13 Ocak 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9

13 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Ikincikântm 1939 CUMHURİYET 1 e FAYDAU Mağara çocuğu [Geçen defalar çthan kısuaların hulâsası: Zamanımızdan yir*m beş bin yıl gerideyiz. Ecdadımız, henüz mağaralarda ı/a^ıı/or/ar. Menderes vadhindtki bir kabile halkmdan Kreho hrrnnde genc bir çocukla Tenere admda genc bir kız cioardaki derede balık tutmaıja gidiıiorlar. Dbnerken akşam oluyor, haoa karanuor. ] Oturduklan mağaralarm bulunduklan yere yaklaştıklan zaman tek tük hemcinslerine tesadüf etmeğe başladılar. Iri yan bir adam büyük bir geyiğin cesedini güçlükle sürümeğe cahşıyordu. Güneşin battığı taraflarda hâlâ aydınlığını muhafaza eden gök parçasma doğru sayısız kargalardan mürekkeb katarlar uçuşuyor, kenarda bir tilki, kaçan bir tavşanın izini kovahyor, çaLların arasmda bir takım acaib sesli kuslar ötü'üyor, ormanın derinliklerinden b' kurd acı feryadlarla dişisini cağınyordu. Kreho şairleşti. Biraz sonra ay çıkacak, gece ne eüzel olacak .. Ne yazık ki Kreho ile Tenere o zaman dışanda bulunmıyacaklar!. T a m bu sırada aksamın sükunetini yırtan bir inleme isitildi. Bu ses soldaki çalılıkların arasmdan geliyordu. Kreho: Bu ne? Dive sordu ve dikkajle dinledi. înlemeyi tekrar isitti. Bir insan sesine benziyor, gidip bakayım. Ben korkanm... Korkacak ne var... Elimde zıpkmım, belimde bıcagım, omuzumda baltam mı vok... Belki de bu büyük magaralar diyarının insanlarından biridir! Kreho çalıları ayırarak ileriledi. Bir hamlede atlayıp gecmek istediği büyük bir herde$in icerisiide boylu boyuna, gayet büvük cüs«eli bir adamın yatmakta olduğunu gördü. Cansız bir cesed gibi har=k<*f"z duruyor, yüzünden kanlar akıyordu. Kreho: Bu, bizim kabileden biri değil! dedi. • Iki cocuk yabancıyı hayretle temasa ettüer. Simdiye kadar bu derece iri boylu bir in=an görmemi^erdi. Fakat şaştıklan sade bovu d»ğildi. Her şeysi bam başka id*. S^clan kurumuş vaprak renginde idı. Uzatıhp bir hayvan kuyruğu gibi geriye atılmı^tı. Gözlerinin rengi açıkhk \e =afl k itfbarile bir su kayna&ını andinyordu. DerH çok beyazdı ve iizerinde altm gölseleri gibi benekler vardı Gö5=ünü b'"r avı postu örtüvordu. Omuz başlan tamamüe açıktı. Behni \e kalçalarını ise ince nebat lifîerinden örülmüş bir ce«id e'eklik kaplıyordu. • HIIIIIIIIIIIIIIII1I1 î dili dört tane olan memleket Size bir bilmece sorulur gibi §u sual sonılsa: Bilin bakalım, resmî dili dort tane olan ve bütün resmî vesikaları bu dört dılde yazılan memleket neresi dir? Cevab vermekte epeyi müskülât çekersiniz sanınm. Fakat o kadar fazla tereddüd ve düşün ceye duşmeyin, bu memleket pek uzakta değıldır. Avrupadadır. îsviçre a canım!.. Amma siz diyeceksiniz ki, biz orada fransızca, almanca, italyanca gibi üç resmî dıl olduğunu biliyorduk. Dördüncüsü nedir? Dördüncüsü retoroman denilen bir dildir ki şark taraflannda 600 bin İsviçrelı tarafından komışulur. Bu lisan, Ren civarında tuhaf bir şive ile konuşulan almanca ile lâtincenin ka rışmasmdan vücude gelmi^tir. MCMLCkCTL»»C ' ÇOCUKLAR. jmerakh $eyler] ömrünün 50 senesi hapisanede geçen adam Alışmış, kudurmuştan betermiş derler. Kurdla köpeğin hıkâyesi de malum.. Köpeğin esarete âşık olmasma mukabîl K kurd açlık ve soğuk içerisinde can vermeği bir kapıya kul olmayı tercih eder. Adam onlan görünce güçlükle kalkıp olduğu yerde oturdu. Sağ ayağını ve başını göstererek anlamadıklan bir dilde birşeyler söyledi. Fakat çocuklar bumrn mânasını anlamakta gecikmediler. Yarah idi, ach, susuzdu. Kaba hareketlerine rağmen korkunc bir mahluk değildi. Kreho hendeğe indi ve balıklardan bir tanesini ona uzath, adam balığı kaptı ve derhal çığneyip yuttu. Bir, bir daha... Iki çocuk yaralıyı küçük bir kaynağın basına kadar götürdüler. Adam suyu içerken Tenere da onun yaralannı yıkadı. Kreho'ya dayanan yabancı, iri vücudile cok büyük bir müskülât içinde yürüyebiliyordu. Tenere de bahklan ve yabancmın eşyasmı, silâhlarım yüklenmiş, arkalanndan geliyordu. Büvük mağaralara doğru yol alıyorlardı. Yuvarlak ve san renkli ayın solgun rçıkları altmda gölgeleri tam çalıhklara kadar uzanıp gidiyordu. Mağaralann b'nünde, yakılmış olan büyük ateş küm«leri etrafa daman, alev ve çıtırdı saçarak hanl hanl yanıyorlardı. Biribirine çatılmış üç ince ve uzun taş sütunun üzerine konulmus taş kazanlarm icîndeki yabani öküz budlanndan havaya ağır kokular yükseliyordu. Diğer bir kısım kazanlarda ise geyik etleri, at kestaneleri ve lezzetli ağac kökleri kaynayorlardı. Bu işlerle meşgul olanlar hep kadınlardı. Erkekler, üstlerinde kazıan bulunmıyan ateslerin etrafında oturmuşlar, konuşuyorlardı. Avcılar, gündüzün başlarından geçen maceraları ballandıra ballandıra anlatıyorlar, ihtiyarlar, başlarım sallıyrak, çocuklar gözlerini kırpıştırarak bu hikâveleri hayret ve takdirle dinîiyorlardı. Cok yorgun olan erkekler ise mağara kap'lannın önünde sırt üstü uzanmıslardı. Pek nadir olarak konuşuvorlar, arasıra tek kelimeli cümleler teati edıyorlardı. Ateş'etin parlatt'ğı yere Kreho ve Tenere ile birhkte iri vücudlü muharib de girince çocuklar ve kadmlar birer çığ'ık kopardılar, ihtiyarlar yerlerinde sallandılar, delikanlılar ise birden fırlayarak »i'âhlarına davrandılar. Fakat Kreho ile Tenere tezelden başlarından • " 1 hâdis^vi anlaHılar. Yorgun yabancı h^'iz ve mecalsiz bir kapanın ü«tüne cöktü. Yüzünde büyük bir teessürle b'rlikte hudud<uz bir lâkaydi ve tevekkül ^"Vmuyordu. * * * Güneş gazlerden mürekkebmiş! Amerikan âlim lerinden birçoğu nun «güneş» hak kında çıkardıkları bir kıtabda okun duğuna göre, bize zıya membaı olan bu yıldızın vücudü arzımızın veya diğer yıldızlann ci simlerı sert maddelerden mürekkeb değilmiş. Gaz halinde sayısız atomlardan teşekkül ediyormuş ve her atomun etrafmda mütemadiyen elektron denilen diğer bir gaz kütlesi dönüyormuş. Bundan çıkarılan neticeye göre nasıl güneşin etrafında birçpk t sevjareler dönerek «güneş manzumesü denilen heyetı vücude getiriyorlarsa, gün«şiıv içinde de gene böyle bir manzume faaîiyette imiş. Biz burada bahar havalan geçirirken şimal memleketlerinde de kar safalan yapılıyor, herkes kendi bahtına! Bilmeceyi çözenler Fredric Day ismindeki bir İngılız ser serisi de hapisaneye alışmış. 18 yaşın < » danberi tam 37 suçla mahkum olmuş ve o zamandan itıbaren hayatınm 68 yaşına kadar geçen 50 senesini hapisanede geçirmiştir. Bu arada yalnız üç a^hürriyetin tadını tatmış, fakat o türlü; yaşayıştan kat'iyyen memnun olmamış. mütemadiyen karakollarda ve mahkeme kapılannda dolaşarak nihayet hapi* saneyi boylamayı ömrünü serbest ge « çirmeğe tercih etmiştrr. Ya zevk ve alışkanlık, yahut da çalışmadan yaşamak isteme meselesi!.. KOYUNLAR Anahtar oyunu Oyuncular bir masanın etrafında, yahut da yerde bir daire teşkıl etmek ü.zere otururlar. Ba§ oyımcu yanındakine bir îinahtar verir ve: îşte, der, kırk haramiler sarajanm anahtarı! Anahtar bütün oyuncuların elinden geçer ve her oyuncu ayni cümleyi tek« rar eder. İkinci devrede baş oyuncıl gene anahtarı arkadaşma verir ve cümleyi uzatır: îşte kırk haramilerin sarayının anahtarının ipi! Üçüncü devrede daha uzatır: İşte kırk haramilerin sarayının anahtarının ipini koparan fare!. Dördüncüde: İşte kırk haramilerin sarayının anahtarmm ipmi koparan fareyi tutaa kedi. ] Beşincide: \ İşte kırk haramilerin sarayının anahtarınm ipini koparan fareyi tutan kediyi ısıran köpek!. • r Altıncıda: | İşte kırk haramilerin sarayının anahtannın ipini koparan fareyi tutan kediyi ısıran köpeği yiyen kurd!. Ve isterse daha uzatır. Hangi oyuncu bu cümlelerden birıni beceremez ve yahud mütereddidane söylerse o>aından çıkar. En sona kalanlar partiyi kazan mış olurlar. yaşı.. 'nrçok âlimler, dünamızın kaç sene Jenberi mevcud ol"iuğuna dair tet viklere gırişmişler, ıu çetin işi hakıka3 mümkün olduğu kadar yakın bir surette halletmeğe çalışmışlardır. Muhtelif bilgiçlerm mütalealarının hepsi gözden geçirılerek yapılan son hesaba göre dünyamız tam 3 milyar yaşmdadır. Arzın üzerinde canlı mahlukların, bilhassa insanlann peyda oluşu ise ancak 10 milyon seneye baliğ olmaktadır. Aradaki iki milyar dokuz vüz doksan milyon sene dünya nın soğuyup kabu^unun üstünde su, hava, toprak, nebatlar ve sairenin hu•^ule ^elırıesile gemistir Bu müthis rakamlar karsısmda b'zim ömrümüzün kısalı&ını bir Bilmeceyi doğru çözenlerden bize fotoğraf gönderenlerin resimlerini bas mıya devam ediyoruz. Fakat burada resmi çıkmak mutlaka hedıye kazanmış olmaklığa delâlet etmez. Mükâfat ka zananların ismi her aym ilk haftasnda neşrolunan büyük listeye yazılır. Soldan sağa sra ile: 1 Beşiktaş Valideçeşmesi Maçkameydanı sokağı 11 No. da Asiye Yetgır. 2 îstanbul 24 üncü ilk okul 778 Bülend Besbelli. 3 Tekırdağ Tralya oteli sahibinin oğlu Cevdet Altuğ. 4 Gedikpaşa mahallesi 20 No. da Fevzi ÖŞüt 5 Kızıltoprak Çiftehavuzlar Hazırcerab saka&ı Selim Ye^em. 6 Havdarpa«a lisesi 7^6 Coskun 7 Üsküdar Divıtcüer Salı sokağı 20 No. da Hüsrev Uluksar. 8 Aksaray Horhor caddesi 140 No. da M. Türkkent. 9 Sen Mişel okulu Henri Manas. 10 4 uncü ilk okul Aleksandr Saykovsky. 11 Bursa kız öğretmen okulu 656 Nurinnisa Okan. 12 İstanbul Merkez kumandan mülhakı binbaşı Etem oğlu Lâmi Önder. 13 Bursa Zafer mevdanı Cumhurivet caddesi 185 No da Arif İnan. 14 Karacabey ilk okulu 479 Fey ziye. 15 Beyoğlu orta okulu 307 îhsan Ka^asu 16 Fenerbahçe Aktarma ambarı Ti'Tkân Aksov. 17 Yeşılköv posta, telgraf şefinin 18 İstanbul 16 ncı ilk okul Erdoğan Duru ncikânun bulmacasıj * • « • • • • • • • • • • • • ııııııııııııııııııtııııııııııınıııı Çocuk portreleri mesine mâni olmuyorlardı. Yabancı, ateşlerm sönmeden yanmasını temin ediyor, onlara lâzım olan odunları taşıyor, yemek pişirme husuîlarında da kadınlara yardımlarda bulunuyordu. Kabile halkbilhassa koca ağac gövdelerini mağaralann en uzak yerlerine kadar fütursuz sürüklemelerinden pek memnun oluyorIri yan yabancı Varnoş artık kabile lardı. Bu suretle kışhk odunları emin ve efrad'rdan sayılmaya başlamıştı. Sihir muntazam bir yerde saklanmış bulunubaz doktor onu tedavi ederek iyîlestir yordu. mis, genc ve kuvvetli bir bünyeye sahib Sonbahann bu çok serin sabahlarında olduau için kendısini çab^k tooarlamış, Varnoş derenm buz gibi sulannı deri kıreski kuvvetini yeniden iktisab etmişti. balar içine doldurarak bir ağac dalının iki Bütün kabile halkmın teveccüh ve itima tarafına asıp omuzunda en uzak yerlere dmı kazanmış olmasına rağmen reis o kadar taşıyordu. Geceleri yatmadan evna henüz silâhlarını iade etmemış ve ga vel de gene dereye gidıyor, vücudünü v« zalarda, avlarda askerî heyete refakat başmı suyun icine sokup mükemmelen etmesi için müsaade vermemişti. Fakat yıkanıyordu. Taraça gibi yüksek yerdert o memnuniyetsizlik gösterrrtyordu. Sa ihtiyarlar ve çocuklar Varnoş'u takdirlerrı yüzünün üstündeki iri gözlerinde dai le temaşa ediyorlardı. Kreho: ma herkese karşı muhabbet ve samimi Varnoş, bir yabani öküz kadar yet ısıklan parhyordu. Çünkü o, biliyor kuvvetli ve sağlamdır, hiçbir şeyden kordu ki âdet ve an'ane böyledir. Diğer bir kusu yoktur! diye bağınyordu. Dev akabile tarafından ele geçirilen yabancılar dam sallana sallana ortalanrtdan geçero kabile efradma bir müddet köle gibi ken ihtiyarlar başlannı sallıyarak: hizmet etmek mecburiyetindedir. Ne za Dört insana bedel bu kahramana man muharib ve avcı sıfatma lâyık gö reis artık silâhlarını iade etmeli ve bizim rülür o rütbeye terfi ederse ancak o zaman ötekilerle müîavi hakka malik olur. Büyük mağaralar halkı senelerdenberi komşu kabilelerle iyi geçindikleri, sulh ve sükun içerisinde yaşadıklan için Varnoş'a kat'iyyen fena muamele etmiyorlar, onun kısmen ve bir adam gibi hareket etkardeşimiz olduğunu tasdik eylemelidir Çünkü o da avcılarla birlikte ava gidecek olursa muhakkak ki avlanan hayvanlar çoğlacak, kabile hem gıda, hem de elbise sıkıntısından kurtulacakl Diye düşünüyorlardı. Arkası gelecek dcf< YAZISIZ HİKÂYE • • • • • = 12 = n 12 ı2 <Z Yukarıda gördüğünüz dokuz zarı dokuz boş göze o suretle yerleştirmiz ki, soldan sağa ve yukarıdan aşağıya her sıranın yekunu yanlarmdaki rakamlar olsun. Yalnız dikkat edeceğiniz nokta ayni sayıyı gösteren zarlarm bir sırada bulunmamalannı temin etmektir. Boş hanelere zarlann sayılarını ışaref ettikten sonra o kısmı kesıp ikincıkâ • nun sonuna kadar «Cumhuriyet Gazetesi Çocuk Sahifesı>*adresine gönderin^z. Bu bilmeceyi doğru çözenlerden birın cıye beş lıra, ikincıye ıkı lıra, üçüncüye münasib bir hediye verilecek ve dığer yüz kişiye güzel mükâfatlar dağıtıla caktır. Cevabların zamanında gönderilmesi lâzımdır. Geç kalanlar müsabakaya giremezler. Kaya Sayar

Bu sayıdan diğer sayfalar: