19 Ekim 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

19 Ekim 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Birincitesrîn 1938 CUMHURtYET ük davası Avukatlar kanunu Seyahat nptları: 3 Yeniden açılacak baroların yerleri tesbit ediliyor 1 ikinciteşrin 1938 tarihinde mer'iyet mevkiine girecek olan yeni avukathk kanununa göre, mmtakası içinde en az on beş avukat bulunan her vilâyet merkezinde bir baro teşkil ve baro kurul mıyan yerlerin en yakm barova bağlanması veya bunlarm biçleştirilerek ayn bir baro teşkil ve merkezlerinin Adliye Vekâletince tayini icab etmektedir. Adliye Vekâleti avukathk kanununun mer'ivete girdiği tarihte baroîarm yeni hükümlere göre teşkil ve merkezlerinin tayin edilebilmesi icin vilâvetlerden bazı izahat istemiştir. Bu izahata göre: Halen vilâyet merkezinde bulunan avukatlann adedi ve bunlarm barolar da kayıdlı olup olmadıkları ve kayıdlı olanlarm hangi baroda mukayyed ve mensub oldukları baro merkazlerinde avukatlık edip etmedikleri tesbit olunmak ve öz, soy adlarile taşıdıkları ruhsatname tarih ve numaralan da göste rilmek suretile izahath birer cetvel tanzim edilecek. Vilâyete bağlı kaza merkezlerinde bulunan avukatlar da yukarıdaki izahat dairesinde tesbit olunacaktır. Vilâvet merkezile kazalannda 15 avukatm bulunması halinde muvasala imkânları ve is vaziveti itibarile civar vilâyet merke^lerinden hangisine bağlanması veva hangisile birleştirilerek bir baro teskil edilmesi muvafık olacağımn Adlive Encümeninde tezekkür ettirile rek bir mazbata halinde tespit edile cektir. Bir ziraî plânın istinad edeceği esaslar 3 [] • Yazan: SALÂHADDîN Bir köy kalkınma plânında esas vasıf mekanik midir, yani sadece teknik şartları mı ele almalıdır? Yoksa bu programm hareket noktası köyün uzvî bir varlık olduğunu gözönünde bulundurmah mıdır?. Kana§timce, köy kalkınması mevzuunun iki ana vasfı vardır: Sosyal, ekono mik. Köyde sosyal hâdiselerle ekonomik hâdiseleri birbirinden ayırmak ve tatbi katta sırf teknik hedefleri gözönünde bulundurmak bizi yanlış yollara götürebilir. Köye aid bütün kalkınma işlerinde bu iki esası birlikte ele almak köyün organik hareketlerini iyi ölçmek ve onun şehre benzemediğini düşünmek lâzımdır. Karşımızda öyle bir uzviyet vardır ki onun kendisine mahsus fonksiyonlarını idare eden kanunlan şehirde ve nazarî olarak bulmak kolay değildir. O halde ikhsadî köy kalkınması mevzuunu tetkik ederken devletle köylü aile arasmdaki münasebetleri tetkik etmek, onların mekanizmasını bulmak ve millî ekonomiyi sağlam esaslara göre kurmak zaruridir. Sözü bu noktaya getirince mevzuu şöyle şemalandırabiliriz: Bulgaristanda kültür seviyesi yüksektir Yazan: KÂZ1M NAMİ DURU halkm azçok müreffeh yaşamasmdan, memleketin havaca iyiliğindendir. Meselâ Bulgaristanda polüdism (sıtma) Yunanistana nisbetle azdır. Bulgaristanda vasatî kültür seviyesi, Balkanîarın öteki memleketlerine göre, yüksektir. Güzel san'atlar çok inkişaf et mekte, Avrupanın büyük merkezlerinde, işliyecek kadar büyük artistler yetişmek tedir. Bir projimnaz (dört yıllık ilk tah silden sonra gelen orta tahsilin üç yıllık birinci devresi: 12 den 15 yaşına kadar çocuklar) da çocuklann yaptıkları resimler gördüm ki, kuvvetli bir istidadın ve kavrayışın eserleri idiler. Bulgar millî ;an'atı bir çok sahalarda kendini gösteri yor. Kadınlann elişleri cidden ince ve güzeldir. Sofyadaki büyük kilisenin bü tün resimleri, Bulgar ressamlarınm elle rinden çıkmıştır. Bununla beraber mima risinde bariz bir hususiyet göremedim. Buna yeni yeni ehemmiyet verilmekte olduğunu öğrendim. Eski eserlerde Bizans, elli altmış senelik eserlerde ise Alman tesirleri görülüyor. Rus tesiri de, hele mabedlerde, göze çarpıyor. »umhuriyeil Malatya Belediyesinin nazarı dtkkatine ıBl}^ sutunrauı KANDEMtR yapılacak bir ziraî kalkınma plânı köylü aileyi ve onlardan toplanma köy grup manını hareket noktası olarak alacak scsyal veya organik olan ekonomik bünyeyi takviye için kurulacak teşkilâtı bu temel üstünde yükseltecektir. 8 Köy ekonomisini sevk ve idare ederken ilk sözü ona vermek, onu dinliyerek onun tabiî, içtimaî, iktısadî şartlarına göre müşterek bir çalışma nizamı kurmak lâzımdır. 9 Bu telâkkiye göre; ziraî plânm bütün terbiyevî, sıhhî, iktısadî esasları ül halinde ihtiva etmesi ve hepsinin köy etrafında ayni hedefe doğru müşterek maksadlarla ve muayyen bir kadro ile teveccüh etmesi icab eder. Ziraî teşkilât esastır. Öteki teşkilâj: onu takviye et mektedir ve etmelidir. 0 halde ziraî plân bir devlet plânıdır. Yani yalnız ziraatin teknik mevzulannı değil, bütün bir millî reforma sisteminin unsur ve şartlannı nefsinde toplar. Bu düşüncelere göre bugünkü devlet teşkilâtı içinde bir ziraî kalkınma plâ nının prensipleri şunlar olabilir: A Köylü ailenin istihsalini doğrudan doğruya artıracak hertürlü tedbirler Gene bu kanunun muvakkat madde 1 Çiftçi sınıfı millî ekonominin te ön safa almacaktır. sine tevfikan kanunun mer'iyete girdiB Bu maksadm temini için köyle ği tarihte dava vekâleti ruhsatnamesi meli olduğundan devletin siyaseti için devlet arasmdaki iktısadî münasebetler ni haiz olanlar bes avukat bulunmıyan hareket noktası «köylü aile» dir. üç şekilde programlaşacaktır: yerlerde icrayi vekâlet edecekleri ci 2 Toprağa bağlı ve bir «ocak» 1 Doğrudan doğruya devlet tara hetle vilâyet merkezile kazalarda \'e kurmuş olan köylü ailelerin iktısadî makâlet yapmak istiven bu gibi dava venasile müstahsil hale gelmesi ziraî siya fından yapılacak işler. 2 Doğrudan doğruya köy tarafm killeri varsa öz ve soy adlarile taşı setin ilk ve aslî hedefidir. dıklan ruhsatname tarih ve numara 3 Bir köylü aile müstahsil hale dan yapılacak işler. lannı mübevyin bir listenin mahallî 3 Devlet ve köyün ortaklaşa yapagelmek için ya devlet elinin kendisine Adliye encümen ve heyetlerince tan uzanmasını bekler, yahud kendi mukad cakları işler. zim olunacaktır. Hazırlanacak olan bu C Bu işlerin nev'i ve miktarlarının liseler en kısa bir zamanda Adliye Vederatile başbaşa kalarak tabiat ve cemiyet şartlarile yalnızca mücadele halinde ve her üç kategoridca birisine girecekle kâletine gönderilecektir. bulunur. Birincisî devletçilik siyasetinin, rin tayin ve tesbiti için «iktısadî köy birAdliye Vekâleti bu listeleri tetkik ikleri» kurulacaktır. ikincisi liberal siyasetinin mevzuudur. edecek ve avukatlık kanununun mer'iBir nazariyeden değil, realitelerden veti tarihinden evvel barolann merkezTürkiyede köy davası dediğimiz millî hareket eden bu düşünceler rejim ideo lerini tavin edecektir. kalkınma hareketi bugün bir devlet meselesi olarak ve bir zaruret halinde önü ojisine, millî ekonomi şartlanna, devletmüze çıktığı için, burada devlet elinin çilik esaslanna göre hazırlanacak umumî Yüksek Muallim mektebî meköylü aileye kadar uzanması esasını ka bir köy kalkınma plânuun iskeletidir. zunları tayin edildiler Devlet ve köylü aile bu plânm iki kutbubul etmek lâzımdır. Maarif Vekâleti, Yüksek Muallim Köyün mevkiini ve ehemmiyetini çok dur. Her iki kutub arasmdaki tul ve arz mektebinin eylul devresinde mezun oince hesabhyarak bir ziraî kalkınma plâ daireleri kalkınma hareketinin türlü saf lan genclerin tayinlerini yapmıştır. nının esaslarını muhitten merkeze, köy halannı ve tecellilerini gösterecektir. Oktay Aslanaya Konya lisesine, EnBöyle düşünülünce, köy kalkınma plâ ver Karay Kars lisesine, Yahya Pehli den devlete ve aşağıdan yukarıya doğru gelen bir istikamete göre tesbit etmeli nmı çizmeğe başlarken doğruca köylü van Afyon lisesine, Nezihe Yalkın Es aileye inmenin ilmî ve pratik bir zaruret kişehir lisesine, Sadriye Gökdel Kay dir. olduğu derhal kabul olunacaktır. seri lisesine, Ali Gündüz Kastamomı 4 Köylülüğün karakterini tarihî Mahallî plân çizerken şu mevzulan lisesine, Davud Akpınar Kars lisesine, tekâmülümüzde ıstıfacı bir rol oynıyan Cahid Piyal Gazianteb lisesine, Servet ve hayatın devamı için birinci şart olan tetkik edeceğiz: 1 Muayyen bir köyde muayyen Akdoğan Adana erkek lisesine, Râna insiyakî hareketlere benzer. Önsü Edirne erkek öğretmen okuluna, Bu karakterin takviyesi ziraî siyasetin bir ailenin ekonomik bünyesi. Nevzad Tanalp Balıkesir lisesine, Said 2 Bir veya birkaç rip aileden top Pekin Diyarbakır lisesine, Esad Ankamihveridir. Gıda temini muhafazai nefs, nev'in lanma muayyen bir köyün ekonomik ra lisesine, Salih Çetiner Erzuruma, Eçoğalması gibi insiyaklar birer psikolojik bünyesi. buzer Berksoy Kars lisesine, Enis Er3 Muayyen tip köylerin bulundu d k Malatya lisesine, Yakub Ülken Efaktör halinde millî bünyede türlü tezadirne erkek öğretmen okuluna, Nadire hürler gösterdiğinden ziraî plânm kadro ğu bir mıntakanın ekonomik bünyesi. 4 Bu bünyelerin hususî ve umumî Üngör tzmir kız lisesine. Zeynetf Beysunu bunlar kurar. Yani psikolojık un surlar millî ekonominin ve ziraî piânm ekonomik ihtiyacları ve eldeki vasıtaları. doğan Ankara kız lisesine. hareket noktasını teskil ederler. 5 Ailenin ve köyün yalnız başları5 Bu suretle, köylü pfikolojisi ya na başarabilecekleri işlerin nevileri. birlik mıntakası iktısadî köy birliği 6 Aile ve köyle devletin ortaklaşa köy köylü aile. hud daha geniş ifade i!e psikolojik armller, tarihî amillerle birlikte dıkkate alın yapabilecekleri işlerin nevileri. Bu şemadan birşey anlaşıldı mı bil 7 Devletin başaracagı işlerin ne mak sartile milLî ekonominin diğer unsurmem. Oyleyse hep birlikte tetkik edelim. ları da bu telâkkive sbre siîtemlesirler. vileri. Mahallî plânın temel olduğunu söyleGörülüyor ki plânm sahası gittikçe 6 Ziraî siyasetle asıl olan sosyal miştim; köylü ailenin ekonomik plânda unsur ve şartlardır. Teknik sartlar bu mahallilikten çıkarak devlete kadar yük hareket noktası olduğu görüldü. sosyal unsurlara göre sevk ve idare o!u seliyor. Devlet plânı da bu mahalli im Sıra köye geldi. Fakat köyden sonra kân ve şartlara göre daha umumî esasnur. semada şu kelimeler okunuyor: «İktısadî 7 Böylece köy ekonomisinin tatıK ları ihtiva edecektir. kövler birliği». Böyle bir plânın şeması; bir müsellesin ve sosval karakterini e;as almak şartile Işte bunu da izah etmek lâzımdır. zirvesinden kaidesine gitmek suretile, *] Diğer yazılar 13 ve 17 birinciteşrin Salâhaddin Kandemir sövle sırava konulabiür: Devlet plânı tarihli nüshalarırmzda çıkmıştır.] Sofyada geçirdiğim üç gün içinde epey intıbalar aldığımı söylmekten geri dur mıyacağım* Benim gibi gencliğinin en olgun yıllarını Makedonyada geçirmiş, elinde silâh Bulgar çetelerile bir kaç defa çarpışmış, bir çok yıllann kerem ve serdi içinde insanların her türlü zâflarını göre göre müsamahanın manasını anlamış biri için bugünün Bulgarlannı anlamak pek de zor olmasa gerektir. Her millet gibi Bulgarlann da meziyetleri var, kusurlan var. Bu kusurlar, daha ziyade, münevver dediklerimizde toplanmış gibidir. Bulgar milleti, yıllardanberi, bu münevver zümrenin çarpışan ih tirasları içinde, kendini dinlemeğe vakit bulamamıştır. Bulgaristanı yaratan amiller ne olursa olsun, Bulgar millî vicdanını yaratan ve yaşatan kilisedir. Kilise, dediğim siyasal ihtiraslara kapılmadan çalışabilseydi, Bulgarlan şimdikinden daha ileriye götürebilirdi. Bizim, Bulgarlar hakkındaki düşünce ve duygulanmız objektif olmalıydı. Asırlarca birlikte yaşadığımız halde onlan, ya dinî veya tahakkümî bir gözlük altmdan gördük. Tabiatile Bulgar ruhuna hulul edemedik; çünkü onlan olduklan gibi görmeği beceremedik. Onlar da bizi çokluk esir milletlere has bir içine çekilme ve hınçla telâkki ettiler. Bugün içlerinden iyi görenleri, Bizanslılardan din aldılarsa, Türklerden de bir çok medenî vasıflar aldıklannı söylüyorlar. Bulgar manevî saltanatının, Türkler zamanında, Karadenizden Uhri gölüne, Bulgar iktısadmın Tunadan Basra körfezine kadar uzandığını hatırlatan, fakat gencliğüıde ihtilâl komitelerine iştirak ederek Osmanlı imparatorluğu aleyhinde çalışan ve bu hatasını bugün samimiyetle itiraf eden dostum, Türklerle Bulgarlar arasmdaki duygu ve menfaat birliğine inanıyor. Sofyada geçirdiğim günler, Münih anlaşmasının müzakerelerine rasladı. Önce de yazdığım gibi, Bulgarlar muhakkak bir harb heyecanmı duymakla beraber, ne işlerinden, ne eğlencelerinden birşey feda ettiler. Akşamlan büyük caddeler, neşeli bir halk ile, insan akuıtısı şeklinde güle konuşa geziyordu. Sinemalar dolup boşalıyordu. Sokaklarda, sosyal şartları ne olursa olsun, herkes temiz giyinmiş bulunuyordu. Yüksek tuvaletler yanında mütevazı elbiseler, temizliklerile göze çarpıyordu. Herkes nereden ve nasıl yürüyeceğini biliyordu. Disiplinli bir halk içinde bulunduğunuzu hissediyordunuz. Bütün Sofyayı, şöyle kuşbakışı, göre medim: Yakında bir tepe yok; yüksek bir kuleye çıkıp da görebilmeli. Böyle olmayınca şehrin büyüklüğü ve genişliği hakkmda bir fikir edinemiyorsunuz. Halbuki bugün Sofya nüfusunun üç yüz elli bin kişi olduğunu söylüyorlar. Bir hükumet merkezi için az mı diyeceksiniz? Bunun sebebini Bulgar köylüsünün şehirlere akın etmek istememesinde aramalıdır. Bulgar köylüsü, köyüne bağlıdır ve Bulgar milletinin kuvvetlerinden birini bu hususiyet teşkil eder. Toprak, baştanbaşa, ziraate salih; dağ köyleri bile pek şehre inmek istemiyor, hayatlarını kazanmak için ta Amerikaya kadar gitmekten çe kinmiyorlar. Bulgaristanın bugünkü nüfusu beş buçuk milyon kadardır. Bir Atina gazetesine zöre Bulgaristanda evlenmede ve ço cuk doğumunda göze çarpacak bir artıklık yoktur: buna karşı ölüm nisbeti az dir. Bu nisbet azlığı sağlık şartlarının tamamile temin ed'lmiş olmasırdan değil, tasyon neticesinde kızın tedavisi kendi üstüne kaldı. Arada sırada gene buluşa rak vaziyeti inceliyeceklerdı. Nafiz annesini hastanın başına bırakarak, ona aid esaslı bir şekilde bilgi edinmek için valizini karıştırmağa başladı. Çantanın içinde bir genc kıza lâzım olan ufak tefek eşya arasmda küçük bir de paket vardı. Doktor Nafiz, bir hayli tereddüdden sonra paketin iplerini acmağa koyuldu. Birkaç resim, birkaç mektub, bir de koyu yesi! kaplı defterle karşılaştı. Tanımadığı bir kıza aid herhangi birşeyi karıştırmak, öğrenmek doğru mu idi? Defterin içinde bu zavallı hastanın kalbine aid herhangi bir sır saklı ise? İnsanlık duygularile, vazife mes'uliyeti yüreğinde birhayli çarpıştıktan sonra kararını verdi. Kıza yardım edebilmek, bu karışık günlerde herhangi bir çirkinliğe meydan vermeden evinde alıkoymak için onu tanıması lâzıtndı. Aradaki meçhul perdenin sıynlmasına çalışmak zarurî gibi görünüyordu. Mektublan okumağa başladı: «Sevgili Serab. «Balıkesire döndüğün zaman beni bulamıyacaksın çocuğum. Çünkü bugün kendi işlerimden daha mühim şeylere giriş mek saati çalmış bulunuyor. Birkaç arka Malatyadaki okuyucularımızdan biri yazıyor: «Pötürge ile Malatya arasmda posta seferlerini yapan «Malatya 68» numaralı, Kirkor namında birlne aid 2000 liraya aImmış harab bir kamyon vardır. HalbuM Malatya Pötürge yolu baştanbaşa uçu rumlarla çevrilmiş, adım başında dönemeç bulunan çok tehlikeli bir yoldur. Bu yolda seyahat edenlerin selâmeti namına böyle kırık dökük bir kamyonun sefer yapması doğru değildir. Hatta bu kamyon düz yolda bile çalışmasına müsaade edilmesi caiz olmıyan bir ölüm arabasıdır. Muhterem gazeteniz vasıtasile Pötürge ve Malatya belediyelerinin nazarı dikkatini celbetmek isterim^ Ziraî aletler fabrikası Hükumet, Ankarada bütün memleket ihtiyacını karşılıyacak kabıliyette bü yük bir ziraat aletleri fabrikası kurmı ya karar vermiştir. Bu fabrika yurdun ihtiyacı olan pulluk, tırmık ve diğer bütün ziraat aletlerini imal edecektir. Bu fabrikamn inşası için tetkikler bitirılmi^tir. Önümüzdeki dört sene iç:nde fabrika tam randımanla i§e baş lamış bulunacaktır. Grandük Kirilin cenaze merasimi Koburg 18 (a.a.) Eomanof hanedanının reisi Grandük Kiril'in cenaze meBulgarlar, krallarını çok seviyorlar. rasimi, birçok Alman ve ecnebi hane Majeste Boris, halktan ayrılmaz, çarşıda danlan erkânımn huzurüe saat 11 de yapılmıştır. gezer, köylere gider. Köylülerle konuşur, hasbıhal eder. Bir Bulgar anlattı: Kral bir gün ava gider. Bir köyde karnını doyurmak ister. Yaşlı bir kadm görür, ondan yiyecek ister. Kadın bilmediği bu kibar misafiri iltifatla karşılar, nesi varsa çıkarır, verir. Domuz eti yiyip yemiyeceğini sorar. Kral gülerek yiyeceğini bildi rir. Kadmdan çok memnun kalır, veda eder, aynlır. Birkaç gün sonra saraydan bir davetname alır; Sofyaya varıp Kralm huzuruna çıkınca misafirinin kim olduğunu o vakit anlar. Bu kadar popüler olan kralm halkça ve orduca sevilmesini tabiî görmelidir. • •••••••••«••••••••••••(••••••^•••••••••••••••••••a İ Kadın ve moda I Bulgaristanda siyasal partilerin oynadıkları rol malumdur; şimdi bu partiler, siyasal sahadan çekilmişlerdir; Bulgarlar da rahata ve sükuna kavuşmuşlardır. Kendi işlerile uğraşanların partilerden kurtulmalarını 3evincle karşıladıklarını gördüm. Köylü gibi toprağında işlemi yen, ticaretle veya müsmir bir işle uğraş mıyan parazitler ki onlara münevver deniyor siyasetten başka yapacak iş bulamadıkları için partilere vücud vermişler; memleketin hayrını partizanlıkta göster meğe çalışmışlar. Şimdi fırsat elvermediği için partizanlık yapamıyor, hükumet kapısında bir iş bulmak ümidinden kurtula mıyorlar. Pariste bu sene kürk pelerinler çok rağbettedir. Resimde gayet şık tilki pelerinlerle birlikte solda kürk tezyinatlı, sağda förtden gayet orijinal iki şapka görüyorsunuz. Eldeki çantalar podösüedden ve dört köşedir. Kendi renklerinde kumaş parçalarile dört cepheden Meşrutiyet tarihinin bizde kaydettiği bağlanmıştır. Bizim eski bohçaları ha iki partinin, İttihad ve Terakki ile Hür tırlatır bir sekildedir. riyet ve îtilâfın mücadelelerinden memleketin ne zararlar çektiğini acı acı hatırla büyük zararlarmdan kurtuîmuş olmağı rız. Serbest fırka kurulduğu vakit ona bir cana minnet biliyor ve memleketlerinin idealin sahibi olanlar değil, herhangi bir refahma çalışıyorlar. Bulgar toprağının suretle menfaatleri bozulanlar, iş ve güç bir kanşında gözümüz olmadığı, Bulgarbulamıyarak gayrimemnun kalanlar koş larla iyi komşu ve iyi dost olarak yaşa tular. Hayır, memleketin hakikî ihtiyac maktan başka birşey istemediğimiz için, larından değıl de, gayrimemnunların ve barış ve iş içinde yaşamalarını isteriz. Bu işsizlerin infialinden veya ihtiraslardan duygunun, onların kalbinde de karşılıklı doğan partilerin hayat hakkı yoktur ve ol bir yer tutması çok hoşumuza gidecektir. mamalıdır. iki mılletin bilginleri, san'atkârları, gencPanilerin sosyal smıf tezad'anrdan leri, arasmda kültürel ve ekonomik temasdoğdu^u yerlerde bile, en güç zamaVar ^ n yaıafmak ve bu münasebetleri kuv da, işbaşında bulunan hükumetin, ne bü vetl?nc!irmek lâzımdır. Yersiz ihtiraslar yük güçlüklerle çarpıştığını görüyoruz. vc manasız mücadtleler, komşuları birbiBiz, hâdiselerin zarureti ve Atatürkün rinden daima şüpheye düşürür ve bskleprestijile tek partiliyiz, bundan ötürü de nen dostîuk hiçbir vakit cic'dî oîarak teeasüs etmez, yat'k değil mi> rahat ve bahtiyarız. İ'te Bulsarlar da parti mücadelelerinin daşımla düşman akınını durdurmak, memleketİTiize kadar saldırmalarını önlenıek için çete teşkil etmeğe calısıyorum. Memleketi müdafaa edeceğiz. Tutacağjmız yolun, pek de errin birşey olduğunu iddia edemiyeceğim. Fakat eli kolu bağh ya?amaktan, bir esir hayatınm yüz kızartıcı icablanna boyun eğmektense ölmek elbet daha iyi. Sana biraz para yolladım. Mektebini bitirmek üzeresin. Müdür bey kolayını bulup seni rahatça buraya ulaştıracaktır. Tayin edildiğin zaman mekteb işlerini eline alarak kuvvetle başaracağma ınanı yorum. Elim değerse ve gönderecek e min bir vasıta bulursam sana gene yazarım yavrum. Tannya emanet ediy.orum seni. Şimdilik müstakil bir vatan yok ki, ona emanetsin diyeyim. Cesaretini, neş'eni kat'iyyen kaybetme Serab. Herşeye rağmen geleceğe umudla bak. tyi günlerimiz ileridedir. Kurtulmaz ve kurtaramazsak öleceğiz. Ölüm de her an bizi bekliyen bir âkıbet. Er veya geç gelişinde hiçbir fark ve kıymet yoktur. Gözlerini öper, seni hasretle bağrıma basarım yavrum.» Baban: Osman Miifid «Serab, Bir savaş meydanında kül olmaması i KÂZİM NAMİ DURU çin hayatının büyük ve içli hikâyesini taşıyan defteri sana yolluyorum. Kalbim senm1» beraberdir. Içimde vatan aşkile, senin tenrz ?evgini başbaşa yürüterek ilcri atılıyorum. Düşman nekadar zorlu olursa olsun varlığımı tutuşturan bu kudretkri kökünden söküp aiamıyacakhr. Biz muvaffak olacağız. Belki çoğumuz öleceğiz. Fakat eserimiz yaşıyacak ve eserimiz bir gün bütün dünyanın gözü önünde eşsizliğıni ispat edecek. Yurdunu seven, geçmişi binbir kahramanlık destanile dıllerde dolaşan, çok eski zamanlarda kuvveli dünyayı ürküten Türk ne hastadır, ne de öMü. O yaşadığını kabul ettırecek. Sağlıkla kal yavrum.» «Kızım, Baban: Osman Miifid Tefr ka : 3 ATEŞTEN DAMLA Yazan: MÜKERREM KÂMtL SU Ihtiyar kadın, çiftliğin talihsiz hanımına karşı derın bir sevgi ve saygı duymakta idi. Adamlarını, yakınında yaşı yanlan bir bakışile ürkülen Rıza Bey, muhitinde nasıl bir nefret ve ürküntü yarattise, nazh, narin bir îstanbul kızı olan kansı da o nisbette sevgi ve saygı toplamıştı. Ahmedin babasmdan korkan çiftlik ve yakın köyler halkı, annesine iba deti andıran bir sevgile bağlanmışlardı. Nafiz, adımlah şaşırmadan küçük evin kargılardan yapılmış kapısından geçti. Hanife hala, ayak seslerini duyar duy maz eşikte göründü. Onu da Ahmed gibi güler yüzle karşıladı. Odaya girdiler. Ocaktaki ateş, kurşunî pelerinine bürünmüş, şamdanda yanan mum, varlığım eriten ateşin kudreti önünde gözyaşı döke döke tükenmeğe yüz tutmuştu. Sarışın kız, tninder üstünde hâlâ baygın yatıyordu. Saçlarından yaseminle karışık limon kokusu yayılıyordu. Doktor çantasını açarak hazırlandı. Genc kızın muayenesi bittikten sonra kendi kendine konuşur gibi: Yaşıyor, dedi. Kurtulsa bile sakat kalmasmdan korkulur. Yaşlı kadın bütün dikkatile Nafize bakıyor, mırıltı halinde söylediklerini anlatnadığı için şaşkm şaşkın duruyordu. Kızın üstüne battaniyeyi çektikten sonra ellerini yıkamak için ayağa kalkan doktora: Oğul nedir bu kızcağızın hastalığı, diye sordu. Nesi var böyle? Geldi geleli ağız dil vermeden yatıyor. Oldukça zorlu bir kaza geçirdiği anlaşılıyor hala. Başı bir tarafa kuvvetle çarpmış. Böyle hızlı vuruşların çok defa fena tesirleri olur. Yaşlı kadın uzun senelerden aldığı denemelerle: Akılcığına birşey olmasm oğul, dedi. Pek de güzel, pek de genc yavrucuk! E, orası şimdilik belli olmaz. Tedavi edeceğiz. Bakalım ateşi çabuk mu inecek, yoksa yükselecek mi?. Hanife hala, doktora sütlü kahve pişirmek için fincan sepetini karıştırmağa başladı. Nafiz, bakışlarını genc kızm yüzünde dolaştırarak Ahmedi düşündü. Aynlacakları dakikada kıvırcık kalpağı al tında çatılmış kaşlan, acı ile kararan bakışları ve yüzünü saran korkunc mana ile nekadar muhteşem görünüyordu. Atının üstünde dururken canlı bir heykel gibi insana hayranhk veriyordu. Gecenin ka ranlığına dalan genc Kuvayı Milliyecinin arkasından uzun uzun bakmıştı. Ceylâmn yeleleri aydmlık yollarda çabuk çabuk belirip kaybolan gölgeler yapıyordu. Kendisini bekliyen meçhul âkıbete doğru hızla atılan süvari, hiç de ölümden korkar görünmüyordu. Ahmed kızın kim olduğunu söyleme mişti. Çünkü bunu o da bilmiyordu. Babasile arası açık olduğu için çiftliğe götürememişti. Fakat kızın hali ağırca oldu ğundan köyde bakılamazdı. Doktor, ne yapacağını, ne suretle hareket edeceğini düşünüyordu. Sabahleyin erkenden bir araba buldurarak hastasını yerleştirdi. Mümkün olduğu kadar sarsıltnamasına dikkat ederek genc kızı kendi evine getirdi. Annesile beraber ona temiz bir yatak hazırladıktan sonra doktor arkadaşlarını görmek üzere sokağa çıkh. Konsüi Düşmanın her yandan sardığı, yer yer paylaşmak için hazırlandığı yurdda bütün yürekler yas içinde inliyor. Padişah sarayında keyfeder, düşmanlar en genî? ] bir fırsat karşısında iştahının bütün taşkınlığile işe başlarken kurtuluşu değil, ar. tık yok oluşu şahsında görmeğe başladik ; ları kukladan yüz çevirenlerin sayısı günden güne artıyor. (Arkast var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: