15 Nisan 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

15 Nisan 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| L | Hakikt vesikaları tasnif eden ve birbirine hıılııııı Kadri CEMiL I 15-4-934 Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 32 I Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra Istanbulda A- Mhb— grupun içlerine aldık- ları İlhami ismindeki genç Galatada Ariyan banma tercüman diye yerleş- mişti. Park tesadüf et- siği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan bu grup gene bir gün malüm olan yerle- rinde toplanmışlar ve aldıkları rapor- Tarı okuyorlardı. Okunan yirmi küsur rapor - içinde bir tanesi Fatma Nüzhete aitti. Onun bir casus olduğundan bahsediyordu. Bu raporu ehemmiyetli gördüler ve tahkike karar verdiler. İlhami çocukluğunu tanıdığı Fat- ma Nüzhetle çok alâkadar oluyor ve hemen her gün kendisini ziyaret edi- yordu. Gene böyle bir günde uzun u- xun konuştular, Fatma Nüzhet hemen hemen bütün işgal kuvvetleri &mirleri- ni tanıdığını söylüyor ve kimse ile a- Tükası olmadığını anlatıyordu. Bu vesika heyeti umumiyesile kendisinde bulunana benziyordu. Fakat, bunda resim yoktu. — Kâğıdmı gördüm, dedi. A- ma bu kâğıt bana bir şey söylemi- yor, Sonra benim Anadoluyla hiç | #lâkam yok. İşte bir yanlışlık ola- cak.. Amma bir defa da yarın gel bakalmn. Bir defa daha konuşa- hım, — Ben de kaç gündenberi hep gelip gidiyorum. Senin Anadolu ile alâkan olmasa ben Bursaya si- | lâh kaçırdığını bunları 56 ncı fır- | ka kumandanı Bekir Sami Beye verdiğini nereden bileceğim.. O- radan gelirken Mudanyada Halit Beyle konuşmadın mı? Sana 20 bin tane İstanbul hükümeti aley- hindeki fetvayı veren Halit Bey değil mi? Bunları burada da- ğatan, muhtelif yerlere asan sen de- ğil misin?.. Benim Anadolu ile a- Jükam olduğuna bütün bu bildik- lerim kâfi değil mi? Kâhya, bu yabancı adamın söy- lediklerinin doğru olmasına — rağ- men gene; — Benim böyle şeylerden habe- rim yok.. Bilmiyorum.. Yarmn gel de görüşelim. Hem bizim arkadaş larda burada olacaklar beraberce — Pek âlâ, sen gene bilmiş ol- ma., Bunlardan ne senin, ne de be- Tefrika: No. 5 nim haberim olsun.. Ben gene ge- lirim.. Arkadaşlar saat kaçta gele- cekler? — Akşam üstü burada bulu- nurlar. Sen saat alafranga dörtte burada bulun. — Hay, hay, Allaha ısmarladık.. Nihayet anlaşabildik. — Güle güle.. Yarıma.. &a İsmail Efendi çıkıp gittikten sonra Şahin Kâhya bir müddet yalnız kaldı ve düşündü. Bu ada- mın günlerdenberi kendisine mu- sallat olması elbette boşuna değil- di. Şimdiye kadar yaptıklarından da bir çok şeyi biliyordu. Anado- ludan gönderilmemiş olsaydı, za- bıtanm, bu adamm bildirdiği ma- lâmatla şimdiye kadar kendisini çoktan tevkif etmesi lâzım gelirdi. Kim kime idi, Hiç bir şey bilme- dikleri halde tevkif etmiş olsalar- dı da ne icap ederdi; hattâ öldü « rülseydi bile... Şahin Kâhya, bu zatın on, on beş gündenberi musallat — oluşun- dan arkadaşlarına bahşetmemiş- ti. Şimdi nerdeyse Nur ve kayma- kam Muslihittin Beyler de gelecek lerdi. Onlara bundan bahsetmek ve fikirlerini almak doğru olacak- &. - Filhakika Nur ve Muslihittin Beyler az sonra birbirinden onar dakika fasıla ile gelmişlerdi. Doğ- ruca kahvenin üstündeki ara sıra toplandıkları odaya çıktılar. — Şa- hin Kâhya da kendilerini — takip etti. Söze Şahin başladı: — Muslih Bey, Kaç gündür si- ze bir şeyden bahsedecektim. Lü- zum görmemiştim. Fakat adamın ısrarından kurtulamadım. — Yarın saat 4 te gelecek.. — Kim bu?.. — İsmail isminde biri. Bana Anadoludan geldiğini, beraber çalışacağını söyledi. Aldırış etme- dim. Şimdiye kadar yaptığım bir çok vak'alardan bahsetti. Anado- lunun şayanı itimat bir adamı ol- duğuna aair kâğıt gösterdi;. ama, pek dikkatli bakamadım. — Barl açılmadın ya, Kâhya? — Havır. Fakat brgün gene geldi. Siz'nle de konuşmak üzere yarın için çağırdım. Gelecek.. Bir de siz görün ve konuşun.. Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Nakıll : ( Vâ - Nü ) Geçen kısımların hulâsası Bi rBalkan şehrinde, misak şerefi- me, bizim sefaret tarafından balo verili- ı | yor. Buraya, bütün Balkan milletleri- nin murahhasları ve diğer ecnebiler davetli... Genç Türk diplomatı Muhsin Raşit, millt mücadelede zabitlik eder- ken, nişanlısı Feriharm Erci Behyadis isminde bir Yunan zabiti tarafından mahvedildiğini görmüş, Ferihanın me- lolı(ıılmı baktığı sırada, a- Şağıda, mütarekeyi ve işgali hatırlatan marşlar ve sesler yükseliyor ve Muh- sin buhran geçiriyor. Şimdi, baloda, ildi ecnebi Muhsine bakıp konüşurken, diplomatır emirberi Muammer çavuş , & onları gizlice dinliyor: Silâh fabrikala- rınrın mümessili Ert of Sad ile ecnebi gazeteci Gal, baloda bulunan Erci Behyadis aleyhine Muhsini kışkırtmak üzere kavilleşiyorlar! Muammer çavuş, efendisinin ku lağına eğilerek dedi ki: — Beyüml!., Dikkat et... —Nevar? — — Ne olacak? Demin, bu heriflerin komuşmalarını dinledim... —E? Birân yutkundu. Dilinin ucundaki. ni söyliyemedi: *— Senin can düşmanın olan a. Postası Geçen kısımların hulasası Esirci"Ali Baba, Kafkasyadan getir- diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe- ginen aldığı bin altıma mukabil, Kaf- kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- xı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya bzaktıktan sonra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç- ken, Esirci Ali Babanm hryanetine uğ- ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. Ali baba bu hâdiseden sonra, Petroviçin, kızma çok düşkün ol- duğunu anlamıştı.. Meyhanede bu- hıştukça, lâfı kızma temas ettir- memeğe dikkat ediyordu. Petroviç bir akşam — lüzumun- dan fazla sarhoş olmuştu. Meyha- neden çıkarken: — İsmailof, dedi, beni bu gece odama kadar götür. Yollarda yı- kılıp kalırsam iş valiye —akseder.. Beni şatodan kovarlar. Ali baba bahçıvanmu koluna girmişti.. Yavaş yavaş yürüyorlar. — ——— — Çağırmamalıydır. - kâhya.. Kimbilir kimin nesidir. Nur Bey ilâve etti: — Evet kimibilir. kimin nesi- dir! Tanımadığın adamı arayıp a- raştlırmadan aramıza almak — pek akıl kâyı değildir. Kâhya: YA — Doğru, dedi.. Fakat on gün- denberi, Ankaraya böyle bir adam gönderilip gönderilmediğini sor - mak için fırsat kolladım. İstan- bulla muhaberenin — tamamen ke- silmiş olması bumu — imkânsızlaş- tırdı. Çağırmak ve beraberce ada- mar sorguya çekmeyi münasip gör- düm. — Herhalde tehlikeli bir — iş... Biz, burada kendi işimizi, ancak kendimiz görecek bir vaziyette bulunuyoruz. Bir de tetkikat ve tahkikatla vakit geçirmek — mecburiyetinde kalmamalıyız. Şahin Kâhya gayet babayani bir tavırla: (Dovamı var) ci Behyadıs burad İ Diyemedi . zh.hıh,ıdıı Nişanlısının fe- lüketine sebebiyet veren sabık Yunan zabitini görünce, efendisinin fevri bir hareketle taşkmlık yapacağından emin- boğuşma böyle bir şey olursa, bunun siyaseten ıııılnıyııılıeıiını.ww-' vuş, çarıklı erkânı harp olduğu için, farkediyordu. Yangına körükle gitmek, baruta biz zat kibrit çakmak istemediği için, frenk lerin ne kötü niyet taşığklarını açık- tan açığa söylemek cesaretini göste- remedi , “— Erci Behyadis buradal,, demez, ya maazallah, Muhsin Raşit: “— Hani? Gösler... Nerede?,, di- ye fırdönmiye başlarşa?... O zaman, Miuammer çavuş — felâ- ketin önüne nasıl geçerdi?... Efendisi, ölen nişanlısını ve felâketi dam, hani şu öldürmeye ahtir alduğun memiş miydi. — 15 Nisan 1934 15 Nisan 1934 Müellifi: Zshak FERDİ dı. Belediye dairesinin önünden.. dükânları kapanmış büyük çarşı- dan geçsrek, epeyce yürüdükten sonra valinin şatosuna varmışlar- dı. Petroviç konuşabiliyordu. Fa- kat, dizleri dolanıyor, kendi ken- dine yürüyemiyordu. Ali baba bir | kaç defa: — Bir arabaya binelim, Petro- viç!.. Dediyse de valinin bahçıvanı razı olmamıştı. Şatoya yaklaşmışlardı.. Pettoviç: — Geldik.. dedi, Ben artık oda- ma gidebilirim. Fakat, seni bura- dan kolay kolay brrakmıyacağım. Haydi yürü. Ali baba çekindi: — Nereye?.. — Odama. Sana bir votka W- ram edeceğim,. — Aman Petroviç, beni bırak., Gideyim. Birisi görür de.. — Kimse görmez. Arka kapı- dan bahçeye gireceğiz. Benim ©- dam bahçenin ayrı bir köşesinde. Ve sonra gülerek ilâve etti: — Biz, buradaki köşklerin bah- çıvanları, birbirimizin odalarına daima gider geliriz. Kimse karış- maz.. Bir kaç dakika sonra Tiflis va- lisinin şatosuna varmışlardı. Ali babanınm yüreği çarpmıyor değildi. Fakat, bu tehlikeli dost- | luk onu hedefine yaklaştırdığı yor ve seviniyordu. Bahçe kapısı önünde durmuş- lardı. Petraviç cebinden bir anahtar çıkardı.. Büyük kapıyı açtı.. İçeri- ye girdiler.. Çakıl taş döşeli kı- sa bir yoldan sonra ağaçların ara- sıma dalmışlardı. Petroviç: — İşte, dedi. Şu limonluğun yanmdaki küçük merdivenli kulu- be benim odamdır. İ Hava aydınlıktı.. Bahçenin muntazam tarbları, çiçekli yollar mükemmel seçiliyordu. — Şatonun arka kısmı bahçeye — bakıyordu. Bu kısımlarda kadınlar yatıyor- du. Petroviç cebinden bir küçük a - nahtar daha çıkardı.. Odasmın kapısını açtı. Hava mutedil olma- sına gece serinliği odanın Banenel — Ne gibi kötü niyet?..;- — B —Ne? — Yani şey... Bu demin seninle konuşan adam, silâh fabrikalarının mü- messili ... — Sonra?... ıd_ Onun arkadaşı da ecnebi gaze- teci... — Daha başka?... — Rasim çıkartıyor ,,, — Çıkartır a... Burası muharebe meydanındaki memnu mmtaka değil... Başka bir söyliyeceğin var mı? , Muammer, Erci Behyadis mesele- sini söyliyemediği için, yutkundu, yutkundu: — Yek beyüm... — Hay andavallı hay... Demek bü- tün dinlediğin mühim muhavere buy: du ha?.. Aptal sen de... İşine git... Muammer, tüklüm püklüm — uzak- laştı. Acaba, felâketin önüne geçemiye- öek miydi?.. Maamafih, düşünüryordu da, Erci Behyadisin burada bulunduğunu baber vermemekle akıllıca hareket etmiş ol- içine çökmüştü. Fakat, ikisit sırtında kalın kaputlar vardi: ten içkiden morarmış a dan aâteş - saçılıyordu. yatağının baş ucunda durani mu yaktı.. Odanın içi ıo ü Ve kapıyı kapıyarak birer İi leye çöktüler. Petroviç çok şen ve kof bir adamdı. — Seninle tanıştığım beri içimde garip bir sevint İsmailof! Güya sen, elini la uzatıp ta benim kızrmı bir getirecekmişsin gibi sevini: Seni görmediğim geceler, 1 hanede yalnız kalryorum vt nerken içimi derin bir hüzün hyor. Acaba günün birinde rucuğuma kavuşabilir miyim sin? Petroviç bu sırada dıvı İr duran yağlı boya bir göstererek: — İşte kızımın - resmi.. güzel değil mi? Ali baba dikkatle baktı: — — Çok güzel.. Inşallah b olur kavuşursun, Petroviç! — Bahçıvan içini çekerek, nın kenarında duran bir uzattı: — Bu votkayı Tifliste mazsım, İsmailof! Bu bana gadan hediye 'geldi. Oğlum | zabittir. . ; İki büyük kadeh doldı — İç bak.. Ne güzel, İçtiler, Ali baba: - — Çok nefis.. Diye mırıldandı. Petroviç drvarda asılı bir zabit tablosu gösterdi: " — Bu da oğlumun resmi kisinden de uzak kaldım. * mun yüzünü beş senedir yorum. — Oğlunu bu tarafa geti mümkün olmadı mı? — Volga valisi oğlumu £ viyor, Oğlum çok cesur bir tir.. Volgada kaçakçıları mekte büyük muvaffakıye! termiştir. Şimdi Karadenizd? sanlık yapan ve çara isyanı meşhur (Ştanka) nım ka de Volgada oğlum yakaladi" — O da Volgada ç yapıyordu? | na hüki ı iyordu.. 0* ıııHyi. çak... Muammer bir köşeye çekildi Bu sırada, milli oyunlar Tlk önce Yugoslavlardan kı kekli ve köylü kıyafetleri giyint” grup ortaya çıktı. “Musiki insanda hatıralar V rır!,, derler... Ne doğru.. Bu havalar, söylenen şarkılar, Mubf şidin aklına, çocukluğunun tatli rini getirdi. Diplomat, bundaft sene evvel, zabit olan babasile Rumelinin gezmedik, dohıw, şesini mi bırakmıştı? O zamtf! köylerine de inerlerdi. Işte bu * rı, köylüler, onların şerefine 9? bu şarkıları söylerdi. Fakat, baharatlı yemeklef Muhsinde, hem tatlı, hem aci ( a8f ve numaraları seyrederken, filçe bir el tuttu. Muhsin Ratf rek baktı. Gene deminki Yani, Ert of Sad... Silâh fabrikalarının Tümsiyerek dedi ki: (

Bu sayıdan diğer sayfalar: