçeye, etin okkası da on beş akçeye çıktı.» O günün îstanbullulan üşüye dursun, şairler kaleme sanlıyorlar, hâdiseyi tesbit etmeğe koyuluyorlar. Hasimi Çelebi, bu yolda meslektaşlanndan üstün çıkıyor ve bize 1620 yıhnm kışını şu mısrala tanıtıyor: «Yol oldu Üsküdara bin otuzda Akdeniz dondu.» Söylemeğe lüzum yoktur ki Haşiminin 1030 demesi hicrî tarih kullanmasındandır. 1669 ve 1755 yıllannın soğukları korkuncsa da Halicin tamamile donması 1823 ve 1892 de birer kere daha vukua gelmiştir. Son donma üc gün sürdü ve Galatadan îstanbula, yahud îstanbuldan ları gösterümiştir. Yakanda, meraklı Galataya gecmek icin Köprüyü bırakıp köylülere, Halkevi tarafından yaptırıl buzu tercih edenlerin sayısı yüzleri bulmış Dadan sisteminde nümune kovan du. lar dağıtılacaktıı. Arıcılık mevzuundan başka, köylü lerin istekleri üzerine ekin mevsimi olmak münasebetile tohum ilâçlan ması ve ekim hususunda da, köylülerin sorgularına tatmin edici cevablar verilmiştir. Her ay bu konferanslara devam edilecektir. Gönderdiğim resim konferansta bulunanlarm bir kısmını göstermektedir. Bir ara söz avcılık bahsine geçti. Demir önceden «eline silâh almadığmı» iti" raftan sonra, Alman talebesinin av merakı ve nişancılık rekabeti hakkında malumat verdi. Cemal güldü: Mütehassıs gibi konuşuyorsun! Bana gelince, dört yıl gece gündüz silâh taşıdığım halde bir kere bile ava çıkmadım. Ve tuhafı şu ki, avcılık hakkında da birşey bilmem. Sonra Niyazi Efendiyi gösterip: Bu, öyle kendi halinde durur amma, yaman avcıdır! dedi. Kâtib utan gaç bir sırıtma ile: Koltuklarımı kabarhyorsun. Cemal ısrar etti: Şaka söylemiyorum! Bir de bakar sm, herkesin uyuşup durduğu karakışta, o birdenbire ortadan kaybolur. Sonra sessiz, sadasız çantasını doldurmuş, çıkagelir: Karaca mı istersin, çulluk mu, tavşan mı?... Demir, çenesi avcunda takdirle bakıyordu : Hayret! dedi. Bu bir şey değil diye Cemal devam etti. Herşeyden evvel o, mükemmel bir nişancıdır. Cephelerde kimbilir kaç yüz adam vurdum ama, doğrusu onun la bov ölcüşemem. înşallah biz, böyle kışlarla karşılaşmayız. Çünkü odun ve kömür pahalılığından dolayı işimiz düman olur!. M. TURHAN TAN H: Muhiddin imzalı mektub sahibine: Çocuklarınıza o gibi eserleri okutmanızı tavsiye edemem. Çünkü tarüıle hiçbir mün&sebetleri yoktur. M. T. T. Niyazi Efendi güldü: Siz de pek yabana Cemal: atılmazsınız. adcvnrL Cumhuriyetin içtimaî romanı: 54 Yazan: Hilmi Ziya Ağabeyim de şu eski derdinden bir türlü kurtulamaz. Kaç kere yazdık «vaz geç, îstanbula gel!» dedik. Dinlemez ki.. diye omzuna vurup şaka ediyordu. O, bir cümlede hem kendi kanaatini hem de Ali Sabirin mağrur ve inadci tabiatini hulâsa ettiği için artık ilâve edecek söz bulamadı. Birazdan misafir, «vakittir!» diyerek kalktı gitti. • Demir kapıyı işaretle, fısıldadı: Biliyor musun, kim var içerde?.. Kâtib!.. Guya Yunanlılann elinden kaçıp bize sığınmıs! Çağırdılar. Niyazi Efendi, korkudan sapsan kesilmiş, girdi. Adeta hüküm yemeğe geliyor denebilirdi. Gözlerinin içine bakarak Demir: Burada kalacaksın! diye elini sıktı. Cemal, mangal için indi. Kâtib, ellerini yumarak çocuk gibi sıkılgan duru yor. Sorguya çekilmeden kaçınır gibi bir türlü başını kaldıramıyordu. Demir, sigara ağzmda koltuğa ilişti. Bir müddet pantalonunun ütüsile oynadıktan sonra, Niyazinin omzuna dokundu. Şüphesiz ondan bahsetmek istiyor. Kendine bile itiraftan çekindiği için bir türlü Cemalin yanında açamamıştı. Kâtib, böyle mahrem bir bakışın verdiği emniyetle az önceki ürküntüden yavaş yavaş silkinip başını kaldırdı. Insana ilk anda güvenme telkin eden bir ciddiyetle bakmağa başladı. Söze girişebilmek için yaptığı uzun hazırlıktan guya karşısındakini tatmin edecek münasib bir cümle arar göründüğü için öteki, merak içinde: « Ne var?» dedi. O, cevab yerine munis bir yüzle güldü. «Merak etme! Seni korkutacak birşey yok!» der gibi başını salladı. Sonra, daha emin olmak için, ayaklarmın ucuna basıp merdiven başına gitti. Döndüğü zaman, kısık bir sesle kulağına: « Bana sizden bahsetti!» dedi. Demir, onu şimdi fasılasız bir sual sağnağına uğratmak ve yalnız bundan bahset mek emelile tutuştuğu halde, kâtib hiç Farzet ki yaptılar. Ne geçer ellebirşey ilâve etmeden, ihtimal muhabbet rine? diye güldü. le, gıpta ile bakıyordu. Aşağıdan ayak Niyazi Efendi, birşey anlamaz gibi sesleri işitildiği sırada o gene koltuğa yüzüne bakıyor ve düşünüyordu. Dalgın çökmüş ve eski tavnnı almıştı. Dudakları tavırla: arasından adeta mırıldandı: Hiç.. dedi, ne geçecek? Âcizler Aman dikkat edin! Burada her için bundan güzel iş mi olur? (Bu sırada şeyden mana çıkanrlar. Ihtiyatlı olmalı! avcuna bakıyor ve adeta kızarıyordu.) Bir kısmı bununla kalır. Bir kısmı var ki Benim için mi? Kâtib, başile tasdik etti. Sonra, bir sır öldüresiye vurur! Kıskandığını yere çarpmadan hıncmı alamaz! verir gibi kulağına fısıldadı: Bunları söylerken, görülmemiş taşkm Öyle büyüterek yaymışlar ki! Guya o gün beraber çıkıp geceyarısı dön lık içindeydi. Yüzüne kan çıkıyor ve yum* müşünüz.. Şimdi kimbilir kaç yerde bu ruklarım sıkıyordu. Sözü bıttiği zaman birden gene eski haline dönerek, başını nun sözü olur! Ne çıkar! diye güldü. O, itiraz et iğdi. Demir ona, bu üzüntü içinde fazla sormanın işkence olacağım hissettiğinden, tiğini göstermek için başını sallıyordu: Böyle demeyin! Burada her şeye sustu. Zaten bu sırada Cemal de çık dedikodu hükmeder. Ölümden korkmı mıştı. yan kabadayılar, onun önünde sapsarı Yeni bir mevzua atlıyabilmek için kesilirler. tutuştuğu halde, oradan zihnini bir türlü kurtaramıyordu. Geceyarısma kadar ko Ne yaparlar? Ne mi yaparlar? Alttan alta kun nuştular. Kaç defa üzerinde dur dak sokup bütün şehri ateşe verirler Ya dukları mevzulardan bahsedildi. Bu nn yanınızdan öksürerek geçerler. Obür aralık Demir, zaman zaman coşarak gün kahvede sırf size işittirmek için ba • söze karışıyor. Adeta deminki meseleyi ğırırlar. Gene aldırmayın, bu sefer K u r unutmuş görünüyordu. Hatta kına gecedoğluna duyururlar. Düşmanın ekmeğine sindeki hâdiseyi yeniden kahkahalarla yağ sürerler. Boş yere ortalığı velveleye anlattı. Hallede Üniversite hayatına dair neş'eli şeyler söyledi. verip her şeye, her şeye mâni olurlar! Haydi, beni karıştırma! diye itiraz etti, tabancayla yumurta kabuğu vurduğunu unuttuk mu sanıyorsun? Niyazi, can damanna dokunulduğu için gitgide açılıyor, sıkılganlığı geçiyor, gözlerini kısıp elmacık kemiklerini şişi recek kadar geniş geniş gülüyor, ve hararetleniyordu. Biraz evvelki ürkekliğin den eser kalmamıştı. Cemal söylerken, zaman zaman yerinden oynadıkça, adeta ormanda bir av peşinde koşuyormuş gibi heyecanlandığı görülüyordu. Bir aralık dayanamadı, hemen ayağa kalktı. Cebinden eski tertib büyük bir mavzer tabancası çıkanp Demire gösterdi. Cemal Beyin bahsettiği buydu! Cemal: Bravo! diye bağırdı. T a kendisi, işte bu! Ikisi de birer birer, tarihî bir vesikayı tetkik eder gibi evirip çevirerek onu masanın üstüne koydular. Demir sordu: Harbde bulundun mu? Kâtib: [Arkası var]

Bu sayıdan diğer sayfalar: