16 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

16 Haziran 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

D 16 HAZİRAN — 1985 HABER — Akşcın Postası Yazan: KADiRCAN KAFLI Kırkbin altın getirirseniz Hüsmen Reisi veririz, yoksa.. — Aferin Hasan... Fakat bunu #enden başka kimse sezmesin... Herkeste böyle yürek bulunmaz.. Canlarını kurtarmak ümidile se - nin bu işi yapmana mani olmak isterler.. n — Hiç merak etme!... Plân yapılmıştı. Tam iç kalenin kapısına karşı çepçevre bir met - Tis kazılacak, geminin topların - dan altı tanesi buraya yerleştiri - lecekti. Böylelikle hem kaleden yapıla- cak olan çıkışlara karşı koyabile- tekler, hem de mazgallarından atı lacak olan ok, sapan, taş ve arge- büz kurşunlarından sakımılabile - tekler; hem de kale kapısını sıkı bir top ateşi altıma alarak devire- ceklerdi. Geri dönmeyi artık düşünmiyen bu Türk yiğitleri, bu hallerile hiç şüphesiz kendilerinden birkaç mis K düşmana bile yenilmezlerdi. Bütün leventler tam silâhlı ola- rak, ellerinde kazma ve kürekler- le 'iç kaleye doğru koştular. Bu sırada iç kale kapısının üs - tünde bir kalabalık göründü. Fernandonun parlak zırhları, zabitlerin süslü tolgalarile savaş elbiseleri, sayısı yüzlerce olan mız taklar, leventlere doğru ölüm kus- mak için hazırlanan toplar vardı. Bunların ortasında elleri arka - tına bağlı olarak Hüsmen Reis bulunuyordu. Başı çıplaktı ve be - Yaz bir sargi ile bağlanmıştı. Elbi- tesi toz toprak içinde idi ve yırtıl- mıştı. Yüzünün bir tarafı da hâlâ kan içinde idi. Kalenin içinde ya- Man bir dövüş yaptığı besbelli idi. — Reis ölmemiş... — Reis sağdır... Bu haber leventlerin arasında bir uğultu gibi dolaştı ve gemiye kadar gitti. Fernando bulunduğu yerin ge - Tisine doğru haykırdı ve bir ta - emirler verdi.. Bir iki dakika Sonra savaş — tutsaklarına mıahsus r zincir de Hüsmen Reisin boy « huna geçirildi. İkişer ucu bilek ve Ayaklarına da oağlanınca artık kı- Mıldayacak hal kalmamıştı. Bu sı- Tada genç adam onu zincire vur - Mak isteyenlere karşı koymak için Silkinmek istemiş, fakat on beş yir Ti tane iriyarı İspanyolun ortasın- a bütün emekleri boşa gitmişti. Frenk Süleyman homurdandı : ı"— Alçaklar! Bizimle eğleniyor- Dalyan Mustafa ilâve etti: — Reisinizi siz böyle mi korur- *unuz? Utanın!.. Frenk Süleyman yalın bi kılıç elini kaldırdı ve bütün kuv - 'etiyle bir aslan gibi kökredi: — Heri arkadaşlar.. İleri! . Leventler bir hamlede yirmi o - Süz adım ileri fırladılar.. Bu sırada Fernando mazgallar - dan gekildi. Bir kaç saniye geçme- 9ti ki iç kalenin kocaman kapısı e Baştan ayağa kadar de " mirle kuşanmış — olan iki düşman askeri dışarı çıktılar.. Birisinin e- linde büyücek — bir beyaz bayrak vardı.. Frenk Süleyman durdu. Sağındaki Dalyan Mustafa ile solundaki sırık Ahmede ve diğer yaşlıca arkadaşlara bakarak: — Bizimle konuşmak - istiyor - lar, — Konuşmayalım.. istiyorlar.. . Dedi... . — Susunruz.. Konuşacağız.. Re- isi daha kolay ve sağ olarak kuta- | | bunu yapmazsanız, rabilmek için katlanmak gerek. Koca Veli gür sesiyle söze karış- ti — Süleyman doğru konuşmalıyız.. İkiadım yürüdüler, yürüdüler ve hendeğin karşısına kadar geldi- ler. İçlerinden elinde bayrak. ol - mayanı elini havaya kaldırdı : — Hey .. yi İçinizde İtalyanca bilen var mı?. Frenk Süleyman ileri yürüdü: — İspanyolca da biliriz.. — Çok güzel.. Reisiniz elimiz - dedir ve zincirli olduğunu görü - yorsunuz.. Şimdi onun yerini kim tutuyor?. — Ben... — Bu da güzel.. Demek ki iş kolaylaşıyor.. Şimdi beni dinleyin. Büyük ve cesur kumandan Marki söylüyor, Oyalamak | b | çıkıp gitmelisiniz.. Kırk bin lirayı | | mazgallardan aşağı yuvarlayacak reisi öldürürse biz de onu öldüre - | hin kalsa gene değmez, di Salerno, Fernando Namora di - | yöor ki... » Söyleyen adam durmuştu.. Elin- deki küçük bir kâğıda baktı ve de- vam etti: — Muhterem Senyör Marki di Salerno diyor ki, Hüsmen retsi öl- dürecek değilim.. Onu sadece ya- nımda alıkoyacağım ve ancak kırk bin altın getirdiğiniz zaman vere- ceğim,, Levetler arasındı bu — sözleri şöyle böyle biraz anlayanlar vardı. Arkadaşlarına anlattı : — Kırk bin altın istiyorlar.. — Kark bin altın ha!.. — İyi ki kırk altın istemediler. Eğer böyle yapsalardı ve bana kal- saydı bu parayı vermez, — kaleye ölesiye saldırırdım. Bunu Dalyan Mustafa söylemiş- ti. ; Herkes ona tuhaf tuhaf baktı ... Delirdi mi yoksa?. Dalyan anlattı: — Ne düşündüğünüzü gözlerin - den okuyorum.. Kırk altına ancak cariye alınır.. Demek ki onlar da Hüsmenin, ne kıratta bir yiğit ol - duğunu biliyorlar ki kırk bin altın istiyorlar, — Fakat bana kalırsa — reis bu sefer büyük bir yanlışlık yaptı. Bir kızın ardından ve tek — başma iç kaleye girmek... Bu sözler akıncıların arasında zehirli bir rüzgâr gibi dolaşabilir - di. Ve Memiş elinin tersiyle bun - ları söyleyenin ağzına vurdu: — Orası senden sorulmaz.. Çe- | üstüne getirmeli, hem de paraları No. 35 neni bağla!.. İleride Fernandonun adamı ye- niden bağıra bağıra sözüne devam ediyordu. Herkes sustu ve dinledi.. Elçi diyordu ki: — Muhterem Marki Hazretleri- nin yanında binden fazla asker | var, İstese sizi bir hamlede yok e- der. — Fakat boş yere kan dökül - mesini istemiyor.. Şimdi buradan getireceğiniz zamana kadar reisi - nize çok iyi bakacağına — namusu üzerine yemin ediyor.. Fakat eğer ilk iş olarak Hüsmen reisin — başmı bir Fılıçta ve sonra da sizi öldürecektir. Leventler arasında — bir uğultu oldu, Frenk Süleyman arakdaşlarınım yanına döndü ve vaziyeti anlattı. Konuşmalar uzuyordu.. Her kafadan bir ses çıkıyordu . — Onun yeminine inanılmaz . — Bizi baştan savdıktan sonra lim... , — Bundan ne çıkar? Fernando- nun kendisi yanımıza gelse de re- — O halde... — Turgud reise gidelim.. Piyale Beyle birlikte Recyodaymış.. Kırk bin altını verir o.., -— Parayı vermeli reisi kurtar - malı, sonra da hem kalenin altmı geri almalı!.., Konuşmalar gittikçe uzuyordu . Fernandonun elçisi son sözleri söyledi: — Size on dakika izin var.. E - ğerbuzaman içinde muhterem | Marki Hazretlerinin — arzularını yapmazsanız her şey — bitmiş ola - caktır.. Mazgalların üstünde yarı çıplak ve kapkara bir zenci göründü. Bir dev kadar iri idi. Elinde geniş a- ğızlı bir Türk palası vardı. Hüs - men reisin yanına yaklaştı.. Orada kan içmeğe hazırlanan bir cana -« var gibi durdu.. Leventler homurdandılar: — Cellâd.. Cellâd.. —— DORYANIN FİLOSL Fernandonun elçisi yüzü geri dönmüş, kale kapısından girerek | kaybolmuştu.. Hemen o dakikada bu kapıda ve Hüsmen Reisin yanı başında olan iri yarı bir asker kr- İscının tersiyle kalkanmna hızlı hız- İr vurarak vahşi bir ses çıkarıyor - du... . Birer dakika aralıkla çıkar bu ses, bütün levenlerin yüreklerine siniyor, yalın bir hançer gibi ora - da kıvranıyordu, — Bir ... — İki, —Üç... Leventler şaşırmışlardı.. (Devamı var) Suazaru Bir A şkın Hikâyesi F” Nakleden: i'Hıllıı Süreyya | 46 Lâmbayı eline aldı., Yan odaya girdiler. Bahri ve Samiye arkasından yü- rüdüler.., . Hasta, yatağında uzanmış, kı - mıldamaksızın yatıyordu. Hare - ketsiz duran bütün çehresinde, ha- yat alâmeti yalnız gözlerindeydi . Sabit bakışları, için için yanıyor- du. Doktor, kısaca muayeneden son- ra, Fransızca bir tabir sarfetti: — Konjestion serebral.. Fena... Cebinden bir zımbalı — defterle bir mürekkepli kalem çıkardı. Bir reçete yazdı. Fakat, ani bir düşünce, kalemi - | nin hareketine mâni oldu.. Marangozun karısı, burada, ya - rr baygın — vaziyetinde o suretle yatıyordu ki, eğer baygın — olma - saydı, karşı odaya girip de çocu - ğu aşıranı görürdü., Fakat, şurası da vardı: Kadın, tamamiyle baygın değil- di. Epeyce zamandanberi kondi- ne gelmiş olacaktı.. Bakışlarında iyice bayat ve şuur ifadesi okunu - yordu. İçeriye girip de çocuğu a- şıranı görmüş olabilirdi. , Doktor, hastaya iğilerek: — Kızınız niçin ağlayor, biliyor musunuz?. - diye seslendi .- Söy - lediklerimi işidiyorsunuz, — değil mi?? İşidip anladığınızı gözleriniz de okuyorum.. Haydi, cesaret, kendinizi toplayın.. Kadınım gözleri, ağır ağır kızına döndü... Doktorun hakkı vardı.. Büyük anne, facianın biricik — şahidi ol- muştu.. Onun vasıtasiyle kaçıranın kim olduğu ve ne suret- le olacağı anlaşılabilirdi.. Şimdi, genç kadınım kalbi, ümit içinde çırpınıyordu. Annesinin ya- tağına doğru iğildi.. — Anneciğim.. Haydi, kendini azıcık topla.. gördünse anlat... Sesinde, öyle yalvaran bir ifade vardı ki.... Hastanın gözleri, onun gözlerini aradı... belliydi.. Bu sırada, kısık, âdeta — kötü- rümleşmiş bir ses betbaht kadının gırtlağını tırmaladı.. Şüphesiz ki, konuşmak için pek büyük çabala - malar yapıyordu. — Sorulan sual- lere cevab vermeği o kadar çok is- tiyordu ki..., Bir kaç saniye müddetle, uğraş - tı, uğraştı, uğraştı, durdu biçare ... Işleyen dimağiyle işlemeyen uzvi- Rica ederim.. Ne ıstıraplar çektiği HABER Akşam Postası İDARE EVİ (İŞISTANBUL ANKARA CADDESI MM: JİSTANBUL HABER l'ın-:ı'n İdare: 24870 l ABÖNE ŞARTLARI | Türkiye Ecnebi| 1400 Kr. 2700 Kr. T0 » US0 » ÖDt eç BUK a 150 , ıSıııelik 6 aylık 3 aylık İL aylık l ILÂN TARIFESİ S:k:iîı-i"u Neıriyrlü“üdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yert (VAKIT) Matbaası çocuğu | No, / yeti arasındaki mücadele müthiş- ti.. Gırtlağından çıktı., . Sonra, sust, gırtlağı galebe çalıyordu. — Sırrı biliyorsa bile söyleye » meyecek.., Doktorun nazarında, sır, bir me- zara gömülür gibi, bu vücula gö- mülmüştü., Tevfik : — Maalesef elden bir şey gel - miyor! | « demeğe mecbur ka!dı ... — Ah.. Demek ki söyleyemniye -« cek... — Şimdilik hayır. Fakat, ilerisi için görürüz bakalırm,. Doktor, sonra, Bahriye döndü : — Kuzum efendim, kapıcıya ka- dar gidin, onu buraya yollayın.. Eczahaneye birini göndermek lâ - zım.. Bilhassa sülüğe ihtiyacımız var.. Amma, sakın berber dük - kânından almasın.. Eczahaneden alsın.. , Dülger ustası: — Peki, peki.. Şimdi.. Kızının kolundan tuttu.. dışarı doğru çekti.., . — Gel, yavrum.. Fakat sakım ağ- lama, emi? Jaleyi bulacağız, emin ol.. Bunun için sana söz veriyorum, Bu sözleri, hiç bir — şeye istinat etmeksizin söylüyordu.. Fakat yü- reğinden taşan bir hisle konuşu - yordu. Genç kadın, bir çocuk gibi mutileşmişti.. Sanki hiç istırab çekmiyordu.. Fakat, için ıçmyınqordu Ah, niçin, Dlîın feleğin bu fe « nalıklarma mâni olımımışıx Ölüm... . Evet, ölüm, şimdi onun nazarm- da biricik sığınacak yerdi... Ölüm... . Samiyecik, onun kucağmda öy- le güzel istirahat edecekti ki , Düşündü: —Ölümü, “H...,, iken, gebeli « ğimde de istemiştim.. Lâkin, Jalenin artık yanında ol - maması, ölmesi için bir sebeb de- gilmiydi?. — Kızım, arkası sıra, ahirete sürüklemiyecekti. Onun için, ölüm, en çıkar yoldu.. Düşüncelerini yüzünün ifadesi - ne hiç de sızdırmadan bunları dü- şünüyordu.. İ — Ben artık hayatta yalnızım... diyordu. Ç Zavallı babasını düşünmüyordu bile.. Genç nesil, yaşlısına karşı bu kadar nankördür işte., Kendi ço - cuklarını ise, hiç unutamaz . Düşüncesindeki bu sözleri ağ - zından kaçırıyordu: — Ben, artık hayatta yalnızım.. Babası, sıçradı: — Ne söylüyorsun, evlâdım? .. Anneciğin yok mu? Ben yok mu - yum?. Beni nasıl unutuyorsun?.., Sensiz öyle betbaht oluruz ki .. Kızının boynuna sarıldı. Onun beynini kaplayan kâbusu anlamığ gibiydi.. birtakım şesler iradesine Onu (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: