18 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

18 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

akuplu köyünde sokul e başı alemi Oyluller buğdaylarını satamayınca Sür yapmıya başladılar *Merzifon — "'*-ıu.'.i'“_ğ*,:_; di bulgur kaynalmağa ve döğmiye baş. ğ lamışlar, Kaynatılan buğdaya “hedik” Tanlttinde, darla damla e- | Göedlar, Yedüder gizeşte " Kurutul' - duktan sonra Soku taşında döğülerek bulgur oluyar, - Soku başr görülmeğe değer, oriji- nal bir manzaradır. Bulgur döğülürken, genç kız ve de- Hkanlılar, soku taşımın etrafını çeviri- yorlar. Bulgur dibekleri pat, küt iner- ken, birbirine karşılıklı, cinaslı, sevda- riliğine hayret etmemek mümkün ol- mıyor. Bol şalvarlr renk renk yazmalı, kara gözlü Yakupköyü kadmlarnın hürriyetsizliğe isyan eden, ileri görüş- H bir halleri var.. | Pancar: — Merzifonun bütün köy- leri şeker pancarı ekmiş, Buna “Ko- # kek £ M&h_ı"diy'lıl Her biri 5, 8, 10 kilo Günün sözü, işi, mevzamu şeker pan- earı.. Ahmet ağa, iki dönüm tarlasın -« dan binlerce kilo pancar almış, Memiş dayı keşke, yirmi dönüm ekeydim di- ken, 175 lirayı bir arada görünce ak- k, fikri bütün bütün dönmüş.. Muhakkak olan bir şey varsa, o da, Turhal şeker fabrikası, Tokat, Amas- ya, Çorum vilâyeti ve havalisi halkı- na geniş ve engin bir yükseliş yolu aç- meştır. Bunda Cümhuriyete, ve Gaziye sev- B izleri lamlek € seçimi bitti devrede meclis azalığı yapan altı Zat da yeni şehir meclisine tekrar intihap olunmuşlardır. Geçen devre şehir meclisimizin yaptığı iyi işlerin bu yeni ve genç meclis tarafından da takip oluna- cağı ve — belediyecilik mana ve mefhumlarımm hakiki bir surette ifa edileceği umulmaktadır. Yeni şehir meclisimizde iki de kadın azamız bulunmaktadır. Bu da Uşağın inkılâp - yolunda ve ile- ri hamlelerde daima önde bulun- duğunu göstermesi itibariyle şaya- nr dikkattir. Yeni şehir meclisimize seçilen 23 aza şunlardır: Makbule Alâettin Hanrm, Ne- "dime Nuri Hanrm, Hacr Kavukçu oğlu Yusuf Ziya, oca oğlu Hakkı Doğan, İbrahim oğlu Cemal, aci Veli oğlu Şerif, Hacı Demirci oğlu Ahmet, Bayraktar oğlu Ahmet, Salter oğlu Rıza, Arap — Ali oğlu Mehmet Hayri, Abdüllâtif oğlu Lâtif Nedim, Hacı Yörük oğlu Nu- rullah, Hacr İbrahim oğlu İbra- him, Kemahlı oğlu İsmail, Yılancı oğlu Hakkı, Kabalak oğlu Orhan Kâmil, Kata Kadı oğlu — Şükrü, Twl:ık '(’:ııl!:l Kara Mehmet, Tarak- çt oğlu Karaca Ahmet yi Bg,[.'_' oğlu Yeni şehir Âi sını 12 birinci ;:2“0:: ı::::h: be ııhıl.l yaparak ittifakla reisliğe Halkevi reisi Hoca oğlu — Hakkı Doğan Beyi etmiştir. Bu ilk toplantıda riyaset diyamt ve en- cümen azaları intihap olunmuş ve | nihayet verilmiştir. — | Umumi müfettiş Ibrahim Tâli beyin beyanatı EDİRNE, 17 (Hususi) — Trakya- daki teftişlerinden döhen umumli mü- fettiş İbrahim Tali Bey şu beyanatta bulundu: “— Tekirdağ ve Kırklareli ile bu vilâyetlerin bazı kaza merkezlerini ve köylerini dolaştım. Belediye intihapla- rı her yerde hararetle devam etmekte- dir. Çorlu civarında bu sene muhacir- ler için kurülan Önerler ve Türkmen çiftliği köylerini çok iyi buldum. Bun- Tardan maada yeni muhacir köyleri ya- pılmamış ve mevcut küçük köylere, ge- nişletilmek suretile, muhacir iskân e- dilmiştir. Kış içinde gelecek muhacir- Jer olursa bunlar da ayni şekilde mev- cut köylere tevzi edilmek — suretile ls- kân edileceklerdir. Şimdilik "Trakya- da iskân mmtakası olarak Hayrabolu we Çorlu civarı tesbit edilmiştir. Büyük bir hazırlığımız olmadığı halde yerleşmiş olanları iyi buldum. Bunlar iskân edildikleri yerlerden de- rin bir memnuniyetle bahsediyorlar. Bu seyahatim esnasında da — halk- la yakından temas ettim ve bir kere daha gördüm ki, Trakya halkı maarife karşı çok derin bir alâka ile bağlıdır ve bu bağlılığını iki veya üç smıflı mek-« teplerinin tam teşkilâtlı olmasını iste- mek suretile göstermektedirler. Trak- yada mevcut orta mekteplere de bu se- ne fazla tehacüm vardır ve bunlar 'da talebe çokluğu dolayısile kalabalık s1- nıflara şubeler açmak için müracaatta bulunmuşlardır.” Tekirdağında .. ?.. üzüm sevkıyatı TEKİRDAĞ, 15 - (Hususi) — 12 | teşrinlevvel cuma günü şehrimiz şarap fabbrikası İstanbula ürüm sevkiyatr ya- pan ve bağlarını kabzımala satan —ü- züm müstahsillerine haber yollayarak demiştir ki: “Üzümlerinizin kilosunu yedi kuruşa alacağız. — Alâkadar ma- kamdan haber bekliyoruz; yarın mu- hakkak cevap gelir ve biz de mübaya- ata başlarız.” Bunun üzerine halk ve bağcılarımız nisbeten - sevinmişler ve Istanbula yapılan üzüm sevkiyatı dur- müş, bağlarını ucuzca sa- tanlar da bu alış verişten vaz geçerek üzümlerini fabrikaya vermek teşebbü- | ce uzaklaştığı halde Aslanlı adam mağarada onu as- lanla başbaşa bırakarak çıkıp git- ti, Fakat giderken de, aslanm ye - lelerinden tutarak ayağa kaldır- mış ve kendisine Vandu'yu göste- rerek bir şeyler mırıldanmıştı. Aslanlı âdam mağara kapısın- dan tam çıkacağı sırada Vandu yalvaran bir sesle bağırıyordu: — Beni bu hayvanla yalnız br- rakma,. Beni parçalatmak mı isti- yorsun? — Hayır, daâha öyle bir niyetim yok.. Fakat dikkat et. En küçük bir kımıldanışın senin için iyi ol - — Sen nereye gidiyorsun? — Benim karnım aç.. Kendime yemek bulacağım.. Aslanir adam çılap” güttikten sonra aslan gene evvelki vaziye - tinde yere yattı. Vandu kıpırdamak değil, nefes almaya bile cesaret edemiyordu. Aradan çok geçmedi. Aslanlı adamın uzaklardan ge- len garip bağırışı işitildi. Bora bu sesi işitir işitmez — bir ok gibi fırlıyarak uzaklaştı. Van - du geniş bir nefes almıştı. Acaba kendisinin kaçıp kaçmı- yacağını tecrübe için mi aslanını çağırmıştı. Fakat ne olursa olsun, bu felâketten bir an evvel kurtul - ması lâzımdı. Nasıl olsa ölecekti. Şayet farkı- | na vardırmadan kaçma imkânmı elde edebilirse hayata yeniden kavuşmuş gibi aevinecekti. Yavaş adımlarla mağara kapı- sına kadar ilerledi. İki tarafr iyice gözden geçirdi. Tam fırsattı. Görünürlerde, ne aslan, ne de aslanIr adam vardı. Bacaklarına topladığı — bütün kuvvetiyle kendisini dışarıya fır - lattı, Nefes almamacasına koşu - yor, koşuyordu. Mağaradan epey » arkasından sünde bulunmuşlardır. Fabrikanın ye- | ne bağıran, ne koşan olmuştu. di kuruşa üzüm alacağını işiten esnaf- lar da altı kuruşa sattıkları üzümün kilosunu derhal “12” kuruşa - çıkar. mışlardır.. Fakat iki gün sonra yani 14 teşrinievvel pazar günü yine suku- tu hayal... O gün fabrika bağcılara i- kinci haber gönderdi: “Yedi kuruşa üzüm alamayacağız, lerini İstanbula gönderebilirler...” Şarap fabrikasının bir gün olup üzüm almak mecburiyetinde kalacağını dü- şünmesi, müstahsili ve kendi idaresi- ni zarara sokmaktanza; bugünkü acım nacak hallere mahal bırakmadan, bağ- cılarımızın vo kendi idaresinin zararı- ma sebep olacak âmilleri daha evvelden ortadan kaldırması lâzımdı. Feyizli Te- kirdağ topraklarında yetişen nefiş şa- raplık üzümlere iyi bir fiat verilmeme- si ve üzüm müstahsillerinin böyle oyun- cak halinc getirilmesi mıntakamız bağer lık ve üzümcülüğünün ne kadar ihya ve inkişaf edildiğine kâfi bir delildir sanırız.. Bağcılar her gün Tstanbula müteaddit motörlerle binlerce küle ü- züm sevkiyatı yapmaktadırlar, tüi Yeni bir köy kuruluyor Muratlı nahiyesine bağlı ve şimen- difer hattına oldukça yakın bulunan “Kırk kepenekli” köyüne yeniden son sistem plânlara göre 28 modern ev ya- pılacak ve bu güzel köy yeniden kuru- harak tevsi edilecektir. Bu köyde mektep, muallim, — evi, tumhuriyet meydanı, çocuk bahçesi Go bulunacaktır. Pu yen! istaatın pro- İesi yapıldığınden yakında mahalline gidilip tatbik edilecek ve yapım işleri- ne başlanacaktır, Demek ki görmemişlerdi. Do - mek ki artık kurtulmuştu. On beş dakika süren öldürücü bir koşmadan nerdeyse nefes ala- mıyacak bir halegelmişti. Azıcık yavaşladı ve her ihtimale karşı ge risini bir daha dinledi.. Artık kur- tulmuştu.. Bunda hiç şüphesi yoktu. Vandu aldanıyordu. O, çalılar araşında nefes nefese koşarken, aslanlı adam da kendisini dallar« dan dallara maymun çevikliği ile atlryarak onu takip ediyordu. Van dunun nefes nefese kaldığını ve daha fazla koşamıyacağını anla- yınca, tiz sesiyle güler gibi bağtr - dı. Vandunun siyah rengi, - siyah- tan kırmızıya çevrilmişti. Kork- muştu. Bu sese Boranın da kükreyişi karıştı. Aslan yayından — fırlıyan bir ok gibi fırlamıştı. Vandunun peşini bırakmıyordu. Bu heyecanlı takip çok sürme - den Epra avma yetişmiş ve hattâ pençesini siyah adamım çıplak vü- cuduna atmış bulunuyordu. * Vandu can korkusu ile Aslanın yelesinden yakalamış, onun kes - kin dişleriyle, kuvvetli pençesin - den kendisini korumaya çalışıyor- du. Her parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, kıskançlık, kuvvet, aşk ve seyahat româanı ASLANLI HÜKÜMDAR SÜLEYMANIN OĞLU Şj Tefrika No, 64 Vahşi insanla, vahşi hayvan a - rasındaki bu korkunç mücadele insanın aklını durduracak bir ma: hiyetteydi. Vandu, can korkusundan ola- cak, kendisinden umulmıyan bir çeviklik gösteriyor, aslanla âdeta ustalıkla boğuşuyordu. Yazık ki bu çevikliği uzun sür- medi. Kırmızı dudaklarının yanı- ni beyaz köpükler kaplamıştı; çok bitkin bir hale girmişti. Nihayet bu delice boğuşmıya daha çok mukavemet göstereme- di. Baygın bir halde aslanm ayak- ları arasına uzanıverdi. Bora bile, cidden büyük bir meharetle mu- kabele eden adamın böyle birden- bire yatrvermesine pek akıl erdi- rememiş olacaktı ki bunun bir tu- zak olmasını düşünerek Hhareket- siz duran vahşiyi pençesiyle iki üç defa tartakladı. Sonra, keskin diş- leri arasma yerleştirdiği bacağın: dan zavallı Vanduyu sürükledi, Vandu ölmemişti; can çekişi- yordu. Ayağına saplanan keskin dişle- rin verdiği istirapla bağırdı. Ve işte yalnız bu bağırış, Boranın çi- leden çıkmasıma sebep oldu. Çok nadir görülen bir hamle- siyle Vandunun bir saniye daha yaşamasına müsaade- vermedi. Keskin tırnakları vücudunu lime lime yaptı, en küçük bir kıprayı- şına, en küçük bir ses çıkarmasına imkân bırakmadı. Vandu param parça olmuş ve Hemen o anda ebedi âlemine göç- müştü, AslanlIr adam, bu mücadelenin son safhasma ancak yetişebilmiş- Hi. Borayı teskin için çok uğraş- mak mecburiyetinde kaldı. (Devamı var) Dünya edebiyatından seçilmiş, özlü küçük hikâyeler.. Yarasa Çeviren: Ibrahim Hoyl | Yakında çıkıyor HEZEEREZAZEZLAADiĞĞĞĞĞESAN SEUZULERMALILAZIŞAZDLARAISUZSURSNN

Bu sayıdan diğer sayfalar: