9 Temmuz 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

9 Temmuz 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Temmuz 1939 CUMHURİYET Fransada siyasî partiler: 9 r Iktısadî hareketler Amerika anlaşmasının neticesi Birleşik Amerika ile yeni yapılan ticaret anlaşmasımn neticesinden gerek ih racat, gerekse ithalât tacirleri memnun görünmüyor. Hulâsatan Amerika ile olan anlaşma iyi işlemiyor, diyebiliriz. İhracat tacirleri, Birleşik devletler tacirlerüe düzgün münasebatı el'an tesis edememişlerdir. Eski vaziyet, yani Türkiye Amerika ticaretinin bir takım mutavassıt memleketler üzerinden cere yanı şekli hâlâ devam etmektedir. Tabiidir ki, bu vaziyet bir yoluna girecektir. Fakat ne zaman? Şimdilik bunu tayin etmek müşküldür. Tacirler yann mıntaka Ticaret müdürlüğünde bir toplantı yapacaklar ve bu yeni şekle intibak için yeni tedbirler araştıracaklardır. İthalât tacirleri de başka bir müşkül içindedirler. Birleşik devletler firmala nna verdikleri siparişleri karşılamak imkânını bulamamaktadırlar. Çünkü, sipariş bedellerini karşılıyacak döviz bulmak imkânsızdır. İhracattaki düzensizlik her şeyden evvel bu kısımda tesirini gösteriyor. Esasen şimdi, ihracat mevsiminde bulunmadığımız için Birleşik devletlerle olan anlaşmamızın müsaid şartlarından istifade ederek gümrük resmi tenzilâtı bulunan listedeki eşya dan getirtmek istiyen ithalâtçıların fazla döviz talebini karşılamağa imkân yoktur. Bu, bilhassa çekingen bulunan Amerikan firmalannm bu çekingenliğini arttırmaktadır. Bu şekilde Amerika sa nayi müesseselerine yapılıp da karşıla namamış siparişler mevcuddur. Fakat, ne de olsa bu vaziyetin geçici olduğuna şüphe yoktur. Nihayet ihracat işleri düzeldiği ve ihracat mevsimi başladığı zaman Amerikadan yapılacak ithalât bedelini karşılıyacak döviz elbette ki bulunacaktır. Bugün için, Amerika anlaşmasmm bahşettiği imkânlardan en ziyade istifade eden başta Almanya olduğu halde en ziyade mazhari müsaade memleket muamelesi gören yerlerden gelen eşyadır. Bunu da tabiî görmek lâzımdır. Her şeyin bir çaresi bulunacağı gibi, elbet bunun da bir çarei halli buluna caktır. Kralcılar ve Katolikler Aksiyon fransez hareketi Dreyfüs meselesinden doğmuş, kralcılık uğrunda bütiin kuvvetile çalışmaktan yılmamıştır ( Nakleden: Cevad Sadık J L'Action Française gündelik bir gazetedir; Leon Dode ile Şarl Moras'ın siyasi direktörlükleri altında çıkar. Aksiyon Fransez'in nasıl doğduğunu ve ne yapmak istediğini, bu doktrinin en şöhretli müdafii olan Şarl Moras'ın makalelerinden ve kitablanndaa hulâsatan çıkarıyoruz: «Aksiyon Fransez Dreyfüs meselesinden doğmuştur. Daha ilk günlerde, Fransız ordusuna müteveccih ve ecnebiler tarafından hazırlanmış bir suikasd karşısında bulunulduğu aşikârdı. Dreyfüs meselesini nefretle karşılıyanlar arasmda Mösyö Hanri Ojuva ile Mösyö Morls Püjo «Union pour l'action française» i tesis ettiler. 29 kânunuevvel 1898 de Eclair gazetesinde «l'Action française» serlevhalı bir mektub neşrediyorlardı. Bu mektubda, Fransayı cemiyet olarak yenibaştan tesis etmeyi, cumhuriyetçi ve serbesti taraftarı Fransayı, eski krallık rejiminde olduğu gibi, içeride organize ve dışarıda kuvvetli bir devlet haline getirmeyi teklif ediyorlardı. Ayni zamanda Patrie Française cemiyeti teşekkül ediyordu. Bu cemiyetin azası arasmda görüş ayrılıkları çıktı. Mösyö Vojuva, müşterek bir his olan vatanperverliğin kâfi olmadığını, müşterek bir fikir propagandası yapmak gerektiğuıi beyan ediyordu; ve «la Societe en participation l'Action Française» i tesis etti. Bu yeni grupun ilk toplantısı 20 haziran 1899 da oldu. Sonra bu grup tarafından bir mecmua çıkarıldı. Şarl Moras daha ilk nüshadan bu mecmuanın muharrirleri arasmda idi. 1905 te la Ligu€ d'Action Française ve 1907 de de l'Alliance d'Action Française tesis ediliyordu. Aksiyon Fransez millî hayatm bütün hâdiselerini tenkid süzgeçinden geçirir. Herşeyden evvel kralcıdır, çünkü müntehab bir demokrasi olan cumhuriyette ..devlet zayıf ve tecrübesizdir. Millî partilerin hatibleri «Bir şef isteriz!» diye bağırdıklan zaman mutad olan bir temayüle cevab vermektedirler. Evet bir şef elzemdir, fakat bir tek ve devamlı olmak şartile. Demokratik devlet ister istemez mahallî serbestileri ayaklar altına almaktadır: Yeni bir memur sürüsü ihdas edip onlara maaş vermeseydi gelecek devreye tekrar intihabmı nasıl temin ederdi? Bir demokrasinin, sınıf kinlerini azaltmaya, zen<nnle fakiri uzlaştırmaya meyletmesi mümkün müdür? Sımflar arasmdaki ihtilâflar, demokratik devleti teşkil eden siyasî personelin büyümesine ve inkişaf etmesine hizmet ediyor. Vaziyet böyle olduktan sonra, devlete bir şef vererek onu ıslah etmek bu şef demokrasiyi teşkil eden müttefiklerin mümessilinden başka birşey değilse neye yarar? Demokraside devlet tabiî fonksiyonunu yapmamaktadır. Fransaya, millî temessülden apayrı, memleketi elinde tutan ve idare eden, intihabatın kulu olmıyan bir devlet lâzımdır. Halbuki, cumhuriyetin, kiliseden olduğu kadar kraliyetten de nefret ettiği bir vakıadır. Kraliyet cumhuriyetin aksidir. Fakat kilise, cumhuriyetin, devletçilik siyasetinin icabı olarak, ruhlara da müdahalesine mukavemet etmektedir. Bunun için Fransada antiklerikalizm cumhuriyetle yekvücud gibidir. Bu demek değildir ki rey puslalan yırtılsın, intihab sandıkları kırılsm; hayır. Lâzım olan şey, umumî intihabm salâhiyetini değiştirmektir. Yarın, müntehib, şefler intihab edeceğine ki bu manasızdır şefin nezdinde kendisini temsil edecek adamlar intihab edecektir. Müntehib, orzulannı ve temennilerini onlar vasıtasile bildirecektir. Mademki memleketin her tarafından bir şef taleb edilmektedir, bu talebi nazarı itibara almak gerekiyor. Şefin intihab edilmesi fenadır. Şef tek olmalıdır. Bir şef mes'uliyetin şuuruna sahibdir, on tanesi değil. Veraseti organize etmek işi de mühimdir, zira, kralın ölümünde, veraset vahdeti temin edilmediği takdirde, memleket parcalanır. Bu hususta veraset kanunu en büyük evlâdın lehindedir. Kraliyet rejimi, saltanat süren hükümdarın üstünlüğü demektir. Burada kraliyet müesse«esi kraldan daha mühimdir. Aksiyon Fransez namuslu ve Fransız olan, yahud Fransaya hizmet etmek istiven herkese hitab eder.» PAZADDAN PAZABA Resmî ve hususî Caz nesline dair Bir cehalet vesikası Tarziye an'anesi Resmi ve hususî İLİMKOSESİ İHTİRALAR.KESİFLER Neden gök mavidir? Kralcı şeflerden Şarl Moras lerden, ticaretin ve sanayiin ileri gelen şahsiyetlerinden teşekkül etmiş bir federasyondur. 1910 da teessiis etti. Programı, âmme kuvvetleri, meclis ve efkârı umumiye üzerinde icrayi tesir etmektir. Daha 1914 te, müntehiblere ve namzedlere ekonomik prqgramını arzetti ve şahsî mülkiyet, ekonomik serbestî ve içtimaî nizam fikirleri lehinde propagandaya girişti. O devrede intihab edlien 590 meb'ustan 297 sinin kendi programma taraftar olduğunu beyan etti. Büyük Harbden sonra, devletçilik ve bolşevizm aleyhindeki mücadelesine devam etmiştir. 1921 den 1924 e kadar, ekonomik menfaatler birliği, telefon, tütün, kibrit inhisarlarının hususî endüstriye avdetini, kooperatiflere bahşedilen imtiyazlarm lâğvını vaız etmeye, ticarî mülkiyet aleyhinde çıkan kanunlarla mücadele etmeye devam etti. Beledî sosyalizm aleyhinde de devamlı bir mücadelesi var. 1928 intihabatında programmı teşkil eden talebler arasmda şunlar vardı: Devlet otoritesinin ihyası; komünizmle mücadele; âmme hizmetlerinde grev memnuiyeti; sımflar arasmda işbirliği; mülkiyete hürmet ve onu müdafaa; istihsal, maddenin şekil değiştirmesi ve onu nakletmek hususunda ekonomik serbestî; Fransanın medeniyetçi ve sulhçu bir memleket olduğunu bütün dünyaya yaymak.. ilâh... F.G. Satie meselesi Satienin hukuk müşaviri Pertev de dinlendi Denizbankın Fındıklıdaki Satie binası alım satımı etrafındaki tahkikata dün sabahtan öğle zamanına kadar devam olunmuş, dördüncü sorgu hâkimliğince Satie şirketi hukuk müşaviri Pertev, şahid olarak dinlenilmiştir. Pertevin dinlenilmesi hayli uzun sürmüştür. Bu şahidliğin, Fındıklıdaki binanın Denizbankça satm alınması işinde geçen muamelelerle alâkalı olduğu anlaşılmıştır. Dün sabah mevkuflardan ve mevkuf bulunmıyan maznunlardan hiç kimse sorgu hâkimliğine çağınlmamıştır. Bununla beraber .bunlardan bazılarınm tekrar sorguya çekilmeleri ve hatta yüzleştirilmeleri ihtimalinden bahsedilmekte, yarın ve yahud öbürgün böyle yeniden isticvab ve yüzleştirme yapılması muhtemel görül mektedir. Dün sabah, evvelce muhtelif yerlerden vaki istilâmlara gelen cevablara ilâveten birkaç cevab daha gelmiştir. Dün öğle üzeri tatil basladısından, sorgu hâkimliğince bunların tetkikine zaman kalmamıştır. Bu tetkik, yarın sabah yapılacaktır. Diğer taraftan, dün bir gazetede Refi Bayarın ismi karıştırılarak, onun tarafından «hakkı sükut» olmak üzere kendilerine dört bin lira miktarında para gönde rildiği mevkuflardan bazılarınca iddia ve Refi Bayarca da bunun inkâr olunduğu şeklinde bazı şeyler yazılmıştı. Dün Adliyede bu işin tahkikatını idare eden'er, böyle şeylerden kat'iyyen haberleri bu lunmadığını, bunlann sadce tahmine is tinad eden bir takım şayialan tespit mahiyetinde olabileceğini söylemişler, yazılan şeyleri teyid etmemişlerdir. Refi Bayar avukat Hâmid Şevketi, Yusuf Ziya da Sadi Rızayı vekil tutmuşlardır. Diğer dava edilenler de muhtelif avukatlara vekâlet vermişlerdir. Mesele nin muhakeme safhasına intikalinden ev vel, mevkuflardan hiçbirinin serbest bı rakma isteğile müracaatte bulunmıya caklan öğrenilmistir. Bu intikalin ne zaman vukua gelebileceği ise, henüz kat'ivetle belli değildir. de durmaktadır: «Katoliklerin memleket dahilindeki aksiyonu günden güne kuvvetlenmektedir. Katoliklerin, az miktarda bile oîsa, birçok vilâyetlerin meclisi umumilerine aza olarak girmeleri mühim bir vakıadır. Katolik millî federasyonun ilk ve paha biçilmez iyiliği Fransada hıristiyanhk vekannı ihya etmeye başlamış olmasıdır.» [*] Bundan evvelki yazılar 30 mayıs, 3, 9 12, 17, 22 haziran ve 1, 4 temmuz nüshalarımızda çıkmıştır. «Danzig yüzünden bir harb çıkabilir mi?» diye soran olursa, rahat rahat: Hayır! diyebilirsiniz. Almanlar mahmuz şakırtısı çıkarmadan Danzig'i çoktan işgale başladılar. Toplarile, tüfeklerile, cepanelerile, sivil askerlerile serbest şehri çoktan hakimiyetleri altına aldılar. Bir İngiliz karikatürü bu hakikati şöyle çizmişti: Bir otelin koridoru. Oda kapılarından birinin üsünde «Danzig» yazıh. Ayni kapınm üsünde bi çift çizme duruyor. Çizmelerden birinin üstünde «serbest», ötekinin üstünde «ordu» yazıh. Otelin garsonu, Polonya Hariciye Nazırına diyor ki: Sen çizmelerin kapıda durduğuna bakma, misafir içeriye terliklerile girdi! Bu karikatürü bizim gazetelerden biri almış, orada gördüm. Almanya Danzig'e terliklerile girmiş olduğuna göre artık resmî bir ilhaka, işgale ne lüzum var? Almanya Danzig'i bir taraftan terliklerile işgal ederken, bir taraftan da dünyayı tehdidlerile işgal ediyor. Ikinci işgalin gayesi birincisini koaylaşhrmaktan başka birşey değil. Zaten Büyük Harbden sonra resmen harb, resmen işgal, resmen ilhak modası kalktı. Japonya Çinde ilânı harbsiz, resmî değil hususî harb ediyor. Almanya Avusturyayı hükumetin daveti üzerine hususî ilhak etmişri. Işler hep hususî hallediliyor: Pijama ile ve terliklerle!.. Caz nesline dair Katolik millî federasyon 1924 te, General Kastelno, bütün Fransız piskoposlarina ve bazı lâik şahsiyetlere bir broşür gönderiyordu; A. G. Michel imzasmı taşıyan bu broşür Fransada farmasonlann diktatörlüğünü tespit ediyordu. Fransa kardinalleri ve başpiskoposları komisyonu, Fransız katoliklerinin millî birliğini tahakkuk ettirmek saatinin çaldığmı anhyarak, bu işi General Kastelno'ya havale etmeye karar verdi; General, Echo de Paris gazetesinde, 1924 teşrinievvelinde intişar eden üç ateşli makale ile Fransız katoliklerini birleşmeye davet etti. 16 teşrinisani 1924 te otuz bir piskoposluk bir araya toplanmıştı. 1925 kânunusanisinde bu aded seksen ikiye çıkıyordu. 1925 kânunusanisinden eylulüne kadar bu seksen iki piskoposluktan müteşekkil birlik, Fransada 1,832,000 kişiyi seferber ediyordu. O zamandır ki General Kastelno, Fransayı şimalden cenuba dolaşarak ve «kilisenin büyük kızı» ndan (ki Fransadır) asla ümid kesilmemesi gerektiğini hitab^rle anlatarak bu dinî kalkınma hareketıni genişletti. Böylece teşekkül eden katolik millî federasyonunun programında deniliyordu ki: «Kendi memlekeimizde diğer vatandaşlarımızdan aşağı bir derecede olmayı artık kabul etmiyoruz. Eğer bütün vatandaşların birleşmek, cemiyet kurmak hakkı varsa, kilise mensublarının da böyle bir hakka sahib olması lâzımdır. Diğerleri gibi onlar da tedris hürriyetine malik olacaklardır.» 1928 intihabatında taraftarlarının adedi 2,800,000 i bulan katolik millî federasyon, vaziyetini şöyle tarif ediyordu: «întihab vasıtalannın istimali medenî aksiyonumuzu icra programımıza dahildir; fakat F. N. C. (Federation nationnale catholique) namzedlerinin intihabı veya programınm kararlaştırılması için intihabat komitelerinin yerine geçmek niyetinde değildir. Dinî otoritelerle anlaşarak hareket eden piskoposluk komitelerinin vasıtasiledir ki, intihabat dolayısile F. N. C. nin aksiyonu kendini gösterecektir.» Mösyö Jorj Vians'm resmî beyanatına göre, mecliste, katolik olsun olmasm, 277 meb'us, katoliklerin taleblerini müdafaayı kabul etmişlerdir. Vilâyet meclisi umumî azalannm intihabatında büyük bir faaliyet gösteren F. N. C. 1929 senesinde vardığı neticeyi anlatırken bilhassa şu noktalar üzerin «Caz nesli» serlevhalı bir yazim üzerine genclerden biri bana şunlan söyledi: Tabiî... Siz saz nesli idiniz, biz caz nesliyiz. Hele naz nesli olmadığımız için eğlenceye hiç naz etmeyız. Tatili iple çektik: Kırlara, çayırlara, ormanlara, plâjlara fırlamak üzereyiz. Çünkü ayni zamanda biz yaz nesliyiz. Sizin de aklınız olsaydı bizim gibi yapardınız. Demek siz caz ve yaz neslisiniz; biz de naz, saz ve... en doğrusu... kaz nesli imişiz. öyle mi? Ha şunu bileydin! Açık havada göke baktığımız zaman, gökün güneş etrafile ufuktan gayri kısımlan, koyu mavi renkte görünür. NeYazan: SERVER BEOİ den gök mavıdır de, sarı veya kırmızı değildir? Bir cehalet vesikası Güneş ziyası mavi olmayıp beyazdır. Lise talebelerinHatta bu ziyanın güneşten geldiği, baden biri de sabah zan belli bile değildir. Pencereieri güneşe bakmıyan odanın içi de aydmlıktır. gazetelerinden birinGüneş ziyası bu odaya yayılarak girer. de, gene o caz nesGüneş ziyası havadaki milyonlarca zerline aid yazımı verelerden in'ikâs ederek her cihette yasile ederek birşeyler yılır. Böyle olmasaydı güneş şualan isyazmış. Arkadaşlatikametinde bakmadıkça eşyayı göre rını müdafaa ve bemezdik,ziya, odanın her tarafma gire ni tenkid etmeye çamezdi. balıyor. Yazının köZiyayı yayan havadaki küçük zerre tü bir terbiye seviyelerdir. Hava olmasaydı gün aydmlığı sini işaret eden bıçolmazdı. Atmosferin (yani havamızın) kın edasmı görmeüst tabakalarına çıkabilsek oradan gömezlikten gelelim; receğimiz şey zifirî karanlık mekânda fakat Namık Kemali ve Tevfik Fikreti serpilmiş parlak yıldızlar ve şimdi gögayet iyi tanımakla öğünen bu gencin ründüğünden daha çok parlak güneş oyazısındaki şu son satırlara bakınız. Gra lacaktı. Ziya membaından gelen miis mer, üslub, ibare, fikir, mana hak vere. takim şuadan gayri kısımlar sünsiyahtır. Aynen ahyorum: Güneş ziyası beyaz olduğu halde gök «Her lise talebesi Rübabt Şikesle ve neden mavidir? Bu suale ilk cevabı veNamık Kemali bildiği kadar kuvveÛi bi ren İngiliz fizikçilerinden Lord Rayleigh lir ki; Türk edebiyatımn en güzel örnek olmuştur. Bu âlimin (toz nazariyesi) ne leri bir billur tazeliğile bu gibi eserlerde göre, güneş ziyası, havadaki milyarlarca müiemayiz olduğu kadar, en düğümsüz toz zerreleri ve hava moleküllerine çarcümleler ve en basit fikirleri muhievi ol pa çarpa yayılır. Yayılma tesirî, ziya duğu halde Server Bedi namı mü'sieartn dalga uzunluğunun dördüncü kuvvetile makusen mütenasibdir. Beyaz ziyanm da tezahür eden kendi kudret ve kıtvvetimürekkeblerinden olan kırmızı dalga ni şimdiye kadar idrakten âciz kalmış ve nin uzunluğu diğer bir mürekkeb olan bu suretle beşeriyetteki mevkiini duyama mavi dalga uzunluğunun yansı kadar mış muharrire son sözümüzle daha basit olduğundan mavi dalgalar kırmızıya namevzular tavsiye ederiz.» zaran on altı misli yayılır. îşte bundan dolayı yukarı doğru baktığımız zaman, Yazısının altına imzasmı atmak cesagök mavi görünür. retini göstermiş olduğuna göre, bu satırSon zamanlarda tsveç fizikçilerinden lan yazan genc, bulunduğu lisenin edeProf. Vigard, toz nazariyesini reddedebiyat imtihanını muvaffakiyetle vermiş rek mavi rengin güneş ziyasınm havatalebeden biridir. Bizim zamanımızda mızın üst tabakalanndaki azot billurlalise değil, bir ilk mekteb talebesi bile bu rına çarpmasile hasıl olduğunu iddia etyanlış, bozuk, berbad ibare ile türkçe miştir. Azot billurlan yerden 60 ve 150 imtihanından smıfta kalırdı. Bilgisizliği kilometre irtifada iki tabaka teşkil edernin ve kabiliyetsizliğinin bu hazin vesika ler. Radyo dalgalannm in'ikâsile alâkasmı kendi ellerile bana uzatan genc, lise dar olan bu tabakalara Heaviside taba lerimizin seviyesi hakkmdaki tahminim kalan denir. Felemenk âlimlerinden Onnes lâborade aldandığımı ortaya koymuş oldu: Metuarda azot gazini ( 220) derece sühuğer bu seviye, bizim bildiğimizden çok nette soğudup billur haline getirmiş ve daha aşağı imiş! atmosferin üst tabakalanndaki azot billurlannın ziyaya yaptığı tesirin ayTarziye an'anesi nini bulmuştur. Havadan hafıf olan azot Cumhuriyet, Mugazi havanın üst tabakalannda yüzer. hiddin Birgenin ParBunun üstünde helyum ve hidrojen gaztide özür dilediğini leri var. Kesafetleri düsük olmalanndan bıldıren ajans habedolayı bu gaz moleküllerinin süratlerı rini sütunlarına kode büyüktür. Bu itibarla yukarı tabaka,larda bulunurlar. Atmosferin üst kısımyarken, serlevhada larmda sühunet de düşük olduğundan «Son Posta başmuOnnes tecrübesinde görülen hâdisenin harriri» sîfatmı kulhavanın üst tabakalannda cereyan etlanmıştı. Çünkü amesi ihtimali kuvvetlidir. îşte bundan jan tarafından veridolayı atmosferin ufka yakın kısımlanlen haberin metnindeki vasıf bu idi ve nm rengi başımızm üstündeki kısmının gazetecilikte bu nevi yazılann serlevha rengine nazaran daha açıktır. larını metin içindeki ibarelerden seçmek Güneş, tulu veya gurubda turuncu âdettir. ve hatta kırmızı renkte görünür. Bu Son Posta arkadaşımız, bu serlevha nun sebebi atmosferdeki zerrelerin zinın fena bir maksadla konduğuna hük yayı kırarak yalnız uzun dalgalan (yani mederek bir fıkra yazmış. Orada, huiâ kırmızı ve turuncu renkleri) gözümüze sa olarak, şunu söylüyor: Muhiddin Bir göno>rmesidir. Güneş ufka yakın iken ziya şualan daha kalm ve su buhan, toz gen meb'us olduğu zaman, diğer mebzerreleri bol olan hava tabakasmdan geus muharrirlerile beraber onun da resmi çer. Bundan dolayı tulu ve gurubda ufuk ni koyan ve imzasını kendi kadrosuna kırmızı veya turuncu renkte görünür. Ay mal eden «Cumhuriyet», Partideki va etrafında görünen (hâle) de ziya şualaziyetten sonra, onu «Son Posta başmu nnın havanın üst tabakalannda buz zerharriri» sıfatile göstermiş ve böylece, relerindeki in'ikâs ve inkisarile hasıl «Çıkana hay hay, düşene vay vay!» de olur. mek istemiş. Atmosferimizden dolayı memnun olmalıyız. Hava olmasaydı ortalık gece Meb'us olmak bir insam yedi kat gök yüzüne çıkaramıyacağı gibi Partide özür gündüz zifirî karanlık olacak. Gündüz, karanlık mekânda pınldıyan güneşle, dilemek de yedi kat yerin dibine geçirgeceleri parlak yıldızlan görecektik. Bu mez. Vaktile hükumete bundan daha büda bizim için pek monoton bir manzara yük bir tarziye veren Son Posta arkada olacakü. şımızm bu noktayı daha iyi takdir etProf. Salih MURAD mesi lâzımdı. Muhiddin Birgen, başmuharriri olduğu gazetenin an'anesini devam ettirmiş oluyor. SERVER BEDİ Bulgar Başvekili Münihte J Bir Mühim bir döviz kaçakçılığı tüccarla bir Bulgar şirketi adliveye verildi Ekonomik menfaatler birliği Ekonomik menfaatler birliği, sendikalardan, muhtelif meslekler arasmdaki grupmanlardan, ticarî yahud sınaî şirket Gümrük Muhafaza Teşkilâtı mühim bir para kaçakçılığı işi mydana çıkararak kaçakçılık davalarına bakan Asliye Beşinci Ceza mahkeme?ine tevdi etmiştir. Aldığımız malumata göre bu mühim kaçakçılık şu şekilde yapılmıştır: İstanbulda bulunan bir ihracatçı Bulgaristandan yüzlerce ton mangal kömürünü almış ve İskenderiyeye satmıştır. Bu satıştan sonra bu ihracat taciri kömürün bedeli olan paraları Burgar kömür şirketinin lstanbuldaki şubesine Türk parası olarak tediye etmiştir. Türkiyeyı alâkadar ermiyen bir ticaret işinden dolayı vcrilen bu para İskenderiyeden verilen dövizin ne olduğu malum bulunmadan memleketimizden döviz kaçakçılığı yapılmasından başka bir şeye yaramıyacağından tahkikata başlanmış ve yapılan tahkikat neticesinde meseie Bulgar Başvekili Köseivanof'un Berlin istasyonunda Alman Hariciye tebeyyün ve suç tahakkuk ettiğinden tanNazırı tarafından istikbalinden bir intıba zim edılen evrak ile beraber bu ihracat Münih 8 (a.a.) Bulgaristan Başvekili Köseivanof bu sabah buraya gel taciri ve Bulgar kömür şirketi Bcşinci miştir. Başvekil, öğleden sonra Münih civarını ziyaret edecektir. Bu münaseCeza müddeiumumiliğine verilmiştir. betle Kitler'in şimdi Berchtesgaden'de bulunduğu hatırlatümaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: