1 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

1 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — erı.ım Poslası i 'I'İ'““l'z — 1935 6ı“_ilerimi'ul'ılar Yakın tarihten sosyetesi! — kanlı yapraklar RAME . * V ğ Ingılterede saf bir kadını ölü- me sürükleyip servetini payla- şan dolandırıcılar mahkemede — (İttihat ve Terakkinin eski Çankırı katlb mes' ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 72 Narin mınâ;ı—alerıle istanbul tarafının kıvrınt" 'ufku meydana çıkıyor.. Hepımız çılgın gibiyiz... İnanılmaz gibi görünen vakalar yalnız hayali masallarda değil ba- zan gerçek yaşayışta da olmakta, hattâ bunların tuhaflığı masallar - dakini çok geçmektedir. İngiltere - de herkesi hayretlere sürükliyen bir hâdisenin dedikodusu çalka> lanmaktadır. Bundan dört yıl önce İngiltere- ser yazdırttı. “Aşkın yeni nazari - yesi,, adlı bu eseri Limitet Sosye - te bastırttı. Ancak iş bununla da bitmedi. Karısile olan karılık — kocalık münasebetlerinin ölümle kesilme - sine ve öteki dünyada da devam ettirilmemesine hiçbir sebep göre- miyen müteveffa koca, — ka sını nin yüksek sosyetesinden lâdy Ca- | muayyen bir tarihte kendisine il - illard kocuı Mister Vincent Cail. | lardın ö derin bir yasa düşmü! üyle tihak için davet etti. Bütün hayatı müddetince sev - miş olan ve hiç sadakatsizlik gös- Kadıncağız bir vakitler bu acı - ’ termiyen bir kocanın bu isteğine yı bir türlü gidermemiş ve ken - dayanılır mı? Lady Caillard mu - dini yeis ve kederin şiddetli akın- | ayyen günde öldü ve ailesine men- tılarına kapıp koyuvermişti. Dün- yada geçmiyen, dinmiyen hiçbir a- cı var mıdır? Madam da yürek ya- | rasını sarmak için bir çare aramış ve bunu ölen kocasının ruhunu bu | dünyaya davet ederek konuşmak - | ta bulmuştur! İşte bunun için bir “anonim so5- yete,, kurarak adına da “İleri ruh- | lar Limitet Şirketi!,, demiştir. Sos- | yeteni amacı (gayesi) öteki dün - | yaya göcmüş olan ünlü (meşhur) i rukları çağırarak onlarla koswuş - maktır. Madam, kurduğu sosyeteye mer- kez olarak ta kendi konağı Le Bef- froi denilen binayı tahsis etmiştir. Rublar, Lady Caillard'la ortak- harının davetine icabet — etmekte hiç te zorluk göstermemişlerdir! Sosyete azaları “Cammuniograp- sup hiç kimse çağrılmamak şar - tile, sosyetenin üyeleri parlak bir ölüm merasimi yaptılar. Bu iş tesosyetenin sahnelerine bir nihayet veremedi.. Bilâkis da- ha güzel cereyanlar aldı. Sir Vin- centin ruhu gelerek karısile buluş- muş olduklarını bildirdikten son - ra, karısının yapmış olduğu büyük yorgunluk dolayısile — şimdi pek yorgun, fakat o derece de mes'ut bulunduğunu; bu yepyeni dünya - da, sanki bir oda dolusu öyuncak | arasına bırakılmış küçücük bir ço- | cuk gibi ne yapacağını şaşırdığını, he,, yani “muvasalayı temin eden | âlet,, ve bir de mediyum vasıtasile doğrudan doğruya ruhlarla konuş- malara başlamışlar, ruhlar da“ile- ri ruhlar limitet şirketi,,ne bu me- diyum vasıtasile istek ve buyruk- | larını bildirmek yoluna koyulmuş- | çok dalavereli işler olduğunu, an- lardır. Ruhların bu kocasının acısını çe- yeni hayata alışmak için daha bir müddet geçmesi söyledi. Şimdi Madam Vincentin vasiyet namesinin açılması sırası gelmişti. Çocuklar annelerinin bütün serve - tini “İleri Ruhlar Anonim Sosye tesi,,ne bırakmakta olduğunu av - layınca iş ciddileşti. Ölen kadın - cağızın büyük oğlu — kumandan Maund işi inceden inceye araştır- mağa koyuldu ve bu sahnelerin layınca Amerikanın meşhur me - diyumlarından Artur Fordun bu ken madama verdiği ilk emir, ço - | hususta fikrini almağa koştu cuklarını kapı dışarı etmesi idi. | Bu mediyum Beffroi konağında- Ahretin iltifatına mâzhar olan bir | ki sahnelere bir iki defa davet edil evde yabancıların bulunamıyaca . | ğını kesenkes (kat'i) sözlerle em. | rediyorlardı. Bir ana için evlâtlarından ayrıl- mak ne kadar güç olsa da, Lady Caillard ruhların ülkesinden gel - mekte olan bu kesenkes buyruğa boyun eğmek mecburiyetini duy- | rini çekmek isted | ne kapı dışarı edilmiş du. Aradaki dikenlerden kurtulunca, ruhlarla mükâleme sahneleri tam miş olduğunu, hattâ Sir — Vincent karısına vasiyetnamesini ne suret- le yapması lâzımgeldiğini dikte et. tiği sahnede bulunduğunu ve ru - hun verdiği emirlerin sarahati kar- şısında pek ziyade şaştığından o - rada bulunanların nazarı dikkatle- ini,bunun üzeri olduğunu söyledi. Kumandan Maund — istidasını bir inkişaf gösterdi. Bu sahneler - | yazdığı gibi Londra başmüddeiu- de kimler bulunmuyordu ki? Yük- sek sosyetenin ğenmiyen züppeleri, — papazlar, kilise varzları ve kafası boş herkes konağının salonlarını dolduruyor- du. İngiliz sosyetesinin ne olduğunu mumiliğine verdi. Şimdi iş Ingiliz kimsecikleri be - | mahkemelerine geçmiş bulunmak - tadır. Konaktaki ispritizma sah - neleri, kendisini Öske - Non - Ton adile tanınmış bir Hintlinin baş - kanlığı altında yapılıyordu. Zaval- h kadının bir hırsızlık ve dolandı- bilenler abes ve çocukça düşünen- | rıcılık dolabına kurban gitmiş ol - lerin, tahtası eksik kafaların, acr- nacak kadar saf ve budala ve yaşlı | kızların, körü körüne inanan din - duğuna hiç te şüphe yoktur. Şim - di ileri “Ruhlar Limitet Sosyetesi,, nin bütün üyeleri (azaları) mah - darların hep bir arada hallihamur | keme gününü beklerken soğuk ter- oldukları böyle toplatılarda varıla- | ler dökmektedirler. cak vecd ve histeri derecelerini el- bette anlarlar. Pun da Villeis adlı bir Hintli başkan Oske - Non - Ton dolandırı - Hayatta iken hiç te gevezelik - | cıdan başka kimse olmadığı tesbit ten hoşlanmıyan müteveffa Vincent Caillardın şimdi çeneleri Sir | edilmiştir. Bu dolandırıcılık kurnazlığına düşmüştü. Gün geçmiyordu ki se- | en inanılmaz polis masallarında Bini dostlarına işittirmesin. Hattâ kocaman bir cildi dolduran bir e- bile tesadüf edilmez değil mi? lâzımgeldiğini | | daşlarımıza sarılacağız.. Biz onu takib ediyoruz.. Artık gece iyiden iyiye bastır - dı... Hüseyin Cahid ve Salâh Cim - W coz her yerde olduğu gibi gaz va- prunda da konfor arayorlardı. l Ne yaptılar, ne ettiler, bir kaç lira | wererek tayfalardan ikisinin ya - taklarını kiraladılar. Biz yataklarımızın zanmış, yurda — kavuşmak sevinci içinde biribirimizle dertleşiyoruz.. Gece ilerliyor, rüzgâr — artıyor, sular kabarıyor... Ve müthiş bir fırtıma çıkıyor. Enginlerdeyiz.. Göz gözü gör - müyor.. Baş döndürücü bir sür'at - le esen rüzgâr ıslıklar çalıyor.. De- niz altüst oluyor. üzerine u - | İlerimizde gitmekte olan küçük harb gemisinin ışıklarını takib e- diyoruz.. Onları bazan minare bo- yu yükseklerde — görüyor, birdenbire denize gömüldüğünü görüyor, zifiri gece içinde herşeyi kaybediyoruz.. İşte, o zaman: — Battılar! diye bağrıyoruz ... Fakat ışıklar tekrar meydana çı - kıyor ve tekrar minare boyu yük - seliyor.. sonra Bizim gaz vapuru yedi bin ton - luk, dayanıklı, kocraman — bir ge- mi., Fakat o bile beşik gibi salla- nryor. Hepimizi deniz tutuyor. Yatak- larımıza serilmiş, kıpırdayamıyo - ruz.. Mideleri bozulanlar güverte - de yerlere — uzanmışlar, boyuna kusuyorlar.. Bu azgın fırtına, bu kudurmuş rüzgâr tam üç gün üç gece devam etti ve Mataban bur - nuna geldiğimiz zaman arkadaş - lar içinde parmağımı kımıldatacak tek kimse kalmamıştı. Oradan sonra yolculuğumuza, süt liman bir deniz içinde rahatça devam edebildik.. Maltadan hareketimizin beşinci günü sabahı — gözlerimizi açınca | kendimizde bir başkalık hissettik. Ciğerlerimiz vatan havasiyle dol - muştu... Güverteye fırladık.. Bü - mece önünden ilerliyoruz.. Hepimizin gözleri yaşlı.. — Etrafa bakıyoruz.. Kimse bir şey söyle - yemiyor. Zümrüt vatan toprakla - rı, zümrüt vatan suları etrafımızı sarmış.. Güzel Marmara, — güneş içinde pırıl pırıl yanıyor.. Heyecan ve helecan içinde çır - pınıyoruz., Gözlerimiz ileride,. Va- | puru daha hızlı yürütmek için ne mümkünse yapacağız.. . Nihayet, güzel İstanbulun ufuk- larını seçebiliyoruz. Çok geçme - den Haydarpaşa istasyonu, Selimi- ye kışlası, daha ötede narin mina- rleriyle İstanbul tarafının kıvrın - tılı ufku meydana çıkıyor.. Hepimiz çılgın gibi Nasıl olmıyalım ki birza sonra — bütün sevdiklerimize kavuşacağız.. Yav- rularımızı bağrımıza basacağız ... Kalpleri kederden hasta yaşlı ana larımıza, babalarımıza, hayat yol- Kardeş - lerimizi kucaklayacağız.. Ve niha- yet vatanın kucağına çıkacağız .. Hangi saadet bu kavuşmaktan da - ha zevkli?. Öğrendik ki, bizi İstanbula çı - | bize doğru geliyorlardı. | lakürek vapura doğru karmıyacaklar, — İneboluya kadar | götürerek orada bekleyen İngiliı! esirleriyle değiştireceklermiş” | Bu habere o kadar üzülmemiş - tik... — Vapur İstanbulda beş altı sa- at kalacak.. Ailelerimizi, hısım, akrabamızı, eşimizi, — dostumuzu | görebiliriz, diyorduk.. Haydarpaşa — önlerine gelince limanı romorkör ve — sandallarla | do[u bulduk.. Telgraflarımızı alan | ve bizi günlerdenberi — bekleyen yakinlarımız karşılayıcı çıkmışlar, Hepimizi vapurun en ucunda toplanmış ça- | gelen ka - yıklardaki karşılayıcıları tanıma - ğa çalışıyorduk . Hepimiz nefes bile almadan ba- kıyorduk, hepimiz dikkat kesil - miştik.. Hepimiz heyecan ve asa - biyet içindeydik. Artık hasretlerin kavuşmasına hiç bir mâni kalmamıştı.. Biz bö le düşünüyorduk ve böyle düşi mekle ne kadar hata ettiğimizi de | pek acı olarak anladık. Bir kaç motöre dolmuş olan İn - giliz askerleri gelen sandallar ve romorkörlerin yollarını keserek on ları limana doğru sevketmeğe ça - lışıyorlardı. | Ortalık karmakarışık olmuştu . Biz hiddetten çıldırmak derece - lerine gelmişti. Fakatne yapa-| bilirdik ki, .. Ingilizler, bizi karşılamağa ge - len ailelerimizi, dostlarımızı yüz - lerini bile görmeğe meydan bırak- madan geri cevirmişler, — Galata | rıhtımma doğru sürmüş, gölürmüş- lerdi., Çoluk çocuğu ile bize karşıcı gelen ailelerin adedi bini bulu- yordu. Hepimiz geminin güverte- sine dolmuş, İngiliz motörleri ta: rafından uzaklaştırılmağa çalışı- lan bu yüzlerce sandalda bize yaş- h gözlerle bakan sevdiklerimizi mendillerle selâmlıyoruz. Onlar da bize eylleriyle selâmlar gön- deriyorlar, Fakat kimin kimi se- lâmladığı belli değil ki... İngiliz ler, sandalları üç yüz Mmetreden daha yakına sokmuyorlar. Onun ayan Kuçeu GAt Blusolininin kızı ve İtalyan matbuat müdürü kont Ciano şimdi Londradadır. Bu rada onu, Londra sinema artisti kü- çük Duglas Feyrbanks ile birlikte|; görüyorsunuz. için hiç kimse kendisini karşıla mağa gelenleri göremiyor. Hid detten hepimiz ter ter - tepiniyo- ruz. Yanımda duran binbaşr Kâzım bizim gibi değil; elinde kocaman bir dürbün etrafı rahat rahat sey. rediyor. Halbuki onun ailesinin Samsunda olduğunu biliyordum. — Ver Allahaşkına şu dyrbü- nü.. Senin burada — beklediğin kimse yok. Ben bari bizimkileri göreyim.,, dedi. Adamcağız insaflı çıktı. Dür- bünü verdi. Yüzlerce sandal için- de bizim çoluğu çocuğu bulmak | hayli müşkül ve sıkıntılı oldu. Beş dakika sonra bizimkileri bir ro- morkör içinde gördüm. Kayna- nam, karım, minimini kızım, bal- dızım, diğer hısım akraba hepsi orada... Ellerini gözlerini siper e- derek vapurda beni arıyorlar. On- ları görünce ellerimi sallıyarak i- şaretler vermeğe, gırtlağımı — yır- tarcasına bağırmağa basladım. Onlar da beni gördüler. Refika, yavrumu başının üzerine kaldıra- rak beni gösteriyor, bir — şeyler bağrıyordu. O manzara karşısın. da kendimi daha fazla tutama. dım. Uzun ayların istirabiyle bü. Zülmüş olan sinirlerim gevseyiz verdi. Gözlerimden yaşlar boşanısı dı. Onlar gözlerimin önünde silik bir hayal gibi uzaklaştılar. Saa- detleri, hakları gazbedilmiş bir adam hıncı bütün vücudumu sar- mıştı. Hayatımdan birer parça o- lan insanlar bir kaç yüz metre i- lerde bana kavuşmak - iştiyakiyle çırpınıyorlardı. Ben uzun ayların verdiği derin bir hasret içinde ya- nıyordum. Bütün mes'ut günleri- min gömülü bulunduğu koca şe- hir göz kamaştırıcı bir. aydınlık içinde karşımda duruyordu. Ve ben henüz hakları iade e- dilmemiş bir eşir vaziyetinde ağ- lıyordum. Arkadaşlar da aşağı yukarı benim vaziyetimdeydi. Onlar da uzaktan — tanıdıkları — ailelerini mahzun gözlerle seyrediyorlar, bağıra bağıra hal hatır sormağa çalışıyorlardı. Ortada bir mahşer manzarası vardı. İki taraflı bağ- rışmadan, çağrışmadan mütevel- lid garip ve haşyeti engiz bir - Bettü deniz sahasını kaplıyordu. Bü kay huy arasında bize dJo7- ru süratle ilerlemekte olan bir romorkör görüldü. Arka — tara: fında, o her Türkün seve seve ca- nını vermekten çekinmiyeceği ay yıldızlr kırmızı bayrak dalgalanı- yor. Düşmfan elinde senelerce esir kalan bir adamın kendi bayrağı na kavuşması insana ne kadar zevkli bir heyecan veriyor. Hepi- miz, bu temiz, bu insanı dirilten ve bütün maneviyatımnı kuvvetlen- diren duyguların tesnri altında kızıl rengine, mağrur dalgalanışı- na dalıyoruz. İşğal edilmiş bir va- tan parçasında düşman elinde c- sir olan bizlere, o, bir şeref ve ü- mit nişanesi halinde gülümsüyor gibi... (Devamı vaz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: