17 Temmuz 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

17 Temmuz 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Âbdü Ihamit ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 7 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Hürriyet istihsaline çalışan gençleri giddetle takip ettiri- yordu. Bir gece Yıldız Sarayında Kızıl- sultan Mahmut Bey isminde bir muta- sarrıfı revolverle öldürmüştü. Sarayda bu kabil cinayetler tevali ederken, Ab- bülkamit gözdelerile gülbahçesinde eğ- leniyor. Bu si--'- Twbbiyeli Necdet Sarayda —mahpustur.. Paristen gelen rakkaseyi kıskanan (Necmiseher) Ha- nım Sarayda faaliyete geçiyor. Necdet hiddetlendi: — Yalan... Yalan... Hepsi uy - durma.. Bugün de bunları mr uy - durdunuz? Matmazel (Meyan) da kim oluyor? Bu komedyaları oynıyan kimdir? Beni yüzleştirin Allah aşkıma onunla! Celâl bey Paristen gelen ceva- br okudu: — “Bir kaç gün sonra padişahı devirecekler ve Reşat Efendi mev-| kü muallâyi hilâfete...,, Perdenin arkasında birdenbire bir tepsinin devrilişine benziyen müthiş bir gürültü koptu. Celâl B. perdenin arkasına gitti. Aptulhamit Reşat Efendinin a - dını duyunca fena halde sinirlen - mişti... Yanında duran vazolara şiddetle çarpmasile husule gelen gürültü istiçvapta bazır bulunan - ları şaşırtmıştı. Padişah Necdetin — kaçamaklı cevaplar verdiğine zahip olarak, Parisli rakkase ile müştereken Jon Türklerle muhabere ettiklrine i - nanmış ve bu sırada Reşat Efen - dinin adımı işitince müvazenesini kaybetmişti. — Bu haini şiddetle ihtilâttan| menediniz! Sabah akşam işkence- ye devam edilsin.. Her şeyi itiraf| ettikten sonra icabma bakarsınız! Diyerek kendini geniş bir koltu- ğa bıraktı.. Necdeti götürüyorlardı. Aptulhamit, Celâl beyin kulağı- na yavaşça fısıldadı: — Matmazel (Meyan) ı getir - sinler.. Fakat o, inatçı bir kızdır. İlk süalde izzeti nefsini kırarak is- tiçvaba başla! Bu hain Paris şır- fıntısı meğer İstanbula Jon Türk- ler tarafından gönderilmiş de bu- nu bugüne kadar sezememişiz.. Necdet uzaklaştıktan sonra pa- dişah sesini yükseltti: — Herifler! Indimde sizin beş paralık değeriniz yok...! Sarayım- da hapsedilen bir lnınlo Paris- Tefrika numarası : 20 Yazan: Ishak Ferdi li rakkasenin temasından şimdiye kadar niçin haberdar olmadınız? Bu işi Paristen cevap almcıya ka- dar bekletirler mi? Gözleriniz kapalı ve kulaklarınız tıkalı mı ge ziyorsunuz? Kızıl sultan hiddetinden püskürüyordu. Etrafındakilerin hepsine — ayrı ayrı çattıktan ve haşladıktan son- ra, perdeyi tekrar çekti.. Ve Celâl beye hitaben: — Bu kızdan istediğim malü - matı alamazsan, bu gece senin ca- nını alacağım ! Dedi. Baş mabeyinci padişahı tatmin edici sözlerle teskine çalış- tıktan sonra: — Merak etmeyin şevketmeap! Bu gece her şeyi meydana çıkara- cağım.. Ve müsterih uyuyacaksı- nız! Diyerek perdenin arkasından çıktı.. Yerine oturdu. Koridordan ince bir kadın sesi- nin yavaş yavaş yaklaşan akisleri duyuluyordu. Matmazel (Meyan) 1 baş mabe- yincinin odasına getirmişlerdi. Parisli rakkase türkçe bilmiyor- du. Celâl bey matmazeli fransızca istiçvap ediyor ve aldığı cevapları türkçe olarak, kendi kendine tek- rarlıyordu. Parisli rekkasenin penbe yanak- ları iki gün içinde, korkudan, bal- mumu gibi sararmıştı. Kendisine daima nazik ve hür- metkâr görünen baş mabeyincinin çehresi o gece ne kadar da asık ve korkunçtu! Parisli rekkase Türk sarayında © güne kadar kendisine bu derece şiddetli muamele yapılmadığından tatlı bir şive ile bunun sebebini so- rarken, Celâl bey ahret suallerine başlamıştı: — Necdetle ne zamandanberi ve kimin delâletile temas ediyor- sun? — Bu isimde bir kimse tanımı- yorum... — Mektuplarını Parise gönder- mişsin ve gelen cevapları kendisi- ne vermişsin? Güzel rekkasenin sesi korkudan gittikçe alçalıyordu: — Hangi mektuplardan bahse- dıyorıunuı? Soılırıııııden lııç bir aleş Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş; bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli| hayatı terketmek istemiyor. Onun için,| kızı Türkân Hanrmı Cemal Bey ismin- de bir. zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanlı ile atâkadar oluyor. Bir çok insanlar, yürekleri yana ya- na, rakipleriyle sevgililerinin buluştu- ğu yere sokulmak arzusunu kendile - rinde duyarlar.... Fikret te, bunlardan biriydi. Cemnal Beyle Türkânın bal. kondan birbirine karışan gölğereri ve yükzelen sesceri, garip bir surette, kal- | bini burkultuyor, onu acaip bir eza ile cezbediyordu. Pervanelerin ateşe cez- | bedildikleri gibi... Böylece, bilinemez ne kadar kaldı.. Belki beş dakika, belki yarım — saat... Beyni boşalmış gibiydi. düşünmiyordu. Sadece, gözlerinden yaşlar aktığı- nı hissetti. Hattâ, boağazından bir biriken hıç- kırık sesi de yükseldi. Galiba bu sıra- da, gözleri balkondan ayrılmıyordu | ve balkonda, iki gölğe biribirine fzz- Ta yaklaşmıştı. Kameriyenin öteği köşesinde bir hışırtı oldu... Biri yürüdü... Orada meğerse bir insan varmış ta Fikret, onun mevcudiyetini farkede - | Memiş. Genç adam, dalgınlıktan ayılarak, | irkildi. Hayır, korkmamıştı... — Utan - mıştı... Onu belki ağlarken görmemiş- lerdi; fakat hıçkırdığını Hiç bir şey | | - HABER — Akşam Postası Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol maması, seçme olması ve — okunaklı yazılması lâzımdır. Ben bilmem! Bir meseleye canı sıkılan ada- mın biri yolda gidiyordu. Önüne çıkan başka bir adam yanına yaklaştı: — Affedersiniz efendim, bir şey soracağım, dedi. Canı sıkılan adam dalgın, dal- gin cevap verdi: — Sor bakalım!, — Bugün ayın kaçıdır?. Canr sıkrlan adam — kısaca ce- vap verdi: — Ben bu şehrin adamlarından değilim, bilmem. Çamlıca: Nur Hayat Banka kaçta kapanır Kocası seyahate — çıkıyordu. Zengindi, parası boldu, karısı kendisini teşyi etmek için istas- yona kadar gelmişti. Tren ayrıl- mazdan evvel — konuşuyorlardı. Kocası; — Paran olmadığı zaman, me- raklanma.. Bankaya uğra.. Be « nim hesabıma alırsın, dedi, Karısı cevap verdi: — Bugün banka saat kaçta ka- panır.. şey anlıyamıyorum! — Elimizde vesaik var.. Her şe- yi biliyoruz. İnkâr eedrsen, tazyik- le söyletmeğe mecbur olacağız! Haydi, tatlılrkla her şeyi itiraf et! Gizlemekten bir şey çıkmaz.., Zatı şahane aleyhindeki tertibata bil - miyerek âlet olduğumu tahmin e - diyoruz! Bize hakikati anlatırsan serbest kalacaksın! Matmazel (Meyan) m bir şey - den haberi yoktu. Ne Necdeti ta - nıyordu, ne de Parisle muhabere - ye tavassut etmişti. Parisli rakka- se saraya girdiği günden beri zevk ve eğlenceden başka bir şey düşün memişti. Celâl beyin suallerine karşı mü- temadiyen menfi cevaplar veriyor: — Ben bir şey bilmiyorum. Po- litikadan anlamam, diyordu. Celâl bey sesini biraz daha yük- selterek birdenbire hiddetle ayağa kalktı: — Ben, bak, şimdi seni ne ka- dar kolay söyleteceğim... Her şe- yi itiraf edeceksin! (Devamı var) Meçhul insanın kımıldayışı tam bu a- ne tesadüf etmiyor muydu? — Küçük Bey.. — Kim 0?. — Benim... Korkmayın.. Benim.. — Peyker? — Evet... Benim... Hlhami Bey ailesinin emektar hiz- metkârı Peyker... Bu kadın, onu ken- | di elinde büyütmüştü... | Acaba ağladığını sezmiş miydi? — Siz de galiba gürültüden uyu - yamadınız da, hazır uyanık duruyor - sunuz diye radyo dinlemeğe çıktınız?.. | — — Evet.. Pek hoşuma gitti de,.. Ne güzel bir hava çalınıyor... Değil mi, dadı?... — Ben, alafrangadan anlamam ki, küçük beyciğim.. Yalnız, koyun ka - va! dinler gibi dinliyorum... İhtiyar kadın, kendi yaptığı bu tu- haflığa kendi de güldü... — Siz, Avrupa gördünüz... Böyle şeylerden anlarsınız... Kim bilir, ora - larda ne güzel madamlar size bu şar- kıları söylemistir de şimdi onları dü - şünüyorunuzdur.. Aklınız bep ora - dadır... Bu minval üzere bir. miktar geve- işitmişlerdi. | Ingilizce 17 Temmuz 1934 dersleri — 26 Müellifi.: ömer Rıza 28 —Mr Rabbit and Mr Frox | Tom — Mr Rabbit was walking alone (elon) öne day with his Ene, yalnız güzel bushy (buşi) tail (teyl) and tüylü kuyrak Frank — But, Tom, rabbit's are gulte short. Tom — Am | telling the story ar are you? Frank — Plcase bazan (go ön) Tom.. The rabbit had a fine devam ediniz. tail. 'Tom — Yes, he had - a fine bushy tail; and as (ez) he was goöring along ken (elong), he saw Mir Fox, boylu boyuna Frank — And he ran away (ran evey) — very gülckiy, — did'nt (pliz) go on kaçtı (didnot) (didint) he. Tom — No. They were friends, Mr Frox was carrying (kerryin) n big bag| taşıyor (boğ) of fish. Mr Rabbit sald: kese * How do yu dö; (hav du yudu) nasılsınız Mr Fox? What a lot (lot) of Fish. sürüyen Where did you catch them? “Happy to sce you, Mr Rabbit! Yes,! they are fine fish. İ caught then in the pond near the wood."” “ İs suppose (sappoz) you were zanneder fishing (fişin) for several hours and Balık tutmak some friends were with you, “Oh dear (dir) no; İ was guite izi alone (elon), it ie very easy (izi) to l İ yalnız kolay catch them. “How did you do it?” asked Mr Rabbit, for (for) he was very fond of ceviz Fah. “Well, İ saw a tree which — had fallen into the water, and İ sat it, with my tail in the water. This is full ©f fish; öne after another came and | bit (bit) the hair of my tail. | drew asırdı (dru) it ont each time, and that it çekti haw T caüght them. And then Mr Fox said gocdbye (gudbay). Allahassmarladık. That same evening Mr Rabbit went | to the pond, and soon he sawr the fılleıılr (folen) tree. He sat upon it, with his | fine bushy tail in the water, Before Tong he fell asleep (erlip). Now it waz uykuya dalmış a very cold night indeed (indid). hakikaten İt froze, and froze (froz); dondu the Fikret: * — * Oh.« Yarabbi şükür... - Diye seviniyordu. - Her halde, ağladığımın farkına varmamış olacak ki, böyle söy- liyor... Yoksa, Türkânı sevdiğimi, o - mun için göz yaşı döktüğümü farket- seydi, doğrusu, pek kibirime dokumur- du... Hem, maazallah ya gidip te söy- Terse..' Peyker: — Haydi, siz de yatın küçük bey.. Dedi. - Hava serin... Ben üşüdüm... Gidiyorum... İşte, onlar da içeri giri- yorlar... Allah rahatlık versin... — Sana da dadı.. İhtiyar kadın tostoparlak vücudiy- le, yalpalayarak uzaklaştı. Fikret, bir müddet daha kaldı. — Cemal Bey gidiyor! - Diye dü- şündü, - İşte, radyo durdu... Salondan sofaya geçtiler.. Ben de gider yata - vi Fakat, içinde bir eziklik, yüreğin- de bir karğınlık vardı. Yerinden kalk- masını istemiyordu, Dadıyı üşüten ge- cenin rutubeti ve serinliği ona pek hoş gelmişti. — Başımı arkasındaki ağaca da- yadı. Kollarını iki yana sarkıttı. Bir müddet öyle kaldı... whole (hal) pond was bütün ice. İn the middle of the | Rabbit woke (vok) up. uyandı He saidi — “There is (sam(*sing) on my tail” and bir şey (puld). “İt is a very big fishi çekti sure (şur)! And he pulled emin İt is a very strong fisb, he gave another pull (pul), * çekme pull. Poor (pur) Mr Rabbit he did'nt do. And that is whf have such hittle tails. rabbits'tail — the taila of rabbits' ail — the taile of & man's dog — the dog of' mens' dog — the dögs öf it's — itis Carry: taşır carried: taşıdı biter: ısırır — bit: ıııdı. freeze: Donar — freze: dond drawi çeker — drevw çalf sit: oturur sat oturdu: Okuyunuz: Please, frcoze, — secı, casli houses, horses, as, this, hat was; bag, back, öne, göne, saw, sauce; here, hair, thert who, whole, whose, write, sure, sugar, shine; poor, doof* Cevap veriniz: () Who is telling Frank * (2) What ls the story abif (3) What kind af tail Mr/) (4) Are all rabbit lallarıı” y (8y Whom did Mr Rabif (6) Was he afraid 6i'Mr F” (7) What was he urrylıd (8) Where had he caught (9) Where some of his fishing to0? (10) Did he take long them? (11) How did he do it? (1) Did Mr Fox — stay Rabbit? (13) What did he say Teft him? (14) What kind of a nigl when Me Rabbit wet pond. (15) Did anyone go with (16) Was there any ict pond? (17) When did he awake? (18) Why did he puli? (19) How many pulls did (20) Did he pull his tail (Di Kirpiklerindeki ve nemler kurudu. Türkânla, nişanlısının indiklerini, arada vedalaştıkl ra, genç kızın sokak kapısı ve orada Peykerle karşılaşt! yak seslerini ve fısıltıları takif &i için, - Fikret, sezmedi. Hattâ, konağın bahı ta Türkân bahçeye çıktığı kızın kendisine doğru ü farkında olmadı. Şimdi, İlhami Beyin kızle yenin eşiğinde belirmişti: — Fikret! — n — Ne oturuyorsun buradi” pıyorsun? Delikanlı, yerinden sıç! kat, bir an içinde kendine rak, soğukkanlılığını takındi” — Oturuyorum işte.. Ne mış?... — Vallahi affedersin.. — Affedecek ne var? - M — Niçin?

Bu sayıdan diğer sayfalar: