9 Temmuz 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

9 Temmuz 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Temmuz 1939 CUMHURİYET Ev kadmı Genc kızlara yazlık pratik elbiseler Konserve kutuları Içinde sebzeler ve yemiş kompostoları bulunan yuvarlak konserve kutuların ekserimiz kaldırıp atarız. Halbuki bunlar bize mutfak levazımatı olarak pek büyük hizmetler edebilirler. Hem de onlan bu hale getirmek için çok uzun ve fazla bir ameliyeye ihtiyac yoktur. Yalnız kesilip açıldıkları noktalardaki pürüzleri ihtiyatkârane bir tarzda iyice izale Soldan itibaren: 1 Ketenden kolsuz bir elbise. Göğüsteki dikişler ve yuvarlak tezyinat elbisenin oradan kapanıp düğmelendiği hissini vermektedir. Etekte de ayni tezyinat tekerrür etmektedir. Önde plileri de vardır. 2 Kehriba rengi pikeden bir elbise. Etek kısmının iki tarafından büyük pileler, koyu renkte bir de kıravatı vardır. Esnafı haraca kesenler Şahidler suçluların aleyhinde şehadette bulundu Tarihten yapraklar etmelidir ki ileride kullanıldıklan zaman elleri kesmesinler. Sonra üzerlerine beyaz veya açık mavi yığlıboya sürmeli, iyice kurumaya bırakıldıktan sonra üzerlerine ikinci bir boya tabakası geçirmelidir. Bunlara gene kendi üzerlerinden çıkmış parçalarından, yahud diğer münasib birşeyden kapak yeptınız mı, içlerine tuz, şeker, pirinc ve buna mümasil levazımatı koyabilirsiniz. Hele üstlerine, içlerinde ne bulunduğunu gösterecek yazılar yazdınız mı, fevkalâde rahat edersiniz. Galatada esnafı haraca kesmekten yakalanan ve İstanbul asliye birinci ceza mahkemesinde muhakemelerine başlanan Belediye zabıtası memurlarınm muhakemelerine dün sahab devam olunarak, esnaf şahid sıfatile dinlenilmiştir. Komiser Talât, muavini Niyazi, polis Zeki. Kâni ve saire aleyhindeki bu davada dinlenilen esnaftan bir kısmı, memurlann belediye cezası kesmemek üzere kendüerinden para aldıklannı anlatmış, bir kısmı da «biz vermedık» demişlerdir. Şahidlerden bir sütçü, vaziyeti «benden para istedikleri gibi, vasıtamla başkalanndan almağa da teşebbüs ederek, beni bu işe zorladılar. Ben de komşu esnaftan her ay birer ikişer lira topladım, kendim de üstüne para koydum, götürdüm. verdim» şeklinde ifade ver miştir. Bir fırıncı da «bu belediye memurlanna muntazaman verdiğimiz parayı, kasablara verilen para imiş gibi göstremek suretile deftere geçirdik> şeklinde şahidlikte bulunmuştur. Dün sabah birçok şahid dinlenilmiş olmakla beraber, şahidlerin arkası alınamamış tır. Muhakemeye başka bir gün devam Soldan itibaren: 3 Baştan aedilecektir. şağıya plili krepdöşinden bir elbise. Belinde koyu renkte deriden spor bir kemeri vardır. Keza düğmeleri de deridendir. 1 metre enindeki kumaşların 4 metre 30 santimetresinden çıkar. 4 Bu elbise jersedendir. Cebleri, amudî inen parçanın iki taraftan altına girmiştir. Belden kalçalara doğru inen kısa bir kısımda ise dikişli dört parça vardır. İstanbul önünde bir deniz harbi Küçük harb gemisi daha ziyade bir müdafaa vasıtasıdır; deniz hakimiyetini büyük gemiler temin eder Yazan: KADIRCAN KAFLI Cihan Harbinden sonra bazı denizcıler dediler ki: Artık büyük gemilerin modası geçmiştir; denizde zafer küçük ve hızlı gemileri çok olanlarındır. Bu fikır epeyce taraftar kazanmış, torpido, destroyer, hafıf kruvazör, bilhassa denizaltı gemisi ınşaatı eskisine nispetle artmıştı. Fakat tecriibeler bunun aksıni ıspat etti. Deniz üstünde kim daha uzun müddet kalabilir ve karşısındakini ezebılirse zaferi onun kazanacağı anlaşıldı; büyük zırhlıların ehemmiyeti çok arttı. Kırk sene evvel en büyük harb gemıleri 1520 bin tonluktu. Şimdi 45,000 tonluk zırhlılar yapılmış #eya yapılmaktadır. Küçük harb gemisi sinsi bir silâh, daha ziyade bir müdafaa vasıtasıdır. Fakat büyük harb gemisi deniz hakimiyetini temin eder. Esasen zırhlı gemiler icad edilmeden evvelki kürek ve yelken devirlerinde de ayni hal görülür. Tarihin yazdığı deniz harblerinin çoğunda büyük tekneler küçük tekneleri ezmişlerdir. 1571 deki Lepant muharebesinde müttefik donanmanın önüne konulan sekiz kadar büyük ve ağır geminin Osmanlı donanmasına yaptığı zarar çok büyüktü ve bu gemiler zaferin başlıca amili olmuşlardı. Fakat büyük ve küçük gemiler arasındaki harblerin en karakteristik olanı İstanbul şehrinin önünde, Üsküdarla Sarayburnu ve Galatanın ortasındaki sahada olmuştur. 1453 senesi nisamnın yirminci günü idi. Fatih Sultan Mehmed muhteşem ordusunu İstanbul surlarının etrafına yerleştireli on beş gün geçmişti; şehirde dehşet vardı; Papadan imdad bekleniyordu; bu da ancak deniz yolile ve Marmaradan gelebilirdi. Saat onda ufukta dört büyük gemi göründü. Bizanslılar o kadar nefret ettikleri katolık kıhsesile ancak böyle bir yardımın'hatırı için birleşmişlerdi. Bu gemiler de garbın vadettiği büyük yardımın piştan olmalıydı. Gemilerin üçü Ceneviz bayrağını taş;yorlardı. İçlerinde asker, silâh ve para vardı. Dördüncü gemi ise bir Yunanlının kumandasmda olup hububat yüklenmişti. Uç Ceneviz gemisi bütün mart ayını ve nisanın ilk günlerini Sakızda geçirmişlerdi, çünkü rüzgârlar hep şimalden esmişti; nisanın ortalarında Çanakkaleye doğru yola çıktıkları sırada dördüncü gemiye raslamışlar, onu da yanlarına almışlardı Gece güzel bir lodos devam etmiş, uzaktan Bizansm yüksek duvarları, kule ve mazgallan, kurşun kubbeler görünmüştü. Şehirde büyük bir heyecan ve sevinc Herkes merak ediyordu: laşırken Türk donanması da çabucak karadan asker yüklemiş, güverteleri mızrak, kılıc, kalkan parıltılarile dolu olarak ılerhyordu; sekizden on sekiz çifte kadar kürekle giden gemiler denizın «athiiıa t^mas ederek uçan turnaları andırıyorlardı; her birinden beş on misli büyük olan Ceneviz akbabalarınm üstüne saldırmak için acele edıyorlardı. Dümbelekler, davullar çalınıyor; harb neşesı içındeki harb kumandaları sert akisler yapıyordu. Rüzgâr kesilmeye başlamıştı; Ceneviz gemılerının kocaman yelkenlen gevşemiştı; bununla beraber yüksek kıç kasaralarmın da yardımile, ilerlemekf.e devam ediyorlardı. Bu sırada Türk gemileri en küçük bir tereddüd göstermeden düşmana çattılar. Fakat harb için çok fena vazıyette bulunduklarına şüphe yoktu. Yüksek ve kalın düşman gemilerınin borda ve küpeştelerine atılan kancalar boşa gidiyor; zaten küçük olan toplar bellibaşlı bir zarar vermiyor; baltalaı kesmiyor ve adeta devler onları çigneyip geçiyorlardı. Denizin üstünde yalnız kılıc ve kalkan şakırtıları değil, narin ve çevik Türk gemilerinin kayalara çarpmış gibi çatırdamaları da duyuluyotdu. Ceneviz askerleri baştan ayağa kadar zırh giymişlerdi ve daima yüksekten harbediyorlardı. Bunun faydası çok büyüktü. Rüzgâr büsbütün kesildi; dev gemiler deniz üstünde adeta hareketsiz kaldılar. Amiral Baltaoğlu askerlere örnek o!acak derece yüksek cesaret gösteriyordu. Biraz evvel gemisinin kıç kasarası üstünde muhteşem bir jestle durarak, teslim olmalarını düşmana ihtar ederken şimdi dosdoğru Bizans gemisinin üstüne saldırıyordu. Fakat tepelerinden taş, ateş, ok yağıyordu. Direklerden düşenler, denize yuvarlananlar, güvertelerde can verenler, inliyenler ve ölüm halinde bile hıncla hay( kıranlar vardı. Bir aralık dört düşman gemisi birbir'erine halatlarla bağlandılar ve «yüzen kâ~ le» haline geldiler. Sakızlı Leonardo bu sahneyi «müz'ic at sineklerinin boğanın üzerine hücumu» diye tasvir eder. İki donanma arasındaki hacim farkı bu sözle gayet açık olarak anlatılmıştır. Harb uzuyordu; şehirdeki halkın teşvik haykırışlarile kıyılarda toplanan Türk askerinin ayni mahiyetteki haykırışlan birbirine çarpıyordu. Sanki sesler de düello ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmedin canı sıkılıyordu; bir aralık kendisini tutamadı; atmı denize doğru sürdü. O kadar ki geniş ve uzun elbisesinin etekleri denizin üstünde sürünüyordu. Yeğen 32 yaşmda, teyze 5 yaşmda... Yaz nasihatleri •jç Plâjlarda geniş kalçalı hanımlarımızm şortlar giyip gezmekte olduğunu görüyoruz. Bunların muntazam vücudlü genc kızlara mahsus olduğunu niçin unutuyoruz, bilmem? Tenasüb noktasından böyle bir kusuru olanlar uzun bir pijama, yahud bir plâj elbisesi giyseler daha iyi etmezler mi? •Jç Modadır diye ekserimiz çıplak ayak ve bacak gezmeye hevesleniyoruz. Ayaklarını ve bacaklarım böyle teşhir etmek sevdasına düşenlerin oralan da elleri gibi itina ve ihtimam görmüş olmalı, fazla kusurları bulunmamalıdır. Yoksa kısa bir çorab giymek daha münasib olur. dü de temiz ve kokusuz olmalıdır. Sabun •^ Dış elbiseleri şık bir kadmın vücukokusu herşeye müreccah olmakla beraber fazla terliyenler veya doğuş itibarile tenleri hafif kokanlar sık sık lâvanta veya kolonya suyu ile firiksiyon yapmalıdırlar. fc Her kadın hiç olmazsa iki günde bir muhakkak vüçjudünü sabunlayıp temizlemeli ve yıkamalıdır. Denize girmek bu tarzda bir yıkanmak sayılmaz. Fazla terliyenler «sous bras» denilen koltuk altlarına mahsus parçalardan kullanmalı ve bunları sık sık yıkayıp temizlemelidirler. •^ Hangi elbise ile nereye gidileceğini şayed bilmıyorsanız, sorun. Sormak ayıb değildir. Yarıresmî akşam yemeğine temiz spor kıyafetile, sayfiye yerlerine uzun etekli elbiselerle gidip mahcub olmak daha mı iyi? Güneş banyosunun faydaları Yaz geldi, havalar adamakıllı ısmdı. Birçoklanmız denizde ördekler gibi yüzmeğe ve kumda kuzular gibi kızarmaya başlıyacağız. 5urası muhakkak ki, deniz banyosu kadar güneş banyosu da sağlam bünyeler için çok faydalıdır. Fakat bunu da itiraf edelim ki ekserimiz ten karartmayı bir hıfzıssıhha meselesinden ziyade bir moda işi addediyoruz. Binaenaleyh kabil olduğu kadar az bir zaman zarfında derimizi esmerleştirmeğe gayret ediyoruz. Halbuki, bu hal bizim için çok tehlikeli bir vaziyet ihdas edebilir. caklar beş dakika ve diğer ayak kısımları on bes dakika güneşe maruz bırakılmalıdır. Alıstırma muamelesine bu suretle bir hafta, hergün vücudün yeni bir k;smı beş dakika güneşte bırakılmak suretile devam edilmelidir. Gözler, mutlaka si yah bir gözlükle muhafaza altında bu lundurulmalıdır. însan, teyzesini kucağında taşır mı? Fakat bu teyze 5 yaşında, yeğen 32 yaşında olursa? Suadiye plâjı sahibi Mustafa Güler, 78 yaşındadır ve torun sahibidir. Torunu da resimde gördüğünüz zat, Izmir ihracat kontrolörü Salâhaddindir. Yaşına göre, pek dinc olan Mustafanın beş sene evvel Aydın isminde bir yavrusu dünyaya gelince, 32 yaşındaki torun da bu minimini yavruyu teyzeliğe kabul ederek elini öpmek mecburiyetinde kalmıştır. Hayatın şu garib cilvesine ne dersiniz? Sayfiye pencereleri Frenklerin «öküz gözü» dedikleri yuvarlak pencereler modern tarzda inşa edilcniş sayfiye evlerinde pek çok tesadüf edilmektedir. Bunlara nasıl bir perde konması lâzım geldiği ekseriya uzun düşünceleri mucib olmaktadır. En iyisi onları şu resimde gördüğümüz tarzda örtmektir. Pencereyi çepçevre örtebilecek kâfi miktarda kumaş ahnır, bir tarafı gü zel bastırılır. Öbür kenarına kordelâ geçecek tarzda yol yapılır. Dış kenarları pencerenin etrafına tespit edilir. İç tarji istendiği zaman büzülür, kapanır, arzu edildiği zaman da kordelâ tamamen genisletilerek içeriye bol ziyanın girmesi temin olunabilir. Bu suretle o pencereyi ihtiva eden odada hem zariflik, hem de pratiklik bir anda tetnin edilir. Işi esasmdan tetkik etmek lâzım gelirse, güneş banyoları bir takım hastalar için fevkalâde faydalı olduğu kadar yukarıda da söylediğimiz veçhile sıhhatli insanlar için de istifadeyi mucibdir. Çünkü güneş huzmeleri kanın deveranını teshil ederek cild üzerinde iyi bir tesir yapar, sinirlerin kuvvetlenmesini mucib olur. Adaleyi kuvvetlendirir, hatta kemiklere kadar nüfuz ederek onların da takviyesine yardım eder. Esmerleşmiş cildler sıcaktan ve soğuktan az müteessir olmak hassasına da iktisab etmiş olurlar. Fakat bütün bu iyiliklere mazhar olmak için güneş banyosunu muayyen bir nizam ve kaide tahtında yapınak lâzımdır. Dağlarda ve plâjlardaki güneş banyoları, düz ovalardaki güneş banyolarına müreccahtır. Sonra mevsim itibarile de güneş banyolarının yerlerinin değiştirilmesi icab eder. Meselâ, ilkbaharda Boğazda ve Kilyosta güneş banyosu yapılamaz, insan üşür. Floryada ise ağustosta öğleden sonra uzun müddet güneş banyosu yapmak kavrulmayı mucib olur. Dağlarda hava, tamamile kuru olduğu için yaz kış ihtiyatkârane bir şekilde güneş banyosu yapılabilir. Bu meselede bilhassa soğuktan, kızgın hararetten ve rutubetten kaçınmak gerektir. Güneş banyosundan, bilhassa azar azar yapılarak, vücud yavaş yavaş hararete arzedilerek istifade edilmelidir. Aksi takdirde vücudde yanıklar husule gelebilir, bazan da ani olarak güneş çarpmasına uğranılır. İlk günü yalnız ayaklar ve bilek kemiği güneşe beş dakika kadar arBu yaz İngilterede ve Amerikada genc zedilmelidir. İkinci günü baldırlar, aya kızlar Meksikalıların hasır şapkasını takğın tabanı, dizler gene beş dakika güneş liden vücude getirilen şapkalara büyük bir te bırakılmalıdır. Üçüncü gün bütün ba rağbet göstermektedirler. Bu tavsiye ettiğimiz usul bünyece zabinaları yıf olanlar icindir. Kuvvetli bünyeye maBelediye İmar müdürlüğü, Tepebaşı lik olanlar müddeti fazlalaştırabilirlerse de alıstırma amelıyesinden kat'iyyen müs Belediye tiyatrosunun plânlarını hazırlamaktadır. Burada 750 kişilik bir tiyattağni kalamazlar. ro binası yapılacaktır. İkinci ve en büSıhhatte bozukluk husule gelmeğe başyük tiyatro binası Ayaspaşada yapılaladı mı, güneş banyosunun müddelinin caktır. Esasen Belediyenin iki tiyatro suiistimal edildıği meydana çıkar. Eğer binasma ihtiyacı vardır. Konservatuar vücud sabit şekilde güneş banyosuna ta binası ise, evvelce de yazıldığı gibi Şehhammül etmiyorsa yürünerek, spor yapı zadebaşında yapılacaktır. larak, hareket edilerek istifade etmek imİki tiyatro binası için iki senede ödenkânı da vardır. Bu vaziyetler vücudün mek üzere 800,000 lira sarfedılecektir. ayni kısmının hararet altında kavrulma sma mâni olur. Bilhafsa küçük çocuklar Sebzeciler Hâle girdiler için bu şekil şayanı tav:iyedir. Çünkü onSebze ve Meyva Hâlinde bahçivan lara büyük adamlar gibi yukanda tafsil larla Hâl idaresi arasmda hasıl olan ihettiğimiz tedricî metodu tatbik etmek ko tilâf halledilmiştir. Hâlde sebze satan lav değildir. lar için yer olmadığı cihetle bunlar şimdiye kadar açıkta iş görmekte, Hâl da hilinde icrayi ticaret edenlerin tâbi olduklan defter tutma ve hâl nizamnamesine tâbi olmak gibi şartalardan uzak kalmakta idiler. Şimdi Hâlin sebze kısmı da yapılınca bunlar Hâl dahiline girmeğe ve orada yer tutmağa davet edil mişlerdir. Tiyatro ve konservatuar Yeni şapkalar Bursa kız lisesinin mezunları Bursa, (Hususî) Maarif Cemiyetinin Bursadaki kız lisesi, bu sene mezun olan son sınıf talebesi velilerile davetlilere mektebde bir veda ziyafeti vermiştir. Bu ziyafette valimiz Refik Kurultan ile meb'us Refik înce de bulunmuştur. Mektebin müdürü Kemal Caner, ye mekte, son defa olarak talebesinin hayat sahasmda muvaffak olabilmesi için takib edecekleri istikametleri göstermiştir. Valimiz de Türk kadınının millî varhğımızdaki mevki ve ehemmiyetinden, hayatî kıymetinden, inkılâbcı genc kızlarımızın manevî kıymetlerinin aile ve memleket saadetindeki şerefli hi^selerinden bahsetmiştir. Tajebeden Mehlika arkadaşlan namına konuşmuştur. Şimdi bu gemiler yüz elli kadar Güneş ufka iniyordu, nerdeyse dört Türk gemisinin önünden geçerek Halice düşman gemisi teslim olacaklardı. Fakat nasıl girecekler? birdenbire sert bir lodos esmeğe başladı; Türk donanmasının büyük kısmı Dolsarkık yelkenler şişti, koca tekneler Galamabahçe kıyısında demirlemişti. Bir kısta ile Sarayburnu arasındaki zincire doğmı da kale duvarları boyunca nöbet tuturu, Türk donanmasının saflarım yararak' yordu. Fakat o devirde Türk donanması ilerlediler. Bu sırada Bizansm yüksek gerek harb kabiliyeti, gerek inşaat noktanoktalarına birikmiş olan halk ve asker sından henüz olgunlaşmış, şahsiyet kazanarasında çılgın bir sevinc görüldü; tayfamış değildi. Tekneler küçük ve alçaktı; lann çılgın naraları ve aralıksız trampet gemiciler iyi yetişmemişti; askerler ise gesesleri, dev gemilerin zaferini ilân ediyorniş ovalarda, heybetli geçidlerde sür'at ve du. mesafeyi başlıca silâh olarak kullanan yiRivayete göre Fatih Sultan Mehmed ğitlerdi; deniz üstünde, rampa etmiş tekertesi gün on bin atlı ile donanmanm bunelerde boğazlaşmaya alışmamışlardı. lunduğu kıyıya gitti; gözünden yaralı oBizansın Marmaraya bakan bütün lan Baltaoğlunu çağırdı; azarladı, tahkir yüksek noktaları yığın yığın insanla dol etti. Mümkün olan herşeyin yapıldığî muştu. Deniz üstünde dört dev gemi ile hakkında diğer denizcilerin şehadet ve şeyüz elli kadar çevık tekne arasında yapıfaatlerine rağmen: lacak kanlı düelloyu seyre hazırlanıyor Hain, senin başını kendi elimle kelardı. seceğim! Türk karakol gemileri düşmamn gehDemiş, fakat sadece altm bastonla yüz şini hemen Amiral Baltaoğluna ve Padisopa vurmakla iktıfa etmisti. şaha haber verdiler. Fatih Sultan MehKADİRCAN KAFLI med bunu öğrenir öğrenmez çadırından fırladı; seyrek ve siyah sakalın çevrelediği yirmi üç baharlık gergin yüzünde tunc DENÎZ tŞLERt sertliği vardı; biraz köşede duran beyaz Denizyolları umum atına doğru, bir anda, bir aslan çevikhğıle koştu, ayağını üzengiye koymasile eğere müdürlüğü oturması ve dörtnala sürmesi bir o!du; Denizyolları umum müdürlüğü teş müşahhas bir şımşek gibi uçuyor; kalaba kilâtı yarmdan itibaren Tophanedeki eski Seyrisefain binasmda faaliyete gelık maiyetini gerilerde bırakıyordu. Türk donanması demir alıyordu. Fatih çecektir. Sultan Mehmed Amirala emretti: Bütün kuvvetinle düşmana saldıracaksın, onlan esir etmeğe çalışacaksın. Her neye mal olursa olsun zincıri asarak Halice girmelerine engel olacaksın. Eğer bunları yapamazsan sağ dönme!.. Türk donanması küçük gemilerden ibaret olmakla beraber bu kücüklük de muhtelifti ve hepsinin sistemi bir değildi. Ceneviz gemileri Sarayburnuna yak Âşıklar birbirlerini yaraladılar Taksimde Hacıahmed sokağında 10 numarada oturan Abbas oğlu Şöhret, münasebette bulunduğu Yako kızı Sara ile aralannda çıkan bir münakaşa üzerine birbirlerini ehemmiyetli surette yaralamışlardır. Yaralıların ikisi de Beyoğlu hastanesinde tedavi altına almmışlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: