10 Ocak 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

10 Ocak 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu ı Yazan: Kadircan KAFLI No.5SO0 I Kara Yusuf şeytana uymuş, gemiye kadın getırmıetı' Kara Yusuf baka kıldı. Şimdi bunâ sahib olmak ne ka- dar kolaydı.. Sadece kırk altın.. | Eğer pazarlık ederse bunu indir- | mesi de kabildi. Fakat niçin yo- rulsun?. Onun kemerinde, esşir - cinin bahsettiği altınlardan en az yüz tanesi vardı.. — Adam sı nde dala gibi d nereye götüreceğim?. gemsine kadın alındığı şimdiye kadar görülmüş değildir. Kor - sanlıkta bundan daha uğursuz bir şey yaoktur, derler.. « O aralık çok temiz giyinmiş, kapkara, ince uzun bir hadım a - ğası da Kara Yusufun önünde durdu. Esirciye dönerek: — Merhaba iİbni Abbas!.. Bu sefer güzel parçaların var mı?, — Merhaba Süleyman ağa!. İşte!. Bütün çarşıda bundan daha güzel'ni bulursan parasız vereceğim!.. — Canım, çarşıdan bana ne?. Ben güzelin nasıl olacağını çok - tan öğrendim.. Bilirsin ki bizim bey, sarışınlardan değil, Tarden hoşlanır!. Demek ki es- merin yok, öyle mi?. Başkaları: nn bakalrm öyle ise!. İbni Abbas, 6 azmana kadar Föriülmemiş bir şeyedn bahseder gibi: — Ağa Hazretleri!.. canım.. Sana bir sözüm daha var... — Ne var?. Söyle!... — Bu sefar öyle bir kız getir: dira ki dengini Allah bir daha ya- ratmaz!ı ve yaratmıyacak!... Es- mer güzeli!... Ama ne esmer gü zoli ya!l... Anlatamam canım!.. z onu satmam ki sen satın — Çok pahılı!. — Söylediğin lâfa bak!.. Ma - İımı beğendikten - sonra para mı bulunmaz bizde... Sen Avlonya beyi Hurşid Beyi ne sandın koca bunak !,. Hadım ağası bayaği kızmıştı.. İbn: Abbas onu yatıştırmak iste - di: — Şaka söyledim canım, da- rılma... — Öyle ise çıkar şunu da gö- telim. Nerede?. ibni Abbas yan taraftaki per- Ben de bu- esmer - | denin arkasında kayboldu. Biraz | sonra bir genç kızım elinden tu - tarak çıktı. Hadım ağası b'rdenbire afal - ladı. O sırada küçük Hüseyinle ar- kadaşları Kara Yusufun kolunu dürttüler: — Haydi, gidiyoruz.. Geç ka- lacağız... Kara Yusuf: —- Peki, peki!.. Geliyorum!. Dedi. B dım attı. Fakat bir türlü oradan ayrılamıyordu. Eski yerine döndü. Hattâ genç kıza daha ziyade yaklaştı. Onun derin kara gözlerini, sev'mli ve güzel yüzünü, düzgün vücudunu derin bir hayranlık içinde seyre - diyordu. 'lğ,ıdım ağası sakalını avuçla- ir il bir ceylhnmıg bu.. Hangi soy- dan... Sanırım ki Arabtır... İbni Abbas hemen onun sözü- nü kesti: — Hayır, hayır!.. Kanında bir damla Arab kanı yoktur.. Hadım ağasının kulağına doğ- ru yaklaştı ve ilâve etti: — Halis İtalyandır.. Antonyo Kağliyari Hazretlerinin en küçük kızıdır... Söz aramızda, kimse duymasın.. Böyle diyordu ama, Kara Yu- sufla diğer bir kaç müşterinin de duymasmı istiyormuş g'bi söy- lüyordu. Hadım ağası güldü: — Bize masal okuma.. Böyle olsaydı, nasıl eline geçirecektin Hem de Venedikten geli- yorsun.. Her ne ise Arabmış, 1- talyanmış, bunlardan bana ne?. Sen şimdi buna kaç para istedi- ğini söyle!. İbni Abbas bir kaç saniye kar- şısındaki adamın yüzüne baktı: — Almazsım!. Boş yere fiat söylemiş olmayım!.. — Neden almayım yahu!... Söyle!. — Yetmiş beş Düka altını!. — Neece.... Yetmiş beş Düka altını mı?,. Sen delirdin mi be?. Biraz kır da alalım şunu!. Hur- bunu.. Darılma | $id Beyin çok hoşuna gidecek... Hem sana başka cihetlerden bu paranın on misli yardımı doku - nur. — Sağ olsun!ar, çok iyilikleri- ni gördüm. Fakat namusum üze- rine yemin ederim ki kendim yet- m'ş altma aldım. Hem ne diyor- sun, İstanbula gidince yüz altma kapışırlar.. Süleyman ağa rülümsedi.. Küçük Hüsevinle arkadaşları çoktan gitmiş'erdi. Ha'buki Ka- ra Yusuf hâlâ eer pazarmda, | Stellanın karşısında baka kalmış- tı, Süleyman — ağa ile İbni Ab- bas pazarlık ediyarlardı. Kara Yusuf, bu genç hkazı el ele | geçirmek, onunla bütün b'r ö- Mür yaşayabilmek için nesini ver- mezdi?. Vakt'yle Şah'n re'sin bir kız için atıldığı maceraları, Habibeden haber getirip gö'ür - düğünü bir anda hatırladı. O da hemen sevmişti. Genç kızla gözleri karşılaştı.. O gülümsedi. Genç kız da can- dan gülümsedi. Kara Yusuf artık coştmuştu. O zamana kadar gördüğü yüzler | | ce genç kız ve kadının karşısm - da kalbi çarpmamış, böyle bağrı- Nu çatlatacak gibi heyecanla dol- mamıştı. İşte onun beklediği ve revebi leceği biricik genç k: Bu fır - satı elden kaçırmamak için ne yapmalıydı?. Şimdi ratın al-a da burada eraniyetli bir yere brrakra ve Venedikten dönüşte İnebah'ı ya mötürse!, Ah bunu Al rejre söyl'yebi'se.. Fakat der ... Ona: — Ben n'çin yola çıktım, sen acaha ne Dne düşünüyorsun?. Demez miydi?. (Devamı var) Sahiden güzel | Kont | ai Bilgisi —— Yazan: M. Gayur füs etmeli, katran veya kreüzot hap- HABER — Akşam PFostan p * ı Pratik rakıl ve tercilme hakkı mahfuzdur Tedayisi: Trementi buharı tenef - ları kullanmalı, mevsiminde kükürt- lü su kaplıcalarma gitmeli, sıcak — ve | kurak ikilmlerde oturmalıdır. Bronko pnömoni — Bu hastalığa “boğucu katar, da denir. Küçük bronşlar iltihaplanır. Bu hastalık ekseriya hâd bronşit, boğmaca, grip kuşpalazı, kızıl hasta- lıklarından birinin tehlikeli bir ihti- Tehlikesi şuradadır ki küçlük r tıkanınmca hava akctiğer kese- Teri ile temas edemez ve — hayasırlık- tan boğulma görülür. Hastalık çocuk- larda ve ihtiyarlarda daha && görü- lür. Arazı — 40 dereceye kadar humma, bronkopnömoni olunca âıl! öksürük halinde vardır. Ses kısa ve arızalı çıkar, du * daklar morarır, eller ayaklar Üşür. Devamı: Hastalık sekiz gün kadar sürer sonu ekseriya ölümle neticele- mir. Tehlikesiz hallerde sekiz gün ge- çince sıtma azalır, nefes darlığı ge- çer. Tedavisi: Doktoru — çağırmalıdır. Doktor gelinciye kadar hâd — bronşit tedavisi tatbik olunur buna ilfive ola- rak günde üç defa her biri on on beş dakika &ürmek üzere 36 — 38 derecci hararette su ile hastaya banyo yaptr- rılır. Sıcak punç halinde konyak, rum, koyu kahve verilir. Azâ kuru ku- ru oğuşturulur. Hastaya öksijen ter neffüs ettirilir. Büsörol Büsörol — “Framsızca imlâsı bus- | gerole,, bir nebattır. Diğer ismi ayı ü- zümüdür. Yaprakları şimşir - fidanı: nın yapraklarına benzer. Bu yaprak* lar ya toz halinde yahut menku “kay- | | namış., olarak ve binde on nisbetinde ishale ve idrar tutukluğuna deva ola: | rak içirilir. Bulimi BÜLİMİ — “Fransızca imlâsı “bou limie,, mide kazınması ve onu takiben gelen İç rahatsızlığına bu isim veri - lir. Bu rahatsızlık nesilden dejenere olanlarla nevropatlarda kesretle gö- | rülür. Arazı: Midede hazım fiili biter bit- mez içi bir rahatsızlık kaplar hasta | giddetle yemek arzuszunu duyar. Ba - zan iştiha tabil olur. O vakit hir mik- tar yemek yer yemez, ve hattâ bazan | bir yemeği görür görmez yemek hırsı geçer. Bir cok isteriklerde ve muvak- kat nevrozlularda maraz bu sekilde görülür. Asıl seben olan hastalığı te- davi etmek Tâzımdır. Burden BURDEN — Bir nevi nebattır. Ka: buğunda hafif bir müsehhil olan frangülin bulunduğundan asabf ka- bızlarda kullanılır. Kullanılma - tar * , zı: Kabuğunun bir ilâ bir buçuk gram lık tozu portakal kabuğu Ne — lezret- lendiri'mis suda ya haşlanarak — ya- hut bir müddet bırakılarak — hassası tıktan sonra su - icilir. Hulâsası 4 beş gram o'arak alınır çocuk- da yar başma 020 gramdır. İKi tefiki müstahzarı olur : 1 — Eliksir: A&aördaki maddeleri | dört saat hafif ateşte kaynatmalı. Garva hulâsası 250 gram Elöid bordon hulâsası 100 eram. Tarime kabute «nrubu 200 gram. Yemekten evvel bir çorba kaşığı a- bnrr. 2 — Surup: Fiüid Borden hnlâsası Sene şurubu 25 gram Portakal cevnbu 50 gram. Cocuklara akarm yatarken bir ve. ya İki kahve kaşığı varilir. (Devamı var) 5 grarı < Ü 5e (mdülla | vees Ne bir gülümseme, okşanma, duruş.. Sadece boğuşan bin kor- kunç ordu, sadece saldırış, kemi- * riş, Vuruş. Burada adamın tırnağı, dişi; ısırır, koparır, kemirir, ve yer! Burada varlığın en büyük işi Can almak, can vermek.. Fakat dur! Yeter! Ne yeteri? Diplomata ve komis yoncuya yeter olur mu? Yetmiyor | işte: yavrular, babalar, köpüren denizler, parlıyan yıldızlar ağlıyor, — coşu- yor, bin hınçla bakıyor.. Fakal ah! Durmadan kızıl kan akıyor! Görçekler inliyor, içsesler (vic- dan) inliyor; bu sesi gerçeklik ağıtla dinliyor. Bu mudur insar- Nineler, genç kızlar; yor kötülükle yarış. Ey koşan, boğuşan, öldüren in- sanlık! Tininde (rubunda) - tutu- şan nur değil; karanlık! bir ana, yalvaran sesiyle (dur!) | diyor duysana! Şu ak pak sakallı | ihtiyar baban mı? O boğuk sesini duymıyan insan mı? Özlerden, göklercen, bağırdan şu akan: Kıp köpüklü sade kan, sade kan! Tüfeğin kezlerken bir yağı ka- şını dipçik eziyor yavrunun başı- nı. Yağı mr (düşman) diyorum? Yağı yok bir yönde! İnsanlar kar- deştir, hep kardeş örende. Kar- deşler darışır, boğuşmaz. amma, | Hepsinin hakkıdır mutlu yaaşma. Medent olmanın ülkü bu mu? | Fazilet denilen bir kötü kuyu mu? 1 B'r dalı koparmak günahken, ni- çin? Başları adarsm kıltcın için? Bir çivi mıhlamak sevapken din- de, bir n'ce ocaklar söner elinde! varın, sevginin adına yanıp yal- varın! Beşikte babasız bekliyen yavru! Bu kanlı savaşı bari sen koru! Dinleyen, titreyen, gerçeği bi- len, yok!, Hattâ elinin kanını s”- leı.ı, yok!. Hattâ biricik esirgen o- lan., Habire tırnakla, pençeyle salan! Habire dişiyle koparan, zen! Yer ateş, gök ateş, denizler a- teş; sanılır varlığı sümsümüş gü- Ne$ş... böyle mi yürekler, bağırlar de- şer? Böyle mi öz yurdun burcunu yıkar? Böyle mi yıktığı burcuna çıkar? Mut denen bu mudur? Er- keklik bu mu? Baykuşlar gülüyor, gerçeklik bu mu? İnsanlık fena mı Barış bir zül mü? Yüreğe a- çılan yaralar gül mü? Kardeşlik duygusunu kaplanlar almış, insa- na tırnaklı bir pençe kalmış. Fa- zilet yılanın duygusu olmuş. insa- nın dişine ağılar dolmuş. "Boran- lar şaşırmış, salgınlar şaşkım; yı- kılan ülke'er, kanlardan 1taşkın... Bu nicin? Bu neden? Bu uedir böyle? Ev içten gelen ses! Gizl' | ses söyle! — Hiç sorma bu nedir? 1İşte yör beşer! Ah! Evet, sorgu... kuruntu, gereksiz ozana sordular: lık, fazilet ve barış! Kötülük edi- | Ak pamuk saçları yolunmuş | Genç kızlar! Bari siz onlara ! ezen; habire leşlerin üstünde ge- | Gerçeklik önünde eğilen beşer | |bak: Mahser! Özünü ortaya seri- | * Bu uzun ve düz ağıtı yı!ıun | 'If' Tklnr"ılının IM— O00 Alma ve başka dile çet başka dile çev ıuı( Üecvlet yasasınca koru'udur ———it — Bu, diplomatlara ve k yonculara saldıran pis ağıtını YJ tığın için suçlusun. Söyle bist | Masallardaki gibi söyle b'ze: satır mr istersin? Kırk katır mi! İçi insanlık duygularıyla ** nan ozan bön bön düşündü bön bön söyledi: — Kırk satmı ne yapayıtl Kırkı da keskindir, beni parâif parça eder. Bana kırk katır yeri niz de barışı evrensel olan bM’l bir acunun başka b'r ülkesine göl | edeyim. Gerçek insanlığın içli ve —söf de—suçlu ozanımı kirk katırf | kuyruğuna bağladılar. Kırkıntı | kırkar kırpaç vurdular. Ve içli ozan.. Dilediği dı!laî hiç ummadığı ülkelere parça ça, dilim dil'm göç etti... Göç etti de ne oldu? 'Toprakalar yıllarca gömül miş insan leşiyle koktu, tüttü. wakitler bir kaç yılda bir, an: bir mezar kazıp ölü eti bulan lanlary insan etine kanıksadılı içlerine bulantı geldi. Banka!" | faizsiz kredi açtılar; yanaşan b lunmadı. Harp — komisyoncult münakasasız, müzayedesiz, namesiz mal verdiler, alan bul: | madı. Öküzler çekecek sapan | lamadıkları için açlıktan öldületf' Damlar yıkıldığı için leylekler neyecek baca bulamadılar, Avrupa direktuvar kurumu baf kanı altıncı Staviskiyi torunu be” gazladı. Direktuvar bozulup' « ğıldı. Dokuzuncu İnsul, yeni savaş nonim şirketi hissedarları ta! fımdan-öldürütdü.Kalküte İm ratoru İkinci Gandi Zendayı mukaddes keçi boynuzlıyarak c# nını çıkardı. Çat gölünde topla' nan uluslar kuranu — bir- b'ldiri (beyanname) çıkararak evre barış için çalıştığını ve barışm reği gibi sağlamlaştırldığını acı da sağ kalanlara müjde'edi. Yi üyeleriyle parazitleri için — ye devlet bütçelerinden artık tehsi” sat istedi. Birinci genel savaştan sonra ) pılan eski muahedel! gözden geçirilip değiştir'lmesi İ Reomadaki katokomb — dosyas: konularak, uygun bir güne baA kıldı. İnsanlar-ot köküne ve h:X" | vanlar ağaç kabuğuna alışmışlar dı. Ne kadar çek yeseler eı'ıl'ıs'î' lardı. Bir protestan papazı plâtif bir tayyare ile geziyor ve kordu” ğu alanda şu vaazı ver'yordu: lerin yanidtl — Sağ yanağınıza bir tokat vv rurlusn sol yanağınızı da uu”'i nl_ 4 Bir katolik papazı gexgoi" boynuzundan yapı'mış bir limü zin ile dolaşıp her pan yaptığı de genç şoförünün sağrısımna | yanarak vaaz veriyordu: — Doğru olan sağ yanak d!# dir. Sol yanaktır. Pana inanınif Sol yanağınıza b'r tokat vurur sa sağ yanağmızı da çeviriniz" Bir ortodoks papası uzun sek' larını ve sakallarını avuçlıyar* Türklerin çok cski ıyılı'ı:ıdSIJ yasak ett'kleri kara cübbesini kara İcx'sağmı (üzelterek, bul dan sallıya sallıya vaaz cJ.v'fdd' | (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: