3 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

3 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAZİRAN — 1935 HABER — Akşam Postası ULUS KIZI a sesane, zam Kadircan Katlı ir am No. . Ulcay!., Büyük düşmanın bu ihirbaz kızı... Onun hiç bir kuv-! VE ve vaka önünde yumuşamı «; Yan kalbini avucunda bir hamur | Parçası gibi yoğurmuş ve one ülkü, olmuştu. En büyük hatasının, Ulcayı ka “ğa almış olması olduğunu se- | *iyordu o... Fakat buna rağmen “adan ayrı kalamıyordu. İşte de- Min bile oğlunu kapı dışarı ettiği Ve bir daha onun yanıma hiç kim- *€Yi sokmaması için saray nazı - Ta emir verdiği halde, Uicayı #örünce bu karar unutulmuştu. Han, bu düşünceler ara-| “nda bucalarken, Tugayın kız:| yvarça kapıdan girdi. Ayakları o ucuna basarak, sırtı kapıya doğru dönmüş olan kocasına yak aştı, Onun yanına diz çöktü. Kız- #inlıktanı kıvrılan ve demirleşer. mi ellerine aldı. Hazar Han, başını çevirdi Ka- ui gördü. Onun derin gözle - Piddeçi parıltıyı, onun kendisine adaki tatların en büyüğünü *ten güzel vücudunu, hep o ilk ördüğü zamanki hayran halile etti. Damarlarında kuduran fırtma - n yatıştığını ve ruhuna © serin * mayıs gecesinin yaslandığın" Myuyordu. >— Arguna çok mu kızdm? Bu seste ne derin ve ne kadar Nibe işliyen bir sihir vardı. > Ona kızma!... O henüz ço tur, Bir şey bilmiyor. o Önü-| izdeki (o baharda o da hayata inşa cak ve sana benzemeğe ça- ak. Göreceksin, ateşin ne ka Ül sade ve cesur bir bekçisi ola 6! Ulcay söylüyordu. Hiç durma -| Sn, kendi görüşlerine, duyuşla- pa ve düşünüşlerine aykırı şey- NE ümerin. Zira bunların b i, Hazar Hanın oğluna karşı lediği kuruntuları öldürmek, iz ülkeye bir gün ateş vere - oi için gerekti. , yirmi allı yaşının bütün , olgunlaşan ve kadınla: vücudunu Hazar Hana yak - Yor; kendi sıcaklığını onun Kli karşı serin bir e gi ârı halinde karıştırmak . Msiaş yatıştırmak Diğer ğ' “9k geçmeden bu arzusuna er- Ulcay en sonra: Ya Ben Argunu bir dişi — gibi e Erkek olarak ye ek üzere hazırlıyorum e duyguları, düşünüşleri ve ni besliyorum. Bir kaç yıl a senin, benim ve bütün onu lerin gönüllerinde, en güzel, Mi r ve en iyi delikanlı ola- Maş bilecektir Biz onunla ö- ğiz. al in, Hazar Hanın açılanı| ay verdi. Kış geçti. | geldi. Sun bütün ordunun önünde dı. Yay ve ok aldı. Ko- kalkan taktı. Atma bindi ve Hangi sesleri arasmda ağır Yi erek bütün seyircileri tük bütün işi savaş oyunların: ye ata binmekten ibaretti gina, kırk yaşlarında çok us- ab öğretici olarak ver - İ narından İ bırakmıyor ve gördüğünü “Tarihi Aşk ve! 37 | savaş romani i Çok geçmeden babasının oğlu m olduğunu gösterdi. On dört yaşında olmasına rağ men üç yüz adıma kadar ok atı - yor ve boşa götürmüyordu. Atımı! dört nal sürerken eğerin üstünde) yerlere kadar sarkılıyor, O tekrar! doğruluyordu. Bu sirada yolunur!| üstüne konmuş olan keçeden bir adamı bir vuruşta ikiye biçiyor: du. Avlarda en yalçın dağların ke- rüzgâr gibi uçayor. geyiklerin, ceylânların arkalarını her halde yakalıyordu. Babası oonun bu ustalıkların. gördükçe göğsünü ( gururla ka -| bartıyor, fakat ne de olsa görün- mez bir kazaya kurban gitmesin. den de ürküyordu. Bunun için en iyi binicileri onun yanma veriyor, ondan ayrılmama- larını sıkı sıkı emrediyordu. Halbuki bu hal, Argunun hoşu- na gitmiyordu. O daima yalnız kal ! vag Hakiki bir macera iGeçitlerin bekçisi ICÇi çeviren: Ahmed Ekrem “Lütfullah, benim EİERRR oğlu! bunu yapanlara lânet, intikam,, mak, düşünmek, yerden aldığı ko- | caman bir odun parçasını bir meşa | le gibi sallıyarak ateşsiz ülkeye i doğru uçtuğunu düşünmek istiyor- du. Etrafındakilerin (o hepsi, yalnız kendilerini o ve bir de Hazar hanı tanıyan insanlardı. Bunların için « de bir tanesi hoşuna gidiyordu. O da kendinden bir yaş büyük olma - sına rağmen ufak görünen bir de - likanlıydı. Tekin adındaki bu genç, beş ya- şındayken çocuksuz bir adam ta » ' rafından ateşsiz ülkeden getiril - miş, büyütülmüştü.. (Fakat yedi yaşıma geldiği zaman babalığı öl- müş, analığı da başkasiyle evlen - mişti.. O zaman Argunun hocası Tok - ta çocuğu kendi evine almış, bak - mış, büyütmüş ve kendisi gibi us - ta bir atlı olarak yetiştirmişti . İki genç atlarına biniyorlar; heran Argunu korumaları için emir alan askerleri türlü kurnazlıklarla atla- tiyorlar ve dolu dizgin 1ssız ovala- ra, yalçın dağlara doğru ucuyor - lardı. Bir ağac altına oturdukları zaman Argun, Tekine sordu: — Senin kendi annen ve baban «| sağ mı acaba?, — Onları hic görmedim. — Görmek istemez misin?. Ara- madın mı?. Delikanlı sislenen gözlerini ka- pattı.. Hayalinde bir şeyler arar! gibi düşünöü. Yaslı bir sesle: — İsterim elbet.. Benim de bir! babam ve annem olduğunu gör - mek isterim. Fakat Hazar hanın ülkesinden ateşsiz (o ülkeye yalnız kuşlar uçabiliyor, Argün cevab verdi: — Ben seni ateşsiz ülkeye gö - türeceğim.. Fakat bir şartla.. — Söyle!.. — Bunu söyleyebilmek için kan kardeşi olmamız gerek. . — Bu, benim icin ne büyük bir saadet!.. Atılmış bir çocuğun Ha - zar Hanın oğluna kardeş olma - s1!.. Baban buna ne der?. — Haberi olursa biliyorum ki ! suya akıttı ve ilâve etti; razı olmaz.. Fakat bunu da senden ve benden başkası bilmiyecek. — Annen?, — Anneme söylemekten fenalık gelmez.. Daha iyi olur.. Sen, ben ve annem.. Ateşsiz ülkenin çocuk- ları.. Birleşeceğiz.. lt. Bu işde şansı Gülcanın aley- hine gidiyordu. Çünkü tesadüfen! o gün binbaşı Dennc de karşı sırt: | larda yol alıyordu. Kazezai mın- takasının siyasi memuru olan bin- | başı bu mımtakayı şahsi nüfuzu ile sindirmiş, kendini herkese say dırmıştı. Kakur kabilelerinin re- isleriyle bir toplantı yapmağa gidiyordu. Binbaşının ker disiplinine alışmış atlı Milis- lerden tam bir bölük asker vardı. Binbaşı Denne de hudut boyların- da geçirdiği uzun yılların verdiği tecrübelerle buralarını tam mâ- nasiyle bildiği gibi bırakmış ol- duğu uzun sakaliylede tam bir afridiye benziyordu. Kendisi Kur- anı öğrenmiş olduğu gibi incilde de bilgisi derindi. Bu din kitapla» rından birisi vastasiyle derdini anlatamayınca hemen ötekne mü- racaat ederdi. Blücistan geçidinin bekçisi olan binbaşı Denne sanki bu vazife için yaradılmış bir a- damdı. Binbaşı yanındaki bölükle bir- likte ana yola çıkmak üzere dağ- ları aşmakta iken, Cengiz boğazı- na giden patikaya girince kurşun seslerini işitti, Milislerden dördü! tabii bir sevkle tüfeklerine sarıla- rak, olup biteni anlamak için ile- riye atıldılar, Başka bir hâdise olmaksızın binbaşı Denne izcile- rinin arkasından boğaza girdi. İzciler ölülerin yanına varınca İ- kisi sağa ikisi sola ayrılarak yü- rüdüler, Bir baskma uğramak is- temedikleri de bu ayrılıştan belli idi. İngiliz zabiti ile Ressaldar adı verilen yerli zabit: cesedlerin ö- nünde dizgin kıstılar. Ölülerin atları pek uzak olmıyan bir ça- yanında | talim terbiye görmüş, sıkı bir as-| i dar ileride âsilerin yırlıkta otluyordu. Binbaşı ret ya varınca durdu. Zavallı (Mac Loren) in cesedine hiç ses çıkar. maksızm baktı. Halbuki edemedi: “Lütfullah; benim kız karde - şimin oğlu! Bunu yapanlara lâ - ! net! İntikam!,, Diye bağırarak atından atladı ve ölünün cesedine (doğru koş - tu, İngiliz zabiti o homurdanarak dudaklarını sıktı. Etrafını gözden geçirirken kendi kendine: — Bu kimin işi acaba! Diye söylendi. Yirmi metre ka- arkasından ateş etmiş oldukları tepe vardı. Denne, atından inerek tepeye doğ- ru yürüdü. Kumların üstünde beş tane boş şarjör duruyordu. Bun - lardan birisi otomatik Golt iaban- casınındı. Bunu yerden Ooo alarak Ressaldara uzattı ve: — Allahdad Han; buralardı golt tabancasını kim kullanır? Dedi. Bu sorguya verilen karşılık: — Pek az kimse. Çünkü bu ta- bancaları ele geçirmek çok zor.. Hem bulsalar bile cephane yok Mavzer tabancaları başkadır. Bu ralarda kullanabilecek (adam... Şimdilik Gülcandan başkası ak - İma gelmiyor. Diyorlar ki geçen sene vurulmuş olan mühendisin tabancası şimdi onun o elindedir. Alizai Kakar kabilesinden serdar Canfeşan Hanın oğlu Gülcan! Ni- çin soruyorsunuz, Sahip? Binbaşı yerden toplamış oldu - ğu fişek kovanlarmı O göstere - rek: — Şunlara, hele bir bak! retle bakıyordu. Onun kendisine ! diler.. Kaleye döndüler. tuzak kurmasına imkân yoktu. — Fakat, sen Hazar oğlusun.. . Argun elini bağrına dayadr, ba şını kaldırdı. Ve büyük bir gurur- la şu cevabı verdi: — Ben de Tugayın torunuyum. . İkisi de atlara bindiler, Daha aşağıda, çağıl çağıl akan deye indiler,. Argun kılıcı çek - Keskin ucunu kolunun dirse « ğine yakın kaba etine (o sürttü ve kan çıkarttı, Sonra: — Tekin, dereden bir avuç su al.. Kımız yerine onu içeceğiz. Dedi.. Kolundan sızan bir kaç damla la kanı arkadaşının © avucundaki — İç, hepsini iç!. . Tekin, onun dediği gibi yaptı. Bu sefer Argun avucunu su ile doldurdu., Toktanın evlâtlığı ka nını oraya damilatlı ve Hazar Ha- nın oğlu hafif kırmızı bir renk a- lan bu suyu son damlasına kadar içti, Biribirlerinin boyunlarına sarıl- dılar.. Büyük bir ( sevinçle ve hayatın zorluklarına karşı yeni destekle: Tekin arkadaşının yüzüne hay- ile beslenmiş olarak atlarına bin - ag Hanın | Bir av sonunda, Argun, on yedi yaşında, ül: kenin en yakıştklı, O acar ve usta birincisi olmuştu. Kendisini bildi- ği gündenberi, annesinin anlattığı eski zamanları çok iyi hatırlıyor; © zamana kadar uzaktan sisler a - rasında gördüğü Tugayın mağara- sına gitmeyi tasarlıyor, ateşsiz ül - kenin yasına son vermek istiyor » du. Annesi ona: — Bekle!.. Babana karşı gel » me!.. Her şeyden önce onu dinle - mek gerek.. Korkuyorum... o Seni kaybetmekten korkuyorum. Dedikçe: — Hayır anne, babamın yola gelmesini bekleyemem.. Ben bek - lesem bile yüz binlerce zavallı in- san, bekleyemez.. Artık ben de bi: adamım.. Ben de güçlüyüm.. Ba bam ister versin ister (© vermesin, ben ateşsiz ülkeye ateş götürece - ğim Diyordu. Geniş göğsünü ve dimdik başı - nı yükselterek büsbütün yiğit bi delikanlı oluyordu. (Devamı var) Ressal-! dar soğuk kanlılığını muhafaza | Ressaldarın şaşkınlığı büsbütün artmıştı: — Vay, vay, vay! Gülcanın bu- ralardan geçtiği (o besbelli! Bu iş © şeytanın elinden çıkmışa ben - ziyor. Vah Lütfullah vah! Benim kız kardeşimin oğlu! — Allahdad yalnız senin kız kardeşinin oğlu değil, Sahip Me Laren de öldürüldü.. Hem işin kö- tüsü hükümete de meydan oku - nuyor. Gülcanla adamları şimale Torsappa geçidine doğru yürü - düler. Bu herifler muhakkak ya * kalanmalı. Bölüğün yarısını ala - rak hemen Gul Kaça doğru yürü. Ben akşama doğru bütün reisler - le oraya gelirim... Cesetler at valenselerine (bat. taniye) sarıldı. Baş ve ayak ta - rafları yular iplerile bağlanarak dörder atlı tarafından © taşındı. Bölük ikiye ayrıldı. Yarısınm ba - şında Resseldar atını dört nala kaldırarak Gul Kaça doğru yürü - dü. Yüzü sakin, fakat yüreği kız- gınlıktan ateş gibi yanan binbaşı Denne de mmtakadaki reislerin toplanmakta oldukları, sekiz ki « Tometre uzakta (Tora - Çeşmeye doğru yola düzüldü, Oraya varır varmaz Miks Pa - langasının karşısındaki hana git. ti. Burada kurulmuş çadırlar ve yemeklere bağlanmış atlar, yerli reislerin gelmiş olduğunu anlatı - yordu. Reisler bütün — uşaklarile birlikte bekliyorlardı. Çünkü hep- si pusudan kurtularak kaçmış ve İ intikam diye bağıra bağıra bura - lardan geçmiş olan adamı işitmiş” lerdi. Binbaşı Denne, kapının önün - de attan indi ve iki cesedin eşiğe konmasını emretti. Sonra (o Jirga (Hint yerlilerinin meclisi) nin top lanmasını Tehsildara söyledi. Kendisi de ölü cesetlerinin a- yak ucuna koyduğu bir iskemle - ye oturdu. Reisler koşuşarak bin- başımın çevresinde bir halka ha - linde toplandılar. Bunların hızlı hızlı gelip önünde boyun eğme - lerine , selâm vermelerine hiç al. dırmadı bile; derin bir düşünce ye dalmış gibi idi. Hepsini bekler görünce, ayağa kalktı ve İslâmlara verdiği selâm- la: — Esselâm aleyküm! Dedi. Bunun üzerine hep bir a- radan ve arapça olarak: — Aleykesselâm ve Rahmetul. lah!, Bu karşılık kendisine söze baş lamak fırsatını verdi: — Serdarlar!.. Zohp ve Bori de nasıl selâm olabilir! Diye Afgan dilile bağırdı son ra da gene arapçaya (çevirerek — Bismillâh elrahman elra » him! Diyip battaniyeleri açtı. Beyaz yüzlü , sarı saçlı İngilizle esmer tenli, sarı saçlı Lütfullah yan ya - na yatıyordu. 4 Masseamar see

Bu sayıdan diğer sayfalar: