18 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

18 Ekim 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hançerli ( reman " |Kadın Aradan on beş gün geçtiği halde Yavuzdan haber yoktu Bedia Maksvel'den tamamiyle | ayrılamazdı. Maksvel olmazsa baş ka b'r ecnebi zabiti bulacak ve o- nun himayesine sığınacaktı. zabıtası tarafından yakalanacağı- nr ve hapishaneyo atılacağını da biliyordu. Bu suretle iki tarafı ida re etmekten başka kurtuluş yolu yoktu, (Yavuz)un izi tamamiyle kay- bolmuştu. O, Maksvelin bulundu- gu apartımana — bilhassa son tev kif teşebbüsünden sonra— hiç de uğramamıştı. Zaten son günlerde uğrasa da apartımanın boşaldığı- nr görecekti. Maamafih onun bir defa bile apartımanmma uğramadı- ğ muhakkaktı. Bedia apartıman kapıcısma tenbih etmişti; eğer Ya vuz apartımana uğramış olsaydı, kapıcı derhal Bedia'ya haber ve- recekti. Ne de olsa, aralarında uzun se- nelerin hatırası vardı. Bedia bir- denbire (Yavuz)u unutamazdı. O | nunla uzaktan uzağa alâkadar o- luyor, izini bulmağa çalışıyordu. Onu darıltmak hiç de işine gel- mezdi. Yavuz kızarsa Bediayı hiç ummadığı bir yerde hıçaklıyabi- lir ve yakayı ele vermeden sıvışıp kaçardı. Bedia ondan korktuğu kadar hiç bir şerirden korkmazdı, — Ben bütün polisleri atlatırım. Fakat, Yavuzu atlatamam, O, teh- likeli bir adamdır. Derdi, Aradan on beş gün geçtiği hal- de Yavuzdan eser ve haber yoktu. Acaba Keramettin onu -teykif | mi ettirmişti? Fakat böyle bir tev- | kif hâdisesi herhalde matbuata da aksedecekti. Bedia her günkü gazeteleri baş tan başa gözden geçiriyordu. Yavuzun tevkifine dair en w fak bir zabıta haberine bile rastlı- yamamışlı. Yavuz nereye saklanmıştı? Yaşıyor muydu? Yoksa başımna bir felâket gele- rek ölmüş müydü? Bedia beyninin içinde kıvrılan bu istifhamları halletmeğe çalışır- haber gözüne il'şti: “Geçen gün Baltalimanında Fe rit Paşaya hakaret eden hüviyeti meçhul adamın (Yavuz) isminde bir serseri olduğu tahmin edil- mektedir.,, Bedia gazeteyi elinden attı. O güne kadar izini belli etmi- yen Yavuz, Ferit Paşaya ne cesa- retle hakaret etmişti? Bedia bu işte bir yanlışlık oldu ğuna hükmederek — yatağından | kalktı.. Ve akşamı sabırsızlıkla bekledi. Keramettin eve geldiği zaman, Bedia her şeyden evvel gazetede- ki vakayı açarak: — Bu herif karabatak gibi ne- seden çıktı? Diye sordu. Bedia, Keramettini iskandil e- diyordu. Keramettinin bu mesele- Bedia serbest kalırsa, Türk | dırazama hakaret eden adam baş- ken, bir sabah gazetede şöyle bir | 19 birinci teşrin den haberdar olmaması kabil miy di? Keramettin dudağını bükerek: — Yanlış tahmin gimişler.. *Sa: kıııymış. Dedi, Keramettin bu mevzu üzerinde Fazla durmak istememişti. | Bed'a bunu anlayınca meseleyi tekrar kurcalamadı. | Doğruyolda Taksimde Sıraser- Müellifi: ömer Rıza n 52 happen (hapen) vaki olur. happiness (hâpines) bahtiyarlık. happy (hepi) bahtiyar « mesut. hârd- (hard) sert « zor. hardiy (hardli) zarar. harmful (harmful) zararlı, harness (harnes) beygiri koşum - lar. harvest (harvest) mahsus. has (hez) maliktir. haste (hest) sürat « istical. hasten (hesten) acele eder, hat (het) şapka. have (hev) mâlik. hay (hey) kuru ot. he (hi) o. headache (hedek) baş ağrısı benlth (hels) sıhhat. heslthy (helzi) sıhhatli, heap (hip) yığar. heap (hip) yığın. bear (hir) işitir. heart (hart) kalp. hearty (harti) kalbi. heat (hit) hararet - sıcaklık. « vilerde bir eve taşınmışlardı. Bu evin ikinci katında iki oda- da oturuyorlardı. Odanın birisi caddeye, diğeri de denize bakıyor du, Ev sahibi ihtiyar bir ermeni ka- rısıydı. Bu ev! Keramettin bulmuş ve Bedianın oeşyalarını buraya kendisi nakletmişti. Evde bulunmadığı saatlerde Bedianın ne yaptığını, eve kimler gelip gittiğini ev sahibinden öğre- niyordu. eg Keramettin, Ferit Paşaya ha- karet eden adamın (Yavuz) dan başka bir kimse olmadığını anla- | mıştı. Fakat, anlayamadığı bir nokta vardı: (Yavuz) on beş gün« den beri meydanda yokken, Ferit Paşanın Baltalimanmdaki «ahil- hanesinden çıktığı sırada kendisi- ne hakaret etmesinin sebebi ne o- labilirdi? ' Bu adam, Ferit Paşaya — Vatansızlar... Diye bağırmıştı. (Yavuz) bu cesareti gösterebi- lecek kadar küstah ve cüretkâr bir adam olabilirdi, Fakat, o, hiç bir zaman, Türk m'lleti aleyhinde ça- hışan bir kabine reisine hakaret edecek kadar milliyetperver de- gildi. Maamafih, Yavuz, Kerametti- nin hoşuna gitmeğe — başlamıştı. Çünkü, Ferit Paşa memleketin a- [ leyhinde öyle ktrar veriyor, Ana- doludaki milli teşekküllere öyle engel oluyordu ki.. Kendisine ha- karet eden adam, ne kadar bayağı bir mahlük olursa olsun, takdire lâyıktı. Keramettin bu vak'adan sonra (Yavuz)un yakasını bırakmış ve Kescarenu | Yarmki Cuma günü Daktilo TÜRK SİNEMASINDA Evleniyor Marle Glory - Jean Murat - Arman Bernard heary (heir) ağır. help (help) yardım eder. help (help) yardım. helper (holper) yardımcı. hen (hen) tavuk. her (her) onun, here (hir) burada, hida (hayd) saklar. high (hay) yüksek Bill (hil) tepe.. him (him) ana. | hind legs (hayind legs) arka ayak- | lar.. hive (hayiv) kovan hold (hold) tutar. höle (hol) delik. home (hom) ev - yurt « vatan, home - made (hom - mod) — evde | N yapılı. honey (âney) bal. honur (onör) şeref, honourable (anvrabul) şerefli. hop (hop) haplar, atlar. K . hope (hop) ümit eder. — ea — polis müdürüne onu göremediğin- den bahseden çok mülâyim rapor- lar vermeğe başlamıştı. — Zaten Keramettin daha bir gün evvel (Yavuz)un İngilizler yanın- da çalıştığımı da öğrenmişti. Keramettin kendi kendine: — Yavuzun vaziyeti çok mühim dir. İngilizlerin yanına giren bir adamm kabine reisşine çatması ne | demektir? Ferit Paşa İngilizlerin dostudur. Bu hakareti İngilizler yaptırmadılar ya!.. Şu halde (Ya- vuz) zebitanın takibinden kurtul- mak üzere İngilizlerin yanına gir- miş olmakla beraber, millt duygu- ları ona bu cesareti vermiş olsa gerektir. Diyordu. Bu hâdiseyi bundan başka tür- lü tevile imkân yoktu. (Devamı var) matinelerden itibaren | nu yarın akşama bırakalım... Küçük daktilonun mabadini teşkil eden bu muhteşem fiılim şimdiye kadar yapılan Fransız operetlerinin en mükemmelidir. Emsalsiz bir musiki - En güzel şarkılar - Neşe ve zevk filmi. Pâveten ( Aman karım geliyor ) tamamen renkli iki kısımlık rövülü komedi. Yerlerinizi evvelden temin ediniz. Yarın 1 P EK Sinemasında ll z S'nemanın en parlak iki yıldızı : . B AKDENİZ KORSAN' Büyük macera, aş Habibe pencereden iple sarka evden kaçmayı tasarlamışt! — Ali ağa atıldı: | — Hem de Şah'n Reis olmasay- | dı kızınız şimdi ya kâfir elinde e- | sir, yahut denizin dibinde balıkla- ra yem olacaktı. Sonra Şahin Re- isle bir kamarada uzun zaman yal ! nız kaldı. Orada aralarında - söz- leştiklerini bile Şahin Reis söylü- yor.. — Fakat kız bunu inkâr - edi- yor!.. —Bu sizin sözünüz... Şahin Re- is yalan söylemez... Bu hareketi- niz biraz da nankörlüktür. Konuşmalar kızışmıştı. Şeyh Ebüssait işin lâfla bitmi- yeceğini anlamış, vakit kazanma- nu görmüştü. Murat Reis: — Canım, şimdi daha kızgınlı- ğtn geçmediği için belki — gönlün vazı olmaz... Biraz düşün!... Ne ka dar zaman istersin? Senden son cevabı almak için ne gün gele- | lim..., Dedi. Şeyh bunu frsat bildi: * — Siz bilirsin'z... Fikrimin de- gişeceğini ümit etmiyorum ama... Bu sefer de siz'n dediğiniz ol- sun... Meselâ... Bir hafta - sonra... Olmaz mı?... Pi. bafı. uat anbe — Cal eme — Yarım akşam da pek erken... —O haldeüç gün.. Nasıl?... Kabul mü?... Biz Şahin Reisi de üç gün iç'n kandırırız. Zaten bu- günlerde Ali Paşanm da dönmesi- | ni bekliyoruz. Nikâh ve düğünü de © yapar... | — Ali Pağa dönüyor ha!.. Üç dört ay İstanbulda kalacaktı ya... Peki... Öyle olsun!... Murat Röisle arkadaşları — ko- naktan çıktılar... Şeyh Ebüssa't onları savdıktan sonra odasına çekildi. Şöyle. dü- şündü: — Ücç güne kadar Ebu Selâme n'n cevabı gelir ve Habibeyi de yo la çıkarmış olurum. Fakat ya gel- mezse ve Şahin Reis beklemeyi kabul etmez de bir gürültü kopar- sa... Her ihtimale karşı kızımı şöy le emin bir yere kapatmalıyım!... Babası misafirlerle görüşürken genç kız da boş durmamıştı. Erte- si gece konaktan kaçarak Şahin Reisin gemisine gitmeği tasarla i mıştı. Bunun için de mutfağın üs- tündeki küçü kodanm demir par- maklıklı küçük penceres'nden isti | fade edecekti, Pencere ufaktı. An- | | dak zayıf bir insan çıkabilirdi. Ha bibe, başını pemregı.in demirleri- ne dayadı. Genişliğini, boyunu ölç tü, sığabileceğini anladı. Başı çık- tıktan sonra da omuzlarını ve göv desini haydi haydi oradan dışarı | sarkıtabilir, kenardaki — çivilere | bağlanacak olan bir iple on kulaç kadar yüksek olan duvardan ine- Joan CRAWFORD - Gary COOPER lik dafa olarak birlikte çevirdikleri : Hayat Bizimdir Frarsızca sözlü büyük Metro - Go'dwyn süperfilminde | bilirdi. Konağın o tarafa doğru | başka hiç bir pencere ve kapısı ol madığı, âynı zamanda aşağısı es- | ki bir kale duvarının uçurumları- na rastladığı için kimse tarafın: dan görülemezdi. Yalnız pencere- nin parmak kalınlığındaki demir- nın biricik kurtuluş çares: olduğu- |- ŞAHİN REİS k ve harp romanı İ( ; V t SAT İ lerini kesmek için bir eye't )“ zunca sağlam bir ip bu! ' dı, " Yusufu çarşıya gönde ları aldırdi. ö Sonra neler yapacağın! © | öğretti. O gece değil, el""i b yarısından bir saat şonrâ " Reisin, duvar d:bini leri bir yerde bir kaç beklemesi için haber yo! Yusuf bu haberi götürdt?” man Şahin Re's büyük bir le küçük afacanın yanakl#? öptü: — Sen Habibeyi çok mü sin?.. Dedi. —- Onun için ölürüm bile” — Benim gibi ha!... Eğer büyük adam olsaydif” kıskanırdım, zuladım mı? © mazsın!.., Fakat şimdi seti et sevgili, en szdık do sın !.., Benimle gelir misin $f — Gelirim elbet!... — ÜÖyle ise hazır ol.. Y 4 şafak sökmeden evvel den hyoruz. | Yusufun elini büyük b y di ai | İ ' imiş gibi tıkıyor: — Hanımına söyle, zamanda o yerde bekli; *Hiç Tmerak etmesin !... Şahif | Bizkavrat yoküler ” Yusuf gemiden ayrıl rat Reisle arkadaşları Şahii görmek için geliyorlardı. Şahin Re's onları güler ? hiç ümit etmedikleri bir şıladı. Ali ağa sordu: » — Hayır ola!... Yeni bif mi var?.. — Hayır... Kızgmlığımı ö Hepsi de şaşmışlardı. is pek öyle koley kolay GÜŞ şacak çağlayanlardan dci Öteden beriden konuşt! le ki hiç biri de şeyh Ebüs? kızından bahsetmeğe ihti! müyorlardı. En sonra Muzrat Reis € -- Şahin, b'z asıl, senift a geldik... Şeyh Ebüssaitlt tük! — Eeece! Ne diyor?. |j “Şahin Reis bunu alayf gülerek söylemişti: â — Şey... Evvelâ razı PTj ma, sonra... Bizden düşl " biraz vakit istedi... — Bıraksaydımız, âl dar düşünmekte serbet — Sen bu sevdadan tin?.., — Vazgeçmedim gibi değilim!... — Her ne ise... Üç cevap verecek, sen de #” için sabretmelisin?.. — p î — Bu üç gün içi 'a ne yapacak?... | —— Düşünecek... — Neyi düşünecek — Kızını verip — Buna inandın?? eee 2? P ees. * Tn

Bu sayıdan diğer sayfalar: