14 Aralık 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

14 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Birincikânun 1936 CUMHURİYET SON HABERLER Hükumet kuvvetleri bir kasaba işgal ettiler TELEFON TELGRAF ve TELSiZLE Hâdiseler arasında • •• Sandrigham şatosunun saatleri ral Yedinci Edvard bir gün trenini kaçırır. Pek fazla cam sıkıldığı için Sandrigham şatosunda nekadar asmasaat varsa ki yüz elli tane imiş hepsinin yarım saat ileri götürülmesini emreder. O tarihten sonra asmasaatler, yıllarca ileri gider. Yedinci Edvard ölür, yerine gelen oğlu Beşinci Georges babasmın tesis ettiği bu an'aneye sadık kalır, saatleri geri aldırmaz ve artık Sandrigham şatosunun Greenwich saatinden daima otuz dakika ileri bir zaman içinde yaşamağa ebediyen mahkum olduğu zannedilir. Fakat Sekizinci Edvard gelince, babasmın cenaze merasiminden tam bir gün sonra, ilk hareketi şatodaki bütün saatlerin geri almmasını emretmek olmuş. Bu vak'ayı hikâye eden bir Fransız gazetesi şöyle diyor: «Ingilterede, an'aneye karşı koyarak saatini zamana uyduran bir Kral herşeye muktedirdir.» Fransız gazetesinde dün bu hikâyeyi ve bu satırlan okuyunca tahtmdan vazgeçen büyük dostumuz için yazdığım son fıkrayı hatırladım. Muhterem Sekizinci Edvardın feragatinde yalnız bir kalbin bir kadına doğru aşıkane temayülünü değil, an'aneye karşı, asrın büyük fikir akınlanndan birine ve halka doğru temayülünü de hesaba katmak lâzım geldiğini yazmıştım. Saatleri geriye aldırarak attığı ileri adım, Sekizinci Edvardın inkılâbcı ruhunu tercüme ediyor. Yerine gelen kardeşi muhterem Altmcı Georges yelkovanlan tekrar yanm saat ileri aldıracak mıdır? Küçük şeylerde zamanın büyük işaretlerini anyan gözler için, Sandrigham şatosunun saatleri, İngiliz an'anesinin hakikî barometroları haline gelmiştir. SAN'AT VE EDEBIYAT Luigi Pirandello Peyami Saffa nasıl geliyorsa öyledir, «size öyle geliyorsa öyledir. (3)» Arkadaşımız Mehmed Fuad tarafın dan türkçeye çevrilen bu piyesin mevzuunu kısaltalım: Bir îtalyan kasabasma her evi yıkılmış bir köyden üç kişilik bir aile gelir. Biri erkek (Mösyö Ponza), biri karısı (Madam Ponza), biri de Mösyö Ponzanın kaynanası (Madam Frola). Bu aile kasaba halkında büyük bir merak uyandırır, çünkü erkek karısını bir eve hapsetmiştir, annesile uzaktan görüştürür ve Madam Frola ayrı bir evde oturmıya mahkumdur. Kıskançlık mı? Hayır! Erkeğe sorarsanız karısı, Madam Frolanın kızı değildir. Başka ve ikinci bir kadındır. Erkeğin birinci karısı ve Madam Frolanın kızı ölmüştür. Fakat kaynanası delidir, bu felâketten haberi yoktur ve erkek te ondan kızının öldüğünü gizlemek için ikinci karısını ona birincisi imiş gibi uzaktan gösterir. Şinr di mesele anlaşıldı değil mi? Hayır! Madam Frolaya sorarsanız asıl deli, damadıdır. Çünkü vaktile karısı çok zayıfmış, hastalanmış, kocasından ayrılarak bir hastaneye götürülmüş, orada şifa bul muş, şişmanlamış ve eve gelmiş. Fakat erkek onu ikinci bir kadın zannetmiş. Birincisinin öldüğünü sanıyormuş. Bu tamamile zıd iki iddiadan hangi=i doğru? Madam Frola mı deli, Mösyö Ponza mı? Ve Madam Ponza, Madam Frolanın kızı ve erkeğin birinci karısı mı, yoksa başka bir kadın ve erkeğin ikinci karısı mı? Köyde bütün binalar yıkıldığı ve ne kayid, ne de şahid kaldığı için hakikati anlamak imkânsız. Kasaba halkı meraktan çıldırıyor. Piyesin Lauduisi adlı filozofuna göre Madam Frola da, damadı da haklıdırlar. İkisi de tek bir hakikati iki cephesinden görüyorlar. Madam Ponza, ikisinin de kendi kendilerine yarattıkları bir hayale göre hem Madam Frolanın kızı, hem de Mösyö Ponzanın ikinci kansıdır. Bu davayı halletmek için çağırılan Madam Ponza, yüzü kalın bir peçe altında saklı, yaslar içinde sahneye gelir, kesik ve ağır bir ifade ile evvelâ der ki: Ne istiyorsunuz? Hakikati mi? Hakikat şundan ibaret: Evet, ben, Madam Frolanın kızıyım. Herkes rahat bir nefes alarak sevinirken Madam Ponza hemen şunu ilâve eder: Ve Mösyö Ponzanın da ikinci karısı. Herkes bağmr: A!.. Nasıl olur? Evet... Ve kendi kendim için de kimse değilim. A... Yok Madam, kendiniz için siz: Ya biri, ya ötekisiniz. Hayır! Kendim için ben, beni kim biliyorsa oyum. (Peçe arkasından bir lâhza bakar ve sonra çıkar. Sükun.) Lauduisi kahkahalar içinde bağınr: îşte efendiler, hakikatin söyledikleri! Beğendiniz mi? Pirandellonun eserlerini bir sisteme irca etmek güç değildir. Bergson, Einstein, Froeud, Proust... gibi şöhretlere izafe edilen fikir manzumeleri İtalyan muharririnde de görülebilir. Fakat eserlerindeki hayatı marifet nazariyelerile, psikoloji mekteblerile izah etmek isteyince, gene hayatla şekil arasında müellifi ürküten tezada düşülecektir. Pirandellonun münekkidi, onun eseri karşısında, bu şekil hayat tezadınm dramını kendi nefsinde de yaşamağa başlıyacak ve bu eseri herhangi bir sisteme mal etmekten kaçacaktır. İ H E M MIHINA Sağlam ve ucuz umartesi günündenberi Artırma ve Yerli Mallar Haftası içindeyiz. Artırma ile yerli malı alma arasında bir münasebet yok gibi görünürse de, yerli malı almak ta bir nevi artırmadır; çünkü yerli malına verdiğiniz paralann bazan hepsi, bazan da büyük bir kısmı memlekette kalır. Dışarıya gitmiyerek içeride kalan para da, memleket mikyasile, bir artırmadır. Artırma ve Yerli Mallar Haftası münasebetile tramvaylarda bir ilân okudum. Muayyen dükkân ve mağazalardan kuru yemiş ve portakal alanlara hafta sonunda kur'a ile yerli malı hediyeler verileceği yazılı.. Kuru yemiş satışını artırmak için pek iyi bir usul; fakat Artırma ve Yerli Malı Haftasında kuru yemişlerimizi yaş yemişlerimiz aleyhine fazla istihlâlk etmekte ne fayda vardır? Bana öyle geliyor ki yaş yemişler çürümeğe daha müsaid ol duğu için onların istihlâkine ket vuracak bir propaganda faydalı olmasa gerek. Kuru yemişler yaş meyvalardan daya nıklı olduğu için, onları her zaman yiyebiliriz. Yaşlann ise daha fazla bekleme ğe tahammülü yoktur. Bu tercihteki hikmeti, «kurunun yanında yaş ta yanar» şeklindeki atalar sözünü «kurunun yanında yaş ta yenir» diye biraz değiştirmek mkânında mı aramak lâzımdır? Ulusal Ekonomi ve Artırma Kurumunun, kuruları yaşlara niçin tercih ettiğini anlatmasına intizaren, asıl mevzuuma gelelim. Yerli Mallar Haftası münasebetile mühim bir noktaya temas etmek istiyo rum. Cumhuriyet idaresinin himaye usuleri sayesinde memlekette artık, ihtiyaclanmızın çoğunu temin eden millî bir endüstri kurulmuştur. îsmet înönü kabinesinin sanayileşme programının ana prensipi şuydu: Ham maddesi memlekette yetişen ve mamulâiç piyasada çok sarfedilen endüstri şubelerini en evvel kurmak... Bu prensip birinci beş senelik sanayi programile oraya konulmadan evvel, ona aykm ve hatta lüzumsuz bazı endüstri şubeleri de kuruldu ve himaye edıldi amma mademki bugün artık vardırlar; onları da bağnmıza basacağız. Cumhuriyet rejiminin kurma ve koruma sistemleri sayesinde bugün un, şeker, pamuklu mensucat gibi üç beyaz endüsri teessüs etmiş.. Ve, petrol müstesna olmak üzere, üç siyahtan kömür büyük bir inkişafa mazhar olmuş, demir kurulmak üzere ve petrol de aranmakta bulunmuşur. Bu arada, burada sayılması uzun sürecek olan birçok endüstri şubeleri de yoktan var edilmiştir. O kadar ki elbiselik yünlü kumaşlar, her türlü ipekli mensucat, her çeşid çorab, deri, maro kenöri, kauçuk, kâğıd, şişe ilâ endüstrileri teessüs etmiştir. Genc Türk endüstrisinin bütün mamulât ve masnuahnı ihtiva etmemekle beraber bir çoğunun topandığı Yerli Mallar Pazarlarını şöyle bir gezmek, artık birçok ihtiyaclarımızm memleket dahilinde temin edilebildiğini görmeğe ve anlamağa kâfidir. Bunlann bazıları Sümer Bank fabrikalan gibi büyük ve mükemmel devlet müesseseleri dir; bazılan da, derece derece, hususî sermayelerle vücude getirilmiştir. Beş yıl evvel iç çamaşınnı bile Avrupadan getiren ve Büyük Harbde hâşâ huzurunuzdan donsuz ve yalınayak kalan bir milletin, beş yıl içinde, sanayiin hemen her şubesini, azçok kurmağa muvaffak olması iftihar edilecek birşeydir. Fakat, millî endüstri, benim bu satırlan yazdığım kadar kolaylıkla kurulmuş değildir. Halk, bunun için büyük fedakârlıklara katlanmıştır ve hâlâ da katlanmaktadır. Artık, bundan sonra, halk ta fedakârlıklarma mukabil, memleket endüstrisinden iki şey istiyor: Sağlamlık ve ucuzluk. Gerçi, bir bakışta bir malın hem sağlam, hem ucuz olmasmı istemek iki aykın ve zıd şeyi birleştirmeğe kalkışmak gibi görünür amma hiç te öyle olmadığmı başka memleketlerin endüstrileri bize gösteriyorlar. Onlar, birbirlerile rekabet ederken, bizde bazı sanayide gördüğümüz gibi, «ucuz ve çürük» diye yanlış bir yol tutmuyorlar. Onlann rekabet şıan «sağlam ve ucuz» dur. Artık, Türk endüstrisi de, bayrağma ayni şeyi yazmalıdır: Sağlam ve ucuz! NALINA Ingiltere ve Fransanın yapacağı mütareke teklifi Madridde memnuniyet uyandırdı [Baştarafı 1 inci sahifede] Sosyalist fırkasınm naşiri efkârı olan Claridoal yazıyor: Cenevrede icra edilecek müzakereleı Ve diplomasi yolile yapılacak görüşmeleı esnasında faşizmin plânlarını suya düşür meğe uğraşacağız. Anarsist sendikalistlerin organı olan C. N. T . gazetesi, Valencia hükumetile Burgos hükumetini ayni seviyede addetmek teklifinin aleyhinde bulunmaktadır. Bu gazete, diyor ki: Milletin ekseriyetinin iradesini temsil eden hükumet ve yalnız o, millî toprakların her noktasında otoritesini tesis etmelidir. Ayni zamanda iki hükumet mev cud olamaz. Bu gazete, mütareke prensipini red • detmekte ve dahilî harbe nihayet ver menin yegâne çaresi, millî veya beynelmilel faşizmin elinden bu faşizmin ele geçirmiş olduğu toprakları istirdad et mekten ibaret bulunduğunu yazmakta dır. Komünistlerin organı olan Mundo Obrero gazetesi, Sovyet Rusyanın ver miş olduğu cevabı tasvib etmektedir. Bu gazete diyor ki: Milletimiz için en uygun olan şeyi tayin etmek hususunda yegâne salâhiyet tar olan, îspanya hükumetidir. Mes'ul İspanya hükumetine tam oto rite temin etmek ve faşist hükumetle müdahalelerini meneylemek icab eder. Cumhuriyetçi Infermacione gazetesi, hükumetin kanunî bir surette teessüs et miş bulunduğu, millî iradenin bir ifadesi Ve 16 şubatta yapılmış olan intihabatın hakikî bir plebisit olduğunu yazmakta clır. Millet, silâha sanlmak mecburiye • tinde kalmıstır. Hukukunu istirdat ettiği Zaman silfthını bırakacaktır. meşru hükumetin Valencia hükumeti olduğunu izhar etmektedir. Almcmya ile ttalya cevab verdiler da Roma 13 (A.A.) Kont Ciano, Fransa maslahatgüzarını kabul ederek kendisine Fransız İngiliz teklifine Italya tarafından verilen cevab hakkmda izahatta bulunmuş ve bu cevab biraz sonra, Fransa Büyük Elçiliğine tevdi olunmuştur. Matbuat ve Propaganda Nezaretinin neşrettiği bir tebliğ, cevabın Ingiltere ve Fransa Büyük Elçiliklerine tevdi edil diğini bildirmekte ve şöyle nihayetlen mektedir: Almanya hükumeti de ayni zamanda Fransız ve îngiliz hükumetlerine ceva bını vermiştir. îtalyan ve Alman cevablarının metni tamamen aynıdır ve müsbettir. Italyadan tspanyaya giden gönüllüler dır. Deyli Ekspresin Roma muhabiri yazıyor: Bugün Roma sokaklannda General Franko ordusundaki gönüllülerin gümüşten mamul işaretini taşıyan birçok insan göze çarpmakta idi. Bunlardan en aşağı 8,500 kişi asi fırkalara iltihak etmek üzere İspanyaya azimet etmiş bulunuyor. Efrada 250 liralık ikramiye ve günde 250 kuruştan 650 kuruşa kadar yevmiye teklif edil mektedir. Tayyarecilere 1000 lira ik ramiye ve 18 lira yevmiye verilmekte dir. Gönüllüler pasaportlarile birlikte gönüllü asker şubelerine müracaat etmekte ve askerî hizmet vesikalarını ibraz etmektedırler. Bu vesikalar Italyan askerî hiMütareke teklifini nasıl demat faşist şubeleri tarafından tetkik ekarşılıyorlar? dilmekte ve bunların üzerine de «şarkî Madrid 13 (A.A.) Fransızlarla Afrika hidematında kullanılmak üzere» Ingilizlerin Ispanyadaki dahilî harb ibaresi yazılmaktadır. meselesinde tavassutta bulunmak husu Gönüllüler hemen hemen hepsi de ya sundaki tekliflerine dair akşam gazetele işsiz güçsüz takımından, yahud da Harinin serdetmekte olduklan mütalealarda beş harbinden terhis olunan efraddandır. biraz ihtiyatlı bir lisan kullanılmakta Bunlardan bazıları ise sadece avantüriye sınıfındandırlar. Sivil, yahud askerî yüksek rütbeli kimseler harbe gitmek hususunda teşvik olunmamaktadırlar. Gönüllü yazılanlar arasında yüksek ve mümtaz sınıftan olanlar isimlerini değiştirmekte dirler. Maahaza gönüllülerin hiçbiri Italyan tabiiyetini kaybetmemektedirler. Silâhtan maada gönüllülere her türlü teçhizat verilmektedir. îspanya vaziyeti hakkında İtalyada endişe büyümektedir. îspanya hükumeti tarafına Sovyetler tarafından vaki olan yardımın Farnkonun îspanyayı faşizm için yola getiremiyecek derecelerde vüs'at peyda etmekte olmasından korkulmaktadır. PEYAMI SAFA Hatay ülkesi, Fransa Türkiye Ve Suriye [Başmakaleden devam] Sosyalistlerin organı olan Olaridaal, müzakerede bulunmaktan istinkâf etmek ve faşizmin plânlannı suya düşürmek, îspanyanm beynelmilel vaziyetini ıslah etmenin en iyi çaresi olduğunu yazmak tadır. Beynelmilel mesai konfederasyonunun naşiri efkârı olan C. N. T. gazetesi, Valencia hükumetile Burgos hükumetini ayni seviyede addetmeğe matuf teklifleri protesto etmekte, mütareke prensipini reddeylemektedir. İki cumhuriyetçi gazete, mütareke teklifinden mütevellid memnuniyetsizliğini izhar ve İspanyada yegâne kanunî ve diyen uzak olduğunu işaret «ttikten sonra iki ehemmiyetli noktayı tebarüz ettirmiştir: 1 : İskenderundan liman olarak istifade etmek ihtiyacında olan Türk hinterlandı Suriyeninkinden kıyas kabul etmiyecek kadar çoktur. 2: Nihayet iktısadî ihtiyaclar için komşular arasında her türlü kolaylıklar temini imkânsız değildir. Ümid edelim ki Başbakan İsmet Inönünün dünkü hitabesindeki hakikat ve basiret dolu sözler Fransada olduğu kadar Suriyede de lâzım ve lâyık makesler bulmuş olsun. Pirandellonun Italyan tiyatrosuna getirdıği başkalık nedir? Eserlerini fransızcaya tercüme eden ve tefsirini yapan Benjamen Cremieuxye göre klâsik trajedinin ihtiras mücadelelerinden doğma aksiyon dramı yerine şuur dramını ıkame etmesidir: «Pirandellonun piyeslerindeki yenilik, aksiyona değil, şuura aid sahne lerdeki dramin son haddine varması, bir hareketle değil, insan ruhuna aid bir keşifle bize heyecan vermesi, bir aksiyon faciasına değil, bir şuur faciasına doğru hamle etmesidir(l). Bu şuur dramı nedir? Pirandellonun bütün hayatından eserlerine geçen en büyük mesele şekil hayat tezadıdır. Kadın ve erkek, çoğumuz bu tezadın farkında olmadan yaşar gideriz. Fakat bazan talihimiz bizi ikisinin arasına sıkıştırıverir ve ruha aid bütün felâketlerimiz ora dan doğar. İnsan, hayvan gibi sadece yaşamakla kalmaz, yaşadığınm şuuruna da sahibdir ve bu şuur, onun hayata bir şekil vermeğe mecbur oluşile beraberdir. Hepimiz hayatımızı mevhum veya hakikî fakat sabit ve toplu bir şekil içinde idrak etmeğe mahkumuz. Imkânsızlık veya zorluk şuradadır ki hiçbir anı ötekine benzemeden, sonsuz ve sayısız istikametlere doğru ara vermeden akan hayat hiçbir şeklin içine hapsedılemez. Bütün felâket buradan geliyor: Hayatı tesbit etmek mümkün olmadığı halde insan insanlığmdan ve cemiyetten gelen zaruretlerle kendine sabit bir şekil ve hüviyet vermeğe mecburdur. Içimizi şişiren büyük serseri ruhu muayyen şahsiyet, fikir, dava, unvan, rütbe, üniforma, vazife kahpları içinde hapsetmeğe uğraşıyoruz. Kendi kendimiz hakkmdaki şuurumuz, yani benimiz (benliğimiz) de iğreti bir kalıptan başka birşey değildir. Bazan aşkta olduğu gibiiçimizi şişiren serseri ruh taşar da bizi vazifemizin, yahud şahsiyetimizin kalıplarile hayatm akışı arasındaki müthiş tezad çinde sıkıştırırsa ne yapacağız? Ya şuh kadınlar gibi kendimizi insiyaklanmızm davetine kapıp koyuvermek, yahud seciyeli erkekler gibi şekle sadık kalarak hayatı tepmek, ve yahud, nihayet, yaşa manın ritmine uyarak ve ona göre her an bir şekil yaratarak, itiyad, hatıra ve anane gibi kireçlenmiş ruh hallenni terketmek... Pirandelloya göre her an değişen insan, hiçbir an kendi kendinin ayni kalamaz, şahsiyeti devamsızdır, ruhun hayatî ihsasların bir tevalisinden, geçici ilca ların tevalisinden ibarettir. İtalyan muharriri bunun için bütün eserlerinde şahsiyet parçalanışlarını, benliğin ikileşmelerini, hatta çoğalmalarını göstermiştir. Yunus Emrenin meşhur mısraı, Pirandellonun her kitabının başına geçirilebilir: «Bir ben vardır bende benden içeru». Pek gençken yazdığı Randevu ismindeki şiirinde bu «Ben» çokluğunun mısraları okunuyor: «Oh! Şayed biri Palermoda hayatı mm en güzel mevsimini yaşıyan, çenesi tüysüz ve kalbi şiirle yüklü öteki «ben» ime raslarsa onu biraz bana yollasın, çünkü ben burada, karanlık ve soğuk gece içinde yalnızım; yalnızlık beni adeta korkutuyor. Ateşin kenarına oturmuş, bu dört duvarın mahpesınde bütün öteki :<ben» lerime randevu veriyorum. (2)» Meşhur eseri «Rahmetli Mathias Paşcal», ölmüş zannedildiği halde yeni bir hüviyetin kalıbı içinde yaşıyan adamm ruhundan fışkıran benliklerin psikolojisini verir; «Çıplaklan giydirmek» piyesi de hayatla şekil ve hüviyet arasındaki intibaksızlığın cehennemiai yaşıyan bir kadınm dramını hikâye eder. Herşey o kadar nisbî, bize göre o kadar sübjektif dir ki bir insanın başka bir insanı anla ması imjcânsızdır. Hepimiz, teker teker, ıssız birer adada yaşıyoruz. Her şey bu kadar nisbî ve bize göre olunca hakikat te öyledir, hakikat te size YUNUS NAD1 Terfı eden gümrük müfettişleri Ankara 13 (Telefonla) Birinci sınıf gürorük müfettişlerinden Abdullah Nuri birinci sınıf müfettişliğe, 3 üncü sınıf müfettişlerden İsâ Pertev 2 nci sınıf müfettişliğe, 4 üncü sınıf müfettişlerden Hüseyin Kâzım, Naci, Ahmed Subhi, Zeki, Hulusi, Mustafa, üçüncü sınıf müfettişliklere terfi etmişlerdir. Müfettiş muavini namzedlerinden Yusuf, Mehmed Şevket, Hüseyin Lutfi, Ali Tarık, ve Mehmed Kemaleddinin asaletleri tasdik olunmuştur. Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti zat işleri mümeyyizi İhsan îstanbul gümrüklerinde müdür muavini tayin edilmiştir. Amerika kongresin Maarif Vekâletinin de verilen kararlar yeni bir tamimi Devletler, sulhun teşki Mekteblerde talebeye soy adlarile hitab lâtlandırılması hakkmda bir misak imzaladılar edilecek Buenos Aires 13 (A.A.) Sulhun teşkilâtlandırılması hakkmdaki Panamerikan misakı iki kısımdan mürekkebdir: Birinci kısım, sulhun Amerika kıt'asında muhafaza ve idamesi hakkında bir misaktır. Bu misak, Amerika Birleşik devletleri murahhas heyeti tarafından son zamanlarda teklif edilen bitaraflık misakından pek az farklı bulun maktadır. İkinci kısım, Amerika kıt'ası haricindeki anlaşmazlıklara ademi müdaha leyi tazammun eden bir misaktır. Bu ikinci misaktaki en mühim kayid şudur: Amerika haricinde bir harb vuku bulursa ve bu harb Amerika kıt'asını tehdid eder bir vaziyet alırsa Amerika Cumhuriyetleri arasmdaki müşaverelerin hududu daha ziyade genişletilecek ve bu cumhuriyetler arzu ettikleri takdirde muhtemel olarak Amerika kıt'a Binda sulhun muhafazasmı istihdaf e den çalışma ve iş birliği usullerinin kurulması mümkün kılınacaktır. Ankara 13 (Telefonla) Henüz soy adı almamış olan talebeler hakkın da Maarif Vekâleti tarafından Maarif müdürlüklerine mühim bir tamim gönderilmiştir. Bu tamime göre bündan sonra mek Cüzzama karşı bir tedavi teblerde talebeye soy adlarile hitab eusulü dilecck ve talebe imtihan kâğıdlarına soy Lizbon 13 (A.A.) Gazeteler, Eczacı adlaril birlikte imza atacaklardır. Antonio Franconun cüzzamm yeni bir Iran transit yolunda müşte tedavi suretini keşfetmiş olduğunu ha ber vermektedirler. Bir rek gümrük binası yapılıyor lar, bu tedavi sayesinde çok cüzzamlı kurtulmuşlar Ankara 13 (Telefonla) İran tran dır. sit yolu üzerinde müşterek bir gümrük Lehistanın en büyük barajı binası yapılması yolunda tetkiklerde buVarşova 13 (A.A.) Lehistanın en lunulmaktadır. Bir gümrük müfettişimizbüyük barajı olup Vistül nehri tâbile le Ağrı Vilâyeti Nafıa Müdürü, bir fen rinden Sola üzerinde kâin Porombaka memurumuz, bir Azerbaycan gümrük da bir Fransız şirketi tarafından inşa emüfettişi ve bir İran mühendisinden mü dilmiş olan baraj, sabahleyin merasimteşekkil komisyon îran transit yolunun le açılmışür. Barajın yüksekliği otuz, hududu katettiği noktada münasib bir ye uzunluğu 260 metrodur. 18 milyon Zlotye mal olmuştur. ri tayin etmekle meşguldür. Bu komisyon Düzcüpolatta çalışmaktadır. PEYAMI SAFA (1) B. Cremieux La Litterature italienne. Sahife 283. (2) La Revue Hebdomadaire. Les Poesies de Luigi Pirandello 7 teşrinisani 1925 numara 45 sahife 108. (3) Üç perdelik piyes. Türkçeye çeviren: Mehmed Fuad. Cumhuriyet matbaasında basılmıştır. Aksarayda bu sene mahsul çok iyi Tanınmış bir iktısadcı öldü Yunanistanda iki nevi ekmek Atina 13 (Hususî) Hükumet, Yu nanistanda iki nevi ekmek çıkarılmasına ve bunlardan halka mahsus olan ekmeğin fiatmın daha ucuz olması için larkmın beyaz ekmeğe zammedilmesi ne karar vermiştir. Kopenhag 13 (A.A.) Maruf ekonoAksaray (Hususî) Orta Anado mistlerden profesör Harold Wester lunun en ehemmiyetli hububat ambarla* Italyan işçilerinin çalışma gaard, 83 yaşında olduğu halde vefat etrından olan kazamızın bu seneki mahsumüddetleri miştir. lü herkesin yüzünü güldürecek derecedeRoma 13 (A.A.) Bakanlar meclisi, Kristal Palas neden yandı? dir. Senevî 3040 milyon kilo tutan mahesasen filiyatta tatbik edilmekte olan Londra 13 (A.A.) Kristal Palas sul bu yıl 7080 milyona çıkmıştır. Bunkırk saatlik iş haftası kararnamesini yangınının esbabı hakkmdaki tahkikat dan başka yarım milyon kiloya varan tasdik eylemiştir. hâlâ hiçbir müsbet netice vermemiştir. yün, yapağı ve tiftik mahsulü derhal köy Aksaray buğday pazarından bir görünüş lünün durumunu değiştirmiştir. Hububatm ambarı mesabesinde olan kazamızın pazar yerinin üstü açıktır ve her türlü tesiratı havaiyeye maruzdur. Kar ve yağmur gibi ıslatıcı amiller mahsulâta zarar vermektedir. Belediyenin, bunun için şimdiye kadar birsey yapmamış ye âti için birşey kararlaştırmamıştır. Yurddaş! Türkiye dünyanm en iyi meyvalarını yetiştiriyor. Sofrandan meyvayı hiç eksik etme. Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumo

Bu sayıdan diğer sayfalar: