29 Temmuz 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

29 Temmuz 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Temmuz 1939 CUMHURtTET ( KENDt MESLEĞİMÎZİ TETKİK: 4 [ *1 ) Iktısadî hareketler Şeker sanayii davamız Şehir imar edilirken Kardeşini yaralıyan odacı yakalandı Dün tevkif edilen suçlu vak'ayı inkâr ediyor Edirnekapıda sur haricinde büyük kardeşi tapu memurlarından Vehbiyi rüvelver kurşunile ağırca yaralayan Kadıköy bina ve arazi memurluğu odacılarından Bahri, hâdiseyi müteakıb kırlara doğru kaçmıştı. Jandarma tarafmdan dün sabah Ramide yakalanmış, akşam üstü Müddeiumumiliğe getirilmiş ve Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde sorguya çekilmiştir. Orta boylu, esmer bir delikanlı olan Bahri, hâkim Reşid Nomer tarafmdan sorguya çekilirken, hâdiseyi şöyle anlatmıştır: Sultanahmedde oturan ağabeyime misafir gitmiştiro. «Gel gezelim» dedi, beraber çıktık, tramvaya bindik, Beyazıdda indik. Yürüye yürüye Edirnekapıya giderek sur haricinde dolaştık. O aralık ağabeyim «sen benim aileme göz koydun, bu yakışır mı? Nedir o karım Meftuneye gönderdiğin mektublar?» diye çıkıştı. Ben, o mektubları fena bir maksadla yazmadıgımı, mektubların aşk mektubu olmadığını söyledi. Vehbi, azarlamasma devamla bana iki tokat aşketti. Yumruk savurdu, sövüp saydı. Derken yan cebinden çektiği bir çatalı bana saplamağa kalkıstı, ben kolunu tutunca çatal yere düştü. Bunun üzerine de büsbütün hiddetle arka cebindeki tabancasmı çektiği gibi namlusunu köğsüme çevirdi. Ben, telâşla elinden tuttum, tabancanın ağzmı havaya kaldırdım. İtişirken silâh ateş aldı. Onun vurulduğunu sonradan öğrendim! Tahkikat dosyasına Bahri tarafmdan Vehbinin karısı Meftuneye gönderilen iki mektub da yerleştirilmişti. Bu mektublar, «Kadıköy kaymakamlığı» başlıklı resmî kâğıdlara yazılmıştı. Hâkim, «sen, aşk mektublannı ne diye böyle resmî damgaIı kâğıdlara yazıyorsun?» diye sorunca, Bahri, «başka kâğıd bulamadım. Hem bunlar aşk mektubu sayılmaz, samimî maksadla yazılan mektublardır!» dedi. Hâkim, birinden birkaç satır okudu. Mektubu gönderdiği kadının değerli bir kadın olduğu kaydile, ağabeysinin karısına lâyık olduğu muameleyi göstermediğini ya7an Bahri, kendisine de huşunet gösteren Vehbiyi bu hal böyle sürüp giderse «fena eomnns llâvo »tmulJ D«J» cnrrlıı • îçt imaî müesseseler arasında matbuat 1927 senesine kadar tetkiki ihmal edilmiş olan Matbuat müessesesi, cemiyet hayatı içinde en faal rolü oynuyordu Terzi kendi söküğünü dikemezmiş, gazeteci de kendi sütunlarında cemiyetin bütün müesseselerini tetkik ve mütalea ettiği halde, kendisinin ne olduğunu öğrenmek lüzumunu hissetmemiş, daha doğrusu matbuat; cemiyet halinde yaşıyan insanlarm münasebetlerinden doğan bir vakıa olarak kendi kendisini ele al mağa vakit bulamamıştı. Gerçi gazete nasıl çıkar? Tabı işleri nasıl yapılır? şeklinde ortaya atılan suallerin teknik cevabları verilmiş, ve bu bilgiler mektebiere kadar sokulmuşlu ama, içtimaî müesseselere analık eden matbuatın sosyal kıymeti teraziye vurulmamıştı. Gazeteci etrafını düşünmekten kendi nazarlarını kendi üzerine bir türlü tevcih edemetnişti. 1927 de Kolonya'da beynelmilel matbuat sergisi açıldı, bu sergiden ilham alan bazı şahsiyetlerin, kafasmda Ren sahillerinde şöyle bir fikir doğdu: «Beşeriyet 1927 yılına kadar, parlamento, kilise, sendikalizm, amele hayatı, sanayi... ilâh gibi müesseseler hakkında ınürekkeb akıttığı ve bunlar da ekseriya matbuat vasıtasile yapıldığı halde, başlıbaşına bir içtimaî cüzütam olan matbuat hakkında hiçbir mütalea yüriitülmemişti. Sergi dolayısile, bu dava üzerinde kimsenin çalıştnamış olması nazarı dik kati celbetti. Hiç şüphe yoktu ki; bu tetkiki ihmal edilmiş olan müessese, bugünkü cemiyet hayatı içinde, kiliseden daha mühim, ve en aşağı parlamento kadar elzem ve ona tesir ve nüfuz edecek kadar kuvvetli bir rol oynuyordu. Bu sergi münasebetile Kolonya'da toplanan içtima iyatçılar, profesörler, böyle bir bilginin yokluğunu evvelâ hayretle karşıladılar, sonra da bu yokluğu gidermek için zeitungsvvissenschaft mevzuunu ele al dılar, geç kalmış olmanın verdiği mahcubiyetle tetkikata koyuldular. Bundan dolayı biz 1927 tarihini, modern gazeteciliğin bir dönüm noktası olarak telâkki etmekte kendimizi haksız görmüyoruz. Bu uğurda çalışan içtimaiyatçılarm Ç&lışmaları semere verdi, birkaç ay sonra, Berlinde (gazetecilik bilgisi hakkında bir enstitü) kuruldu, ve bu enstitü hummalı bir faaliyete geçti. Henüz mazi bile olmıyan bir tarihte işe başhyan bu enstitünün başına profesör Dovifat geçti. Yorulmadan, bıkma dan, yıpratıcı bir mesai göstererek ensti tünün ilk eserini meydana getirdi. Pro fesör bu eserinde, gazeteciliği içtimaî bir müessese olarak ele alıyor ve gazetenin örfler üzerindeki tesirlerini tetkik ediyordu. Profesör Dovifat'ın kıyemtli mesai arkadaşı doktor Bömer kendisini bu yorucu mesaide yalnız bırakmadı, (Almanyada Gazetecilik îlmi) ismindeki eserile bu çalışmalara hız verdi. Berlinde açılan bu enstitü fevkalâde rağbet gördüğü için, Dresden, Leipzig, Kolonya, Brem üniversitelerinde birer gazetecilik enstitüsü açıldı, talebe bu bilgiye karşı buralarda da fevkalâde alâka gösterdi. Yalnız şunu da tebarüz ettirmek lâ zımdır ki, ekseriyetle hukukçu olan ta lebenin bu alâkası gazeteciliğe karşı meslekî bir bağlılıkla gösterilmiş bir alâka değildi, talebeler burada, tıpkı iküsad, sosyoloji, maliye semiterlerinde çalışır gibi, sırf umumî kültürlerini artırmak için çalışıyorlar, âmme mekanizması içinde, matbuatın yerini tespite gayret ediyorlardı. Bu bakımdan Almanyadaki enstitü lerle, Belçika, İngiltere, ve Amerikadaki mektebler, ayn hususiyetler gösteriyorlardı. Almanya, gazeteciliği içtimaî bil gilerim bir cüzü olarak telâkki ederken, Belçika, İngiltere ve diğer memleketler gazeteciliği bir meslek olarak okutuyor lardı. İngilterede, Amerikada, Belçikada bu nevi meslek mekteblerinden çıkmış olan gencler gazete idarehaneleri tarafmdan çok müsaid şekilde karşılanmaktadır. Amerikada, daha ileri gidilerek gazetecilik gibi nazik bir meslekte, mutlaka bu mesleğin mektebinden yetişmiş olanların çalışmaları lüzumunu ileri sürenler de vardır. Bunlar diyorlar ki: Gazetecilikte çalışmak için her sene binlerce genc idarehanelere müracaat eder, bu binlerce gencden, ancak birkaç tanesi matbuatta tutunabilir, diğerleri hep kacıp giderler, bunun sebebi şudur: Gazetecilik dışarıdan çok cazib görünen bir meslektir. Şöhret, şeref, itibar görmek bu meslek sayesinde mümkün dür. Bir imzanın yüzbinlerce kimse ta rafından okunması, beşerî hodkâmhğı elbet tahrik edecektir. Şunu da ilâve etmek Son zamanlarda şeker sanayiimiz etrafında yeniden alâka celbeden neşriyat göze çarpıyor. Şeker sanayii davamızın halline çare olarak bu sanayiin devletleştirilmesi üzerinde ısrarla duranlar da vardır. Mecliste, partide, hükumet mehafilinde ve alâkadar Vekâlette şeker sanayiimize verilmesi icab eden kat'î şekil hakkında tetkikler yapıldı, el'an da yapılmaktadır. bildiğimize göre Meclis Parti grupunca tefYazan: CtHAD BÂBAN rik edilmiş olan bir komisyon bu mühim mesele ile meşgul olmuş ve sermayesinin büyük ekseriyeti devlet bankalarına aid bulunan şeker sanayiimizin devletleştirilmesi mevzuu üzerinde tevakkuf etmiştir. Davanin ehemmiyetini bilmiyen hiçbir vatandaş tasavvur etmiyoruz. Memleketi sanayileştirme davasında şeker sanayii bir başlangıc oldu. Cumhuriyet Türkiyesinin başladığı ve çok kısa bir zaman zarfında büyük bir inkişafa mazhar kıldığı sanayiimiz hakkında bir tarihçe yapılacak olursa sanayileşme teşebbüsİerinde şeker sanayii ile işe başlamanm sebebleri en esaslı mevzulardan birini teşkil eder. Sebeblerin en mühimmi yukarıda zikrettiğimiz mahrumiyetin aksülâmeli olmakla beraber daha bazı mühim sebebler de bulunduğu muhakkaktır. Şurasını derhal söyliyelim ki, bu mevzuu herşeyde olduğu gibi, herkesten evvel takdir eden Ebedî Şef Atatürk ve Millî Şefimiz înönü olmuştur. Şeker kanunu ve şeker sanayii Millî Şefimizin büyük eserlerinden biMatbuat Sergisinin açıldığı ridir. Ismet Inönü bu eseri yaratmış, yaşatKolonyadan bir manzara mış ve inkişaf ettirmiştir. Bu sahada tesalâzımdır ki, mesleğinde muvaffak olmuş düf edilen bütün müşküllere daima onun bir gazeteci için, servet ve istikbal de teelıle çare bulunmuş, hallolunmaz bir damin edilmiş demektır. hal'nde ortaya atılan bütün mevzular Gazetecilikte muvaffak olmuş bir in va şayanı hayret bir kolayhkla hallolunuversan, hayatın diğer sahalarındaki arkadaşlanndan daha büyük bir enerji gösterme miştir. Şeker, memleketimizde toptan kristal si lâzımdır. Bu şeref ve diğer sahalara 25 ve küp 28 kuruşa satılmaktadır. Halnazaran elde edilen fazla refah, muvaffakiyet pazarında büyük ve yıpratıcı mü buki, haricden küp şekeri satın alırsak memleketimize dokuz kuruşa mal edilebilcadelelerle edilir. mektedir; bundan kısa bir zaman evvel alGazetecilik evvelâ bir doğuş meselesitı kuruşa bile mal etmek kabildi. îşte bu dir. Saniyen ansiklopedik vâsi bir kültür büyük fiat farkı münakaşayı davet eden meselesidir. Salisen de gazeteciliği yani noktaların başlıcalarındandır. ruh ticaretini yapabilecek kabiliyetlerin Bu vaziyet karşısında şu sualleri sorainkişaf etmiş olması meselesidir. Bir in biliriz: sanda bu üç meziyetin bir arada bulun1 Şeker neden bizde pahalıya mal ması pek kolay tesadüflerden değildir. oluyor? Doğuştan gazeteci oîan bir insan, ancak 2 Haricden gelen şekerden on beş o mesleği tahsil etmek surerile, kütlelerin ruhuna nüfuz edebilmek imkânını elde kuruş gumrlik resmi alındıgına ve yerli şeeder. Bunun için de mutlaka kabiliyetle kerden alman resim de bunun dununda olduğuna göre; memleketimizde şeker fabrini okumakla tenmiye etmesi şarthr. rikaları çok mu kazanıyorlar? Yoksa maMatbuatsız davada zafer yoktur. Galiyetleri mi çok yüksektir? Maliyetler yükzete kaleleri içinden fetheder, rakibinin sekse bunun sebebi nedir? elini kolunu bağlamaz, dimağını çeler, oHaricden aldığımız maddeler arasında nun içindir ki, zorlu mücadelelerde nihaî mübayaa fiatile istihsal maliyeti fiatı bu muzafferiyet mutlaka matbuatın himmekadar geniş farklı olan ancak bir iki madtile olur. Fransız, Rus, Türk inkılâblande bulunabilir. îşte birçok kimseleri üzenın teessüsünde matbuatın ehemmiyet ve rinde haklı olarak durduran bu esaslı memevkii inkâr edilemez, ve onun için de selelerin teşrihi ve anlaşılması lâzımdır ki dünya yüzünde fırtınalar koparan, hü biz de buna çalışacağız. kumetler deviren, bu içtimaî müessese topF. G. suz tüfeksiz, topların ve tüfeklerin başaramadıklan gazaları kazanır. Kendisinin bu kadar mühim olan mevNişantaşında Meşrutiyet mahallesinde kiini tetkik edemiyen matbuat en kudrelli zamanmda en büyük aczini bu meselede, oturan Hatice ile gene ayni semtte otuyani kendi varlığını bu zamana kadar is ran Hayriye kavga etmişlerdir. Hatice, eline geçirdiği makasla Hayripat edememşi olmakta göstermiştir. Cihad BÂBAN yenin gözünü çıkarmıştır. Suçlu yaka lanmış, Hayriye Şişli Etfal hastanesine (•) Bundan evvelki yazılar, 6, 13, 19 temyatırılmıştır. muz tarihli nüshalarımızda çıkmıştır. İstanbulun tarihî Türk siması tehlikede mi? Yazan; Mimar SEDAD ÇETİNTAŞ Taksim Mukasseminin yukarıdan bir görünüşü Tarihî tabirine göre: (Taksim ve tevzii miyah) ilminin Türk medeniyet hayatında ulaşılmaz bir yücelik gösterdiğini inkâra mecal var mıdır? On üçüncü asırdan kalma Türk mimarî şaheserlerinden Sıvastaki Gök medresenin bağrından harıl harıl akan çeşme, Kayseri Sahabiye medresesinin Şeker suyu, (Huandmahperi) medresesinin göğsünden akan su lar, hep yedi asırdanberi akıp duruyor. Konyadaki Karatay medresesinin mozaik çinilerle örtülü bir san'at harikası olan kubbesinin alündaki havuza gelip giden suyun, mermer üzerine oyulmuş yoüarındaki san'at inceliğini görenler, Selçuk Türklerinm susuz yaşıyamamış olduğunu onun şiir ve edebiyatında, san'at hayatında muhakkak bir su sesi bulunduğunu düşünmeden anlarlar. Osmanlı Türklerinde de böyledir. Bursada Ulucamiin ortasındaki havuzun, Yeşilcamiin kubbesi altındaki havuz ve musanna fiskiyesinin, asırlardanberi hayranı değil miyiz? On altıncı asır sonla rında Edirne darüşşifasının kubbesi al tında akıl ve sinir hastalarını Türk he kimleri musiki ile tedavi ederken mimarlar da binanm ortasında fıskjyeli havuzu unutmamışlardır. On altıncı asırda Koca Sinanın mimarlıkta olduğu kadar sucu lukta da gösterdiği muvaffakiyet atbaşı giden bir zaferdir. Sinanla birlikte Ka nunî gibi bir padışahın yaya olarak Kâğıdhane arazisinde su arayışı ne yüksek bir alâkadır? Hulâsa: Yirminci asra kadar Türk her nereye ayak bastı ise orada toprak üstüne bir medeniyet eseri kurmuş fakat toprak altmdan da mutlaka bir su çıka rarak o eserini tamamlamayı unutmamıştır. Mutlaka çeşmesi ve şadırvamm be raber yapmıştır. «Su gibi aziz ol» demesini bilen Türk, o azizin ilim ve teknik âlemine de çok ehemmiyet vertniştir. Lüleburgazda Sinan elile bir mamure kurduran Sokullu kasabaya beş kilometre mesafeden bir su getirtmiştir. Toprak altmdan yapılmış ve bir insan gezecek genişlikteki kârgir kanalı ile kasabadaki mamuresinin masra fma bedel bir masrafla suculuk ilminde de Sinanm mimarlık kudretinden geri kalmıyan bir ilim eseri olmuştur. Mede niyet gözü olanlar bu esere hürmet ve hayranlıkla bakarlar. (*) Tarihimize en basit bir nazarla bakılışta hakikat böylece görülmekte olduğu halde son günlerde ortaya atılan (Tak sim su hazneleri) hakkında gazetelerde garib mütalealar görülmeğe başlandı. Taksimdeki Sultan Mahmud makse minin Prost plânına göre yıkılacağını haber alan bir gazeteci arkadaş bu hu susta fikrimi sordu ve, neşretti idi. Bundan sonra bazı gazetelerde buranın kıymetsiz birşey olduğu hakkında bircok saçmasapan mütalealarla birlikte buranın yıkılacağına dair haberlerin, fıkraların tevali etmekte olduğu görülüyor. Gazetelerin bu haberleri ne dereceye kadar doğrudur ve hangi malumata istinad etmektedir bilemem. Ancak bu maksemin Türk medeniyet tarihinde değersiz birşey olduğu hakkındaki fikir ve mütaleaları garib bulurum. dığını (1200 H.) de Gazi Hasan Paşa ve 1201 de diğer bir Türk büyüğü tarafmdan sularının bollaştınlmış olduğunu kitabelerinden anlıyoruz. Su hazinesi 91 küsur metre tulünde ve 17 küsur metre arzında olup dahilî taksimatında (24) aded kârgir duvar larla bölünmüş ve üzerleri tonozlarla örtülmüş filtre havuzlarını muhtevidir. Aralarında yağmur kanallarını ihtiva et mek üzere sıravari on iki kısım çatı ile örtülmüştür. Bu çatılar kiremid veya kurşunla değil de kanallan ile birlikte kâmilen kesme taşla örtülmüş olup havuzara çatıdan şimalli cenublu (44) aded hava pencereleri gene kesme taştan ya pılmışhr. Elyevm bu depo asgarî (3000) ton suyu ihtiva ediyor. işte (210) sene denberi İstanbulu sulayan bu muazzam su deposunu kabataslak tarif etmiş ol dum. Bundan başka bu deponun cenub taraFında (8) metre açıkta bir de tevzi daresi yapılmıştır. Meydanda sekiz dılıh ve kapalı bir türbe manzarası verir. Bu1 dairede üç kitabe mevzu olup mermer den fevkalâde zarif bir tarzda işlenmiş tevzi havuzları da var. Ve bu havuzlarda da bronzdan eski su mühendislerimızin kullandıklan lüle ve masura taksimalını gösteren (24) aded burmasız ölçü mus ukları vardır. İki tane bakırdan mamul müteharrık suzgeç nehs bırer san'at eseidir. Tevzi daıresinln etrafı bir mermer iedirle çevrelenmiş olup sol tarafta da havuz başında aynca geniş ve mermer kor:uluklu bir oturma yeri vardır. Bu da irenin üstü haricen mahrutî ve dahilen dairevî bir kubbe ile örtülüdür ve klâsik alem işlerile müzeyyendir. Kâmilen kârgir ve kesme taştan ya pılmış olan bu binanm mimarî kıymetinden vazgeçebihr miyiz? Suculuk ilminin Türk kafasındaki bü:ün inceliklerini gösteren ve hâlâ çahş makta ve Beyoğlu şeıntini sulamakta olan bu eser medeniyet tarihimizde on sekizmci asrın çok kıymetli bir şehircihk ve cemiyetçilik belgesidir. Buna nasıl olur da kıymetsiz denilebilir anlamıyorum. Tarih ve tarihî abidelerimiz üzerinde bir iki yıldır gazetelerde bol bol yazı yazan bazı kimseler türedi. Bunlar tarihi bizden iyi bilirler, eski eserleri bizden iyi tanırlar, herhangi kıymetli esere hayran nazarla baksak gözümüzü oymağa kal kışırlar. İstanbul şehrini baştanbaşa değiştirmeğe kalkıştığımız şu yıllarda bu ne felâ kettir!. Eğer Taksim maksemi gibi medeniyet eserlerimize kıymetsizdir diyen lere inanmak lâznn gelirse bu koca İs tanbulun imar vesilesile tarihî Türk si masının tejılikeye girmiş olduğunda şüphe edilmemelidir. Yüksek Mimar Yani, onu öldürmeği mi tasarladm? Hayır, maksadım öldürmek değildi, yanlış mana verilmesin! Hâkim Reşid Nomer, büyük kardeşini yaralıyan bu genc hakkında tevkif müzekkeresi kesti. Tahkikat, Müddeiumumiikten sorgu hâkimliğine intikal edecektir. ADLÎYEDE «Satie» tahkikab Denizbankın Fındıklıdaki Satie binası alım, satımı işi etrafmda, dördüncü sorgu hâkimliğince yapılan tahkikatın tevsii safhası, alınan malumata göre, so nunda olmakja beraber henüz bitmemiştir. Bir yerden müzekkere ile istenilen cevabın daha gelmediği ve bunun bek lenildiği öğrenümiştir. Makasla gözünü çıkarmış! Umumî Hapisane binasının kiremidlerini kaldırmaya başladılar Yerine Adliye binası yapılmak üzere Sultanahmeddeki Umumî Hapisane ile aslında İbrahimpaşa sarayı olan kısmının yıkılma işi münakasada müteahhide ihale olunmuştu. Bu ihale muamele sine aid formaliteler ikmal edilerek, sıra yıkma safhasına gelmiştir. Muhtelif kısımlardan çoğu, evvelce boşaltılmıştı. Mevkuflardan hastane kısmmda kalan birkaç kişi de Tevkifane hastanesine götürülmek üzeredir. Dün, Nafıa müdürlüğünden verilen malumata göre, müteahhide tamamüe teslim muamelesi birkaç güne kadar bıtirilecek, ondan sonra yıkma vaziyetine geçilecektir. Bununla beraber, kat'ile şen yıkmaya hazırlık mahiyetinde ol mak üzere dün bazı kısımlann damla rmdaki kiremidler kaldırılmış, indiril miştir. Bu hazırlığa bir yandan devam olunacağı anlaşılmaktadır. f Konya Ticaret Müdürlüğünün çalışmaları J Sedad ÇETİNTAŞ Yaptırılan polis karakolları Kanlıca polis karakolu inşaatı bitmiştir. Beyoğlu Aynalıçeşmede yapılacak olan modern polis merkezi binasınm da temeli atılmıştır. Bunlardan başka Ha malbaşmda bir de komiserlik binası yapılmaktadır. Üsküdar polis merkezi esaslı surette tamir edilmiştir. Konya 26 (Hususî) Vilâyetimiz | mmtaka Ticaret müdürlüğüne muhitimı zin pek yakından tanıdığı eski mmtaka İktısad müdürü Zeki Afşın tayin olun muştur. Zeki Afşın, yirmi beş gün önce şehrimize gelmiş, vazifesine ve tetkiklerine başlamıştır. Zeki Afşın, bu etüdleri arasında bil hassa bundan beş yıl önce kendi mesaisile teşkil edilmiş olan esnaf teşekküllerile temasa gelmiş, bunların durumlarını ircelemiş, bu teşekküllerin yenibaştan can lanmasına müteallik teşebbüslere giriş miş ve bir toplantı tertib etmiştir. Bu toplantıda şehrimizde bulunan Parti müfettişimiz Kırklareli meb'usu Şevket Ödül, Parti ve Halkevi reislerimizle münevverlerimiz de hazır bulunmuştuT. Musahabenin sonunda hayat pahalı Iığı ve diğer ticarî ve iktısadî mevzular üzerinde Ticaret müdiriyetmce hazırla nan Anketin teksir edilerek esnaf ve tüccarımıza dağıtılması takarrür eylemişrir. Mıntaka İktısad müdürlüğünde bu lımduğu zaman faydalı teşebbüslerde ve müesseseler teşkilinde iyi hizmet yapmış olan Zeki Afşınm bu toplantı ile athğ adım, memleketin îktısadî bünyesinin takviye ve inkişafı itibarile mühimdir. Resimde bu toplantıya iştirak edenler, köşedeki Zeki Afşın gözükmektedir. Türkler, suyunu temin etmeden çeş600 lira çalmış! mesini yapmazlardı. Sultan Mahmud da Kasımpaşada Münevverin simidci fıbendini uzaklarda yaptırdıktan sonra bu nnında çalışan Hüseyin, evvelki gün bendin şehri sulayacak muazzam deposu Münevverin duvarda asılı caketinin cenu da işte buraya yani bu ismi kendisine binden altı yüz lirasmı çalarak kaçmıştı kazandıran şimdiki Taksime yaptırmıştır. Hüseyin yakalanmış, çaldığı paralar üzerinde bulunarak sahibine iade edilmişSultan Mahmud bendi, Taksim maktir. Suçlu evrakile birlikte Adliyeye tessemi ve bundan sonra şehirdeki hamam lim olunmuştur. lar, çeşmeler, sebiller bunların hepsi bir kül halinde şchirciliğin, müteazzıv ve Konya Fırka ve Halkevi mütebellir bir şaheseridir. Bu depoya reıslıgı kıymetsizdir demek bütün bu medenî müKonya (Hususî) Vilâyetimizin essesatı ve kıymetini inkâr etmektir. Cumhuriyet Halk Partisi vilâyet baş Maksem, 1 145 H : 1734 M : te Birin kanlığı için yapılan seçimde ilyönkurul ci Sultan Mahmud tarafmdan yaptınl üyesinden Elektrik şirketi müdürü Halis Ulusan ve Halkevi başkanlığı için y£(•) Lüleburgazda bu kanallarm sökülüp taşlarının harcanmakta devam ettiğıni pılan seçimde de ilyökurul üyelerinden Ferid Uğur kazanmışlardır. maalesef yirmi güiı evvel gördüm. Yakalanan sabıkalılar Evvelki geceyansma doğru Şehzade camiinin arkasındaki yangın yerinde şüpheli bir şekilde dolaşan iki kişi yakalanmıştır. Bunların SP' '<alı kurşun hırsızlanndan Mehmed Aiı ile Hüseyin olduğu anlaşılmıştır. Tokadda Hatay bayramı Tokad (Hususi) Hatayın kurtuluş günü, Tokadda pek büyük bir kalabalı ğın iştirakile çok parlak bir surette kutlanmıştır. Havanm yağmurlu olması yüzünden, merasim, Halkevi sinema salonunda yapılmıştır. Söylevleri müteakib, Parti, Halkevi ve Belediye namma Atatürk anıdma çelenk konmuş, bugünün şerefine Halkevi, halka bedava iki matine sınema göstermiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: