12 Haziran 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

12 Haziran 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Haziran 1934 "ECARRL yi n —.. HABER — Akşam Postaği HALK MASALLARI " Cahil hammal nasıl baş | müneccim oldu? Cüppesini ters giymiş, atına da ters binmiş, sokaklarda “Padişahı iste- rim!,, diye bağırarak koşuyordu Hamalın karısı kocasının bir ha| mal olmasından dolayı çok müte- essirmiş.. Çünkü her hangi bir ye- re gitse: — Sen bir hamal karısısın! diye kendisini istiskal ederlerdi. Gene bir gün mahallelerinde bir düğün oldu. Hamalın karısı sofra- da iyi bir yer kapmak için sabah erkenden eve damlıyarak odanın €n iyi yerine oturdu.. Fakat gelen misafirler mütemadiyen kendisin- ne: — Sen bir hamal karısınm! Bu- rası sana lâyık değildir. Biraz ö- teye gider misin! diyerek — yerini aldılar.. Netice itibariyle — zavallı| kadına gene kapı arkası kaldı. Bu vaziyet kadının canına tak etti. Kızdı ve düğün evinden fır - ladığı gibi solğu evde aldı. O esna- da kacası da öğle yimeğini yemek için eve gelmiş bulunuyordu. Kadın kocasını görünce — fena halde cıkıştı. Zavallı adam bu hücumlara hiç bir mâna veremiyor du. — Nihayet: — Bu mesleğinden — dolayı her yarile istiskal görüyorum.. Masale. gini değiştir. Ne olursan ol Fakat ille bu kamallıktan vaz geç, diye tutturdu.. Adamaağız her ne kadar: — İyi amma, benim — elimden başka işe gelmez, okumam — yaz-| mam yok, doğru dürüst yirmi be- şe kadar sayacak seviyede deği- Him, diye itiraz etmek istediyse de karısı kat'iyyen razı olmadı ve en sonra: — Hiç bir şey yapamazsan, başına bir şarık sararak — camiin dibinde Falerlık da yapamaz mı - sm? Sana öteberi soranlara aklına gelen şeyleri uydurur söylersin; dedi. Bunun üzerine feracesini bo- zarak kocasına bir cübbe, yaşma- ğını da küllâhma sarık — yaparak kocsma giydirdi. Koltuğunun al - tına da kocaman bir en'amı şerif sıkıştırarak sokağa çıkardı,. Zavallı adam — şaşkın şaşkım, camie doğu ilerledi. Avluda serin bir yer bularak oturdu ve müşteri beklemeğe başladı, Çok geçmeden bir kadm telâşla kendisine doğru ilerledi ve: — Hoca efendi., Bir dizi altı - nrm vardı., Kayboldu,, Eğer nere- de olduğunu bulacak olursan sana/ bir altın var, dedi.. Yalancı falcı adamakıllı afalla- mıştr.. En'amı çıkardı. Karıştırma- ğa ve bir şey anlamadığı yazılara bakmağa koyuldu, — baktı, baktı, baktı. Nihayet aklına gelen — şeyi söylemeğe başladı: — Kaybolan altınlar evden dı - şarı çıkmamıştır. Masanın altında duruyor.. Kadım gitti, Beş dakika geçme- den sevinerek avdet etti ve hoca- ya bir altm uzatarak: — Altın dizisini hakikaten ma - sanm altmda bulduk. Çok - teşek - kür ederiz, dedi ve gitti. | rahatça yaşarlarken birdenbire Yalancı falcı şimdiye — kadar ömründe asla bir altın kazanma - mıştı.. Bunu alır almaz derhal ye- rinden fırlıyarak evine koştu ve parayı karısına verdi, Karısı çok sevindi.. 'Tesadüfe bakın ki yalancı koca çokçabuk şöhret buldu.Uydurarak| söylediği sözler büyük bir tesadüf neticesinde tamamen — çıkıyordu. Herkes kendisine hürmet ediyor, elini öpüyordu. Hiç kimse bu koca sakellı, cübeli ve sarıklı adamın elifi görse mertek sanacak kadar cahil olduğuna ihtimal vermiyor » du. O da güzelce geçiniyordu. Bu| vaziyetten en fazla — memnun ©- lanlardan biri de karısı idi. Çün- kü eskiden “hamal karısı,, diye is- tiskal edilirken şimdi, “hoca efen-| dinin refikaları,, diye hürmet gö -| rüyor, düğünlerde ve sair —mera -| simlerde baş köşeye oturuyordu . Gel, zaman, git — zaman böyle iş çatallaştı. Bir gün hoca — efen- di camiden çıkarken önüne iki ye- niçeri çıktı: —— Sizi padişah istiyor, diye a - damcağızı beraberlerine aldıkları gibi doğruca saraya götürdüler, Saraya gelir — gelmez yalancı hocayı doğruca padişahın huzuru- na çıkardılar, Yalancı — hoca fenıi halde korkuyordu. Nitekim kork - tuğuna da uğradı.. Çünkü padişah gözlerini açarak kendisine: — Mademki bu kadar tanınmış bir falcısm şu halde dinle: Dün akşam bir takım — haydutlar benim hazinemi çaldılar. Sana kırk gün müsaade ediyorum.. Bu müdet zarfında hazinemi bulur - san seni ihya edeceğim, bulama - dığın takdirde de boynunu vurdu- racağım.. Sözlerime kat'iyyen iti - raz dinlemem., Derhal harekete geç.. Buna mukabil sana her gece yemeğini ve cep harçlığına saray - dan göndereceğim.. Yalancı hocanm korkudan dili tutulmuştu.. Yer öperek dışarı çık- tı, ve doğruca evinin yolunu tuttu. Meseleyi karısına analttığı — za - man o da endişeye düştü. Yalancı falcı: — Ben daha kırka kadar say - masını bilmiyorum.. Bu — müddet zarfında hazineyi nasıl bulabili - rim?, Diye dizlerini dövüyordu . Nihayet karısı bir çare (!) bul - du: — Bahçeden kırk tane tuğla a - lır odaya koyarız, Her gün birini pencereden atarız., Bu müddet zar | fında saraydan gelen — yemekleri | güzelce yeriz, Bütün tuğlalar bi -| tinciye kadar Allah kerim.. Ve öyle yaptılar.. Yalnız hazi- neyi çalan hırsızlar işin böyle meş- hur bir falcıya bırakıldığını du - yunca merak ettiler. Hırsızların reisi hırsızlardan birini; acaba na- sıl fala bakacak? Bir şey yapabile- sek mi?. diye gizlice hocanım MA 2 4 v evine yolladı.. Hırsız gece olunca dama çıktı ve içerisini dinlemeğe koyuldu.. Bu esnada yalancı hoca ile ka - rısı yemeklerini yemiş bulunuyor- lardı. Hoca ocağın — başındaki tuğlalardan birini aldı. Pencereyi açtı ve sokağa atarak karısma: — Karı dedi. İşte birincisi, Da- ha geriden 39 tane var, dedi. Tesadüfe bakın ki padişahm hazinesini çalan hırsızlar — da 40 kişi imiş.. Damdaki hırsız bunu duyunca hemen arkadaşlarının ya nran koştu ve: — Aman dedi, — bu adam pek müthiş benim geldiğimi bildiği gi- bi kaç kişi olduğumuzu da - bili - yor., Hırsızların reisi buna inanmadı. Ertesi gece başka iki adamımı gön- derdi. Onlar dehşet içinde ayni şeyi söyleyince üçüncü akşam ya- nına iki muavin alarak bizzat git- ti ve hocayı dinlemeğe — başladı. Yemekten sonra hoca tekrar pen - cereyi açtı ve ocaktan bir tuğla al- dı. Tesadüfen bu tuğla diğerlerin- den daha iri cesametteymiş. Hoca bunu atarak karısma: — Bu akşam da üç oldu. Hem de bu sefer en büyüğü tesadüf et - ti, deyince hırsızların reisinde şa - fakt attı. Doğruca evin kapısmı çaldı ve hocanın ayaklarına kapa- narak af diledi.. Mazineyi hemen getireceğini, yalnız padişaha ken « dilerini haber vermemesini rica et- ti. Yalancı hoca hiç bozmadan kendisine acıdığı için sözlerini ka- bul ettiğini söyliyerek — hazineyi getirmesini emretti. Arftık padişahm sevincine pa - yan yoktu, Kendisini — derhal baş müneccim olarak ilân etti. Fakat yalancı müneccim, nasıl olsa bir gün yalanının meydana çıkacağmı bildiğinden bu hizmet- ten kurtulmak için bir çare arıyor- du. — Arzusunu karısma söylediği zaman o da muvafık buldu. Çün- kü bu zamana kadar epey para toplamışlar ve kâfi derecede zen - gin olmuşlardı. Nihayet karısı buna da bir çare bularak dedi ki: — Yarın sabah erkenden cüb - beni ter giyer, ata ter binersin, ve adişahı görmek istiyorum diye a - labildiğine koşarsın.. Senin bu halinni görünce delirdiğini sana- rvak serbest bırakırlar, Sen de kur- tulursun.. Yal tı, Kendisini bu şekilde hakikaten delirdiğini zannettiler . | O esnada padişah ta tesadüfen ha- mamda bulunuyormuş. Hoca koşa koşa hamamın önüne geldi . Pa- dişaha haber verdiler. O da merak etti ve haylulara sarılarak giyin - meden hamamdan çıktı. 'Tam bu esnada bir hareketi arz oldu ve hamamın kubesi patlı- IKTISAT Afyon ihracatımız Afyon dünyada en ziyade Uzak şark memleketleriyle Türkiye ve Yu- goslavyada yetişmektedir. Japonya ve Çinde afyon, esrar çekmek henüz ser- best bulunduğu için bu memleketler şark mahsulünü kendileri istihlâk et - tikten maada diğer istihsal mmtaka- larından ve bu meyanda bizden de it- halât yapmaktadırlar. Afyon kıymetli bir mahsul olduğu için bir çok yerlerde ve bilhassa Rus- ya, İtalya ve Balkanlarda ziraatin bu şubesine çok ehemmiyet verilmiş ve | mütemadi tecrübeler yapılınışsa da iyi | netice alınamamıştır. Ecza müstahzaratında — kullanılan afyonda yüksek morfin derecesi ara - nılmaktadır. Dünyada en yüksek mor- fin dereceli afyon Türkiyede yetiş « | mektedir. Afyonlarımızda morfin de- recesi yüzde 20 ye kadar çıkmaktadır. Bu hususta ikinci olarak Yugoslav af- | yonları gelmektedir. Bunun için gârp | morfin sanayii bilhassa Türk ve Sırp afyonlarını almaktadır. Cemiyeti Akvam kararı mucibince bu iki memlekette de afyon yetiştirici mentakalar tahdit olunmuştur. Bu su- retle kemiyetten ziyade bizde de bure dan sonra keyfiyete ehemmiyet veri » lecektir. Afyon ihracat mallarımız arasında mühim bir yer işgal — etmektedir. (1930) senesinde bu maldan 3,5 mil - yon İiralık sattığımız halde Adana (Hususi) — 931 senesinde Belediye meclisi tarafından yapılan belediye zabıtası talimatnamesi muci- bince şehirdeki fırınların behemehal bi rer hamur yuğurma makinesi koyma - ları icap etmektedir. Talimatnamenin tatbik — mevkiüne konduğu tarihte ekmekçilere de ayrıca talimat yapılmış ve fakat o sırada es » mafın iktısadi vaziyetinin müsaadesiz- liğini leri sürerek bu mecburiyetin br yıl geriye bırakılması hususundaki is - tekleri belediyece uyğun bulunmuş - tur. Bu bir yıl mühlet geçtiği halde fı - rıncıların kendiliklerinden hiç hareke- te gelmediklerini ve yuğurma makine- si tedarikine yanaşmalarını gören be - | lediye geçen Şubatta yeni bir karar vererek Haziran 934 ten itibaren bu mecburiyete uymiyan fırıncılar hak - henk olunarak dansedilecektir. rak edecektir. yarak yıkıldı.. Neticede padişah - tan başk hiç kimse kurtulamıya -| rak öldü. Bu hâdiseden — sonra| padişah haş müneccimine bir kat başladı.. Padişah hayatını kurta - ran müneccimine: — Dile benden ne dilersin!, di - ye sordu: Hiç ummadığı bir vaziyet karşı- sında kalan müneccim: — Padişahım dedi.. Dileğim beni vazifemden — affetmenizdir, dedi.. Artık kâfi derecede yorul - ihracatımız 2,8 ve (1932) de de 1,6 milyona düşmüştür. Garp morfin sa « mayii âmilleri iktısadi buhran dola; siyle iptidai maddeler fiatlerindeki dü - şüklüğü bahane ittihaz ederek - Türk afyonlarını da pek aşağı fiatlerle ele zgeçirmeğe başlamışlardı. Türk müs - tahsilleri de kredi ve teşkilâtsızlık yü- zünden kendilerini koruyacak variyet- te olmadıklarından (1930) da vasati olarak kilo başına 14 lira olan fintler (1932) 7 liraya kadar düşmüştü. Mübayan için aralarında bir anlaş- ma (Kartel) teşkil eden garp serma - yedarlarının elinde Türk müstahsili - nin bir oyuncağa döndüğünü gören hükümetimiz memleketimizde afyon satışını inhisar altına almıştır. Afyon işlerini derhal intizama koyan İnhi - sar idaresi hükümet ve bankaların aç- tığı kredi ile afyon dünya piyasasın « da derhal mühim bir yer almıştır. (1932) senesinde yegâne rakibimiz o- lan Yugoslavya ile de Ankarada bir i- tilâf yapılmış ve iki hükümet afyon sa- tışlarını İstanbulda teşkil olunan muh- telit büronun satışı yüzde 77,5 Türk afyonundan yüzde 22,5 ta Yugoslav afyonundun' olacaktır. İnbisar ve muhtelit büronun faa- liyeti derhal netice vermiş ve (1933) afyon ihracatımız 2,8 milyon lira ka - dar tutmuş, fiatler de hissolunacak de- recede yükselmiştirs Afyon piyasanun: da görülen bu salâhın ziyadeleşeceği- 1931 de ne muhakkak nazariyle bakabiliriz. Adana fırınlarına hamur makinaları kuruldu kında kanuni takibat yapılacağını ilân etmişti. Belediyenin bu pek haklı kararının behemehal tatbik edileceğini anlıyan fırıncılar son tebliğten sonra harekete geçmek lüzumunu duymuşlar ve fab- rikatör Arif zade Asım Beyin yardımı nı temin ederek şehrimizdeki bir atel. ye sahibi ile yuğurma makineleri yap, , tırmak için mukaveleye girişmişler - dir. Şehrimizde halen fırmlarda işleti - len altı tane hamur makinesine ilâve- ten yapılmakta olan yeni on altı yu « Burma makinesi ile fırınlardaki maki- | ne yekünu yirmi ikiye ulaşmaktadır. Şehrmizin günlük un sarfiyatı yüz yir mi torbayı geçmediğine göre her ma- kineye beş torba un isabet etmekte - gdir. VAKIT'ın gezintisi Ağır ve parlak bir proğram hazırlanmıştır VAKİT refikimiz 15 hazirandan başlıyarak 31 Ağustosa kadar neşredeceği kuponları toplıyan karileri için bir gezinti yapacaktır. Bu gezintide saz ve caz vapurda hırakılmıyarak gezinti mahal- line götürülecek ve sureli mahsusada hazırlanacak yerlerde icrayı a- Bu gezintiye “VAKİT,, karilerinden olup kupon toplryanlar işti- Çok zengin bir program dahilinde yapılacak olan bu gezintiye iştirak arzusunda bulunan karilerimiz 15 hazirandan itibaren “VA- KİT,, refikimizin neşredeceği kuponları toplamalıdırlar. dum.. Biraz da istirahat etmek is- terim.. Padişah buna kat'iyyen razı olı mıyacaktı amma bir defa söz ağ- “1 münecim de öyle yap -| daha sarıldı., Her tarafta kendi -| zından çıkmıştı.. Geriye dönemez- görenler| sinin ermişliğinden bahsedilmeğe | di, Binaenaleyh — müneccimine on bin altın hediye vererek — onu müneccimlikten affetti. Bu suretle bizim cahil hamal da tesadiften ve padişahın aptallığın- dan istifade ederek ömrünün so- nuna kadar karısiyle beraber ra « hat yaşadı.. , Gözlüklü adam

Bu sayıdan diğer sayfalar: