15 Mayıs 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

15 Mayıs 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15 Mayıs 1938 CUMHURtYET Tetlcikler ve denemeler İktisadî harehetler Karadenizîe Akdenizde liman ihtiyacı büyüktür Lüks limanlardan ziyade iktisadî ve askerî bakımlardan emin ve ucuz limanlar lâzımdır Yazan : SAFAEDD1N KARANAKCI 2 1*1 Kabotaj hiç şüphesiz, ki Lozan sul hunun büyük zaferlerinden biridir. Bu itibarla, Türk denizcisi 24 temmuzda nekadar sevinse azdır. Türkiye sahillerinde deniz nakliyatı ve limanlarla kara suları dahilinde san'at ve ticaret yaDmak hakkındaki 19/4/926 tarihli ve 815 numaralı kanun; Türk su larındaki vapur; kayık, yelkenli, sandal, sal ve saire isletmek, balık, istiridye, midye, sünger, inci, mercan, sedef ve saire avlamak, kum, çakıl ve saire ile denizin üstünde ve altındaki kazazede gemilerin metruk enkazını çıkarmağı, oturan ge mileri kurtarmağı, biitün deniz vasıtala rında kaptanlık, carkçıhk, kâtiblik, tay falık ve amelelik yapmak haklarını ve iskele ve rıhtım hamaliığile bilumum deniz esnaflığını Türk vatandaşlarına hasret mistir. Gerek Lozan muahedesinin kabotaja müteallik hükümleri ve gerekse 815 numaralı kanun Türk denizciliğinin inkijafı için çok büyük birer amil olmuşlardır. Millî ticaret filomuz Cumhuriyet devrine 34,902 safi ton ve 88 gemi ile girmiştir. Aşağıdaki rakamlar Türk denizciliğinin on üç sene içinde nasıl inkişaf ettiğini gösterir. Yıl Safi tonaj 1923 34,902 1927 80,744 1932 101,924 1936 116,745 1936 senesindeki gayrisafi tonajımız 197,780 tondur. Bu miktara Denizyol ları işletmesi için Almanyaya ısmarianan on gemi ile İş Bankası, Deniz ve Ftibanklar tarafından kurulan Şüepçilik şirkeli için mubayaa olunan şilepler ilâve olunacak olunursa millî ticaret filomuzun 250,000 tonu geçeceği görülür. Millî hükumet âmme hizmetlerine müteallik olmaları itibarile demiryolları ve şoseler gibi limanlarımızı da ıslah etmeği umumî siyaset programına koymuş, 18/ 6 1934 tarihli liman işlerinin devletçe idaresi hakkındaki 2521 numaralı ka nunla imtiyazlı liman sjrketlerinin tasfi yesine karar vermiştir. İstanbul ve İzmir limanlan 16/6/ 1936 tarihine kadar Maliye Vekâletine bağlı hükmî sahsiyeti haiz birer umum müdürlüktü. 3023 sayılı İstanbul ve îzmir limanlarının sureti idaresi hakkındaki kanunla bu limanlar 16/6/1936 dan iti baren İktısad Vekâletine bağlandılar. Denizbank kanunun 4 üncü maddesi birçok müesseseler arasında İstanbul, İzmir ve Trabzon limanlfrı işletme idarelerini de bankaya raptetmiştir. İstanbul ve İzmir limanlarının işletme şekillerine aid bir deneme yapmadan bu limanlann hududunu ve bugünkü vaziyetlerini tetkik edplım. İstanbul limanı, 2937 metre murabbaı İstanbul, 6700 metre murabbaı Galata Halic de dahil olmak üzere 9637 metro murabba'dır. Galata nhtımının uzun Iuğu 738, İstanbul rıhtımının uzunluğu da 361 metredir. İzmir limanı, İzmir körfezinin şamil bulunduğu hudud dahilindedir. Bu lima nın genişliği 94,900 metre murabbaı olup rıhtımın tulü 3360 metredir. 1935 1936 seneleri devlet istatistik y.llığında tesadüf ettiğimiz rakamlar ü7erlerinde durulacak kadar şayam dik kattir. Bu rakamlar tetkik edilecek olunursa görülür ki her iki Liman İdaresinin gerek ithalât ve gerekse ihracat işlerinde giren yıllara nazaran bariz bir tedenni vardır. Memleketimizin ticaret müvazenesi ihracat lehine inkişaf ettiğine göre, Iimanlanmızdaki teknik noksanmdan dolayı ihracatçı tacirlerin ecnebi memleketlere diğer talî limanlar ve yollar vasıtasile mal gö>derdikleri neticesine varılabilir. İstanbul ve İzmir Liman İdareleri, yolcu beraberinde gelen zat ve ev eşya sı müstesna olmak üzere karalardan gemilere veya gemilerden karalara ve ya hud gemilerden gemilere yapılacak ticaret eşyası ile maden kömürüne aid bilcümle yükleme, boşaltma ve aktarma iş leri, gemilere tatlı su vermek, rıhtımlarla antrepoları tesis etmek ve isletmek inhi sannı haizdirler. Gene bu idareler, liman hududları dahilinde umumun istifadesine mahsus mağazalar, depolar tesis edip işî.tebilecekleri gibi, ihtiyarî olarak kıyı dan kıyıya kömür, eşya ve su nakliyatı, dalgiçlık ve liman temizleme işleri yapabılirler. Bu işleri liman haricinde yapa 'bilmeleri için Vekiller Heyetinden mü .aade almaları lâzımdır. İstanbul ve Iznir Liman İdareleri gümrüklerde mua yeneye tâbi eşyanm muhafazası için ambar ve depolar açmağa ve bunları işlet meğe, yolcular için asrî ihtiyaclan karşılıyacak salonlar, deniz üzerinde muaye neye tâbi eşya için sundurmalar yapma ğa, istif; tartı; boşaltma için icab eden âletler bulmağa ve bunîarı işler bir halde bulundurmağa mecburdurlar. İzmir Liman İdaresi bütün bu işlerden başka İzmir körfezinde vapur isletmek hakkma da maliktir. Limanlarımızın tekniğe müteaîlik işlerini, mütehassıslanna terkediyorum. Be nim burada öne süreceğim fikirler tamamile objektif iktisadî ve coğrafî mülâ hazalara müsteniddir. Bence; limanlarımızı bir hamlede dünyanm en modern limanlarile boy ölçe bilecek bir hale getirmek iddiası biraz fantazi ve biraz d ı ütojik bir temenni dir. İstanbul veya îzmir limanmı tesisat ve konfor bakımlarmdan Hamburg veya Liverpol limanlarına benzer bir şekilde tesis ve inşa etmekte bizim için lüzumlu bir fayda yoktur. Fazla para sarfedilmek suretile yapılacak limanlardaki tesisatı; konforu yıllarca amortize edemeyiz. Bize lüks ve konfordan ziyade iktisadî ve askerî bakımlardan mazbut, emin, rıhtımlan uzun ve boşaltma ve vükleme masrafları ucuz limanlar lâzımdır. Limanlarımızı bir plân ve müddet dahilinde hemen yaptırmak mecburiyetindeyiz. Mevcud limanlarımız, mahfuz ve açık olmak üzere iki kısımdır. Mahfuz limanlarımızın mühim bir kısmı ihtiyaclara gayrikâfi; rıhtımları az ve hergün geç tikçe dolmak üzere bulunan limanlardır. Bazan gazetelerde; Boğazlardan ge çen ecnebi gemilerinin Zonguldak kömürünü Pire limanından almakta oldukları nı hayretle okur, Boğazdan çıkan gemi lerimizin yolcularını çıkacaklan iskelelere bırakmadan îstanbula döndüklerini du yarız. Bunların sebebleri nedir? îstanbul limanmın vapurların yanaş masına kâfi derece rıhtımı bulunmaması ve vapurlara verilen kömürün boşaltma masraflarının fazla olması ecnebi vapurlarını Pireden Türk kömürü almağa mecbur etmektedir. Kara ve Akdenizlerde; Marmara ve Adalar denizlerindeki limanlarımızın açık, dalgalara maruz bu lunmaları ve vapurların buralarda tutu namamaları yolcuların istedikleri liman lara çıkmalarına mâni olmaktadır. Diğer taraftan limanlanmızın dolması büyük tonajlı vapurlann açıkta demirlemesine sebebiyet vermektedir. Binaenaleyh her şeyden evvel mahfuz limanlara rıhtım yaptırmak ve limanları temizlemek mec buriyetindeyiz. Halic gibi Ayvahk, Bar tın, Bandırma limanları da sığ ve dolmak üzeredirler. Bu limanlar arasmda bilhassa Ayvalık, Bartın ve Bandırma mühim ihracat iskeleleri olmaları itibarile biran evvel temizlenmeleri lâzımdır. Ereğli limanı irili ufakh bir çok kayalarla dolu dur. Açık limanlarımız; Antalya, Bozca ada, Mersin, Fenike, Dikili, Edremid, Bodrum, Zonguldak, Çanakkale, Sam sun, Fatsa, İnebolu, Görele, Giresun, Trabzon, Hopa ve Tireboludur. Bu limanlardan Trabzon İran şosesi nin açılması münasebetile yeni bir husu siyet arzetmektedir. Trabzon limanmın yapılmasile hem bizim ihracatımız, hem de İran emtiası Köstence ve Kalas yol larile şarkî ve orta Avrupa pazarlarında yer bulacaktır. Fındık; y&ğ, sabun ihra catile meşhur olan Trabzon, Erzurum, Elâzığ, Malatya gibi büyük şehirleri ihtiva eden ziraî bir hinterlanda maliktir. Samsun Sıvas hattının yapılması ve bu hattın cenuba doğru ilerlemesi Samsun limanmın ehemmiyetini artırmıştır. Bu havalide yetişmekte olan tütün, meyva, kereste, hububat ve sairenin gerek memlekete ve gerekse yabancı memleketlere sevki için bu limanın biran evvel inşası lâzımdır. Tamamile açık olan İnebolu li manı da mühim bir ihracat iskelesidir. înebolu güzel bir şose ile Kastamonuya; Kastamonu da bozuk bir yol ile Çankırıya bağlıdır. Çankırının trenle Ankaraya bağlanması itibarile İnebolu; hinterlandı Ankaraya kadar varan bir limandır. Filistinden alacağımız İstanbul çöpleri SporcaL Kânun sıcakları ve bir örnek mayıs soğukları Bıyık ve kadın Bir Son mevsim içinde portakal, mandalin v? limon ihracatı 10,5 milyon sandığı bulköşede otursun artık! muştur. Bu miktarm 8,8 milyonu portakal, 1,3 milyonu mandalin ve mütebakisi de limon ve sairedir.» Şu yukarıki fıkrayı Filistin gazetelerinden aldık. Bu satırlarda Filistinin bir senelik limon, portakal ve saire ihracatındaki muvaffakiyetini görüyomz. Filistin, bizim portakal ihracatımızda, karşımızda en yakın ve örnek alınacak rakibdir. Geçen yıl, bizden yalnız bir firma Almanyaya Dörtyoldan 200,000 sandık portakal ve bir de az miktarda başka yerlere ihracat yapılabildi. Bundan evvel yaş üzüm ihracatımız için alınması gereken tedbırlere işaret ederken Bulgaristanı misal olarak göstermiş ve 34,000 tonu geçen yaş üzüm ihracatını zikretmiştik. Şimdi şu iki kıymetli mahsulümüzün idrak mevsiminin başında bulunuyoruz. Ne yapacağız? Eğer yeni hamleler yapmak ve programlı çalışmak istiyorsak geçirilen hergün dahi muvaffakiyet ümidini azaltan birer âmil sayıl malıdır. Çünkü; hazırlanmak için geçirilecek zaman yoktur. Rakamlar bizim, rakib memleketlerden ne kadar geride bulunduğumuzu zannederiz açık olarak gösteriyor. Yaş üzüm ihracatı için üzüm kuru mundan bu sene geçen seneden daha geniş hareket beklerken portakal ihracatı için de tecrübeli firmaları teyakkuza da vet ederiz. PAZABDAN PAZAPA PENCERESiNDEN Gönül kimi severse güzel odur! tstanbul çöpleri Kânun sıcakları ve mayıs soğukları Bu satırları yazarken, takvim karşımda mayısın 14 ünü gösteriyor; fa kat, bir taraftan da odamda kalorıfer yanıyor. Bilmem hatırlar v, mısmız? Ben size geçen kânunuevvel ayınm sıcak bi: gününde: «Kış İstanbula geç geldiği zaman, geç gider; geç gelip de erken giden kibarlardan değil dır!» tarzmda birşey söylemiştim. îşte bu mayıs soğuklarüe o kânun sıcaklarını ödüyoruz: Lâleler üşüyor, güller donu yor, bülbüller titriyor... Fakat lâlelerden ziyade ben üşüdüğiim, güllerden fazla ben donduğum, bülbüllerden fazla ben titrediğim halde buna hiç şaşmıyorum. Daha bundan bilmem kaç yüz sene evvel, şair: Bülbüller öter, güller açık, sâd gönül yok Bız boylelığin gormemişiz faslı baharın! F.G. El arabaları Yeni kararlarm tatbikına bugün başlanıyor Ulus gazetesinde şu satırlan okuduk: «Bir istanbul gazetesi yazıuor: Beuoğlu tarafında olduğu gibi, istanbul cihetinde de çöpler, haziranın on beşinden itibaren denize dökülecektir. «15 haziran, tam deniz banuolarınm başlangıc tarihi istanbul çöpleri de, denize girmek için, demek, haüalarm ısmmasını bekliıjorlar!» Ona şüphe mi var? îstanbul çöpleri pek ahbab canlıdırlar. İnsanların bulunmadığı tenha yerleri hiç sevmezler. Bir hiyar kabuğu, yazın, ya Mecidiyeköyünde sayfiyeye gider, yahud Moda kıyısında, kibar halkla bcaber yüzer. Çöplerin içinde hiyar veya pırasa kabuğu, gene en naziklerindendir. Oyleleri vardır ki suyun içinde insanm yüzüne yengec gibi yapışır, bumuna ahtapot gibi girer, saçlarının arasma salyangoz gibi dalar. îstanbul çöpleri, denize girmek için havalann ısmmasını değil, plâjların açılmasını bekliyorlar. Ondan evvel Allahın bomboş deryasmda ne işleri var? Anca beraber, kanca beraber... Çünkü bu çöpler dc kendilerini îstanbul halkmdan sayıyorlar. Gördükleri itibardan da belli değil mi? Sporca/.. Demişti. Edebiyat tarihleri bu beyitten siyasî mana çıkaradursunlar, îstanbulda bahar daima böyledir: Çok defa soğuktan güllerin benzi uçar ve bülbüller öksürüğe tutulur. Doğrusunu isterseniz: Biz boylelığin çok görürüz faslı baharın! Bıyık ve kadırt Geçen gün Cumhuriyette «Bıyık erkekliğin sembolü dür» diyorduk. Öyle değil midir ya, eskiden çapkınlar kadınlara bıyık burarlardı ve yemin lerin en büyükle rinden biri de şu idi «Yalausa bıyıklarımı keserim!» Meşhur feminist kadınlarımızdan biri de bu düşünceyi tasdik etti ve bana dedi ki: Cidden öyle. Erkeklerde taklid edemiyeceğimiz bir bu var. Nekadar müsavat iddia etsek bıyığımız çıkmaz. Sordum: Buna esef ediyor musunuz? Meselâ tabiat kadınlara da bıyık verseydi, siz feministler ne yapardınız? Tıraş eder miydiniz? Kat'iyyen! dedi, sakal bile koyuverirdik! Son zamanlarda seyrüseferi işkâl edecek bir hal alan el arabaları hakkında verilen kararlardan bir kısmının bugünden itibaren tatbikına geçilecektir. Buna nazaran, bugünden itibaren eşya nakleden el arabaları Köprü üstü ile Şişhane yokuşu ve Voyvoda caddesinden geçemiyecektir. Seyyar satıcı arabaları şimdilik bu kayidden müstesnadır. Eşya nakleden el arabaları için kabul edilen bir tip de yakında tatbik edılmeğe başlanacaktır. Seyyar satıcı arabaları için de gene bir tip şekli tatbikına karar verilmiştir. Buna aid nüBir iki gazete spor gencliğinin küfürmune de hazırlanmaktadır. bazlığmdan bahsetti. Yusuz, yuhasız, besiz, ulansız konuşmıyan spor ağzından şikâyet edildi. Ben de bu meseleyi bir sporcu delikanlı ile konuştum; ona dedim ki: Yazılanlar doğru mu? Meselâ sen Metanet Huru konuşurken o tabirleri kullanır mısın? fat Dökümhanesi Yok be... dedi, atıyorlar. sahibi Mehmed A Kim atıyor? Muharrirler mi? Sili, evvelki gün ze ne garazları var? diye sordum. Fransız hastane Delikanlı omuzlarını kaldırdı, başını sinde vefat etmiş tir. Matbuat âlemiileri uzattı, gözlerini süzerek: ne büyük hizmet Yuu!.. dedi, muharrir değil mi, leri dokunmuş oonlann hepsi ukalâ be! lan merhumun ce Neden ukalâ? nazesi, bugün sa Yazacak şey bulamazlar, ona buat on birde Harbina çatarlar. yede Fransız has Merhum san'atkâr Kendi kendine söyler gibi ilâve etti: tanesinden kaldınMehmed Ulan, lâkırd; mı yok yazacak be larak Teşvikiye camisinde namazı kılmdıktan sonra Şişlide Asrî mezarlığa yahu!.... Farzet ki başka lâkırdı bulamıyordefnedilecektir. Kederdide ailesine taziyetlerimizi lar. Yalan mı yâzdıklan? Yalan gene ulan! Palavranın dik bildiririz. âlâsı! Merhumun hizmetleri Demek ki sen «be», «ulan», «yu» Hurufatçı Mehmed, bir san'atkârdı. Sırf kendi zekâ ve mehareti sayesinde gibi lâkırdıları ağzına almazsın? Alırım, almam... Onlara ne oluyor hurufatçılığı memlekette ileri götür be?.. Enai dümbelekleri... Lâf kıtlığın müş, bir gün boş durmamıştır. Harf inkılâbında Mehmedin hizmeti çok bü da asmalar budayım. Ulan, insan yazı yüktür. O zaman, bütün sipari^leri gü yazmadan sağına soluna bir dikiz eder nü gününe yetiştirmiş, geceli gündüzlü be yahu!. Düşünür de öyle yazar. Diniçalısmıştır. ne yandığım, eloğlu da durup durup bize Merhum, bir ecnebinin Türkiyede, çatar. Şimdi sinsilesindea başlatma! gramofon plâğı yapılamıyacağı şeklin Aman, «sporca» konuşacaksın gadeki bir iddiası karşısmda bizzat uğra liba, ben o dilden anlamam! şarak plâk imal etmiş, piyasaya Kız Deyip kestim. kulesi markalı Türk plâkları çıkarmıştır. Şahsî teşebbüsile meydana getirdiği hurufat fabrikası, onun matbuat âle mine bıraktığı bir yadigârdır. Hurufatçı Mehmed vefat etti Bir köşede otursun artık! Şu zavallı Ne güs'ü artık bırak smlar, mumu tü kenmiş eski bir şamdan gibi sapından tutup oraya buraya taşımasınlar.. Yazık, günah değil mi? Top sakallı ihtiyar adamı vapurlardan trenlere, trenlerden vapurlara bindirip nafile bir hayal peşinde koşturmanın manası var mı? Hem işin tatlı bir hayal tarafı da kalmadı. Bizim mahalle bekçisi ondan daha çok otorite, daha çok itibar, daha çok ümid ve daha çok imkân sahibidir. Milletler Cemiye tinde görünüp de varyete numarasına çıkmış takma sakallı şark hükümdarlan gibi muhayyel bir itibarın oyuncağı olmadığına emindir. Habeş meselesi ne şekilde hallolunursa olunsun, şu Negüs'ü herhangi memleketin bir köşesine oturtarak: «Güzel» i, her güzel severi memnun edecek biçimde, tarif etmek mümkün değildir. En büyük filozoflar, en büyük şairler de bu imkâna erememiş ve güzeli bütün dünyaca muteber sayılacak şekilde tarif edememiştir. Üç bin yıllık yazılı bir ömre malik olan tefekkür tarihinde güzelin ve güzelliğin hallolunmaz bir muaroma gibi kalması da gösteriyor ki yannın ve bütün yarınların en tatlı bilmecesi gene bu mevzu olacaktır. Bununla beraber güzellik bahsi çok eğlenceli bir şeydir. Ben sık sık bu bahse taalluk eden yazılara baş vururum, neşeli dakikalar geçirmek imkânını bulurum, meselâ Şelling'in «Güzellik namütenahinin mütenahi bir şekilde maruz ve mahsus olmasından ibe.rettin> demesine bayılırım. Dünyada hangi bulmaca bu söz kadar adamı güldüre güldüre düşündürebilir? Hegel'in güzellik için: «Mefkurenin hislerimiz üzerinde inkişafınm cilvesidir» buyurması da bir perdelik komedi kadar gülünc ise de; bu bahiste en büyük rekoru Şopenhaver Schopenhauer kırmış tır. Çünkü güzelliği «küllî iradetlerin şey» iyet [objectivite] şeklini alması ve bu suretle idee Platonicienne'i temsil etmesi ^ dir» diye tarif etmiştir. Halbuki şarkın adı meçhul, sam meçhul mütefekkirleri güzelin tarifini bütün dünya filozoflarından daha güzel olarak vermekten geri kalmamışlardır. «Gönül kimi severse güzel odur» tarifi şarkındır ve bu tarifte güzelliğin izafî, nisbî olması, olabilmesi gibi meselelere temas edilmiş olmayıp o haletin ancak mizacî bir kıymet taşıdığı, yâni güzelliğe ve güzele mizac çerçevesinden bakılmak lüzımgeldiği anlatılmaktadır. (Gönül kimi severse güzel odur) di yenler bir de masal uydurmayı gerekli bulmuşlardır. Çünkü felsefenin tabir ca»> izse mektub olmıyan kısmile meşgul olan, yahud düşüncelerini kâğıd üzeri ne koymıyarak kütlelerin hafızasına emanet bırakan hüdayi nâbit mütefekkirler, ekseriya kalemli defterli filozoflardan daha isabetli hükümler vermekle beraber davalarını delillere istinad ettirmeğe üşenirlerdi, birer masal veya meselle hükümlerini tevsik ederlerdi. (Gönül kimi severse güzel odur) diyen mütefekkir de işte bu yola dökülmüş, kurbağa gözüne âşık olan prens masalmı uydurmuştur. Malum ya, o prens gününii gecesini bilmem nerede beslettiği kurbağanın gözüne bakmakla geçirir ve bu aşktan dolayı kendini ayıblıyanlann başını kestirirmiş. Fakat aşkını tabiî değilse bile mazur gösterecek kuvvetli bir hüküm de aramaktan nefsini alıkoyamadığından önüne gelene: «Kurbağa sevilir mi?» diye sorar dururmuş. Nihayet aklı evvel kişilelerden birile karşılaşıyor ve ona da bu suali tevcih edince: «Gönül kimi severse güzel odur» cevabım alıp endi» şeden kurtuluyor! *** Bu mevzua niçin temas ettiğimî anlatayım: Bizim gazetede geçen gün kısa bir; fıkra vardı. Amerikamn bir bölgesinda oturan zengin ve haysiyetli bir ailenin yüksek tahsil görmüş, zekâsile ve terbiyesile kendini herkese sevdirip saydırmış olan biricik kızı, zifirî siyah bir erkekle evlendikten sonra gecenin koluna asılmış bir dilim mehtab gibi kara renkli kocasile birlikte balayı seyahatine çıkmış. Bütün o bölge halkı şimdi bu vâkıanın dedikodusile meşgul oluyormuş, Nurun zulmete meçlub oluşuna parmak ısınyorlannış. İşte bu haber bana güzel ve güzellik hakkındaki felsefî dedikodulan ve «Gö Burada istirahat buyur! Adaleti nül kimi severse güzel odur» hükmünii hatırlattı. Bir zenci ile evlenen şu Ameriezeliyeyi bekle! kah mis, bu meşhur şark vecizesinin isaDemekten başka çare yoktur. însana merhametle karışık derin bir gülme ihti betli bir hüküm tasıdığma zannederim ki en güzel bir misaldir. yacı veren o zavallı ortalıkta görününce, M. TURHAN TAN konuşulan meselelerin ciddiyetine inanH: mak güç oluyor! SERVER BEDl f Paris sirk artistleri güzellik kraliçesi ı Dünkü fıkramını ikinci satınnda bulunan «sekiz sene e/vel» yanlıştu. Doğrusu (sekiz gün evvel) olacaktır. On birinci satırdaki «cüz'î» kelimesi de yanlış dizilmiştır. Doğrusu «habere» olmak lâzımdır. Af dıliyerek düzeltiyorum. M. T. T. Mevlid Trabzon; Samsun ve İnebolu limanları nın yapılmaları lâzımdır. Akdenizde Mersin, birinci plânda insa edilmesi icab eden limanlarımızdandır. Mersinin demiryolu ile orta cenub ve şark Anadolusuna bağlanması, Adanagibi dünyanın en zengin bir mmtakasına komşu, pamuklu mensucat, yağ, sabun, hububat, demir ve madenî eşya ihrac e den bir hinterlanda malik olması Mersin limanınm ehemmiyetini tebarüz ettirmeğe kâfidir. Bizim için, lüks ve konforlu olmaktan ziyade; emin, mazbut ve transit yoiların telâkisındeki limanlara lüzum vardır. SAFAEDDlN KARANAKÇİ Vefatım teessürle yazdığımız Vari dat Umum müdürlüğünden mütekaid İstanbul Kazanc İtiraz komisyonu ra portörü merhum Kâmil Güvenin ölümünün 40 ıncı günü münasebetile bugün öğle namazını müteakıb Kadıköy Yeldeğirmeni camiinde Mevlid okunacağından arzu buyuranları teşrifleri rira olunur. Diğer taraftan Millî mücadele seneleri bize göstermiştir ki, Samsun ve İnebolu limanları felâket anlarında orta ve şark Anadolusunun birer kapısı olduklarmı ispat etmislerdir. Binaenaleyh, yolcuların istedikleri iskelelere inmeleri; ihracat emParis Sirk artistleri birleşerek güzellik kralıçelerini intihab etmistiamızın fırtınalı havalarda limanlarda [*] Birinci makale 2 mayıs tarihli nüs lerdir. Bu sene Matmazel Polet Vinua tahta oturtulmuş ve hâkem heyeti vapur beklememeleri için biran evvel hamızda çıkmıştır. âzaları tarafından uzun uzun tebrik edilmiştir. Teşekkür İş Bankası Beyoğlu şubesinde vazife dolayısile vaki olan işlerim hakkında gösterilen teshilât ve eseri nezaketten dolayı Veznedar Bay Naim ve kıymetli arkadaşlarına alenen teşekküratımı sunarım. Taksim Belediye Tahsil şubesi veznedarı Tahir Alp

Bu sayıdan diğer sayfalar: