5 Şubat 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

5 Şubat 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 Subat 1937 CUMHURÎYE1 Türk iktısadiyatmı garbe izah eden eser The Financial Times Türkiyeye dair vesikalarla dolu mühim bir niisha neşretti Büyük Atatürke Küçük bir şükrâne En büyük nîmeti, hürriyeti, istiklâli Beyoğlunda Türk diline karşı yapılan hakaretler Şu dükkânın üzerindeki «tamirat ve boyamak edilir» levhası yüzünüze bir tokat gibi çarpmıyor mu? Beyoğluna ekseriyetle gezmek, eğlenmek için çıkılır. Burası sade İstanbulun değil, hemen hemen bütün Türkiyenin zevk ve safa kaldırımıdır. Fakat, gelin, bugün de, o yolda, bir baska türlü gezelim. İşte Galatasaraydayız. Biraz sağdaki, eski Galatasaray ka rakolunun halini görüyor musunuz? Kirli yüzü, camlan sökülmüş pencereleri, perişan halile bir harabeyi andıran bu zavallının göbeğinde, pis bir sargı gibi sarkan çamurlu bezin yanına Türk bayrağını kim asmıştır? Fazla bakamıyacaksınız... Yürüyünüz. Ve yurddaş agızlannda kulaklarımza birer şamar gibi çarpan il lehçelerini duymamak için adımları.ıızı açınız, hızlı yürüyünüz. Mümkün mü? Hakhsmız... Her adımda, dilinize küstahça edilen taarruzun yeni bir tokatile sendeliye ceksiniz. Ve, duracaksınız. işte bir levha: Sapka Salonu. Başmızı şu tarafa çeviriniz: Merfuj odalar vardir. Bu tarafa bakınız: «Resum Album Hasır çerçivelen> Bana bir hasır çerçeve verir mi smız? Yılışan bir surat: Hasır çerçive olur mu hiç? Olmaz da ne diye bu koskoca levhayı kapma astın? Hazır demek istiyor, yanlış olmuş.. Birbirine geçmiş dişlerim, kendi kendimden hıncını alıyor. Koskoca bir mağaza camekânında, koskoca harflerle sadece şu kelime: Okazyon. Bir bakkalın camekânında şu etiket: Yeni mavsul ramiz Bu ne demek? Yaniya.. Bu senenin malı Ramis baklası... Bir başka camekânda da şu: * Gaz ocakların tamiratı Billumum Alumunuum delınmıs kaplan elektnk vasıtasıle le'gum leriz Sağdan soldan, itilen kakılan bir zavallı gibi sarsıla sarsıla ilerliyeceksiniz. Bir koyunun kanlı sırtında «Dagiliç» bir yoğurt tenekesinin üstünde «Sulıvrı» ve bir kapıda şu: «Sıpanş tamirat ve boyamak ediIir.» Bir korsacmm cammda: « korsehanesi» Bir terzinin penceresinde: «Ismarlamak ve tamıratlan» Bir mücellidin levhasmda: «Mucedib> Başmız dönüyor, gözleriniz kararı yor, her yanınız titriyor, değil mi? Hayır... Durun, biraz daha.. Şunları da görün: «Kardaslar» «Kondiracis» «Haliş sut» «Viresıyamız yoktür» «Lastıklar tamır olunor» Yeter mi? Hayır.. Hayır.. Gelin, bu zehir dolu kadehin, son iki karresini de yutalım: Tarlabaşını geçelim. Bakm, şu sokağm iki köşesine geril miş telin ortasmdaki levhaya: «Araba ve otomopıl geçemez» Şimdi zonklıyan beyninizin kaskatı mahfazasını titrek parmaklarınızla sıkın, sıkın.. Ve... Öz yurdunuzda tertemiz öz dilinize edilen bu hakarete ağlayınız. Hatay evlâdına en sonra müyesser kıldın; Başka birşey daha yaptın ki her işten âli: Çirkinleştirilen güzellikler üzelleştirilen çirkinliklerde göze çarpan, malum olduğu üzere, hünerdir, san'attır, ruh asaletidir. Çirkinleştirilen güzelliklerde ise görünen kabahktır, hoyratlıktır, cehalettir. Bir Eşref çıkar, ağza almması ayıb sayılan çirkin bir kelimeyı öyle mahir bir zarafetle kullanır ki kılı kırk yaran münekkidler bile parmak ısınr ve o kelime, herkesin gözünde çamurdan çıkarılarak gülsuyile yıkanmıs elmaspare kıymeti alır. Sonra bir güzellik düşmanı peyda olur, asırların ağzında altm kıymeti bulmuş manzum bir şiiri nesre çevirmeğe yeltenir ve berbad edip bırakır. Değeri eskiliğinde tecelli eden güzelim eserleri yenileştirmek kaygusile badanalıyanlar, san'at tarihinden yaldızlı birer satır demek olan eski cildleri bugünün zevkine göre şirazelendirenler, Süleymaniyenin veya ona yakın kıymet taşıyan bir binanın guya ıssız bir genişlikte bulunmasına acıyarakyanına küstah bir yükseklikte apartıman kuranlar, hep güzelliği çirkinleştiren kimesnelerdir! Bunlardan biri, Nedimin en kıvrak ve tabir caizse en berrak bir beytini nesre çevirmeğe yeltenmiş, okunmaz bir hale koymuş. Güzellik nümunesi sayılan bir kadın yüzünü ustura ile dilim dilim doğramaktan bence farksız bir suç teşkil eden şu iş niçin vapılmıştır. Ben, bunu da takdir edemiyorum, üzülüp duruyorum. Fakat üzüntümü çoğaltan bir cihet daha var: Nedimin kıymetine yara açan bu yazıyı «Turhan Tana ithaf» kelimele • » rine sarıp bana Anadolunun uzak bir şehrinden yolluyorlar. Niçin?.. İşte buna da şaşmaktayım. İrtikâb olunan edebî suçu teşhir etmeden önce bir küçük istitrada lüzum gördüm: Bugünün, kasır aklıma hiç te uy* gun düşmiyen, nazariyelerine göre şiir, nesre tahvili mümkün olmıyan nazımdır. Halbuki edebiyatın değişmiyen kaidelerinden biri nazmın nesre ve nesrin nazma tahvilini mümkün gören düsturdu. Bu, böyle olmasa yabancı şiirlerden birçoğunun dilimize çevrilmesine veya yazıldığı dilde izah edilmesine imkân kalmazdı. Benim kanaatim böyle amma, Nedimin şiirine yapılan zulmü görünce yeni nazariyenin hatta bir ceza kanunu maddesi halinde tedvin olunmadığma ve manzum şiirlerin nesre çevrilmesinin memnu tutulmadığına esef etmekten de geri kalamıyorum. Şimdi güzelliği kökünden tahrib olunan bedbaht beyte geçiyorum. Beyit şudur: Buyden hoş, renkten pakizedir nazik tenin Besiemiş koynunda guya kim güli ra'na senil Harbi mağlub ederek sulhu muzaffer kıldın. İşte mahiyeti, idraki ve îcazı aşan O muazzam başa lâyık yeni bir hâlei şan. Ankara: 2 ncikânun 937 Faik Âli Ozansoy Mecmuada mühim bir makale yazan, Lonira buyük elçimiz Ali Fethi Okyann gazetede çikan resmi Bir otomobil hurdahas oldu Otomobilde bulunan beş kişi yaralandı İstanbul Su idaresine aid 195 numa rah otomobil evvelki gece Darülâceze önünden süratle geçerken ön tekerleklerden birinin lâstiği patlamıştır. Bu yüzden şoför direksiyona hâkim ola mamış ve otomobil hendek kenarmdaki ağaca çarpmıştır. Bu çarpma ile otomobilin ön tarau parçalanmış. fakat fazla süratle seyretmekte olduğundan durmamış ve daha altı ağaca çarparak parça parça ol muştur. Otomobilde bulunan Lşçi Mehmed Cemil, Ömer, Seyfeddin ve Hasan yara lanmışlardır. Şoföriin yarası hafiftir. Londranın malî merkezi olan «Cite» nin ve belki de biitün dünyanın en büyük ve şayanı itimad malî ve iktısadî gazetesi The Financial Times 1 şubat 1937 ta rihli ilâvesini Türkiye Cumhuriyetine tahsis etmiştir. Yaptığı her işi tam yapan Ingiliz seciyesi, bu ilâvede de, kendini göstermiştir. Denilebilir ki 1923 te ku rulan Türk Cumhuriyetinin 16 senelik malî ve iktısadî bilânçosunu bu kadar sistematik bir tarzda inceliyen ve anla tan bu derlitoplu eseri vücude getirmekle, The Financial Times iki memleketi birbirine tanıtmak ve iki memleket ara sındaki malî ve iktısadî yaklaşma ve iş birliğini kolaylaştırma yolunda büyük bir adım atmıştır. Esere mukaddeme yazan Britanyanın Türkiye Cumhuriyeti nezdindeki büyük elçisi Sir Percy Loraine'in de, pek vâkıfane bir tarzda îfade etmekte olduğu gibi, ilâve, yalnız Türkiye Cumhuriyetile alâkalı olanların faydalanmasım temin için yazılmamıştır, ayni zamanda Tür kiye hakkında en sıhhatli kaynaklara dayanan hulâsa halindeki malumat, Ingıl terede Türkiyeyi tanımak istiyenler içm son derece faydalıdır. İlâvenin kıymeti hakkında bir fikir verebilmek için içindeki yazıların Türk Cumhuriyetinin en salâhiyettar resmî şahsiyetleri, başta Başvekil îsmet Inönü olmak üzere, Vekiller, millî Bankaların umumî müdürleri tarafından yazılmış olduğunu söylemek kifayet eder. Baş bakan İsmet İnönünün, Büyük Şefimiz Atatürk hakkındaki yazısı, Ulu Önderin yüce şahsiyetini bütün yüksek meziyet lerile tebarüz ettirmesi itibarile fevkalâ de bir ehemmiyeti haizdir. Türk Cum huriyetini yaratan Büyük Başın, onun en yakın inkılâb ve çalışma arkadaşı olan îsmet İnönünün kaleminden çıkan bu portresini karilerimize sunmakla derin bir haz duymaktayız. Dış siyasetimizin bir hulâsasını yapan Tevfık Rüstü Aras sözlerine Atatürkün «Memleket içinde ve bütün dünya ile barış halinde yaşamak» prensipile başlıyor ve Büyük Şefın bu umdesinin Türkiye Cumhuriyetinin ge rek yakın komşuları, gerekse uzak dostlarile olan münasebatında hâkim olduğunu söylüyor. « Memleketin esas ihtiyaclannı leşkil eden maddelerin memleket dahilinde islihsali için atdan hamleleri Ingiliz ik tısadî mehafili gayrimüsaid ielâkki et memelidirler. Çünkü Türkiyenin iklısadî sahada iamamile kendi kaynaklanna is • tinad etmesi, ne mümkün, ne de şayanı arzudur. Herhalde gaye bu değildir. Memleketi sanayileştirmek yolundaki gayretler, şayanı memnuniyet neticeler vermiştir. Memleket dahilinde islihsal kudretinin iezayüdü, Türkiyenin haric den mubayaa kudretini artıracaktır.» Bu ilâvede yukanda saydığımız ya zılardan başka sırasile Iktısad Vekili Celâl Bayar, Gümrük ve Inhisarlar Vekili Ali Rana Tarhan, Maliye Vekili Fuad Ağralı, Maarif Vekili Saffet Ankan, Nafıa Vekili Ali Çetinkaya, Ziraat Vekili Muhlis Erkmen, Sıhhat ve içti maî Muavenet Vekili doktor Refik Saydamm, profesör Afetin, Ulus Başmuharriri Falih Rıfkı Atayın, Ankara, İstan bul, îzmir Vali ve Belediye reislerinin, Sümer Bank, îş Bankası, Cumhuriyet Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Eti Bank Umumî Direktörlerinin, Iktısad Vekâleti Müsteşan Faik Kurdoğlunun yazılan da vardır. The Financial Times'in Ankarayı ziyaret eden hususî muhabiri Mr. Otto M. Smilovici Türk Cumhuriyetinin Kamâlist rejim altmda nail olduğu inkişaf lan tahlil eden yazısında memleketin Atatürkün irşadile siyasî, iktısadî ve içtimaî sahada geçirdiği inkılâbları ilâvede tesrih etmektedir. Alman ve Fransız orduları arasında bir mukayese {Paştarafı 1 inci sahifede] hakkında mütalealar serdeden Berliner Boersen Zeitung, Fransanın teslihattan mes'ul olduğunu yazmaktadır. Bu ga zete, M. Daladier'nin Fransız teslihatına aid tablosunun doğru olduğundan şüphe etmektedir. Bu gazete diyor ki: «M. Daladier, Fransanın ihtiyat kuvveti olarak 4 milyon 600 bin Avrupalı askere ve bir milyon beş yüz bin müs temleke askerine sahib olduğunu unutmaktadır. M. Daladier, Fransız darüs smaalarının yirmi sene içinde harb mal zemesile dolmuş olduğunu, bundan sonra başka devletlerin yapacakları tesli hatla Fransaya yetişemiyeceklerini söylemeği de unutmuştur.> KANDEM1R Türkiyeden hayvan ihracatı şekli (Ba$taraft 1 inci sahifede) lerin teşkilât ve idare tarzile murakaba usullerini gösteren statüler alâkalılann mütaleası ahndıktan sonra Iktısad Ve kâletince tanzim, ve îcra Vekilleri He yetince tasvib olunur. Statüde azaların birlikten çıkarılmasmı icab ettiren sebebler de gösterilir. Birliğe girmiyen tacirler birliğin iştigal mevzuu olan malları ihrac edemezler. Sermaye mes'uliyeti ikame edilmek suretile birlik vücude getirilmesini mev zuu bahseden bu maddenin yukarıda bildirdiğim geniş mıntakada harice yapılacak bütün hayvan satışlanna şamil olarak tatbikına geçilmiş bulunuyor. Bu saha dahilinde teşkilât yapmıya İs tanbuldaki Afyon İnhisarı müdürü Ham za Osman memur edilmiştir. Hamza Osman kendisine bu yolda talimat verilmek üzere Ankaraya çağı nldı. Memleket dahil ve haricinde yüksek tahsilini ikmalden sonra birçok bankalarda muvaffakiyet gösteren ve Afyon İnhisarı müdürlüğünde yüksek ehliyeti görülen Hamza Osmanm bu işte de muvaffak olacağı şüphesizdir. Avrupa demiryolu hattında yeni tarife Nafıa Vekâleti Müsteşan Atıf, muh telif suallere cevaben bana şu malumaü verdi: « İstanbul Elektrik şirketinin satm almıp alınmıyacağı etrafında bir şey söylemeğe salâhiyettar değilim. İzmir telefonunun satm almması kararlaşmış bulunuyor. Devlet Demiryolları Avrupa hattmda tarifelerin indirilmesi için bir karar verilmiş değildir. Satın alma mukavelesi yakında tasdik ve teati olunduktan sonra bu hat ta da Devlet Demiryollarmdaki tarifeler tatbik olunacaktır. Büyük su projesi ve sulama işi için hazırlıklara devam edılmektedir.» İlâveye kıymettar yazısile muavenette bulunan ve Indesurial Facilies Corporation Ltd. şirketinin müdürü Mr. S. NT. Karlinski'nin, Messrs. H. A. Brassert Co. ile yapılan mukaveleyi ve Türkiye Cumhuriyetinin iktısadî inkişaf ve kal kmmasını bir ecnebi malıyecisi gözile i zah eden makalesi de son derece dikkale değer bir mahiyettedir. Nafıa işlerinde, iktısadî, malî, ziraî, ve içtimaî sahada Türkiyeyi bütün İngılizlere ve betahsis Ingiliz iş âlemine en kestirme ve en doğru yoldan tanıtmak hususunda The Financial Times'in yaptığı kıymetli hizmeti takdir ederiz. Ingiliz gazetesinin bu himmeti Türkiye efkârı umumiyesi tarafından memnuniyet ve teLondra büyük elçimiz Fethi Okyar şekkürle karşılanacaktır. da, iktısadî siyasetimizi izah ederken haricde yanlış anlaşılmak ihtimali olan bir Atinada yakalanan antika noktayı tavzih etmeği unutmuyor. Dünkaçakçıları ya buhranı en hâd devresini yaşamakAtina 4 (Hususî) Atina zabıtası ta olduğu bir zamanda, uzağı gören dün Milâddan on asır evveline aid bir Atatürkün «Cihandaki iktısadî varlığın ancak beynelmilel mübadele sahasının yüzüğü satmağa uğraşan iki kişiyi yakagenişletilmesile önüne geçmek kabil ola lamıştır. Mütehassısların söylediklerine cağı» yolundaki tarihî hitabelerini ha göre bu yüzüğün âsarıatıka noktai nazarından pek büyük kıymeti vardır. tırlatan Fethi Okyar diyor ki: Siyasî müsteşarlıklar ihdası kanunu [Baştarafı 1 inci sahifede] söylemek umumî ve nihaî kararlan vermek, Büyük Millet Meclisine karşı si>a6Î mes'uliyeti deruhde etmiş olan vekil lere aid bulunması itibarile gerek vekâlette, gerek Heyeti Vekilede ve bilhassa Büyük Millet Meclisinde muhtelif ve mütenevvi vezaifi karşılamak ve kendile rine bu vecihle tahmil edilen yükü bir dereceye kadar hafifletmek için de siyasî müsteşarhkların ihdası zarurî görülmüş tür. Yeni lâyiha vekâletler sayısınm 16 ya kadar çıkanlabileceği hakkında salâhiyet vermektedir. Bu vekâletler arasında proVoroşilof Moskovada paganda vekâleti, münaklât vekâleti ve Moskova 4 (A.A.) Leningrad deniz vekâleti bulunması ihtimali ileri askerî njıntakasındaki kıtaatı teftiş eden sürülüyorsa da bu şayialar şimdilik ta mamen mevsimsiz olup alâkadar ve salâ Millî Müdafaa Komiseri Mareşal Voroşilof dün Moskovaya dönmüştür. hiyettar dillerden iştilmiş değildir. se de, lüzumsuz bularak hemen vazgeçti. Yemekten sonra damad ortadan kaybolduğu zaman gene bu fikir zihnini kurca" lamağa başladı. Bu iki adamda o kadar kasvete alışmış, meyus iki bekâr hali vardı ki, konuşmadıklan zaman bile birbirine gözlerile birşeyler söylediklerini his" sediyordu. Niçin kansından bahsetmedi? Her zaman onunla ne kadar müftehir göründüğü halde şimdi birden ihmal etmesi mümkün mü? diye düşünüyor. Bununla beraber, sanki bir nevi kabahat ya" pacağma kanimiş gibi bir türlü yanında bu bahsi açmağa cesaret edemiyordu. Nihayet onun üst katta ışıkla dolaştığını gördükten sonra, tecessüsünü menedeme den: Fahriye hanım görünmüyor, nerelerde? diye sordu. Bekir Bey, beklenmedik şekilde yüzünü buruşturup öfkeli bir tavır aldı ve sar hoş zamanlannda yaptığı gibi dişleri arasmdan bir küfür sa\urup: Cehennemde!.. dedi. Demir, daha fazla sormağa cesaret edemedi. Fakat devam etmesini bekliyormuş gibi endişeyle baktı. Allah kahretsin! diye Bekir Bey Bursada otobüs fiatları ucuzladı Bursa (Hususî) Çekirge ile Bursa arasında işliyen otobüs tarifelerinde ve fiatlannda değişiklik yapılmıştır. Şiırr diye kadar Yeşilden Çekirge 10 ku ruş ve Yeşilden Altıparmak beş kuruştu. Yeni fiat tarifesine göre Yeşilden Ulucami 100 paraya inmiş, Yeşilden Altı parmak 5 kuruş olmuş ve Çelikpalas 7,5 kuruşa inmiştir. Değişen fiatlar Yeşil Ulucami arası ile Yeşil Ulucami ve Çelikpalas noktaları arasındadır. deri etrafa sirayet ediyordu. Sırf o burada bulunduğu için, her neye aid olursa olsun, yeniden söze başlıyamıyorlardı. O, saksılann kenanndaki yosunlan kör bir bıçakla temizliyor, ve bu halile adeta aralannda durması lüzumsuz değilmiş gibi görünmeğe çalışıyordu. Bekir Bey, hiddetini göstermemek için boydan bo ya dolaşıyordu. Nihayet: Oğlum, çerez gibi birşey bulamaz mısın? diye onu uzaklaştırdı. Kurdoğlu, her halile boşalmıya ha zırdır. Onu kımıldatmak için Demirin bir işareti kâfi geldi: Sorma! dedi. Bu rezalettir. Oca ğımıza musallat bir belâdır. Zavallı onu başında taşıdı. Manasız heveslerini ye rine getireceğim diye neler yapmadı! Hele son zamanda sırf onu memnun etmek için kumar başında sabahlara kadar oturur, herşeyden üstün tuttuğu intizamr nı bile fedadan çekinmezdi. Buna memnun olmak şöyle dursun, biçareye yap madığı hakaret kalmadı. Nihayet en sonla hepimizi çiğneyip geçti. Âşıkile kaçtı gitti. Bekir Beyin, hiddetli zamanındaki gıbı dişleri zangırdıyor ve sesi titriyordu. Bu Bu zarif şiirin bir takvim yaprağına basılarak yurdun dörtyanına dağıtılan sözde mensur şekli de şudur: «Kadmın teni kokudan hoştur, renkten alımlıdır. Çünkü kadın yeryüzüne gelmeden güllerin koynunda beslenir!» Bir kelime daha yazmağa lüzum yok, değil mi?.. Suç, bütün gılzetile kendini gösteriyor ve çirkinleştirilen güzellik §u uğursuz mensurenin içinde hazin hazin ağlıyor. Tanrı, her çeşid güzelliği, güzellik düşmanlarımn serrinden muhafaza eylesin!.. M. TURHAN TAN H: Eskişehirin Sevinc köyünde Mehmed Ali Çayırlıya: Iltıfatmıza teşekkür ederim. Ben sizin gibi koylüleri bizim gibi şehirlilere daima tercih ederim: Çünku köy, koylünün irfani üzerinde yükselir ve yurd da bu yükselişle kemale kavuşur. M. T. T. adam Cumhuriyetin ictimaî romanı: 111 Yazan: Hilmi Ziya Az sonra kendini kahraman gibi hissedip, beklenmedik bir itimadla aşağı indi. Bahçede Bekir Beyi buldu, içindeki düğümü çözmeğe karar vermişcesine sordu: Nuriye ne zaman gelecek? Bekir Beyin yüzünden iğreti tebessümü dağılıverdi. Gözleri her zamanki sö nük ve kederli halini aldı. Bir müddet yere baktı. Ve sonra yavaşça: Artık buraya gelmiyor... dedi. Demirin, birşey anlamamış gibi hay retle bakması üzerine: Kocasınm yanına döndü, diye izah etti. Bilmem bir ara danldıklanndan haberin var mıydı? O zaman yanımdaydı. On beş günmü sürdü nedir, her sabah kocası gelir. Saatlerce yalvanr dururdu. Bir gün ağlıyarak ellerime kapandı. «Ne isterse yapaca gım. 5art koysun!» dedi. Aralarına girdim, gene birlikte oturup duruyorlar. Demir, gözleri dalmış ve hayreti gittikçe artmak üzere dinliyordu: Bu şartlar neydi? Pinti! dedi, ölesiye pinti! Evlerinde yere düşen iplik bile deftere yazılırdı. Kusur babasında! Bu menhus herifin yüzünü görmeğe tahammül edemem bilirsin. Fakat artık şart koyduk, ayn evde oturacaklar. Bu hale girince ortada dava da kalmaz sanırım. Allah bu çocuktan razı olsun! Demir, şimdi hiçbir şey düşünmüyordu. Dalgın, boşluğa bakıyor ve susuyordu. Bekir Beyin ortaya yeni bir söz at" mak ihtiyacile: Evlerine gideriz olmaz mı? dedi. Seni görünce sevinir. Demir, ne söylediğini düşünmeden, sırf birşey söylemiş olmak içm: Peki.. dedi. Ondan sonra uzun müddet konuşmadılar. Yemek ağır bir sükut içinde geçti. İhtiyar, arasıra birşeyler sormak istiyor. Fakat o, bunları neş'esiz ve kesik cevablarla kapahyordu. Zeki Bey yemekte âdeta uyukluyordu. Bir arahk Fahriyeyi sormak hatırına geidiy yeisle cevab verdi. Bütün âlem duydu, siz duymadmız mı? Kocasmı aldatıp kaçtı. Babasının ocağmı rüsvay edip gitti. Ne gafil adammışım ben! Onu bu vakte kadar başımın tacı gibi taşıdrm. Bir dediğini iki etmedim. Adını bir daha işitmek istemiyorum! Demir, teselli için mutlaka birşey söylemek lâzım geldiğini hissettiğinden: Ne de olsa evlâdınız. Başı taşa vurulunca gelir, dedi. Allah kahretsin böyle evlâdı diye Bekir Bey öfkesini alamadan söyleni yordu. Ben onu bilirim.. Hain öyle dik başlıdır ki sürüneceğini bilse bir daha donmez. Zaten beni mahveden de bu ya!. Bu sırada yukardan ışık kayboldu. Merdivenden ayak sesleri geldi. İkisi birden sustular. Az sonra Zeki bahçedeydi. Gene adam, guya biraz önce konuşulanlan işitmiş gibi, akşamkinden daha bit kin görünüyordu. Yahud da ihtimal Demir bu muhavereden sonra neden bu kadar değiştiğini öğrendiği için, şimdi onun her hareketine mana veriyordu. Damad, havuzun kenannda bir iskemleye ilişti. Acınacak kadar mütevekkildi. Mumya gibi hareketsiz olduğu halde, ke haline alışkın olduğu için, Demir cevab vermeden buhranın geçmesini bekledi. «zaten ne söyliyebilirim?» diye düşündü. Sevdiği kimdir? Nereye kaçtı?.. Bu sırada sabahlara kadar üzerine kapandıgi romanlarını kapı aralığından görünen aynada unutulmuş masum soyunmasını hatırladı. Sessiz, havuzun kenannda oturuyor ve belli etmeden Bekir Beye bakıyordu. Bu, tamamile yıkılmış adamın kızlarından başka inanacak hiçbir şeyi kalmadığı için, şimdi ne büyük yeis içinde olduğunu farkediyordu. Artık daha iyi anlıyordu ki burada mevzuu bahsolan Zekinin saa deti, kızının istikbali, hatta ailesinin namusu değildi. Bütün bunlar ıstırabını ifade için birer vesileden ibaretti. Onu asıl harab eden hayatının direklerinden birini kaybetmesi, büsbütün terkedilmiş ve yıkılmış olduğunu hergün duyacak hale gelmesiydi. Bunun için değil mi ki, o şimdi ömrünü yiyıp bıtıren kıni bile unuta rak Nuriyenin ocağında kalması için dua ediyor, bugüne kadar uğursuz bulduğu bir yuvadan saadetıni çıkaracağını muvordu. lArkast vart

Bu sayıdan diğer sayfalar: